2023 yılı, genel olarak dünyada, özel olarak Türkiye-Kuzey Kürdistan’da önemli siyasal-ekonomik gelişmelerin yaşandığı bir yıl olarak tarihte ki yerini aldı. Ve 2024 yılını, 2023 dâhil, tarihten gelen devrimci tecrübe ve birikimlerimizle karşılıyoruz. Her takvimsel ilerleyişin, toplumsal siyasal dönüşümler yaratarak yeniyi temsil etmesi, tarihsel deneyimlerimizin ideolojik-politik çizgimizde kalıba dökülerek, sosyalist bir devrim gerçekleştirmesi ile ancak anlamlı olur. Emperyalist barbarlığın dünyayı esaret altına aldığı ve bu barbarlığın ayakları olarak vazife alan bölgesel gerici iktidarların, ezilenlerin yaşamını kuşattığı günümüz koşullarında; başta proletarya olmak üzere, tüm ezilenler, zamanın takvimsel ilerleyişini, özel mülkiyet dünyasının tüm barbar kalelerini yıkmakla birleştirdiklerinde, yeni bir zamana kapı açarlar ve yeni bir dünyanın yaratıcıları olurlar. Bu anlamıyla zamanın her ilerleyişi, toplumsal devrimci gelişmeyle anlamlıdır. Toplumsal devrimci değişimlerin yaşandığı zamanlar, ezilenlerin yeni bir dünya ütopyasının mihenk taşlarıdır. Toplumsal gelişmeleri belirli soyutlamalarla manipüle ederek, ezilen yığınlara kader duası salık verir gibi, umut tacirliği yapmak, burjuva gericiliğin siyasal çizgisidir. Çünkü tarihin ilerleyişi gibi, insanlığın her faaliyetinde ezen sınıf olan burjuvazi, kitleleri ehlileştirme, kaderlerini sınıf düşmanı iradelere teslim etme amacıyla ele alırlar. Komünistler, zaman, mekân başta olmak üzere, insanlığın her birikimini tarihsel-diyalektik materyalist yöntemle analiz eder ve sentezlerler.

Gelişme ve gerilemeyi, ileri ve geri soyutlamasını, her olgunun somut niteliğini baz alarak ortaya koyarlar. Evet, 2024’ün ilk günlerindeyiz. Özel mülkiyet dünyasının günümüz biçimi olan emperyalist-kapitalist tiranlığın hâkimiyetinde, yeni yıl, toplumsal barış, eşit yaşam koşulları, toplumsal refah ve toplumsal huzur getirmez. Sınıf çelişkilerinin ana dinamik olduğu bu sistem ve bu sistemin egemenleri kendi çıkarları için belirledikleri her strateji savaş, yoksulluk ve açlık demektir, doğanın ve insanın katliamı demektir. İnsanlığı özgürleştirme umudu, istibdadın tüm bu gerici dünyasına karşı verilecek mücadele ile toplumsal pratikte somutlanır. İşte ezilenler, her takvimsel ilerleyişi, devrimci birikimleri bilimsel tecrübeye dönüştürerek, istibdada karşı verdikleri mücadele ile yeniyi temsil ederler. Bu vesileyle 2024 yılını, ezilen ve sömürülen dünya halklarının, proletaryanın bilimsel dünya görüşü kılavuzluğunda, proleter devrimler gerçekleştirme yürüyüşünde nitel gelişmelerin yaşanacağı yıl olması temennisiyle ele alıyoruz. Tüm ezilen ve sömürülen halkların, yeni bir mücadele yılı olması ve daha ileri mevzileri birlikte yaratma hedefiyle, başta tüm ezilen halkımız olmak üzere, yoldaşlarımızın, devrimci dostlarımızın, aydınlarımızın, kadınların, yeni mücadele yılını selamlıyoruz/ kutluyoruz.

Marksistler, toplumsal gerçeği ve bu toplumsal gerçekler ışığında bazı öngörülerde bulunurken, rastlantısal ve görece bazı soyutlamalardan değil, toplumsal iktisadi-sosyal nitelikten, toplumsal ilişkilerden (üretim ilişkileri), bu ilişkilerde ana kampa bölünmüş sınıf uzlaşmazlığından ve uzlaşmaz sınıf karşıtlığında ezilen sınıf ve halk katmanları ile iktidarda olan burjuvaziye dair kapsamlı çözümlemelerden yola çıkarak durumu tarif ederler. Olası gelişmeleri ortaya koyar, mevcut kapitalist sistem gerçeğinde, proletaryanın potansiyel olarak devrimci sınıf olduğu önermesi doğrultusunda, Marksistlerin temsil ettiği dünya görüşü inançsal-metafizik bir soyutlama değil, toplumsal niteliğin diyalektik-materyalist ilkelerle dayalı bilimsel bir dünya görüşüdür. Yani somut sınıf çelişkilerinin izahı ekseninde, toplumsal yapı içinde nesnel olarak devrimci olan bir sınıfın tarifidir. Bu kısa vurguyu yapmamızın ihtiyacı şudur. Bugün yeni karşıladığımız 2024 yılındaki muhtemel siyasal gelişmeleri analiz etmeye çalışırken, hareket noktamız, devrim ile karşı devrimin, uzlaşmaz sınıf çelişkileriyle yan yana durduğu toplumsal gerçekliktir.

