“Yığınlara güvenmeliyiz, partiye güvenmeliyiz. Bunlar iki ana prensiptir. Bu iki prensipten şüpheye düştüğümüz takdirde hiçbir şey yapamayız” Mao.
Nasırlı elleriyle tarihin tekerleğini ileriye taşıyan ezilen yoksul emekçiler ve onların öncüleri, sınıf mücadelesinin tarihini yazmaya/yaratmaya devam edecekleri bir tarihsel kesiti daha geride bırakıyorlar. Sınıf bilinçli proletarya, dün olduğu gibi bugün ve yarın da azim ve kararlılıkla sosyalist devrim davasına yeni mevziler katacaktır.
Dünya genelinde 2024 yılında ezenle ezilenin arasındaki sınıf çatışmalarının daha keskin olacağı ve toplumsal hareketlerin ivme kazanacağı kanaatindeyiz. Çünkü emperyalist savaşlar, emperyalist burjuva iktidarlar dahil, burjuva ve türevi gerici iktidarların otoriterleşme eksenindeki iktisadi-siyasal-hukuksal yapılanması, ezilen ve sömürülen yığınlara karşı daha kapsamlı saldırılar anlamına gelmektedir. Bunun somut anlamı, toplumsal/ sınıfsal çelişkilerin keskinleşmesidir. Yığınlardaki savaş karşıtı tutum, ezilen ve sömürülen toplumsal dinamiklerin kendi sınıf çizgisinde burjuva egemenlere karşı alacağı devrimci pozisyon, kadın, etnik-ulusal-ekolojik mücadele bir bütün olarak 2024 yılına dinamik biçimde evrilmektedir ve 2024 yılının bu kesitte daha ileri bir mücadele yılı olacağı haberini vermektedir. İdeolojik ve politik olarak birbirinden farklı olan iki zıt kesim arasındaki keskin savaşlar, zafere kadar devam edecektir. Sınıf antagonizmasının devrimci çözümünde, kanlı ve “kansız” mücadele biçimleriyle, yenilgiler ve zaferleri barındıran devrimci tarih birikimiyle, dünyanın değişik parçalarında 2024’ün, burjuvaziye, tüm gericiliğe, işgal ve ilhaklara karşı yeni mücadele alanlarının yaratılacağı ve birçok mevzilerin kazanılacağı inancındayız.
Yeni Bir Yılda Umudu Büyütmek İçin Çok Neden Vardır!
Günümüzde neo liberal kapitalist sistem, artık sürdürülemez durumdadır ve çöküşe doğru gitmektedir. Ömrünü uzatmak için farklı coğrafyada bölgesel savaşlar yaratmaktadır. Keza köhnemiş kapitalist sistem ayakta kalabilmek için daha fazla emekçilere saldırmakta fakat başarı sağlayamamaktadır. Silahlı saldırının dışında, daha etkileyici olan ideolojik saldırılar yapılmaktadır ama bütün bunlardan ne iç yapısal iktisadi-siyasal krizlerine cevap olabilmektedir ne de “baldırı çıplak”ları siyasal-ideolojik hegemonyasına alabilmektedir.
Kapitalist ekonomik krizden dolayı ortaya çıkan tüm başlıca çelişkiler keskinleşerek, toplumsal pratikte karşılık bulmaktadır. Başta sosyalist kurumlar olmak üzere, demokratik kurumları boğmak ve tasfiye etmek için karşı devrim cephesinde yer alan tüm burjuva partilerin birlikte hareket etmesindeki maksadı, tamda keskinleşen çelişkilerin üzerinden birikme trendi taşıyan toplumsal muhalefeti etkisizleştirmektir.
