Parlamentarizm eleştirisi hemen her seçim sürecinde pişirilerek gündeme getirilen başlıca eleştirilerden biridir. Pişirilen bu eleştirinin, çiğ bırakılmadan doğru anlayışla, doğru adreslere dönük yürütülmesini becermek elzemdir. Çünkü parlamentarizm özünde, sınıf hareketi saflarında gündeme gelen başlıca ideolojik sapmalardan biri olarak ayrı bir şey ama parlamentodan taktik olarak yararlanma siyaseti başka bir şeydir. Bugün, seçimlere ve parlamentoya giren parlamentarist anlayışlar olmakla birlikte, parlamento ve seçimleri taktik olarak kullanan anlayışlar da mevcuttur… Ne yazık ki, ilgili eleştiri bu iki olgu ve gerçeği aynılaştırarak strateji ile taktiği aynı kovaya boca etmekte, analitik metottan uzaklaşan yaklaşımla her iki anlayışı parlamentarizm genellemesiyle damgalayıp, formel mantık ya da kaba materyalizm hatasına düşmektedir. Oysa, bilimsel devrimci sorumluluk tahlil-tespit, değerlendirme ve eleştiride de seçici olmayı gerektirir. Parlamentarizm siyaseti ile parlamentodan taktik olarak yararlanma siyasetini aynılaştırmak, reformizm ile devrimci taktiği-siyaseti aynı kefeye koyan temel bir hatadır. Bu bağlamda, parlamentarizm eleştirisinin doğru anlayış zemininde isabetle yürütülmesini sağlamak, hem eleştirinin devrimci yanını güçlendirmeye hem de hatalı yanını gidermeye katkı sunar. Özetle: Eleştiriyi sağlam ve tutarlı hale getirmenin yolu, parlamentodan yararlanma siyaseti ile parlamentarizm arasındaki farkı açıklamaktan ve anlamaktan geçer. Başka değişle, stratejik siyaset ile taktik siyaset (strateji ile taktik) arasındaki farkı açıklamak ve anlamaktan geçer…

Parlamento sözünün geçtiği her siyasal zemini parlamentarizmle eşitleyip eleştiremeyiz. Parlamentarizm, parlamentodan türeme bir kavramdır. Ama parlamento eşittir parlamentarizm demek değildir. Parlamentoyu stratejik mücadele alanı ve aracı olarak gören anlayışla, parlamentodan taktik mücadele aracı olarak yararlanma anlayışı, ne kadar zorlanırsa zorlansın bağdaştırılmaz anlayışlardır. Parlamentarizm, parlamento yoluyla düzeni değiştirmeyi esas alan ve parlamentodaki mücadeleyi stratejik mücadele olarak tasavvur eden, reformist sakat bir görüştür.

Parlamentarizm Katıksız Bir Burjuva Siyasal Akım ve Özünde Sınıf İşbirlikçiliği Teorisidir

Parlamentarizm, parlamento ve parlamenter mücadeleyi amaçlaştırıp esas alarak burjuva düzeni içten iyileştirmeler yoluyla değiştirmeyi amaç edinen, özüyle aslen onu sağlamlaştırma işlevi gören katıksız bir burjuva stratejisidir. Dolayısıyla illegal örgüt-örgütlenme ve silahlı mücadele biçimlerini; zor ve şiddete dayalı devrimi ilkesel olarak reddeden ve burjuvaziyle barış içinde yaşamayı benimseyerek, barışçıl mücadeleyi temel alan ideolojik-siyasi muhtevasıyla tutarlı bir reformist çizgidir. Aynı zamanda MLM’ye düşman bir burjuva ideolojik akımdır. Bu niteliğiyle parlamentarizm, devrimci sınıf mücadelesini baltalayan, sınıf hareketini bölerek burjuvaziye yedekleyen, burjuvazinin değirmenine su taşıyarak, onun düzenini kutsayan katıksız bir burjuva siyasal akım ve özünde sınıf işbirlikçiliği teorisidir… 

