AKP iktidarı sallandıkça saldırganlaşıyor. Tahakküm ve baskıyı daha pervasız sergiliyor. Anti-demokratik faşist özelliğini-özünü daha çıplak ortaya koyuyor.Demokrasi düşmanlığını ve demokrasi karşısındaki pozisyonunu daha açık gösteriyor
Çatırdayan AKP / Cemaat dünyası gösterdi ki, din kardeşliği ekseni iktidar ve menfaat ayrıcalığından daha zayıftır. Sömürü hakkı ve iktidarın elde tutulmasından doğan gerici çıkarların din kardeşliğinden daha ağır bastığı kanıtlanmış oldu. Gizli ajandalarla, dini hedeflerle, ortak düşmanlara sahip olmakla harç olup bir araya gelen AKP-Cemaat ittifakının kolay kolay bozulacağı düşünülemezdi. Ama bugün görülüyor ki, menfaat ve hükmetme, iktidar etme hırsı veya bunun sınıfsal niteliği milli kardeşlik gibi din kardeşliğini de ayaklar altına alıp ezmektedir. Bu çıkar dalaşıdır ki, burnundan kıl aldırmayan AKP iktidarını paniğe sürmüş ve iktidarının son evrelerine getirmiştir.
Evet, AKP iktidarı sallandıkça saldırganlaşıyor. Tahakküm ve baskıyı daha pervasız sergiliyor. Anti-demokratik faşist özelliğini-özünü daha çıplak ortaya koyuyor. Demokrasi düşmanlığını ve demokrasi karşısındaki pozisyonunu daha açık gösteriyor. Demokrasiyi lafız olarak dillendirdiğini, gerçekte ise demokrasi düşmanı olduğunu, bu bağlamda demokrasi sahtekarı da olduğunu alenen ortaya koyuyor. Yargı bağımsızlığı safsatasının ne derece doğru olduğunu, kuvvetler ayrımının ne denli sahte olduğunu ve her şeyin iktidar erki tarafından nasıl kontrol ettiğini, gerici burjuva devletin karakterini daha çıplak biçimde sergiliyor. Hiçbir çekince taşımadan ve hiç sakınmadan her şeyi mutlak denetimine alma, iktidar egemenliği altında tutma gerçeğini örtmeden gösteriyor. Dalaş ve dalaşın ciddiyet boyutu AKP iktidarını gerçek sınıf niteliğiyle açık oynamasını koşulluyor. Gerici klikler arasındaki dalaş ve çatlak gerici devlet ve hakim sınıfların teşhir olmasına daha derinden yol açıyor…
Cemaat bugün iktidar çıkarları için AKP’yle çatıştığı için desteklenemez, olumlanamaz
AKP’nin demagojik propaganda ve ikiyüzlü politikalarından etkilenip yanılsamalara düşenler bu gün AKP’nin gerçek yüzünü daha iyi görüyor olmalıdırlar. AKP gerçeği bugün içine girdiği aleni baskı ve terör diktatörlüğü uygulamasıyla çok daha net olarak açığa çıkmıştır.
AKP kadar Cemaat’te gerici ve faşist karakterdedir. Çıkarları uğruna AKP ile çatışması onun ilerici, demokratik vb olduğu anlamına gelmez. Düne kadar AKP ile zımni koalisyon içinde olan Cemaat bugün iktidar çıkarları için AKP ile çatıştığı için desteklenemez, olumlanamaz. AKP iktidarıyla dalaşan Cemaat hiçbir bakımdan olumlanamaz gerici bir niteliktedir. AKP ile Cemaat madalyonun iki yüzü durumundadır. ‘Kötünün iyisini’ tercih etme zorunluluğu olmadığı gibi, iki kötü de halk düşmanı karşı-devrimci niteliktedir. Dolayısıyla hem AKP iktidarı hem de Cemaat teşhir edilmek durumundadır. İki gerici faşist arasında bir nevi iktidar paylaşımı veya iktidar dalaşı sürmektedir. Bu dalaşın hiçbir tarafı demokrasiyi temsil etmemekte, demokratik özellik taşımamaktadır. Tam tersine dünün sağlam ortakları olarak halk kitleleri ve ezilen ulus ve azınlıklara ortaklıkla kan kusturan faşist iktidar ve uygulamaların temsilcileridir.