Tüm bu gelişmeler olurken, proletaryanın nihai zaferinin objektif koşulları daha fazla olgunlaşıyor. Dünyanın farklı ülkelerinde ezilenlerin, kapitalist sömürüye karşı ayaklanmaları söz konusu. Ezilenler er ya da geç uzun vadede düşmanın son kalesi olan siyasal iktidarı zapt edeceklerdir. Bu, diyalektik yasadır. İşçi sınıfı, MLM siyasetin önderliğinde er ya da geç baskının, sömürünün olmadığı, her bireyin eşitçe yaşayacağı sistemi kuracaktır. Bu bir hayal değildir, geçmişten günümüze gelen işçi sınıfın tarihsel kazanımları, tecrübe ve birikiminden bunu öğreniyoruz. İşçi sınıfının mücadele tarihinde koşulların devrim için zor olduğu dönemlerde, demokrasi güçleri düşmanın yeryüzünden silinmesi için korkusuzca dövüştüler, farklı dönemlerde düşmana korku saldılar. Dünya proletaryasının tarihsel yürüyüşü içerisinde önemli yer alan; 1871’de Paris sokaklarında barikat savaşı öğreticidir. Keza Moskova meydanında göğüs göğse çarpışarak iktidara yürüyen Bolşevik tarihin perspektifi günceldir. Çin’de kırlardan şehirleri kuşatan ve iktidarı zapt eden proleter çizgi, koşullara bilimsel yönelme ve devrimci dönüşüm yaratmada kılavuzdur. Dünyanın farklı coğrafyalarında ezilenlerin kurtuluşu için kutup yıldızı olan; Kamboçya, Laos, Vietnam devrimci bellektir.
İşçi sınıfının tarihsel kazanımlarının yol aldığı inişli çıkışlı mücadelesini göz önüne aldığımızda, bugün daha fazla savaşmak için haklı nedenler vardır. Çünkü, dünyayı yaratanların kendi emeğine sahip çıkmaları için, geniş yığınların açlık ve yoksulluk içinde yaşamamaları için, her saniyede bir çocuğun açlıktan ölmemesi için, her gün onlarca kadının katledilmemesi için, soy kırımların yaşanmaması için vb. haklı davamız uğruna savaşmak ve mücadele etmek gibi çok fazla nedenlerimizin vardır.
Varsın reformistler, “post” kavramına değerlerimizi hapseden sınıf uzlaşmacı anlayışlar, bu soruya hayır desinler!
Kitlelerin devrimci öfkesi, dünyanın her coğrafyasında farklı mücadele biçimleriyle sokaklarda, fabrikalarda, meydanlarda, kır-kent yoksullarının itirazlarında bilenmektedir. Eksik olan, komünist önderliğin kitleler içinde maddi güce dönüşme düzeyidir. Ama devrimci mücadele pratiği, siyasal-ideolojik-kuramsal hamleleri bunu da aşacaktır. Devrimin gelişim yasası budur. Yarım asırlık bir süreçte bine yakın yoldaşımız, on binleri bulan siper yoldaşımız savaşın ateşinde ölümsüzleştiler. Kimi yoldaşlarımız ve siper yoldaşlarımız zindanlarda rehinler, kimi yoldaşlarımız ve siper yoldaşlarımız gazi durumdalar. Bu ağır bilanço, yeni bedellerle o nitel düzeyi yaratacaktır. Ve bu vesileyle 2024’e girerken şehitlerimizi saygıyla bir kez daha anıyoruz.
Birçok konuda olduğu gibi, devrimci savaşta fikirleriyle ışık olan Mao yoldaş, bunu bir paragrafta şöyle özetlemektedir, “Yığınlara güvenmeliyiz, partiye güvenmeliyiz. Bunlar iki ana prensiptir. Bu iki prensipten şüpheye düştüğümüz takdirde hiçbir şey yapamayız” der.
2024’e girerken halka ve partiye bağlılık, içinden geçtiğimiz dönemde daha fazla bilinç berraklığı gerektirmektedir. Ezilen ve sömürülenlerin dünyanın kaderini değiştiren gücü, ezilen emekçilerin ve partinin kuvveti olduğunu biliyoruz. Ne yazık ki, bunu göremeyen eğilimler güçleniyor. Ezilen yığınları küçümseyen, devrimci dinamiği ve yeni devrimci fırtınaların yaratılmasını örgütlemeyen ideolojik sapmalar, içinden geçtiğimiz koşulların tasfiyeci çizgisidir. Kendiliğindenci hareketlere tapan, onları göklere çıkaran, partinin siyasi ve siyasal önderliğini küçümseyen eğilimlere karşı politik mücadelenin 2024’de esas alınması zaruri hale gelmiştir. Yeni yıl baz alınarak, yeni dönemde halka ve MLM Partiye güvenmeliyiz. Küçük bir inançsızlığın bile baş göstermesinin önüne geçilemezse ipin ucu bulunamaz. Sonu gelmeyen gerilemeler ve inançsızlık baş gösterir. İnançsızlık ve gerileme, yaşadığımız sosyal koşulların değişmesini sağlayamaz, somut koşulların kölesi olmayı getirir, bilinçli faaliyetten uzaklaşılır.
