Irkçı-faşist tekçi paradigmayı tek adam sultasıyla tahkim eden Erdoğan-AKP/MHP faşist iktidarının açık faşizm olarak değerlendirilmesi, sadece sınıf hareketine özgü ideolojik-siyasi bir tespit değil, uzun iktidar dönemi boyunca uyguladığı yönetim biçiminin gerçek tecrübeleri zemininde, geniş toplumsal kesimlerde kanaate dönüşerek kabul gören siyasi bir gerçeklik ve en geniş toplumsal yelpazede karşılık bulan nesnel bir hakikattir. Bu iktidarın koyu faşist karakteriyle işlediği suçlar tartışma götürmeyecek kadar berrak, yönetim biçimiyle kanıtlanan sabit gerçektir. İktidara dönük yapılan faşizm/açık faşizm tespitinde bir tereddüt ve ikircikliğe yer yoktur. O, emperyalizme bağımlı komprador tekelci burjuva egemen sınıflara ait faşist bir klik iktidarıdır. Sınıfsal dokusu gerici, ideolojik-siyasi niteliği faşisttir. Ancak, Erdoğan-AKP/MHP iktidar güruhunun temsil ederek uyguladığı faşizmin somut biçimde tahlil edilmesi gereken özgün bir niteliğinin olduğu da kesindir. 

Nedir bu özgün nitelik? Birçok özelliği barındırmakla birlikte, esasta dini siyasallaştıran selefist siyasal İslamcı karakteri ona özgünlük verir. Bu özgün karakterinin tutarlılığı, ‘laikliğin’ reddi ya da tasfiye edilmesine uzanır. Dinci ideoloji, kültür, değer ve kuralları devletin-iktidarın egemen unsuru ve siyasal yönetim biçimi haline getiren bir iktidarın, laikliğe karşı çıkıp onu tasfiye etmekten daha anlaşılır bir tavrı olamaz. Ki, tasfiye edilen mevcut laikliğin de kör-topal olup gerçek manada bir laiklik olmadığı da ayrı bir konu olarak aşikârdır. Mevcut iktidarın özgünlüğü, onun melez ya da bir bulamaç olan takkiyeci niteliğiyle anlam taşır. Bir taraftan siyasal dinci ve laiklik karşıtı, diğer taraftan mevcut laikliği resmi formalite olarak benimsemesi ama katı siyasal dinci kural ve değerleri uygulaması, emperyalizme karşıtlık takiyesi ile emperyalizme göbekten bağımlı komprador tekelci burjuva niteliği aynı anda temsil edip taşıması vb. onun burjuva karakteriyle siyasal dinci karakterini iç içe geçirdiği en belirgin özgünlüğüdür. İşte uyguladığı faşizmin özgün biçimlenmesi de buradan ileri gelir. Bir taraftan emperyalist sisteme bağımlı komprador tekelci burjuva niteliği, diğer taraftan siyasal İslam’ın koyu dinci gerici niteliğinin hem burjuva hem dinci olması… Bu ikisinin birleşmesi, faşizmin ilkel dinci koyu gericilikle buluşup keyfiyetçi, hukuksuz ve kuralsız bir pervasızlıkla tavan yapması ya da özgün olarak biçimlenmesi demektir. Erdoğan-Bahçeli faşist sultasının, her defasında bir önceki faşist saldırısını geride bırakarak dalga dalga tırmanış gösterip yükselen azgın faşist saldırganlığı bu özgünlüğüyle açıklanabilir…

Yasalarla Tanımlanmış ve Biçimsel Parlamenter Demokrasiyle Terfi Edilmiş Faşizm Bu İktidara Yetmemektedir