Emperyalizm başta olmak üzere, tüm gericilikler kendi iktidarlarını korumak, çıkarlarına yeni sahalar açmak için geliştirdikleri politik süreçle; proletarya başta olmak üzere, ezilen ve sömürülen halkların devrimci bir kuvvet olmak için örgütsel bir güç olarak geliştirdiği stratejiler, sınıflı toplum gerçeğinde ezenle ezilenin arasında sürmekte olan savaş pozisyonudur. Somut durum ve bu somut durumu kendi öznel gücü ile sınıf çıkarlarına göre değiştirmeye çalışan her sınıfın politik süreci, toplumsal çelişkilere müdahale kapasitesiyle toplumsal çelişkilere bir yön verir. Proletaryanın dünya görüşü, toplumsal çelişkileri devrimci tarzda çözmeye muktedir iken, burjuva gericilik, toplumsal çelişkileri kendi gerici iktidarını koruma ekseninde biçimlendirir. Proletarya tüm eşitsizlikler dâhil, sömürü ve baskıyı ortadan kaldırmak için mücadele ederken; burjuvazi ve türevi tüm gericilikler, toplumsal eşitsizlikleri derinleştirerek sömürü ve baskıyı sürdürmeyi amaçlamaktadır. Proletarya, özel mülkiyet dünyasını, iktisadi-siyasal-ideolojik-kültürel yapısıyla tarihin karanlık sayfalarına gömme hedefindeyken; burjuvazi özel mülkiyet dünyası üzerinden, bir avuç sermaye sahibinin iktidarından yanadır. Proletarya, kolektif toplumsal mülkiyetin nihai aşaması olarak komünist toplum “ütopyası” ile insanlığın özgürleşmesi için kendi iktidarını dahi sönümlerken; burjuvazi sermayenin çıkarları için, dünyanın dört bir yanında ulusal ve uluslararası niteliğiyle baştan aşağı savaş stratejisine göre tahkim edilmiş gerici iktidarlar yolu ile varlığını devam etmek istemektedir. Ezenle ezilen kampın bu amansız çatışması ve hedefleri, her toplumsal gelişmede kendini ifade eder ve toplumsal nitelik gibi, olası gelişmeler bu ifade üzerinden sentezlenir. Bu bağlamda 2023 yılındaki başat gelişmeler üzerinden, 2024 yılındaki olası siyasal sürece dair birkaç vurgu yapmak olanaklıdır.

Emperyalist-Kapitalist Sistemin İktisadi Ve Emperyalist Hegemonya Krizi, Emperyalist Savaşlara Yeni Boyutlar Kazandırma Mahiyetindedir!