Parlamentodan taktik bir araç olarak yararlanma siyaseti ise, komünistlerin devrimin çıkarları ve mücadelenin geliştirilmesi temelinde somut şartlara uygun olarak dünden bugüne başvurduğu taktik siyasettir. Parlamentoyu bir araç ve bir kürsü olarak kullanma, ondan devrim doğrultusunda yararlanma, onu devrimci strateji ve siyasetin hizmetine sunma ve bu zeminde burjuva seçimlere katılma siyaseti, bir strateji değil tamamen taktik bir siyasettir. İlkesel olarak hiçbir mücadele biçimini reddetmeyen komünistler, parlamento ve seçimlere girmeyi tamamen somut şartlara bağlı olarak ele alırlar. Şartlara bağlı olarak parlamento ve seçimlere girme taktiği benimseyecekleri gibi, daha farklı şartlarda parlamento ve seçimlere girmeyi reddeder. Mücadeleye ve örgütlenmemize katkı ve olanaklar sunma bağlamında, kitlelerle buluşup onlar içinde devrimci program ve siyasetimizi propaganda etme açısında, burjuva düzen ve iktidarları teşhir etme, demokratik kazanım ve mevziler elde ederek onları geliştirme olanakları var olduğu müddetçe seçimlere ve parlamentoya katılmayı doğru buluruz. Ama bütün bunlar yasaklanarak ortadan kaldırıldığı koşullarda ise seçimleri ve parlamentoyu boykot etmeyi tercih ederiz. Komünistlerin seçimler, parlamento ve parlamenter mücadele gibi meselelere yaklaşımı tamamen bu taktik siyaset zeminindedir. Komünistlerin parlamento veya parlamenter mücadeleye yüklediği anlam bundan daha ileri değildir. Parlamentarist ahmaklığın, burjuva parlamentoyu umut görmesine karşın, komünistler seçim-parlamento gibi olanakların ve bu zemindeki mücadelenin burjuvazi tarafından bir çırpıda ortadan kaldırılacaklarını bilirler. Parlamentarist ahmaklığın düzen içi barışçıl mücadele hayallerine karşın, komünistler devrimci zor-şiddet ilkesine uygun olarak illegal silahlı mücadeleyi esas almayan bir hareketin, bir strateji ve siyasetin devrimi gerçekleştirmeyeceğini iyi bilirler. Parlamentarist ahmaklığa karşın, komünistler burjuvazinin istediğinde veya ihtiyaç duyduğunda parlamentoyu bir kenara fırlatıp atarak açık faşizme başvuracaklarını tecrübeleriyle de bilirler. Lakin aynı komünistler burjuva parlamento ve seçimleri bir mücadele alanı ve aracı olarak kullanmasını da iyi bilirler. En gerici kurumlarda örgütlenmeyi benimseyerek, perspektif alan komünistler, burjuva kürsüleri devrimin kürsüsüne çevirmeyi ihmal etmez, her mevzide burjuvaziyle çatışmaktan geri durmazlar… 

Bu kısa özet, parlamentarizm ile parlamentodan taktik bir araç olarak yararlanma siyaseti arasındaki ayrım çizgisinin silikleştirilemeyecek kadar kalın olduğunu göstermeye yeterdir. Dolayısıyla, parlamentodan yararlanma taktiğini parlamentarizm olarak eleştiren anlayışın hatalı olduğu da aşikârdır. Aslında parlamentarizm ile parlamentodan yararlanma taktiğinin farklı şeyler olduğu tartışması, şayet bir paradoksla karşı karşıya değilsek tamamen anlamsızdır. Zira ikisi arasındaki nitel fark o kadar berrak ki, bunu ispatlamaya çalışmak zaman kaybından başka bir şey değildir. Fakat ne yazık ki bu çıplak gerçeğe rağmen, parlamentodan yararlanma taktiğini parlamentarizm olarak damgalayıp eleştiren yaklaşımlara tanık olmaktayız. Bu eleştiri sahiplerinin parlamentarizm ile parlamentodan yararlanma taktiğinin bir ve aynı şeyler olmadığını bildiklerine içtenlikle inanıyoruz. Buna karşın eleştiride sübjektivizm hatasına düşmektedirler ki, bunun nedeni soyut çıkarsamalarla girdikleri ideolojik zorlamadır. Mantık ya da hareket noktaları mealen şudur: “İllegal örgütlenme ve silahlı mücadelede gibi elle tutulur bir varlık gösteremiyorsunuz ama parlamento, seçimler vb. gibi legal-barışçıl mücadele biçimlerinde yoğunlaşıyorsunuz. Bu reformist, tasfiyeci, sağcı bir siyaset ya da çizgidir. Parlamento esas yoğunlaşma alanınız olarak öne çıkıyor. Bu parlamentarist çizgidir…” Evet, parlamentarizm eleştirisi ve bu zeminli değerlendirmelerin dayandığı gerekçeler esasta böyle izah edilebilirler. Zira parlamnetarizm eleştirisi yürütürken parti programımızı, teorik savunu ve anlayışlarımızı, mücadele ve örgütlenmeye dönük esaslarımızı es geçmektedirler. Bu bağlamda, yürütülen eleştiriler keyfiyetçi, soyut ideolojik zorlamalara dayanmaktan öteye gitmemektedir. Dolayısıyla da, parlamentarizm eleştirilerinin kaynağının, mealen aktardığımız önyargılı yaklaşım ve değerlendirmelerinin eseri olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Tam da burada şu açığa çıkar: İlgili anlayış zemininde gerekçelendirilen parlamentarizm eleştirisinin, bizzat eleştiri sahipleri için de geçerli olduğu… Zira bahis konusu değerlendirmeler zemininde parlamentarizm eleştirisi yürütenlerin kendileri de, illegal örgütlenme ve silahlı mücadele konusunda aynı yelpaze içinde bulunmakta, daha ileride bir pratik sergileyememektedirler. Parlamentoya taktik siyaset zemininde girme, parlamentodan yararlanma taktiği açısından da, bol boykotçuluk dışında, parlamentodan yararlanma konusunda ilkesel bir red siyaseti savunmamaktadırlar. Bu durumda, parlamentarizmle eleştirdikleri hareketlerden farklı bir tablo ortaya koymadıkları ve parlamentarizm olarak eleştirdikleri zemin dışında pratik bir duruş temsil etmedikleri alenen ortadadır. Kısacası bu anlayışın handikabıdır ki, izah ettiğimiz gerçeklikte ya kendisi hakkında da parlamentarizm eleştirisi yürütmek durumundadır ya da parlamentarizm eleştirisini geri çekerek özeleştiri vermekle yüz yüzedir. Tutarlılık bunu gerektirir.