Erdoğan-Bahçeli faşist güruhu için anayasa da dahil bağlayıcı hiçbir şey, hiçbir devlet geleneği ve sabit bir yönetim biçimi yoktur. Tamamen keyfiyetçi ve hukuksuz olup, andaki çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmakta ve yapmak istedikleri her düzenleme, tahkimat veya almak istedikleri her karar, çıkarmak istedikleri her yasa, hatta ihtiyaç duyduklarında yapmak istedikleri anayasa için, bin bir manipülasyon, komplo, katliam, cinayet ve tüm baskı biçimleriyle yeni bir faşist saldırı dalgası devreye sokarak emellerine ulaşmakta, ucube bir yönetim ve iktidar biçimi sergilemektedirler. Öyle ki, hile ve entrikalarla düzenledikleri seçim sonuçlarını dahi kabul etmeyerek seçimleri iptal edip sil-baştan yeniden seçimlere gittikleri bile tecrübe edilmiştir. Halkın veya ulusun seçimler yoluyla sergiledikleri demokratik iradelerine darbe yaparak, kayyum marifetiyle bu iradeyi ve kazanımlarını gasp ettikleri, siyasi parti genel başkanları dahil, seçilmiş siyasetçilerin tamamen siyasi kararlarla hapislere atıldığı, eleştiren gazeteci, yazar aydın hemen herkesin komplo ve kullaştırılmış mahkemeler eliyle hapsedildiği, gerektiğinde kentlerin ve mahallelerin yakılıp yıkılarak acımasız katliamlardan geçirildiği, rüşvet, yolsuzluk, rant ve her türden talanın meşrulaştırıldığı, çetelerin egemen kılındığı, siyasi cinayetlerin işlenip siyasi parti bürolarının basılarak katliamlar gerçekleştirildiği, yurtlarda çocuk tacizlerinin ve çocukların evliliğini meşrulaştıran, kadını köleleştirerek katledilmesini teşvik ederek reva gören en despotik, katıksız biçimde hukuksuz-keyfiyetçi ve haydut bir iktidardan/bir faşizm örneğinden bahsetmekteyiz… 

Faşizmin başvurduğu katliam, kıyım, işkence, baskı biçimleri ve uyguladığı caniliklerde sınır aramak boş bir çabadır. Çünkü o, kandan beslenen insan ve insanlık düşmanı bir sınıf ideolojisi ve bu ideolojinin siyasi örgütlenmesidir. Bu örgütlenmenin siyasal dinci gericilikle tahkim edilip perçinlenmesi Erdoğan-AKP/MHP iktidarında somutlanmaktadır. Yasalara bağlı faşizmi ya da yasalarla garanti altına alınmış parlamento maskeli faşizmi yeterli görmeyen bu iktidar, yasasız-hukuksuz-kanunsuz ve kuralsız bir faşizm benimseyip keyfiyetçi pervasızlıkla uygulamaktadır. Yasalarla tanımlanmış ve biçimsel parlamenter demokrasiyle terfi edilmiş faşizm bu iktidara yetmemektedir. Yasasız, kuralsız ve keyfiyetçiliğe sahip olan bir faşizm isteyip uygulamaktadır. Bunun için de, alışılmış faşist ölçüleri aşarak en barbar, en cani ve en vahşi bir faşizm olarak karşımıza çıkmaktadır. “Erdoğan’dan her şey beklenir, onun yapmayacağı hiçbir şey yoktur” şeklinde toplumsal kitlelerde oturmuş bu yargı, tam da bu nedenledir; boş bir yargı değil, Erdoğan-Bahçeli iktidarının faşizm gerçeğine dayanmaktadır.

Eleştiri ve muhalefete de tahammülsüz olan iktidarın, gazeteci, yazar, sanatçı, demokrat ve tüm aydın kesimlere karşı tavrı, komplolarla hapse atıp, hukuksuzca içerde tutma temelinde tam bir düşman hukukunu işletme biçimindedir. İktidar faşizmi, kendinden olmayan her kes için en kaba biçimde yürürlüktedir. Belli dönem ve özgünlüklerde ise bu düşman hukuku adeta tarifsiz bir hal almakta, en acımasız saldırıların bir üst perdesine varmaktadır…