Dolayısıyla bu ideolojik kırılmanın önüne geçmemiz için ancak ve ancak Mao yoldaşın, izah ettiği iki ana damara sarılarak bilinçli bir sıçrayış yarata biliriz. Bu genel ideolojik-siyasal tutum ışığında coğrafyamız siyasal gelişmelerini geçecek olursak.
Türkiye -Kuzey Kürdistan’da 2023’de Yaşanan Siyasi Gelişmeler!
Geride bıraktığımız yılda, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da siyasal ve ekonomik alanda önemli gelişmeler yaşandı. Türkiye tarihinde ekonomik ve siyasal krizler sürekli olmuştur, belirli dönemlerde ise dünyadaki konjonktüre bağlı olarak Türk gerici egemen sermaye iktidarının belirli bir plan dahilinde ekonomiye yön verme inisiyatif kalmamıştır. 2023’de ise bu gerçeklik daha çok bariz biçimde görünmüştür. Emperyalist devletler arasındaki çelişkiden yararlanmak isteyen ve kendisine misyon biçen “TC”, 2023’de ekonomik krizle sürekli boğuşmuştur. Enflasyon yükselmiş, döviz karşısında TL’nin değeri düşmüş, kredi faizleri bazen alta çekilmiş, bazen faizler artırılmıştır ama yine de TL karşısında döviz daima yükselmiştir. Bütçe sürekli açık vermiştir. Türk devleti dış ülkelere borcunun faizini ödeyememiş, yeniden borçlanmak zorunda kalmıştır. 2023’de ABD’den ithal ettikleri bürokratları ekonominin başına getirmeleri çare olmamıştır. 2023’de ekonominin başına gelenler dış devletlerin kapılarının önünde günlerce bekleyerek para dilenmişlerdir. Yani farklı ekonomik modellerini 2023’de uygulayan Türk devleti, ekonomiyi düzlüğe çıkaramamış, daha fazla krize doğru yol almıştır.
Üretim araçların üzerinde bir avuç kesimin özel mülkiyetinin olması ve gelir dağılımda eşitsizce paylaşım 2023’de de yaşandı. Sonuçta, sermaye sahipleri ile emekçiler arasında derin uçurumlar açıldı. Yoksulluk ve açlık sınırları genişledi. Geniş yığınlar açlık ve yoksulluk içine itildiler, işsizlik büyüdü. Türk ekonomisinin içine düştüğü ekonomik kriz büyüdükçe, faşizm daha fazla katmerli bir şekilde baskı uyguladı. AKP iktidarı, 2023’de şeriat baskısı ile faşist baskıları birleştirdi, bireylerin özgürce yaşamasının önünde şeriat kanunlarıyla engel teşkil etti, tutuklamalar, rehin almalar günlük hayatın bir parçası oldu. Rehin aldıkları tutsakları, işkence ve farklı baskılarla teslim almaya çalıştılar. Yeni açtıkları F, S ve L tipi hapishanelerle özgür tutsakları ve siyasal rehineleri ölüme mahkûm ettiler. Geçtiğimiz sene onlarca tutsağın cenazesi zindanlardan çıkmıştır. Bu sayı 2024’de daha fazla olacağı, gidişata baktığımızda açıkça görülmektedir. İş alanların açılışında, törenlerde, okul eğitimi, kadınların evlenmesi meselesinde, giyinme kuşanmada, dini törenlerde ve daha burada sayamadığımız sosyal alanlarda şeriat kanunları adım adım uygulandı. Şeriatçı eğitimin sonucu 2023’de her gün bir kadın öldürüldü. Katiller kısa süre içinde salıveriliyor, aklanıyor. Farklı inançlara yaşama olanakları verilmiyor. Başta aleviler olmak üzere gayri müslimlere karşı sindirme ve yok etme hareketi sürüyor. Alevilerin kendi inancına göre özgürce yaşama kültürünü savunmak için imkanlar yoktur veya yasaklanmıştır.
Burjuva Klikler Arasında Derinleşen Çatışma ve Genel Seçimler!