Meselenin daha köklü ve derinlikli anlaşılması ve durumun açıklanması için, ‘‘sen reformist-parlamentarist-tasfiyecisin, ben değilim” biçimindeki soyut çerçevenin dışında bir mütalaa yapmak gereklidir. Ki, ancak bununla genel duruma has arka plan doğru okunabilir ve özel durum gerçeğe uygun olarak anlaşılıp açıklanabilir.

Eleştirinin Hedefini Bulması, Süreçle Özne İlişkisinin Doğru Kurulmasıyla Orantılıdır

İstisna ve tek-tek ileri durum veya kabarışlar hariç, dünyadaki genel ekseriyet komünist ve devrimci harekette gözle görülen bir gerileme, zayıflama, daralma durumu egemendir. Dünya komünist hareketi veya işçi sınıfı hareketi ideolojik-siyasi-örgütsel bir yükseliş trendinde olmadığı gibi, mücadele de kabaran bir ivmeyle dalgalanıp yükselmemektedir. Dünya çapında olduğu gibi, tek tek ülkelerde de (istisnalar hariç, çoğunluğunda) komünist ve devrimci harekette tıkanma ve sorunlar bariz biçimde yaşanıp görülmektedir. Başarısızlıklar ve zayıflıklar egemendir. Güven verici gelişmeler son derece az veya cılızdır. Gelişen kitle hareketleri kendiliğindenci nitelikte olup, komünist ya da devrimci önderliklerden yoksundur. Bu yoksunluk nedeniyle, yaşanan bu hareketlerin esası patladıkları gibi sönüp gitmektedir. Daha da önemlisi, bu hareketler ağırlıklı olarak burjuvazi tarafından manipüle edilerek yedeklenmekte ya da bizzat onların burjuva iktidar dalaşı zemininde kullanılmaktadır. Kitlelerin komünist ve devrimci harekete pratik eğilimi güvensizlikten beslenen zeminde zayıftır. Kitleler ve hareketler esasta burjuva kliklerin peşine takılmakta, arayışlarını burjuva siyasi partilerde sürdürmekte ve burjuvazi tarafından yedeklenip sürüklenmektedirler… Öte taraftan, neo-liberal ya da post-modern türevli ideolojik saldırılarla birlikte, emperyalist sistem ve güçleri dünyayı bir taraftan kanlı saldırganlık ve savaşlarla, diğer taraftan teknik-teknolojik gelişmelerle dizayn ederek biçimlendiren devasa bir kontrol ve denetim etkisi tesis etmekte, bilinç bulanıklıkları ve ideolojik-siyasi kırılmaları derinleştirmekte, derin bir manipülasyon ve erozyon yaratmaktadırlar. Devrim hareketlerine adeta nefes aldırmayıp, tehdit gördükleri yerde ezmektedirler. Komünist ve devrimci hareket toplumsal kitleler üzerinde etki ve nüfuz gösteremezken, dünya gericiliği büyük ve sinsi bir nüfuz sağlamakta, ekonomiden siyasete, ideolojiden kültüre kadar toplumsal kitleleri her yönüyle kuşatıp şekillendirmekte, tahakkümünü derinleştirmektedir… 