Bu faşizm, sınıfsal ve ulusal zemindeki toplumsal mücadele ve muhalefet dalgasının yükseldiği, örgütlü devrimci hareketin gelişme gösterdiği, işçi sınıfı ve halk kitlelerinin mücadele ve direnişlerinin boy gösterdiği, köylülerin doğasının tahrip edilerek katledilmesine karşı mücadelelerinde, öğrencilerin akademik-demokratik talep ve öğrenim hakları için verdikleri mücadelelerde, kadınların maruz kaldıkları acımasız baskı, işkence ve katliamlara karşı can güvenliği ve insani yaşam hakları uğruna verdikleri mücadelelerde, tutsak edilerek sistematik işkence, baskı, siyasi kimliklerine dönük onur kırıcı saldırı ve teslimiyet dayatmalarına karşı onurlu direnişler veren devrimci ve komünist güçlere karşı, en acımasız baskı, işkence ve katliamlarla devreye sokulmaktadır. 

İktidar tarafından düşman hukuku temelinde işletilerek ağır baskı ve tutuklama furyalarıyla seyreden, yer yer kanlı biçim ve katliamlarla tırmandırılan bu faşist terör dalgası, tırmanışın sebep ve gerekçelerini bizzat iktidar olarak kendisi üretmektedir. Siyasi hedefleri ya da bu hedef ve planlarını hayata geçirme doğrultusunda, halk kitleleri dahil tüm muhalif kesimleri sindirip susturmak ve toplumu terörize etmek için, oyunlar kurup yapay gerekçeler üreterek faşizmi devreye sokup tırmandırmaktadır. Bu, diğer süreçlerle birlikte, her seçim döneminin de bir klasiğidir. 

Erdoğan-AKP Kliğinin Yerel Seçimleri Kaybetmesi Sonun Başlangıcı Olabilir

Bilindiği gibi, mevcut süreçte yerel seçimler yakın gündem olarak aktüeldir. İktidar alt yapısını güçlendirmek, üstüne oturduğu zemini yerelden sağlamlaştırmak, yerel iktidarları merkezi iktidarın arpalıkları olarak kontrol etmek, merkezi iktidarı yerel iktidarla bütünleştirmek, gerici çıkarlarını büyüterek nüfuz ve egemenliğini derinleştirmek, talan ve rant sofrasından semirip yandaş sermayesini palazlandırmak, bu sofradan kitle-oy tabanına seçim rüşvetleri vererek denetimde tutmak vb. için yerel seçimleri kazanmayı amaçlamaktadır. Belediyelerin bütçeleri ve olanakları dikkate alındığında ve bu olanakların kitle desteğine ya da kitle tabanının elde tutulmasına katkıları göz önüne alındığında, iktidarın belediye seçimlerini kesinlikle kazanma hedefiyle hareket ettiği ve edeceği tamamen doğruluk kazanır. İktidar açısından yerel seçimlerin önemi ya da yerel yönetimlerin kazanılması, doğrudan merkezi iktidarın korunması olarak anlam kazanmaktadır. Bir önceki belediye seçimlerinde kaybedilen (özellikle İstanbul-Ankara gibi) büyük şehir belediyeleri, sağladıkları olanaklar itibarıyla, iktidarın güç ve nüfuzunu ciddi oranda sarsarak kırmıştı. Bu seçimlerde aynı belediyelerin muhalefet tarafından kazanılması ve hatta yeni belediyelerin kazanılarak muhalefet kanadına eklenmesi, iktidar için büyük bir kırılma, bozgun, kitleler nazarında ciddi bir prestij kaybı ve gücünü yitirerek eriyip küçülme, nihayetinde iktidarı kaybetmenin yolu olarak anlam taşır. Erdoğan-AKP kliğinin yerel seçimleri kaybetmesi veya elinde bulunan belediyelerden önemli bir kesimini kaybetmesi iktidarı için sonun başlangıcı olabilir. Bu seçimlerin önemi budur. Bunun için Erdoğan alınacak bir yenilgiyi hazmetmez, bu yenilgiye tahammül etmez. Dolayısıyla yerel seçimleri kazanmak için elinden gelen her şeyi yapar ve kazanmaktan başka bir ihtimal üzerinde durmaz. Tüm plan ve politikalarını, ekonomik-siyasi gücünü ve olanakları seçimleri kazanmaya dönük kullanacaktır.