Aynı biçimde bu süreci kendi iktidar çıkarları için değerlendiren CHP gibi faşist düzen partileri de AKP’ye tavır alırken ilerici ya da demokratik olduklarını göstermiş olamazlar. Bilakis bunlar da aynı sınıfların temsilcisi faşist partilerdir. AKP veya Cemaate tavır almak demokratik olmak için yetmiyor. Tavrın neden, ne için ve hangi amaç ve çıkarlarla alındığı önemlidir. CHP gibi düzen partileri AKP’ye tavır alıpAKP’yi teşhir ederken halk kitlelerini yedekleyip iktidara gelmeyi hedeflemektedir. Onun derdi halk kitleleri veya demokrasi değil, iktidar erkini ele geçirme, iktidara oturarak imtiyaz elde etmektir.
BDP ve HDP’nin bu süreçteki tavrıysa Kürt Ulusal Hareketi’nin çıkarları ve planlarına bağlı olarak şekillenmektedir. Ve bu çıkar dengeli eleştiride bulunma, teşhiri sınırlı yapma, dil ucuyla eleştirme ve hesaplar yaparak tavır alma pozisyonuna itiyor Kürt Ulusal Hareketi cephesini. Darbe karşıtlığı adına objektif olarak Cemaate karşı pozisyon alırken, yine objektif olarak AKP’yi destekler duruma düşüyor veya böyle yansıyor.
Ki belli bir kesim darbe karşıtlığı ve hukuksuzluklara karşı çıkış adına Cemaatin AKP’ye düzenlediği (ve AKP’nin gerici, yoz, burjuva kokuşmuş gerçekleri üzerinde düzenlediği) oyunu ‘darbe’ vb değerlendirerek AKP’yi fiilen desteklemektedir. Cemaatin katliamlara, faşist baskı ve komplolara, halk düşmanlığı ile Kürt düşmanlığı konusunda en uç gerici odakların başında gelenlerden biri olduğu su götürmez gerçektir. Fakat AKP’nin onu aratmadığını da bilmek ve ondan geri durmadığını, düne kadar ortak olduklarını unutmamak durumundayız. Evet iki kötüden birini tercih etmek durumunda değiliz, proleter devrimciler asla Cemaatle AKP arasındaki dalaşta böyle bir tercihte bulunamazlar. Diğer partiler gibi ama doğru orantılı olarak proleter devrimciler de kuşkusuz ki kendi sınıf çıkarları açısından soruna yaklaşmakta ve sınıf bakış açısıyla gelişmeler karşısında tavır alıp pozisyon belirlemektedirler.
AKP yine mağdur siyasetiyle ‘’kazanmaya’’ başladı. Birçok kesim, Cemaatin yaptığı veya ‘paralel devlet’ uygulamasını hukuk dışı ve hükümete darbe olarak telakki edip ona göre AKP’yi kerhen desteklemekte, güç vermektedirler. Ve AKP bunun siyasetini fevkalade iyi yapmaktadır. AKP burjuva siyaset, demagoji ve aldatma oyunlarında o kadar ustalaşmış ki, ‘gündem değiştiriyor’ eleştirilerine maruz kaldığı anda-bu eleştiri altında bile gündemi değiştirme yeteneği sergileyebiliyor.
AKP ‘tır skandalıyla’ gündemi değiştirdi
Yolsuzluk ve rüşvet kirliliğini (Cemaat bunu bazı amaç ve hedeflerine bağlı olarak devreye soksa da bu yolsuzluklar vb yalan değil, bilakis gerici iktidarların ve sınıfların ana karakteridir.) arka plana atmak için ‘tır skandalı’ gibi yeni sansasyonel gelişmeler gündeme sokup esas gündemi gözden kaçırmaya ve zamana yayarak tesirini öldürmeye çalışıyor. Nitekim beceriyor da. İlginçtir ki, kullandığı ‘tır skandalını’ da esasta gündemden kaldırdı.