2023 yılında genel olarak dünyada çok ciddi ekonomik-politik ve siyasal gelişmeler yaşandı. Özellikle 2008 yılında yeni bir çevrim olarak patlak veren neo liberal sistem krizi, devam eden boyutu ile ekonomik ve siyasal alanda ciddi sonuçların vesilesi oldu. Yaşanan ekonomik ve siyasal krizler, devrimci bir özne ile müdahale edilemeyip, bir devrimci dönüşüm aracı haline getirilemediği için (bu devrimci ve komünist hareketin yetersizliğidir), emperyalist-kapitalist sistem yapısal niteliğinden ileri gelen bu krizlerden kendisini yeniden “yapılandırarak” ayakta tutabiliyor. Bunun somut iki boyutu ile örneklendirelim. Dünyayı etkisi altına alan sistemin bu kriz koşullarında, ekonomik rekabetle sermaye sahiplerinin bir kısmı rekabet koşullarında gerilerken (veya silinirken), özellikle uluslararası büyük tekeller, kriz koşullarını sermaye hareketine avantaj haline getirerek devasa büyümekteler ve dünya pazarları üzerindeki hâkimiyet sahasını genişletmekteler. Bu genişleme, sadece sermayelerinin büyümesi ekseninde değil, buna paralel olarak, siyasal-hukuksal düzlemde sistemin yapılandırılmasını da içermektedir. İkinci boyut olarak, emperyalist sistemin yapısal krizi, emperyalist kutuplu dünya gerçeği, sermayenin büyüme hedefi ve emperyalist hegemonya, dünyanın dört bir yanında aktüel bir durumdur. Özellikle derinleşen rekabet, dünyanın zenginlik kaynakları ve jeopolitik önemi olan stratejik bölgeler üzerinde sürdürülen hegemonya, emperyalist güçler arasında bir kriz hali almış durumdadır. Bu durumdan kaynaklı emperyalist blokların karşılıklı hamleleri savaşlarla sürdürülmektedir. Bölgesel her çatışmayı kendi stratejisi için zemin yapan emperyalist güçler, bölgesel denklemlerde sürdürülen savaşlarla, her bir coğrafyayı kendi çıkarlarına göre dizayn etmeye çalışmaktadır. Yani 90’lı yıllarda olduğu gibi emperyalistlerin dünya halklarını manipüle ettiği (neo liberal) politikalar, gelinen aşamada iflas etmiş durumdadır. O tarihsel dönemde baskı altına alınan derin çıkar dalaşları, sistemin niteliği gereği emperyalist savaşlarla “çözülmesi” hedeflenmektedir.

ABD ve Rusya liderliğinde karşılıklı konumlanan emperyalist kutuplar arasında derinleşen hegemonya krizi, bölgesel denklemlerde süren emperyalist savaşlarla “yeni” bir sürece evrilirken, ekonomik- siyasal kriz, ekolojik-toplumsal yıkımlarla, neo liberal kapitalist sürecin sorunlarını büyütmektedir. Ve 2024 yılı, derinleşen bu çelişkiler ve çatışmalarla yol alacaktır. Ukrayna’da süren emperyalist savaş, İsrail Siyonizm’inin Gazze’de başlattığı kitlesel katliam, ABD-AB’nin İsrail ve Ukrayna üzerinden planladığı bölge stratejisi, Rusya-Çin bloğunun İran üzerinden birçok bölgede vekâlet savaşlarını kışkırtma siyaseti, Husiler’in Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nin stratejik noktalarına askeri müdahale tehdidi, Ermenistan-Azerbaycan çatışması, Sudan’da süren iç savaş, Batı Afrika’da emperyalist güçlerin örgütlediği askeri darbeler, Ortadoğu, Balkanlar, Doğu Akdeniz sahasında yapılan hamleler ve Çin’in Tayvan stratejisi, emperyalist güçlerin yayılma siyasetinin çelişkileri ve alanları olarak öne çıkmaktadır. Dünyanın zenginlik kaynakları ve jeopolitik alanlarının “yeniden” paylaşımı olarak cereyan eden bu çatışmalar, esasen emperyalist güçlerin bir tarihsel döneme dair belirledikleri stratejilerin de iflası anlamına gelmektedir. “Yeni Dünya Düzeni”, “Büyük Ortadoğu Projesi”, “Kurala Dayalı Liberal Düzen”, vb. gibi stratejiler çökerken, emperyalist bloklar oluşan duruma göre yeni planlamalar yapmaktadırlar. Emperyalist güçlerin belirlediği her politika, ekonomik ve siyasal olarak bir sorunlar yumağıdır. Ve bu politikaların en ağır faturaları, ezilen ve sömürülen toplumsal sınıf ve katmanlara ödetilmektedir. Bu boyutu şimdilik bir kenara bırakarak, somut olarak emperyalist savaş çatışmalarına alan olan bölgelere göz atmak istiyoruz.

“Üçüncü Dünya Savaşı’nın hangi silahlarla çıkacağını bilmiyorum; ancak Dördüncü Dünya Savaşı sopa ve taşlarla yapılacak” diyor Albert Einstein. Nükleer savaşların kapıda olduğu bir tarihsel kesitte, Einstein’ın taş ve sopaları 4.Dünya Savaşı’nda silah olarak öngörmesi tabi ki düşünülemez. Kanımızca Einstein, emperyalizmin kuralsızlığı, barbarlığı ve vahşiliği anlamında bu ironiyi yapmıştır. Uluslararası tekelleşme düzeyi ile bugün emperyalizm, insana ve doğaya dair tüm değerleri, kapitalist pazar merkezli ele almakta, hegemonya stratejisi gereği yarattığı gerici savaşlarda her türlü barbar yöntemi kendi çıkarlarına reva görmektedir. Emperyalist sistem, sömürü ve savaş demektir. Doğayı ve insanı sermaye haline getirmek için her türlü kıyım, her türlü düzensizlik bu sistemin doğasıdır. Sermaye merkezli bu siyasal-hukuksal-örgütsel-askeri mekanizma, açmazlar ve çatışmalarla yol almakta, dünya ezilenlerinin öfkesini büyüterek “kendi sonunu hazırlamaktadır”. 2024 yılı, tüm bunların ışığında yaşanacak çatışmalarla siyasal nitelik kazanacaktır.