Türkiye-Kuzey Kürdistan’da süren ekonomik krize bağlı hakim sınıflar arasındaki çelişki keskinleşiyor. Türk hakim sınıflarının arasında süren ekonomik çıkar ilişkilerinden dolayı birbirine karşı rekabet halindeler, üstünlük kazanmak için ezilen kitlelerin içinde bulundukları sosyal ve ekonomik zorluklarla ilgileniyormuş gibi yaparak, kendilerinin bu sorunları çözecekleri manipülasyonunu yaratıyorlar. 2023’te aynı oyunu oynayan burjuva klikler arasındaki çelişkilerin en derin yaşandığı yıl oldu. İktidarın uyguladığı ekonomi politika, uluslararası alanda izlediği siyaset, rüşvet, hırsızlık, kadrolaşma gibi tartışmalar yaşandı. Devlet içinde hakim olan AKP’de cisimleşen, maddi bir güce dönüşen şeriatçı güç, MHP’yi yanına alarak iktidarını seçimler sonrası güçlendirdi. Siyasal gelişmeler içinde şeriat, “laiklik” gibi tartışmalarla ve arka planında Kemalizm ve İslamcılık arasında süren tartışmalarla halkın bir tarafa dahil olmasını zorladılar. Esasen, aralarında nitel fark olmayan bu faşist ve karşı devrimci partilerin laiklik veya şeriatçılık gibi siyasal propagandaları, yalnızca iktidara gelmek ve iktidarı elinde tutmaları içindir. AKP iktidarı, dış ülkeler (emperyalist aktörler başta olmak üzere) ile arasında keskinleşen çelişkiler üzerinden sürekli hesap yapmaktadır. Uluslararası arenada ABD ve Rus emperyalizmi arasında süren çelişkiler ve dengeler üzerinde siyaset izlemekte, ülke içinde ekonomik ve siyası gelişmeleri buna göre dizayn etmeye çalışmaktadır. Rus emperyalizmi, ekonomik olanaklarını Türkiye pazarları üzerinden açmakta, gaz ve kimyasal silahların Türkiye’de depolanması ve ekonomik modelleri, Avrupacı kanadı rahatsız etmiştir, NATO ile çelişkileri daha da derinleşerek sürmüştür. Güney ve Batı Kürdistan’daki gelişmeler, Suriye devleti ile ilişkiler gibi sorunlarda hakim sınıfların farklı kanatları kendi menfaatlerine ve bağlı oldukları kapitalist devletlerin istekleri üzerine siyaset belirliyorlar. AKP iktidarı ABD’ye karşı sürekli Rus kartını elinde tutmaya çalıştı. Arap sermayesini esas aldı.
İşçi ve emekçilerin en derin yoksulluk içinde yaşadığı, kitle hareketlerinin yükseldiği, farklı iş kollarında grev ve protestoların geliştiği, memur ve emekliliklerin geçinemediği, öğrencilerin ‘barınamıyoruz’ protestolarını hep beraber yaşadık.
Yine bütün bu eylemlikleri bastırmak ve önüne geçmek amacıyla devrimci harekete karşı, saldırı ve tutuklamalar yoğunlukla yaşandı.
Kürt ulusal hareketinin boğulmaya çalışıldığı bir dönemde, 2023’de genel seçimler yapıldı. Bu seçimde Kürtlere, Alevilere ve diğer ötekileştirilmiş inanç ve ulusların üzerinde büyük entrikalar çevirdi Türk burjuvazisi.
Gelişen toplumsal dinamikleri bastırmak ve aynı zamanda zorlaşan koşullar içerisinde bu sorunlar üzerinden hakim sınıflar ikiye bölündü. Bunlardan burjuva muhalefeti yürüten CHP’nin başını çektiği Millet ittifakı ve AKP’nin başını çektiği Cumhur ittifakıdır. Seçimlerde çalma çırpma, demagoji, montaj kasetler, din ve mezhep gibi kirli propagandalar yapılarak, devletin tüm imkanları, Cumhur ittifakı için kullanılarak seçimler Cumhur İttifakı’na kazandırıldı.
Irkçı Milliyetçi Göçmen Düşmanlığı!
Ekonomik alandaki gelişmeler, siyasal ve sosyolojik gelişmeleri de bu manipülasyonun bir parçası olarak sürdürüldü. Bu tür koşullarda sınıf bilincini kavramamış kesim, hakim sınıfların ve medya patronlarının, yarattıkları plan ve projelere uydular.