Sorulan soru ve yürütülen eleştirilere karşı, tırın insani yardım götürdüğü söyleniyor.(Tam da insani yardımları böyledir gerici hakim sınıfların.) İyi de kimse sormuyor; madem insani yardımdır neden aranmasına, bırakın aranmasına görülmesine bile tahammül etmiyorsun. Aramanın yapılıp yapılmaması tartışmasında neredeyse MİT ile Asker silahlı çatışmaya girecek, hala bu tırın insani yardım taşıdığını söyleyeceksin… Evet burjuvazi tam da budur. Ar damarı yoktur ve halkın gözüne baka baka yalan söyler. Burjuva siyasette başarılı olan AKP, kendisinin de icraatları olan bazı gelişmeleri Cemaatin üstüne yıkarak hem kendisini eleştiriden muaf tutmaya ve hem de Cemaat karşıtlığında bulunan bu kesimleri fiilen yanına alma, en azında eleştiri oklarının önünden çekilmeyi hedefledi. “Milli orduya kumpas kuruldu’’ açıklaması aslında ciddi bir itiraf olarak değerlendirilebilir. Ama ordunun gerçeğine ilişkin gelişmeler kumpas vb değil, tersine ordunun bir kısım gerçeğidir. Gerçek bu olsa da AKP böyle söyleyerek tepki ve eleştirileri Cemaate yönlendirip aradan sıyırmaya çalışıyor. Dahası kurulmuş olan kumpas her ne ise, bunun içinde AKP’nin olduğu inkar edilemez gerçektir. Hem iktidar olma ve hem de Cemaatle ikili iktidar biçiminde ortak hareketleri aynı kumpasta olduklarının kanıtıdır. Ki bu açıklamayı yaptıklarına göre ‘kumpas yapıldığını’ ve nasıl yapıldığını biliyorlardır demektir. AKP burjuva siyaset başarısına karşın onun sökmediği gerçekler karşısında çırpınırken ‘kaldırdığı taşı ayağına vuruyor.’ Kısacası AKP böyle bir AKP’dir. Ama ne kadar yetenekli bir demagog ve burjuva siyasetçi olursa olsun, defteri dürülmüştür AKP’nin. Yerel seçimler önemli gösterge olacaktır. Genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ‘dananın kuyruğunun kopacağı’ dönemler olacaktır. AKP tek partili iktidarını, diktasını ve despotizmini tek başına iktidar olarak sürdüremeyecektir.
Yaşanan skandallar nedeniyle AKP’nin ciddi kan kaybının olduğu yeter derecede ciddiyken, bundan sonra yaşanacak gelişmeler de muhtemelen bu çatışmanın derinleşmesi zemininde olacaktır. Ve bu derin çatışma iklimi yeni skandallarla sarsılmaları büyütecektir. Bu süreçte AKP’nin kaybetmesi büyük olasılıktır. Salt Cemaatin gücü elbette bunun için yetmez. Ama Cemaat liderinin CIA ajanı olduğu eskiden bilinen gerçektir. (AKP / Erdoğan bunu bilerek ortaklığı sürdürmekteydi. Hatta Cemaat liderinin eski Türk İntikam Tugayı (TİT) üyesi olduğu da dillendirilen gerçektir.) CIA ajanı olması şu anlama gelir; Cemaatin AKP ile çatışmasında gerçek güç CIA veya ABD’dir. Ve elbette AB’dir, CHP’dir vb vs… AKP’nin esasta gözden düştüğü, ABD ve AB emperyalizmi gibi dünya hegemonyasının güçleri tarafından, Cemaat ve içerdeki birçok destekçi tarafından yalnızlaştırılarak tecrit olduğu söylenebilir.
Cemaatin çevirdiği oyunlar Türk devletinin nasıl bir devlet olduğunu ortaya koymaktadır
AKP bütün kozlarını oynuyor. Bunu yaparken gizleme gereği duymadan alenen yapıyor. Polis teşkilatından savcılara, maliyeden adliyeye ve bürokrasi tipik alanlarından Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’na kadar gerçekleştirdiği tasfiye ve HSYK’da yetkileri adalet bakanına teslim etme şeklinde giriştiği tasfiye hareketine bağlı yasal düzenlemeler, bu minvaldeki adımlardır. Erdoğan açıktan yürütme gücümüzü tamamen kullanacağız diyerek bu gücünü kullanıyor. Ancak bu çırpınışlar adeta can havliyle gösterilen son çırpınışlardır.
Gerek AKP’nin tasfiye operasyonları ve gerekse Cemaatin çevirdiği oyunlar Türk devletinin nasıl bir devlet olduğunu gösterirken, AKP iktidarının niteliğini de gözler önüne sermektedir. Bunca kirliliğe batmış, bunca çürüyüp kokuşmuş bir devlet ve devlet kurumlarıyla birlikte temsilcilerinden ne adalet, ne hukuk, ne demokrasi beklenemeyeceği çok daha açık biçimde ortaya çıkmış durumdadır. Devleti, hükümeti, adaleti, hukuku tamamen kendi çıkarlarına göre düzenledikleri ve çıkarları zarar gördüğünde ne denli pervasızca saldıracakları, her türden kirliliğe başvuracakları gün gibi açığa çıkmıştır.