Dünya İstikrarı ve Barışının Baş Düşmanı Emperyalist Haydutluktur!

ABD’nin “düzen kurucu”, “sorun çözücü” hegemonik güçle yayılmacı askeri-ekonomik stratejisi, özellikle Suriye sahasına Rusya’nın askeri yayılmacılığı ile emperyalist bloklar arasındaki çatışmada “yeni” bir süreci başlattı. Emperyalist bloklar arasındaki güç dengeleri açısından bu sürecin öne çıkan iki özelliği vardır. Hegemonik emperyalist güç olan ABD, özellikle askeri sahada inisiyatifi Rusya’ya kaptırırken, bu gerilemenin yarattığı boşluğu ekonomik-teknolojik ve askeri olarak yükselen Çin, ABD ve AB emperyalist güçlerinin geleneksel pazarlarına girerek yükselişe geçti. Emperyalist dünya sisteminin içinde bulunduğu koşullar, Çin’i yeni bir konuma getirdi. AB emperyalist güçleri, Çin’i “dengeleyici güç merkezi” olarak ele almalarını gündeme getirmiş ve bu zeminde siyasal tutum geliştirilmiştir. Çin’in Rusya’nın yanındaki aktif pozisyonunu, en azından daha zayıf konuma çekmeye çalışan ABD-AB emperyalist bloğu, derin iktisadi-siyasal çatışmalarda Çin’e bu role göre yaklaşım belirlemektedir. Ama bu “denge” siyasetine rağmen, dünya gericiliği arasındaki fay hatları sert kırılmalar yaşıyor. Hegemonya çatışmalarının yayılma sahası olan Asya-Pasifik ve dünyanın Güney ülkelerinin, Rusya’nın Ukrayna işgalinde Rusya karşıtı tutum almamaları, ekonomik ilişkilerde Çin ile uzun vadeli politikalar geliştirmeleri, Batı Afrika’da geliştirilen darbelerde ve İsrail-Filistin savaşında ABD-AB emperyalist güçleri karşısında tutum almaları, Rusya-Çin bloğunun bu sahalardaki etkisinin sonucudur. ABD-AB emperyalizminin bu durumu tersine çevirme siyaseti, Rusya-Çin bloğunun bunu koruyarak yeni hamleler yapma planı emperyalist savaşların yayılma “dinamiğidir” ve 2024 yılı boyunca bu çelişki derinleşecektir. Ki son tarihsel kesit, derinleşen bu çelişkilerin farklı bölgelere yayılan emperyalist savaş-askeri işgal ve ilhaklarla durumu yeterince tarif etmektedir.

2008 Rusya-Gürcistan savaşı, Avrupa-Atlantik-Karadeniz-Afrika ve Ortadoğu özgülünde sürmekte olan emperyalist dalaşın bir basamağıydı. “Demokrasi ve İnsan Hakları” ihracıyla emperyalist yayılmacılığa “yeni” bir envanter ekleyen ABD’nin Irak’ı askeri olarak işgal etmesi ve ABD-AB emperyalizminin arasında gündeme gelen çıkar çatlağı, Rusya tarafından karşılık bulacaktı ve Gürcistan-Rusya savaşı bu konseptin sonucu olarak aktüel hele geldi. Bu aynı zamanda emperyalist bloklar arasında cereyan eden çatışmada bir hamle sahasıydı. 2014 Rusya’nın Kırım işgali, uluslararası emperyalist sermaye rekabetinde keskinleşen ABD-Çin rekabeti, uluslararası dalaşta yeni bir süreci işaret ediyordu. I.-II. Emperyalist Paylaşım Savaşları ve sonrası kesitlerde, emperyalist tekelci sermaye iktidarlarının askeri-iktisadi-hukuksal anlamda oluşturduğu konsept, bu dönemle çöküyordu ve güçler dengesine dayalı emperyalist tekellerin rekabetine dayanan kuralsız bir süreç yeniden yapılandırılıyordu. Emperyalist politika, reel politik kuramı adı altında, vahşetini tarihsel koşullara özgün dizayn ediyordu. 

