Yaşanan süreç içerisinde AB ve ABD’nin değişen Suriye politikaları çerçevesinde politikasını değiştirmeyen, değiştirdiğinde ise altındaki temeli kaybedecek olan AKP iktidarı El Kaide bağlantılı gruplara destek sunmaya devam etmektedir
Cenevre 2 Konferansı emperyalist güçler arasında bir konsensüsün sağlanmış olduğu anlamına gelmekle beraber, konferansın içeriğinin netleştiğine dair kesin belirleme yapmak doğru olmayacaktır. Her geçen zaman süresinde bunun emarelerini açık biçimde gördük. Hedef planların emperyalistler arasında sabitlenememiş geçici bir dengeye oturulamamış bir yanı bulunmaktadır. Esasen Rusya’nın Suriye politiğini belirlemede daha etkin bir rol oynadığı gerçekliğine karşın, gündelik kaos bu politikaların kimi yanlarını kırpan kimi yanlarını geliştiren hareketli bir yapısallık arz ediyor. Yeni sistemin kurulduğu veya yeni sistemin aktörlerinin duracakları yerlerin kesin olduğuna dair bir belirleme yapmak henüz erkendir. Özellikle Cenevre 2 öncesi karşılıklı hamleler güçlenerek ilerleme ve müzakere masasından daha nüfuzlu çıkmak olarak anlaşılmalıdır. Bu bağlamda genel etkinlik kurmayı başaran Rusya önemli bir plan bozucu misyon oynadı. Çünkü ABD esasta Esat olmadan yeni aktörlerle iktidarın yapılandırılmasını hedeflemekteydi. Diğer açıdan Cenevre 2’de bu gerçeğin nasıl ele alınacağı sorunu da belirsizliğini korumaktadır. Bu anlamda dönem çok hamleli olarak günlük değerlendirmeleri sürekli değiştirecek parametrelerde gelişmektedir.
El Kaide’ye bağlı grupların geriletilmesi için yapılacaklar konusunda son süreçte emperyalistler arasında anlaşma sağlanmıştır. El Kaide uzantısı olan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ‘yle süreklilik kazanan, El Nusra’yla ve dönem dönem taktik durumu içeren çatışmaları, yeni Suriye’nin yapılandırma sürecinde düşünülmeyen ve engelleyici kuvvetler olarak görüldüğünün çok açık olarak belirginleştiğini göstermektedir. Yeni Suriye’de IŞİD ve El Nusra olmayacak bunun üzerine anlaşıldığı kesin.
IŞİD ve El Nusra’nın güçlenmesi Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun boşa çıkarılmasıdır. Bu anlamıyla Suriye muhalefeti denilen kesimler baştan beri tek bir ittifak ve çatı altında bir araya getirilemedi. Akabinde gelişen süreç içerisinde de El Nusra ve IŞİD güçlenerek ÖSO’nun kontrol ettiği alanları ve güçleri önemli oranda geriletti. Bu durum düşünülen Suriye ile ortaya çıkan Suriye arasında önemli bir fark anlamına gelmekteydi. Bunun için AB ve tabii ki ABD farklı bir yönelim geliştirerek yeni bir çerçeve çizmek zorunda kaldı.
El Nusra ABD tarafından 2012 yılında ‘terör listesine’ dahil edilmesine rağmen kapsamlı bir yönelime maruz kaldığını söyleyemeyiz. Ama bugün bunun emareleri yaşanan çatışmalarda ortaya çıktığını da belirtmek gerekiyor. Suriye Irak sınırındaki operasyonların arkasında ABD bulunmaktadır. Ayrıca kimi aşiretleri karşısına alıp kimi aşiretler ile IŞİD’e savaş açması da Irak’ın tesadüfi bir durum olmayıp genel gidişatın yarattığı bir durum hareketidir.
YPG çizgisinde olmayan ÖSO’ya bağlı hareket eden Kürt El Ekrad cephesinden İslami cepheye mücahitler ordusu ve tugay ve taburlar gibi isimlendirmelerle ve yeni kurulan cephelere kadar bütün yönelim IŞİD ve El Nusra’ya karşı savaşmaktadırlar. Bu arada çok parçalı durumda olan gruplarla bölünmüş ve aşiret temelli hareket eden çok çeşitli amaç hedef ve gayeyi içeren Esad karşıtı hareketlerin varlığı onlarca olarak ifade edilebilecek farklı tonda cephenin ortaya çıkmasına vesile olmuş durumdadır.
Türk devleti El Kaide ve El Nusra’ya açıktan destek vermektedir
El Kaide bağlantılı hareketler bu güçleri batı ajanları ve kafirler olarak değerlendirip öldürülmeleri için fetvalar çıkarırken, bu cephe hareketlerinin çoğunluğunun argümanı ise kökü dışarıda dış güç ve Esad’tan daha beter tanımlamalarla kapsamlı olarak yönelime oturtulmuşlardır. Her halükarda savaşın içeriden yeniden bölündüğü gerçekliği bulunmaktadır. Şimdi cephelerin yeniden bir araya nasıl getirileceği sorunu ile AB ve ABD emperyalistleri uğraşmaktadırlar.