Bu ne anlama gelir? Erdoğan kitlesel tutuklamalardan, ağır baskılara, komplo, şantaj, tehdit ve şiddetten katliamlara kadar tüm maharetini sergileyerek toplumu terörize ederek bloke etmeyi deneyecektir. Ki, şimdiden bir dizi tutuklama ve saldırı politikalarını devreye sokmuştur. Lakin faşist girişimleri bunlarla sınırlı kalmayacaktır. Onda ve onun uyguladığı faşizmde sınır yoktur. Yürürlükteki faşist baskı, tutuklama ve saldırı politikası pratiği derinleşip, yeni dalgalarla yaygınlaşarak devreye girecektir. Bu saldırılar aslen hiçbir zaman devreden kalkmış değildir. Sadece, belli süreçlerde daha azgın tırmanışlar göstermiştir o kadar. Muhtemel saldırı furyasını hesaplayarak tedbirler almak ayrı bir görev ama faşist saldırılara karşı direnmek ve faşizmi politik çatışma süreçlerinde yenilgiye uğratmak tartışma götürmez devrimci görevdir…

Düşmanımızı tanıyoruz, neler yapabileceğini öngörebiliyoruz. Ne kadar güçlü, saldırgan ve acımasız olursa olsun, devrimci iradeyle sergilenecek bilinçli insanın yaratıcılığını alt edemez. Düşmanımızı tanıyor olmamız ve neler yapabileceğini öngörmemiz bizim için bir avantajdır. Tanımadığımız düşmana karşı değil, tanıdığımız düşmana karşı mücadele ediyoruz. Önümüz karanlık değil, açık ve görünürdür. Bunu bilinçli siyaset ve taktiklerle olduğu gibi, alacağımız önlemlerle de avantaja çevirebiliriz. Karşı karşıya olduğumuz durum neyi gösteriyor ve ne yapmamızı gerektiriyor… 

İttifaklar Bu Faşist Tutuklama Saldırılarını Etkisiz Hale Getirebilir

Birincisi, komünist, devrimci ve demokratik güçler bu saldırılara ve muhtemel faşist dalganın boyutlanarak tırmanacağı olasılığına karşı tedbirli olmak durumundadır. Bu tedbir özel biçimler alacağı gibi, esasta çalışmaları kitlesel olarak yürütme veya kitlelerle birleşik çalışma biçimini geliştirmektir. Çünkü bir azınlık gurubu tutuklayabilirler ama bütün bir kitleleri tutuklayamazlar. Alınacak tedbir önlemleri bu zeminde ele alınmak durumundadır Her şeye karşın tutuklanmalar yaşanabilir, yaşanmaktadır da. Bu durumda devrimcilerin görevi tutuklu olarak mücadeleye devam etmektir. Mücadelenin mekânı burjuvaziyle devrimcilerin bulunduğu her alandır…

İkincisi, yerel seçimlerin iktidarın kaderini belirleyen bir etkisi veya sonucu olabilir. İktidarın yerel seçimlerde büyük bir yenilgi alması moral-motivasyonunu düşürerek büyük kırılma ve dağılmalar yaşamasına yol açabilir. En azından nüfuzunun büyük oranda kırılıp bir gerileme sürecine gireceği söylenebilir. Bu nedenle, komünist ve devrimciler yerel seçimlere dönük çalışmalarını geniş demokratik ittifak temelinde büyüterek kazanımlara odaklanmalıdır. İttifaklar mücadelenin kitleselleşmesini, büyük kitlelerle hareket edilmesi için en uygun zemindir. Bu faşist tutuklama saldırılarını etkisiz hale getirebilir…