2022’de Rusya’nın işgali ile Ukrayna’da sürmekte olan emperyalist savaş, “ara sıcak” olarak yaşanan Ermenistan-Azerbaycan ve yeniden üst düzeye çıkan İsrail-Filistin savaşı, “Arap Baharı” süreci ile başlayıp, Ortadoğu’dan Kafkaslar’a oradan pasifik hattına uzanan ABD-AB bloğu ile Rusya-Çin bloğu arasındaki rekabetin süreçleri olarak cereyan etmiştir. Bir boyut bu iken, diğer boyutun özeti şudur: Emperyalist dalaş ve savaş, bölgede yaşanan derin çatışmalar üzerinden şekillenmektedir. Emperyalist güçlerin direk ya da bölgesel dayanakları ile gerçekleştirdiği işgal ve ilhaklar, farklı ideolojik-siyasal çizgide güçlere örgütlenme zemini oluşturmaktadır. Özellikle ulusal-inançsal-etnik çelişkilerin öne çıktığı mevcut konjonktürde, anti işgalci, anti emperyalist özneler kadar; işgalci, sömürgeci, gerici veya emperyalist güçlerin bölgesel dayanakları olarak, birçok örgütlenme ve askeri güçler bölgesel düzeyde varlığını korumaktadır. Emperyalist güçler bölgesel stratejisine göre, özellikle gerici güçleri dayanak haline getirirken, ilerici devrimci anti işgalci güçleri ve gelişme dinamiği gösteren sınıf hareketini tasfiye etmeyi amaçlamaktadır.

2001 yılında “İkiz Kuleler”e yapılan El Kaide saldırısını gerekçe yaparak uluslararası alanda “terörle mücadele” adı altında başlattığı insan avı, İŞİD süreciyle askeri-politik olarak daha güçlendirilmiş ve devrimci hareketler esas hedef haline getirilmiştir. Yani emperyalist güçlerin, bölgesel gerici dayanaklarıyla stratejisi iki ayakta yol haritasını tayin etmiştir. Dünyanın zenginlik kaynaklarını paylaşmada derin çatışmalar yaratan gericilik, devrimci ulusal-sosyal güçleri tasfiye etmede birleşmekte, bazı gerici güçleri, kendi bölge stratejisine uygun konumlandırmaktadır. Tamda bu kesitte komünistler siyasal çizgisine uygun ayrışım yapmak ve buna uygun tutum almak zorundadırlar. Emperyalist ve bölgesel gerici güçler arasında derinleşen jeopolitik-jeostratejik rekabet, dünyanın birçok alanında trajik gelişmelere neden olmaktadır. Bu rekabet derinleşecektir. Bu kapsamda 2024 yılı, bir dizi iktisadi-askeri sarsıntıya gebedir. İktisadi-siyasal sarsıntıların sert olma olasılığı kadar, dünyanın birçok bölgesine yayılma trendi taşımaktadır. Çatışmaların yayılma sahasına bazı başlıklarla ifade edecek olursak;

ABD-AB Emperyalizminin NATO Şemsiyesi İle Yayılma Siyaseti, Rusya’nın Karşı Pozisyon Alışı, Her Bölgede Emperyalist Kutupların Çatışmasına Yeni Bir Boyut Kazandırmaktadır!

Emperyalist kutuplar, her bölgede var olan çelişkileri, kendi stratejileri için birer araç haline getirerek hegemonyasını tesis etmeye çalışmaktadırlar. Her bölgede var olan gerilimlerin bir tarihsel arka planı vardır ve emperyalist dünya gericiliği, tarihsel arka planla kurdukları siyasal-kültürel bağlarla, denetim sahasını genişletmeye çalışmaktadırlar. ABD-AB emperyalist bloğu, son tarihsel kesitte kendi stratejilerini, NATO’nun genişlemesi siyaseti üzerinden yapmaktadır. Ukrayna üyelik tartışmalarından, İsveç ve Finlandiya üyelik süreci, akabinde Sırbistan ve Kosova için AB üyelik perspektifi, özünde AB-ABD emperyalist bloğunun, Rusya bloğuna karşı yayılma stratejisidir.

Varşova Paktı’nın dağılma süreciyle Balkanlar’da kapitalist yayılmacılığın yeni pazarlar elde etmesi AB emperyalizmin, bu bölgede var olan etnik-ulusal-dinsel çatışmaları, bu jeopolitik sürece göre ele almasına sebep olmuştur. Makedonya Yunanistan gerilimi, Kosova-Sırbistan uyuşmazlığı, Müslüman-Hıristiyan çatışması vs. 2023 yılında Sırbistan, Kosova’yı tanımamasına karşın, AB üyeliği perspektifi her iki ülke ile süreç ilerletilmekte ve sadece bu durum dahi Sırbistan-Kosova arasında bir gerilim hattı oluşturmaktadır. Kosova’da konuşlu NATO-KUFOR ortaklığı, “T.C.” üzerinden askeri olarak desteklenip Sırbistan’a karşı güç merkezi haline getirilmesi, bu gerilim hattını bölgesel düzleme taşımaktadır.