İspanya’nın Kurtuba şehrinde Cenevre 2 öncesi Suriye muhalefeti denilen kesimle onun dostları olarak kendini tanıtan emperyalist kapitalist AB ve ABD merkezli ve çevresindeki ülkelerin Kurtuba zirvelerde bu genel ve geniş yelpazenin taleplerini nasıl dizayn ederek yürüyeceği soruna cevap oluşturmak uğraşındadırlar. Kurtuba zirvesi ilk toplantısında geçiş sürecinin erken ve Esad’sız olarak kurucu meclis tarafından gerçekleştirilmesi ve Cenevre 1 çerçevesinin sürdürülmesini açıkladılar. Bu gerçekleşmesi zor bir ihtimaldir. Aynı zamanda parçacılığın aşılmasına daha fazla birleşik davranma temelinde Cenevre 2 öncesi muhalefet olarak kendisini tanıtan güçlerin bir bölümünden oluşan bu yapılanma yine Paris’te ikinci bir toplantı yaparak Cenevre 2 oturmak istemektedir.
Tüm bu süreç içerisinde AB ve ABD’nin değişen Suriye politikaları çerçevesinde politikasını değiştirmeyen, değiştirdiğinde ise altındaki temelli kaybedecek olan AKP hükümeti El Kaide bağlantılı gruplara destek sunmaya devam etmektedir. İslami cephenin yanı sıra El Nusra’ya TC hükümetinin yardımları ve El Kaide militanlarının Antep ve Hatay’da tedavilerinden en geniş yardım ve lojistik üst bölgesi olarak kullanılması biçiminde TC açık bir politikaya devam etmektedir.
Nitekim ABD bundan oldukça rahatsız bir durumdadır. Emperyalistlerin politik sahneye sürdüğü ve desteklediği AKP ve Erdoğan her ne kadar ‘ülkemde ameliyata izin vermem’ ve ‘ameliyat yapmak istiyorlar’ diye beyanlarda bulunsa da, gerçek Suriye’de hedefte ortaya çıkan farktır. ABD ve AB plan değişikliğine gidiyor. AKP ise savaşın askeri yardımlar ve ekonomik yardımlarla sürdürülmesinden yana. Katar ve Suudi Arabistan’ın ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin finanse ettiği, Türkiye’nin ekonomik finansörlüğün yanı sıra, esas olarak askeri lojistik ve her tür amaç için geri üst bölgesi olarak sınır bölgelerini kullandırdığı bu savaşta açmaz derinleşti.
AB, ABD (ve İngiltere) süreci yeniden yapılandırma projeleri çerçevesinde Katar ve Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, El Kaide bağlantılı hareketlere desteği kesmiş veya çok az bir noktaya çekmiş durumdadır. Esasen El Kaide bağlantılı olmayan İslami cephelerden, en uygun uşaklık ilişkilerinin yürütüleceği kesime yönelik bir destek arayışı ve dönüşümü bulunmaktadır.
ABD Cemaat eliyle AKP’yi sıkıştıracak hamleleri yapmaktadır
TC ise bu politikaya yanaşmamaktadır. TC sınırları yukarıda da belirttiğimiz çerçevede bir rol oynamaktadır El Kaideci gruplar için. Bunun için son dönemde ortaya çıkan devlet krizinin köklü derinliği içerisinde ABD’nin AKP’yi frenlerken veya alternatifler oluşturulurken, AKP sıkıştıracak hamleleri Cemaat eliyle yapmaktadır.
Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın sınır denetimi ve desteğin kapsamını farklı biçimde tasavvur etmesi El Kaideci grupların istenilen düzlemde geriletilmesini engellediğinden dolayı, Cemaat AKP çatışmasının bir alanı da budur. ABD ise içinden geçtiğimiz zaman diliminde Esad karşıtı güçlerin önemli bir bölümünü seferber ederek IŞİD ve El Nusra’ya darbeler vurmaktadır.
Türkiye sınır politikası ve destek politikasında değişikliğe gitmediğinden dolayı hem Suriye, Irak, hem de iç bölgeler Halep, kıyıda Lazkiye ve Cilve Gözü gibi El Kaide uzantısı örgütlerin etkinlik kurduğu saha ve alanlarda çatışmalar tırmanmaktadır. Şimdiye kadar El Kaideci örgütlerden 500’ün üzerinde kimsenin öldürüldüğüne dair de Türk burjuva basınında haberler yayınlanmaktadır. Son günlerde sınır bölgelerinde yaşanan çatışmalardan dolayı sınırda yaşayan halka, sokağa çıkmama uyarıları ayyuka çıkmış durumdadır. Ayrıca okullar da belirli aralıklarla tatil edilmektedir. Türk devletinin yapmayı reddettiğini, bir bölüm cepheleri yönlendirerek ABD yapmaktadır. Hedef şudur, sınır denetimini ele geçirip desteğin en temel noktasına darbe vurarak sıkıştırmalarla imha edip, etkinliğini kontrol edilebilir seviyeye getirmek istemektedir.