Sermaye iktidarı alttan gelen ezilen halkın dalgasını başka yöne çekmek için Türkiye’ye gelen göçmenlere karşı ırkçı politika geliştirdi. Suriye, Afganistan ve benzeri yerlerden zorunlu olarak Türkiye’ye yerleşenler horlandı, dövüldü, öldürüldü. Her gün gazete manşetleriyle kitleleri bu gerici, ırkçı zihniyete dahil ettiler. Irk üzerinden siyaset üreten faşist partiler, Türkiye’nin Türklere ait olduğu, Türk olmayanların yurt dışı edilmesi gibi faşist Atatürk-Hitler söylemlerine sarıldılar. Faşist karakterini sürekli gizleyen CHP de seçimlerin ikinci turunda ırkçı gerçek yüzünü saklayamadı. Fazla oy için tüm burjuva partiler, göçmenlere karşı bu ırkçı politikada birleştiler.
İşçi ve Emekçilerin Sorunları ve Eylemlikleri!
İçinde geçtiğimiz siyasal süreçte işçi ve emekçilerin hakları sermaye iktidarı tarafında sürekli yok edilmekte ve yaşama olanakları zorlaştırılmakta, köle duruma getirmektedir. İş güçlerini satarak geçinemeyen yoksullar ve açlık sınırı altında yaşayanların sayısı her gün büyümektedir. Patronların ve iktidarın sendikalarla yaptıkları toplu sözleşmelerde, işçilerin aldıkları kısmi maaş artışı sürekli enflasyon altında ezilmiştir. Pazarda tüketim mallarının fiyatları her gün yükselmiştir. Konut ve barınma sorunu daha vahim bir boyut almıştır. Sistemin baskı ve sömürüsüne karşı, işçi ve emekçilerin ekonomik ve demokratik eylemlikleri 2023 yılında en etkin biçimde sürdü. İşçi sınıfı faklı iş kollarında grevler gerçekleştirdi, öğrencilerin barınma talepleri, özgür üniversite ve öğrenimi için protestolar sürdü, emeklilerin geçinemiyoruz mitingleri, sağlık sektöründe çalışanların grevleri, doğanın tahrip edilmesine karşı protestolar gibi eylemlikler 2023’e damgasını vurdu. AKP iktidarı, gelişen işçi sınıfının bu eylemliklerine saldırmış, işçileri işten çıkarmıştır. İşçi sınıfının mücadelesi sonucu çoğu iş kollarında emekçilerin talepleri uzun süren mücadele sonucu kabul görmüştür.
Ayrıca ‘beyaz yaka’, akademisyen, çocuk işçi ve göçmen işçilerin durumu bu yıl daha da vahim hal aldığı bir gerçeklik.
Öyle ki “beyaz yaka” olarak tabir edilen, daha çok ürettiği zihin gücünün emekçileri, sistem tarafından yok sayıldılar, her türlü sömürü ve baskıya maruz bırakıldılar.
Keza burada önemle belirtmeliyiz ki; gerek dünyada gerekse Türkiye/Kuzey Kürdistan’da göçmen işçilerin emeklerinin karşılığını alamamaları, ucuz iş gücü olarak görülmeleri, ırkçılık kuşatmasında her türlü sömürü ve baskıya tabi tutulmaları, burjuva sistemlerin ortaklaştığı politik yaklaşım olmuştur.
Çocuk işçilerin varlığı ve özellikle var olan ekonomik buhran içinde daha da artarak yaygın hale gelmesi, eğitim haklarından mahrum kalmaları 2023’de katmerleşerek devam etti.
Ayraca tüm iş kolu içerisinde çalışan kadın ve LGBTİ+ işçilerin (işçi, akademisyen, beyaz yaka fark etmeksizin) hem sistem tarafından ezilmesi, hem de erkek egemen zihniyet sonucu sadece “kadın ve LGBTİ+” kimliğinden dolayı ezilerek ötekileştirilmesi, gerici ideolojik-siyasal-ahlak saldırısının izahıdır.
“TC” egemenler sisteminin uyguladığı; siyasal ve ekonomik politika sonucu üstte belirtiğimiz sınıf katmanlarının ekonomik durumunun daha kötü olacağı bugünden görünüyor.
2023’de On Binlerce Kişinin Öldüğü Deprem!
Bilindiği gibi 6 Şubat 2023’de Maraş merkezli 7.6 büyüklüğünde geniş kapsamlı bir doğal afet yaşandı. Depreme dayanıklı konutların yapılmaması, iktidarın depremin ardından duruma kısa sürede müdahale etmemesi sonucu on binlerce kişi öldü. İktidarda olan klik, devletin imkanlarını seferber etmedi, aksine asker ve AFAD gibi kuruluşların yardıma gitmesi bilinçli bir şekilde engelledi.