Yani ABD-AB emperyalizmi bir yandan Balkanlar’ı, Avrupa ve Avrupa-Atlantik askeri-ekonomik kurumlarına bağlamaya çalışırken, diğer yandan bölgede var olan çelişkileri körükleyerek, AB-ABD emperyalist bloğuna karşı olan kesimleri tasfiye etmek istemektedir. NATO Genel Sekreteri’nin Kasım 2023’de ki bölge ziyaretinde, eski Yugoslavya’nın dağılması ertesinde “bağımsızlıklarına” kavuşan tüm ilkeleri AB ve NATO şemsiyesine davet ederken, bölgede var olan iç çatışmalara ilişkin sadece “demokrasi-insan hakları” vaadi vererek, özünde bölgeyi çatışmalara havale etmiştir. Durumun izahı nettir. Emperyalist yayılmacılıkta Balkanlar, çatışmalara açık sahadır.

Kanatılan Yara Ortadoğu, Emperyalist Oyunların Merkez Sahasıdır!

Genel tanımlama olarak, Ortadoğu hep “kanayan yara” olarak ifade edilmiştir. Bu ifade, çatışmaların sebebi olarak sadece Ortadoğu’yu görmesi biçimidir ve hatalıdır. Ortadoğu’daki etnik-kültürel, ulusal, dini, sınıfsal, sosyal çelişkiler bir çatışma nedenidir bu doğru. Ama bölgede esas oyun kurucu olan emperyalist güçler, kendi hâkimiyeti için bu çelişkileri kaşımaktadırlar; çatışma ve savaş hali esasta bu müdahale ile ortaya çıkmaktadır. Bu anlamı ile “kanayan yara” ifadesinden öte, “kanatılan yara” tespiti daha yerinde bir tanımlamadır.

Ortadoğu, jeopolitik-jeostratejik niteliği ile hep emperyalist haydutların kurdukları kurtlar sofrasında olmuştur. Sadece emperyalist haydutların değil, bölgesel gerici iktidarların da dış politikasında merkez bölge konumundadır. Ve Ortadoğu sahasındaki her çatışma, dolaysız diğer dalaş alanlarını da etkisine alan bir düzlemde yaşanmaktadır. Son İsrail-Filistin savaşı üzerinden, ABD-AB ve Rusya-Çin bloğunun planlamaları buna açık bir örnektir. Hamas’ın sivil katliamları, ardından İsrail’in savaş dışındaki sivil halka, gazetecisinden sağlık personeline kadar tüm kesimlere karşı gerçekleştirdiği katliamlar karşısında emperyalist güçlerin tutumu, yayılmacı emperyalist çıkarlarına bağlı şekillenmektedir. Geçici olarak gündeme getirilen “ateşkesler”, “iki devletli çözüm”, esasta emperyalist aktörlerin bölgesel dayanaklarıyla gerçekleştirdiği manevralardır. Suriye, İran, Lübnan, Libya, Irak, dört parçada Kürdistan, Yemen, Sudan başta olmak üzere, Ortadoğu’yu cadı kazanı haline getiren emperyalist haydutlar, dünyayı esaret altına almak için oyunlarını Ortadoğu denkleminde kuracaklardır.

Güney Kafkasya Enerji Yatağı ve Coğrafik Konumu İle Emperyalist Stratejilerin Denklemindedir!

Bugün Karabağ üzerinden körüklenen Ermenistan-Azerbaycan çatışması, özünde enerji kaynakları ve ulaşım ağının kimin denetiminde olacağı meselesidir. Yani Karabağ üzerinden planlanan oyunun bir parçası bu. Fiili olarak 2020 yılında yaşanan 2. Karabağ Savaşı’nın ardından, Eylül 2023’te Azerbaycan’ın Karabağ’da askeri denetim sağlamasıyla, çatışmalı duruma yeni bir boyut kazandırdı. ABD-AB bloğu, bölgesel güç olarak “T.C.”, Azerbaycan desteği ile Hazar Denizi gaz kaynakları ve enerji ulaşım güzergâhı üzerinden plan yapmaktadırlar ve bu somut sorun gerici güçler arasında her daim çatışma vesilesidir. Mevcut savaşın manevrası olarak Ermenistan Başbakanı Pashinyan’ın Ekim 2023’te önerdiği “Barış Kavşağı Girişimi” ve bu kapsamda Zengezur Koridoru’nun Nahçıvan sınır bağlantısına verilmemesi ve dolayısıyla demir yolu hattının Nahçıvan sınır hattından Kuzeyden Ermeni Topraklarına döndürülmesi, Azerbaycan üzerinden kurulmaya çalışılan jeopolitik hamleye bir cevaptır. Yani “Barış Kavşağı Girişimi” sadece bir niyet olarak kalmakta, tayin edici olan çatışmalı süreçtir. Ki Türkiye-Azerbaycan ortaklığı üzerinden orta koridoru besleyecek enerji transferi projeleri, bu sahada gerilimin devam edeceğinin beyanıdır.