Bu zıt politik konumlayışın örnekleri olarak son dönemde iki olay gerçekleşti, biri Hatay’daki tırlardır. Savcının arama kararına karşın aratamadığı, içindekilerin devlet sırrı olarak ifade edildiği ve devletin ilgili mercileri tarafından bilindiği gibi, bir dizi söylemle tır kamyonları aranamadı. Cemaat –AKP’yi sıkıştırmak için daha önce yüzlerce kez sınırı geçmiş olan kamyonları bu defa arama adı altında kamuoyuna taşırarak etkinlik kurmak istemektedir.
Kamyon-tırlarında olanlar malum, Suriye’ye sevk edilen silahlardan başka bir şey değil, Türk devletinin hakim burjuva kliğinin temsilcisi olan AKP, ABD’ye karşın adımlarını sürdürmeye devam etmektedir. Devlet sırı olarak ifade edilen her türden gerici faşist güç odaklarının Suriye’yi çıkarları için mezbahaneye çevirdikleri gerçekliğidir. İkinci olarak İnsani Yardım Vakfı’nın araçlarının içerisinde insani yardım adı altında, Suriye’ye silah sevkiyatının önemli bir aracısı olduğuna dair ortaya dökülen gerçeklerdir. Mama, giyecek, süt meğerse roket, biksi, kanasmış. Burjuvazinin rezil pragmatizminin insanlık ve insana biçtiği değer bu araçlarla sürekli olarak kanıtlanmaya devam eden ana gerçeği güçlendirmektedir.
ABD’nin plan farkına ayak uydurmayan AKP’nin suyu iyice ısınıyor
Bu insani yardım adı altında sınırdan geçirilen askeri malzemelerin deşifre olmasından sonra başka bir insancılık oynayan emperyalist kuruluş Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Yardımlar Bürosu, sınırdan geçecek tırların mutlaka aranmasını talep etmektedir. Yani çerçevelere uymayan AKP daha üstten bir basınçla dizginlenmek istenmektedir. Yüzlerce yerde birlerce kez yardım adı altında silah ve mühimmatın savaş bölgelerine örtük biçimlerde sevk edildiğini yapanlar daha iyi bilir. BM bunu biliyor. Çünkü yapmıştır. Sadece AKP tasavvuru ile emperyalistlerin tasavvuru arasında politik yönelim farkından dolayı bunu ifade etmektedirler.
Yine benzer şekilde araç ve mühimmat yakalama durumları oldu. Adana Valisinin koşar adım gittiği yerde, kamyonlarda roket başlıkları çıkmadı mı? Veya tır kamyonlarından sonra Suriye’den TC’ye mülteci getiren otobüslerin dönüşte yol aramasında bagajlarında bixi, kanas, dokça mühimmatı daha yeni çıkmadı mı? Tüm bunlar gösteriyor ki, ABD’nin plan farkına ayak uydurmayan AKP’nin suyu iyice ısınıyor. Ve bunu ABD Cemaat eliyle gerçekleştirmektedir. Yolsuzluklar, tırlar ve otobüs operasyonlarının ölçeği sadece iki gücün iktidar savaşıyla açıklanamaz. Bölgesel düzlemde bir ölçeğe sahip gelişmelerdir ve ortaya çıkan da bunun sonucudur. Dün beraber yapan bu iki kesim bugün birbirleriyle mücadeleye girişmesinin kökleri devlet krizi, bölge krizi ve dünyada bloklar arası pozisyon sorunlarının krizleriyle iç içe çok kapsamlı bir kaos aralığıdır.
Onun için gelecek günlerde çok daha köklü ve hesaplaşmaların ortasında bilmediğimiz ama burjuvazin gerçeği olarak olmasına şaşırmayacağımız ve olabilirliğini hep ihtimal olarak değerlendirdiğimiz nice yeni şeyler olmuş bitmiş ve olmak üzereyken iş üstü operasyonları ile öğreneceğiz.
Suriye’ye ilişkin AB ve ABD ile başta aynı olan Türk devleti politikası bu emperyalist güçlerin politikalarında yeni yönelimlere girişmeleriyle mevcut durumda uyuşmamaktadır. Türkiye Suriye politikasında ilk çıkışta dillendirilen çerçevede saplanıp kalan tek ülkedir. Cemaat yumuşak güç teorisi ile tehditkâr ve yapılaştırmanın seçenek alanını geliştirmek istiyor. AKP daha aktif ve askeri müdahaleyle politikayı varlaştırmak istiyor. Çatışmanın bir ayağı da bölge politikalarıdır. Mısır da buna özellikle dahildir. Ayrışmanın bir ayağı da ihvana verilen iktidarın ihvandan geri alınmasıdır. Belirli yönelim orta vadede Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın burjuva kliklerinin de bir iktidar değişikliği veya koalisyonlarına doğru gittiğine dair önemli işaretler vermektedir. Tabii ki temel mesele devrim ve demokrasi güçleri olarak ne yapacağımızdır. Gerçek şudur ki, kaos ve belirsizlik sürecinin içindeyiz. Bu gerçeğe uygun pozisyon geliştirmeliyiz.