Üzerinden yaklaşık bir sene geçmesine rağmen halen depremzedeler çadırlarda yaşamaktadırlar. İktidarın seçimden önce verdikleri sözler unutuldu. Halkın günlüğünün değişik sayılarında depremin arka planında yatan devletin politikasını ele alan geniş yazılar mevcut olduğundan, bunu sadece tarihsel hafızamızı yenilemek babında vurguluyoruz.
Kürt Ulusal Sorunu ve “TC”nin İnkâr Ve İmhaya Dayanan İşgalci-Katliamcı Politikası!
“TC” egemenler sistemi için çıban başı olan Kürt sorununun sürekli zorla ve şiddetle bastırılması, kurucu geleneksel politikasıdır. Bu proje 2023’de de sürdü. Askeri işgallerle, hava silah sistemleriyle medya savunma alanlarına ve Rojava’ya saldırılar düzenlendi. Özel kolluk kuvvetleri ile kara harekatları yapılarak kimyasal silahlar kullanıldı. Kürt halkının seçilmiş temsilcileri, AKP iktidarı tarafından rehin alındı ve siyaset yasağı getirildi. Milli baskı altında yaşayan ulusun, en demokratik hakkı savaş-katliamlarla bastırılmaya çalışıldı. 2023’ de yapılan genel seçimlerde AKP/MHP iktidarı HDP’nin barajın altında kalması için özel çaba harcadı. İktidara bağlı medyayı kullanarak HDP/YSP’nin teşhir çalışmasını yürüttüler. Demokrasi güçlerinin ittifakı sonucu sermaye iktidarın hevesi boğazında kaldı. Demokrasi cephesinin yeterli düzeyde olmasa da, tüm kuşatmalara karşı ortaya çıkardığı devrimci dinamik; 68 devrimci hareketinin ilk ortaya çıkmasından bu yana devlet iktidarına karşı birlikte ortak eylemlikler ve ortak çalışmalar yürütülmüş olmasıdır. Belirli dönemlerde uzun veya kısa vadeli ortak çalışmalar devrimci hareketin tarihinde vardır. Geçtiğimiz yılda demokrasi cephesinin Emek ve Özgürlük İttifakı kurularak seçimlerde ortak hareket edilmesi, demokrasi cephesi açısında önemli bir adımdı. Geçmiş tecrübelerin özetlenerek geleceğe uzanan birliktelik, devletin topyekûn saldırılarına karşı direnme ittifakını oluşturmuştur. Bu ittifak, 2023’de onlarca protesto hareketlerinde yer almış, işçi sınıfı hareketi ile dayanışmada bulunmuş, doğayı tahrip edenlere karşı mücadele edenlerin yanında olmuştur. Kısacası, ezilen yoksul halkın demokratik, ekonomik özgürlüklerini desteklemiş, örgütlenmesinde rol almıştır.
Gerillanın Meşru Direnişi, İşgalci Güçlere Stratejik Cevaptır!
Kürt ulusunun en demokratik ulusal hakkını katliamlarla bastırmaya çalışan “TC” faşist iktidarı, işgal ve sınır dışı hava operasyonları ile Kürt gerilla gücünü tasfiye etmek için özel bir savaş geliştirmiştir. Gerillanın meşru direnme hakkını gerekçe yaparak geliştirdiği savaş stratejisi, Kürt coğrafyasındaki sivil halkın ekonomik-lojistik-hizmet kurumlarını, sivil halkla birlikte yakma-yıkma-katletme üzerinden sürdürmektedir.
“Aksa Tufanı” eylemi üzerinden, Gazze’de tüm sivil yerleşim yerlerini hedef alarak yirmi binin üzerinde sivil halkı katleden İsrail Siyonizm’ini “kınadığını” ifade eden tekçi faşist sultanın başı Erdoğan, Kürt coğrafyasında Netanyahu’nun (bu aynı zamanda emperyalist güçlerin savaş çizgisidir) yöntemleri ile Kürt coğrafyasına saldırmaktadır, işgal etmektedir. 22 ve 23 Aralık 2023 tarihinde, Xakurke, Matina ve Zap’ta, gerilla saldırılarıyla soykırımcı-işgalci “TC” ordusuna karşı eylem düzenleyen HPG ve YJI STAR gerillalarının karşısında yenilgi yaşayan işgalci ordu, akabinde Qamışlo başta olmak üzere, birçok Kürt yerleşim yerlerini havadan bombalamış, çocuklar, gençler, kadınlar, yaşlılar dahil direk sivil Kürt halkını hedef alarak katliamlar gerçekleştirmiştir. Enerji, sağlık ve diğer hizmet kurumlarıyla beraber, halkın ekonomik yaşam olanaklarını “savaş hedefi” olarak seçmesi, acizlikten öte geliştirilen kirli savaş yöntemidir.