Bütün bu gerçekliğin özeti şudur: Gerek dünya ölçeğinde ve gerekse de tek tek ülkelerde siyasi mücadele ve devrimci dinamizm açısından durum tasfiyeci-sağ-reformisttir. Komünist ve devrimci hareket örgütsel-siyasi zayıflığının da ötesinde, somut gelişme ve ilerlemeler gösterememektedir. Buna karşın dünya gericiliği yapay zekâdan, insanların günlük yaşamının kopmaz parçası haline gelen teknolojik-akıllı cihazlarla büyük bir deformasyon ve tahribat yaratarak kitleleri esir almakta, bunu başarmaktadır. Dünya gericiliğinin bu taktik üstünlüğü, devrim öncesi hemen her sürecin genel karakteridir. Ancak, bugün yaşanan gelişme, kuşatma, kontrol ve tahakküm unsuru her zamankinden farklı olarak teknolojik alanda büyük bir nüfuzla derinleşmiştir… 

Devrim hareketi ile gericilik arasındaki uçurumsal eşitsizlik komünistlerin önüne büyük zorluklar çıkarılmaktadır. Toplumsal kitlelerin burjuva klikler arasında tercih yaptığı ya da yapmak zorunda kaldığı mevcut siyasi koşullarda komünist hareket veya devrim lehine şartlardan bahsetmek şimdilik zordur. Komünist ve devrimci hareketin hem dünya çapında ve hem de tek tek parçalarda yaşadığı örgütsel-siyasi zayıflık ve tıkanma hali, devrimci durumun sübjektif etmenle bağında bir zayıflığa işaret etmektedir. Başarısızlıkların egemen olduğu, zayıflık ve dağınıklıkların devam ettiği, kitlelere güven vermekten geri olan bir süreçten geçiyoruz. Devrimler bastırılarak eziliyor, mücadeleler büyük zorluklarla karşı karşıya kalıp gerilemeler boy gösteriyor: Ama bütün bunlar sadece bir süreçtir, daha fazlası değildir.

Kısacası, dünyada durum sağdır, tasfiyecidir. Ülkemizde durum sağcı ve tasfiyecidir. Egemen olan budur; tek tek yükselişlere, istisnai gelişmelere karşın tablo böyledir. Bu tabloda pürüzsüz bir militan devrimciliğin gelişme şartlarından, silahlı devrimci mücadele ve eylemin sorunsuz olarak yükselme olanaklarından bahsetmek zorken, sağcılığın, tasfiyeciliğin, reformizmin etki göstermemesi tasavvur edilemez… Tasfiyecilik, reformizm ve sağcılığın bu zeminden bağımsız ele alınıp, salt komünist-devrimci hareketlerin siyasi çizgi ve hatalarıyla açıklamak gerçekçi olmadığı gibi, nedenleri göz ardı ederek sonuçlar üzerinden tartışma yürütmek olur ki, bu yanılgı daha büyük savrulma ve kırılmalara yol açar…

Genel seçimler ve parlamentodan taktik olarak yararlanmak yasak; zira bu parlamentarizmdir. Demokratik kurumsallaşma ve toplumsal örgütlenmeler ekonomizm ve sivil toplumcudur; buna ilişmeyiz. Yerel yönetim çalışması reformist çalışmadır; ilgilenmeyiz. İttifak mı dediniz? Sadece kendime komünist diyorsam, kimle ittifak edeceğim, o revizyonist, bu sağcı parlamentarist, öteki pasifist vb. mantık budur ama tarihin mantığı, devrimin kitlelerin eseri olduğu, öznelerin de tarih yapacak kitleri bu farklılıklar üzerinde devrime tarih yapmaya dokuyan araç olduğunu söyler! Durum bu kadar nettir. Yani alternatifini ortaya koyamıyorsan mevcut olana karşı çıkma! Mevcut olanı olumsuzlayarak rafa kaldırıp geçersiz hale getirmek ama yerine bir şey koymamak ya da somut bir önermede bulunmamak boşa konuşmaktır. Savaşmadan savaş siyaseti yapmak ya da savaşmadan savaşıyormuş gibi görünmek boş bir çaba, kötü bir lafazanlıktır

Sorunun Özeti, Israrı Amaçta Perçinlemek, Günceli Taktik Yaratıcılıkta Amaca Dökmektir