Öte taraftan, iktidar derin iç çelişki ve çatlamalar içindedir. Yerel seçimler kaybı bu çatlakları büyüterek iktidarın parçalanıp dağılmasına yol açabilir. Ayrıca yerel seçimlerde sağlanacak kazanımlar, demokratik devrimci cephede de gelişmelere vesile olup önemli olanaklar yaratabilir. Mevcut iktidarın seçim yenilgisi ve buna karşın demokratik devrimci güçlerin elde edeceği kazanımlar sınıf hareketi açısından bir ivme yaratabilir. Bu fırsat kaçırılmamalıdır. Devrimci ve demokratik cephe büyüdükçe düşmanın saldırıları küçülür. Halk kitlelerini karşısına alan bir güç baştan beri yenilmiş demektir. Bizim kitlelerle birleşme avantajımız, iktidarın kitlelerden kopma dezavantajı vardır. Stratejik üstünlüğümüzü isabetli siyasetlerle taktik üstünlüğe dönüştürebiliriz. Her direniş ve her mücadele düşman için büyük bir korku ve tehdittir. Tutuklama ve saldırılarına direnişle karşılık verildiğinde, her saldırısı direnişle göğüslendiğinde düşmanda kırılma ve bozgun büyür-büyütülür. Ve gün gelir ki, faşist baskı ve tutuklanmaların mücadelenin önünde engel oluşturamadığı görülür. Bu, zafere yürüme anıdır. Bilinçli ve kararlı mücadelenin zaferden başka neticesi yoktur. Taktik yenilgiler stratejik başarının anasıdır. Unutulmamalıdır ki, yenilmekten korkmayanlar zaferi göğüsleyebilirler. Bütün mesele kararlı direniş ve mücadele tavrındadır…

Kazanmayı Hedefleyen ve Ona Hizmet Eden Her Taktik Devrimci Stratejinin Yaşam Damarıdır

Bazen düşmanın saldırısının önünden çekilmek en doğrusudur, savaşta bunu yapmak gerekebilir. Bazen de karşısına dikilmek gerekir. Gerektiğinde bundan sakınmamalı. Hangi siyaset ve taktiğin uygulanacağı genel olarak şartlara bağlıdır. Ama bütün siyaset ve taktikler düşmanı yenmek ve devrimci ilerleyişi büyütmek içindir. Dolayısıyla, düşmanın önünden çekilirken, arkasına dolanmak ve darbe vurmak içindir. Mücadele değişmez ilkedir. Onun somut siyaset ve taktiği andaki duruma, düşmanın ve bizlerin güçleri arasında dengeye bağlıdır. Şimdinin temel taktiği stratejik savunmadır. Güç biriktirip fırsat kollamak ve taktik saldırılar düzenlemek esastır. Bu mücadelenin yasasına uygun iken, somut şartlara da uygundur. Devrimci siyaset bir düello ya da kabadayılık siyaseti değildir. Akla ve cesarete bağlı yürütülen, bir plan ve taktikler bütünüdür. Kazanmayı hedefleyen ve ona hizmet eden her taktik devrimci stratejinin yaşam damarıdır…

Biz komünistler, pasifizm, legalizm, tasfiyeci ve post-modern bilumum burjuva ideolojik-siyasi kulvarın estirdiği rüzgâra kanat vermeyiz. Komünist devrimci hareketi zorlayan negatif süreçler oldu, oluyor ve olacaktır da. Her koşulda militan mücadele ve çalışma tarzını geliştirip inşa etmek görevi komünistlere kalır! Gerçeklikten hareketle gerçeği değiştirme pratiğini ortaya koymayı esas almalıyız. Mevcutla yetinmeden onu ilerleterek değiştirme perspektifiyle hareket etmeli, demokratik devrimci kazanımlarımızı basamak yaparak, bunları geliştirip nitel sıçramanın minderi olarak kullanmalıyız. Birikimlerimizin sonuçlarını ortaya koymalı, kazanımlarımızı büyüterek yeni planlamalara ulaşmalıyız.

Önceki İçerikParlamentodan Yararlanma Parlamentarizm midir?
Sonraki İçerikGericiliğe Masumiyet Yükleyerek Gericilikle Savaşılamaz