7 Aralık’ta Azerbaycan ve Ermenistan ortak açıklaması ile ilişkileri normalleştirmeyi ifade etse de, iki ülkenin dayandığı emperyalist kutup ve çıkar dalaşı, barış sağlamaz. Çünkü Güney Kafkasya’daki tüm ulaşım-lojistik enerji hatlarının açılması ve bu ağ içinde inisiyatifin sağlanmasında Zengezur koridoru dâhil, Doğu-Batı eksenini birleştirecek, Hazar Denizi’nden Orta Asya’ya erişim hattı stratejik önemdedir. Emperyalist güçler 2024’te bu projeler üzerinden kapsamlı planlar yapmaktadır. ABD-AB emperyalistlerinin NATO şemsiyesi ile yayılma ve Rusya-Çin bloğunun bu yayılmayı sadece durdurma değil, karşı hamlelerle kendi yayılmacılığına zemin haline getirme, Ukrayna’da olduğu gibi, Karabağ’da da savaş sebebidir.

İsrail-Filistin savaşı ile geri plana düşen Ukrayna ‘da ki emperyalist savaş, sadece bölge değil, uluslararası sonuçlarıyla bilinmektedir. Rusya’nın fiili işgalle gösterdiği direnç, ABD-AB bloğunu farklı askeri-siyasal politikalara yönlendirdiği gibi, Ukrayna’ya verilen askeri-mali destekte de kendi içinde bazı ayrışımları gündeme getirmektedir. ABD, Ukrayna süreci ile birlikte NATO üzerinde yeniden tesis ettiği inisiyatifini koruyabilecek mi, yoksa özellikle enerji konusunda Rusya ile önemli ticaret ağı olan AB emperyalist güçleri arasındaki ayrım noktaları mı öne çıkacak? Bunu siyasal gelişmeler tayin edecektir…

Ama Doğu Akdeniz’den Pasifik’e uzanan fiili çatışma sahasında emperyalist savaş sireni çalmaktadır. Ve emperyalist savaş, ezilen-sömürülen yığınlara karşı geliştirilen kapsamlı saldırılarla emperyalist süreci tamamlamaktadır. Kısaca, emperyalist dünya gericiliği, insanlığı, doğayı yıkma ve talan etme politikaları üzerinden kendisini icra etmektedir. Bu gerçeklik somut bir olgu iken, uluslararası emperyalist sermaye tekellerinin kuruluşları, 2024’e dair yayınladıkları raporlarla, “2024 yılı yeni bir dünyanın yılı olacak” tespitinde bulunmaktalar ve ezilen sömürülen yığınlara umut tacirliği yapmaktadırlar. 2000 yılına evrilişi “milenyum” olarak insanlığa, “huzur ve barış” vaat eden dünya gericiliği, 2024 yılını da, emperyalist savaşlar, sömürü ve baskılar, sürecine uygun yapılandırılan otoriter burjuva rejimler, nükleer silahlanmalar, yoksul yığınlara dayatılan ölümler ortamında “yeni dünyaya açılan kapı” vaadi vermektedirler. Emperyalist kuruluşlardan Goldman Sachs, JP Morgan, ING, UBS, BNP Paribas, HSBC, Morgan Stanley, Blackrock, Lazard ve Invesco’nun yayımladığı raporlar bu vaatleri sıralamaktadır. Sermayenin yayılma-büyüme ve tekelleşme fırsatlarını toplumsal refahtaki yükseliş olarak sunan emperyalist tekel kurumları, Ukrayna’daki emperyalist savaş, İsrail-Filistin savaşı, Tayvan Krizinin savaş hali alma durumunu da raporlarda itiraf ederek, sermayenin savaş, işgal ve ilhaklarla yayılacağını da itiraf etmektedirler. Emperyalist tekel sermayesi için kullanılması gereken fırsatları, ezilen ve sömürülen yığınların “refahı” içinmiş gibi sunan İsviçre UBS Baş Yatırım Analisti Mark Haefele, “Yeni bir dünyadayız. Plan yapın, dengeyi kurun ve disiplinli ama aynı zamanda çevik kalın. Enflasyonun geri dönüşü, işgücü piyasasındaki stres ve faiz oranlarında, tahvil getirilerinde ve devlet borçlarında artış. Aynı zamanda petrol üreten bölgelerdeki savaşlar, olgunlaşan Çin ve ulusal sanayi ve çevre politikalarının yükselişi jeopolitik alanı yeniden şekillendiriyor. Büyük güçlerin savaştaki eski tehdidi geri dönüyor gibi görünse de, yapay zekâda (AI) insanlığı da dönüştürebilecek yeni gelişmeler yaşanıyor. Bu, bizi ekonomik belirsizlik, jeopolitik ve çevresel istikrarsızlıkların yanı sıra derin teknolojik değişimle tanımlanan yeni bir dünyada bırakıyor.” sözleriyle, insanlığın 1900’den bu yana 2 dünya savaşı, 9 salgın, yüzlerce iç veya bölgesel savaş, 2 binden fazla nükleer patlama, en az bir düzine hiperenflasyon, 20’den fazla resesyon ve 200 ülke temerrüdü veya borç krizi gördüğünü kabul ederek, 2024’e girerken geçmişten ders çıkarmayı sermayenin uluslararası değerini esas alarak ezilen-sömürülen yığınlara sabır, erdem ve insanlığın yaratıcılığını salık vermektedir. 