“TC”yi yöneten Faşist kliğin tekçi diktatörü Erdoğan, Kürt ulusuna karşı savaşı tırmandırmaktadır. Kuzey Kürdistan’dan Rojava’ya, Güney Kürdistan hattına uzanan kırım ve işgal, bunun en açık izahıdır. Kirli yöntemlerle, sivil katliamlarla, bu savaşın gerici tarafı olan “TC” iktidarı, insanlık karşısında suçludur. “Bölge Barışını”, gerici çıkarlarının savaş ve katliamlarla icrası olarak ele alan faşizm, “çöktürme” planıyla Kürt ulusunun her türlü demokratik kazanımına, meşru direnme gücü ve hakkına saldırmaktadır. Bunu sadece resmi ordu gücü ile yapmamakta, El Kaide, El Nusra, DAİŞ gibi cihatçı çetelerin ana gücü olduğu, SMO (Suriye Milli Ordusu) olarak örgütlediği kafa kesici bağnaz zihniyetin güçleri üzerinden yapmaktadır. Resmi ordular dışında paralı-paramiliter çeteler gücüyle savaşı sürdürmek, günümüzde emperyalist ve bölgesel gericiliğin savaş çizgisidir. “TC” iktidarı bu çeteleri, Ortadoğu ve Arap yarımadasına kendi bölge stratejisinde aktif güç olarak kullanmakta, Kürt ulusuna karşı ise, kuralsız bir savaşın aktörü yapmış bulunmaktadır.
Geleceği Devrimci Pratiğimizle Kazanalım!
Devrimci pratik, komünist ve devrimci öznelerin omuzlarındadır. Toplumsal örgütsüzlüğü aşacak, toplumsal itirazları devrimci nitelikle örgütlü güç haline getirerek istibdadı yıkacak olan özne, bu zeminde yetmezlikleriyle hesaplaşmak zorundadır. Nitelikli bir özeleştiri yaparak sürece daha cüretli yürüye bilir. Geçmiş eksik ve hatalardan arınarak, bilinçlerde ve pratikte bir sıçrama yarata bilir.
Kendi zaaflarını masaya yatıran MLM bilimiyle donanmış olan KP, kitleler ile buluşabilir ve devrimi küllerinden dirilterek özgürlüğü örgütleyebilir. 2024’de demokratik ve sosyalist mücadelenin yükseltilmesi, faşist ve kapitalist sistemlerde işçi sınıfının mücadelesinde yeni alanların açılması ve yeni mevzilerin kazanılması soyut siyasi tespitlerin savunulmasıyla olamaz. Partinin savunduğu MLM biliminin gücüyle sınıf mücadelesinde yeni alanların açılması mümkün. MLM’ye bağlılık soyut bir formülasyon değildir. Felsefi, siyasi, iktisadi vb. sorunları kapsayan bir dünya görüşüdür, ancak bunun kabul görülmesi yeterli değildir. Sosyalist programın pratikte maddi güce dönüşmesi için pratik ve teori arasındaki diyalektik ilişkinin kurulması, bugün pratiğin teorinin önüne geçmesi gerektiğinin kabul edilmesi önemlidir. Koşullar ve şartlar pratiğin teorinin önünde yürütülmesini gerektiriyor. Ezilen ve sömürülenlerin devrim yapması için devrimin objektif koşulları son derece muazzamdır. Masa başında teorik tartışmalarla, olgunlaşan devrimci durumun öznesi olmadan devrim olamaz, devrimin objektif koşullarının devrime varması için pratiğin teorinin önünde gitmesi gerekiyor. Karl Marks filozoflarla yaptığı tartışmalarda “Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, oysa sorun onu değiştirmektir.” vurgusu toplumsal değişmelerde sosyalistlerin bilinçli müdahil olmasını koşullanmaktadır, bugün daha fazla günceldir bu.