Mesele, mücadele araçları ve biçimlerinde hangisinin esas hangisinin tali, hangisinin taktik hangisinin stratejik olduğu meselesi değildir. Tartışmanın özü, devrim hedefi ve devrimci stratejiyi nasıl geliştirip güçlendirebiliriz, hangi siyaset ve taktiği onun hizmetinde kullanarak onu ilerletebiliriz ve son tahlilde-somutta yürütebileceğimiz ya da yürütmemiz mümkün olan mücadele biçimleri hangileridir, hangilerini yürütülebiliyoruz? Gerek siyasi şartlar ve gerekse de kendi örgütsel vb. şartlarımız hangi mücadele ve örgütlenme biçimini olanaklı ve mümkün kılıyorsa onu yapmak, hem somut durum gereğidir hem de mücadelenin genel mantığına uygun devrimci bir tutumdur; işin özü budur. İstediğimiz şey o olduğu halde, on binlerce kitleyi yürütemiyorsak, yürütebileceğimiz kitleyi yürütürüz. Sistemi bugün yıkacak güce sahip değilsek o günü getirmek için, bugünden onu darbeleyerek zayıflatırız. Devrimci şiddeti örgütlemede yetersizsek ne yılar ne yıkılırız; devrimi sanat katında gerçekleştirmek için, meşru mücadeleyi sanata dönüştürürüz; ne de olsa devrim yaratıcılığın en görkemli panosudur, yaratıcılığını ortaya koyacak herkes orada boy gösterişini yapabilir!.. Zira kimilerine göre bunca sorun varken ve devrimin önünde bunca engel dururken, yerel seçimler/yerel yönetimlerle meşgul olmak, kendini kandırmak ya da oyalanmaktan ibaret boş bir iştir; devrimci değildir. En keskin devrimcilerin değil, en dogmatik ve en solcuların görüşüdür bu. Hâlbuki ki, yerel seçimleri gündemine almak veya yerel yönetimleri kazanmak için çalışmak, “en devrimci, en militan, en keskin” mücadelenin yürütülmesi önünde engel değil, bilakis ona olanak sunup onu kolaylaştırandır. Sol-sübjektif dogmatizmin en tipik özelliği mücadele biçimleri ve araçlarını karşı karşıya koyarak birinden birini reddetme tekçiliğini sergilemesidir.

En soldan salvolarda bulunanlar dâhil, tüm sınıf hareketi ve burjuva cephenin tümü yerel seçimleri gündeminin merkezine koyarak belediye yönetimlerini kazanmaya dönük hesaplara odaklanmış durumdadır. Bunda bir tuhaflık yoktur. Gelişme, ilerleme/ilerletme perspektifi olan herkes bu hesabı yapmak zorundadır. Özellikle bilinçli devrimcilerin el yordamıyla yürümesi düşünülemez. Her çalışma belli hedef ve amaçlara bağlı olarak görevlerle biçimlenen bir plan demektir. Bu yapılmadan hiçbir çalışma başarıyla yürütülemez. Çünkü bütün mücadeleler bir siyaset üzerine kurulur ve siyasetin amacı da kazanmayı hedefler. Her kazanım bir gelişmedir, devrim doğrultusunda sağlanan her gelişme devrimcidir. Mücadele eden güçlerin istisnasız olarak hepsi, ideolojik-siyasi-örgütsel amaç ve çıkarlarını esas alır, bunları geliştirmek için uğraş verirler. Halkın yararına ve halka ulaştıracak olduktan sonra kazanılacak her mevzi, bencil olanak ve kişisel çıkarlar sağlamak için değil, bilakis devrimci mücadele ve kolektif çıkarları büyütme aracı olarak tahkim edildikten sonra, bunları reddetmenin mantığı olmaz, olsa bile bu mantık devrimci olmaz. Bizim mantığımız, kurumsal mücadele, örgütlenme ve olanakları büyütmektir. Devrimci mevzi ve kazanımları çoğaltmanın sınanmış araçlarından biri yerel yönetimler olduğuna göre, tereddüt etmeden yapağımız çalışma da en geniş örgütsel bileşen ve kitle tabanıyla bu mevzileri almak üzere çalışmaktır: Bunu yapacağız ve başaracağız! 

Önceki İçerik“T.C.” 29 Ekim’de 100. Yılını Kutlarken, Sınıf Tavrımız Üzerine!
Sonraki İçerikDevrimci Mücadelede Başarının Koşulu, Düşmanını İyi Tanımaktır