“Yeni dünya”, “Yapay zekâ”, “İklim değişikliği ve iklime yatırım” gibi teknolojik fırsatları ve “sosyal” projeleri sıralamak, emperyalist dünya gericiliğinin insana ve doğaya olan düşmanlığını ötelemez. Makro riskleri yönetme adına planlanan “güvenli rejimler”, dünyanın birçok bölgesinde savaşlarla kurulmaya çalışılan hegemonya, işgal ve ilhaklarla milli zulüm altına alınan mazlum uluslar, ekonomik-demokratik hakları her gün tırpanlanan işçi sınıfı ve yoksul halklar, sermayeye yeni alanlar açma ve sermaye iktidarlarını dizayn etme projeleridir.

Dünya düzeni ve yaşam değerlerinin istikrarını yıkarak kendi düzenini devam eden emperyalist-kapitalist sistem, yarattığı savaşın mağdurları dâhil, burjuva sistemin tüm gerici sonuçlarını ezilen-sömürülen yığınlara fatura etmektedir. Gerici iktidarı için her yol mubahtır. Emperyalist merkezler dâhil, burjuva iktidarlarda yaşanan otoriter dönüşüm, geliştirilen ırkçı-sağcı dalga, “soğuk iç savaşın” tarafı olarak tüm toplumsal güçler üzerinde uygulanan “özel hal hukuku”, iç ve dış politikada askerileşen burjuva siyasetin sürece uygun siyasetidir. Dünya düzleminde ABD, AB, Çin, Rusya emperyalist gerilim hatları, bölgesel güçlerle emperyalist savaşları beslerken, iç politika bu savaş gerçekliğine göre şekillenmekte, özel yetkilerle donatılan yürütme ayağıyla tekçi iktidarlar dizayn edilmektedir. Bu anlamıyla 2024 yılı emperyalist saldırganlıkta farklı bir düzeyi ifade edecektir. Ezilen ve sömürülen sınıf ve halk katmanlarına, sermayenin yeni saldırıları, bu yılın öne çıkan iktisadi-sosyal politikaları olacaktır.

Derinleşen bu çelişkiler ortamında, savaş karşıtı yığınlar, işgal ve ilhak karşıtı güçler, sınıf hareketi ile toplumsal hareketlerin yükselişinde devrimci bir dinamiğin yaşanması, 2024 yılına dair bir öngörü olarak öne çıkmaktadır. Çünkü emperyalist dünyanın kapsamlı saldırıları, ezilen-sömürülen dünyada yankısını bulacak ve yeni devrimci dalgalara vesile olacaktır. Temel mesele bu devrimci dalgayı kucaklayacak devrimci-komünist öznelerin, hem kendi coğrafyasında hem de uluslararası alanda alacağı pozisyondur. Buda başka bir yazı konusudur.

Önceki İçerik2023’ün Teyit Ettiği, İsyan Hakkı Meşrudur! 
Sonraki İçerikÜretimden Gelen Güçle İşçi Sınıfının Örgütlülüğü Üzerine!