İktidar da güç dağılımı ve gerici çıkarları örtüştüğü oranda nasıl birlikte hareket ettikleri ve hiçbir sorun görmedikleri ama çıkarları çeliştiğinde nasıl saldırganlaşıp hile ve oyunlara başvuracakları (birbirlerini gırtladıkları-din kardeşliğini ayakları altına aldıkları) tartışma götürmez netlikte görülmüştür.
Bütün bu süreçte hiç de enteresan olmayan ama görülmesi-dikkat çekilmesi kesinlikle gerekli olan bir ayrıntı diğer büyük gerçekleri de gözler önüne serdi. Devlet gerçekliğinin ürünü olarak ve haklı olarak teşhir oldu. Halk kitlelerinin devlete güveni daha derinden sarsıldı veya bu güvensizlik daha da büyüdü. Gözler önünde ve alabildiğine aleni olarak cereyan eden iktidar dalaşı, hukuksuzluklar, yolsuzluklar, faşist otoriter ve diktacı iktidar gerçeği, bu iktidarın entrikacı ve katliamcı ortaklarının gerçeği, dinin nasıl gerici burjuva çıkarlara alet edildiği, dolayısıyla halk kitlelerinde ‘bu düzen partilerinin en iyisine…’ dedirten zeminin büyüdüğü şartlarda, faşist ‘TC’ devletinin başka sahipleri devreye girmekte gecikmedi. Aralarındaki iktidar dalaşına rağmen devletin korunmasında çelişkilerini kenara bırakarak halk düşmanlığında birleştikleri bir kez daha görüldü. CHP ve bu zemindeki bazı şahsiyetler (ki, bunlar demokrat geçinmekten de geri kalmamaktadırlar) kolları sıvayarak devleti müdafaa vazifesini üstlendiler. CHP, milletvekili Baykal, Baro Başkanı M. Feyizoğlu bu gayretkeşler kümesinin başındakilerdir. AKP / Cemaat arasında patlak vererek it ölüsü gibi kokan kirlilikler sonrası yaşanan tasfiyelerle rakımı yükselen dalaş tam bir devlet krizidir. Yüksek yargıdan alt kademe yargı kurumları ve temsilcilerine, polisten MİT’e ve diğer bürokrasiye kadar ikili iktidar mantalitesiyle gün yüzüne vuran bu dalaş elbette devlet kriziydi ve devlet hak ettiği puanı alıyordu. CHP buna tahammül etmedi. Çelişkinin giderilmesi için öneriler sundu, görüşmeler yaptı vb vs. İlk etapta iktidar-AKP vb tarafından olumlu karşılanan bu girişimler, sonradan CHP ve bu zeminde bulunanların bu girişimlerinden siyasi rant sağlama ve AKP’yi hedefleme hedefleri veya tavırları görülünce bir anda olumlu yaklaşım ters yüz olarak yeşeren umutlar, buz kesen iklime dönüştü. Bütün bunlardan çıkarılacak önemli sonuç, CHP ve diğer girişimci kurum ve şahsiyetlerin sınıfsal kimlikleri ve karakterlerinin bir kez daha gözler önüne serilmesidir. Faşist devletin sahipliği, devletlerine sahip çıkma duyguları haklı olarak depreşti. CHP’ye olumluluklar atfeden veya ilgili kurum ve girişimci isimleri gerçeklikleri dışında olumlayarak abartılı değerlendirenlerin bu durumu görerek gerçeklerle yüzleşmesi meselenin önemli yanıdır.
Gülen’in AKP’yle anlaşması oldukça zordur
Yine beklenen diğer gelişme de Cumhurbaşkanı A. Gül cephesinden yürürlüğe konuldu. Gülen’e aracılar göndererek (neler gönderip neler söylediği, neler önerip neler teklif ettiği, ne üzerine nasıl anlaşma teklif ettiği henüz tam bilinmemektedir) anlaşma sağlamaya çalışan Gül’ün de pek başarılı olduğu söylenemez. Elbette Gülen’den yanıt-mektup aldı ama bu mektup AKP / Erdoğan tarafından farklı biçimde kullanılmaya çalışıldı. Fakat Cemaatten gelen açıklamalar, mektubun içeriği vb gösterdi ki, Gülen’in AKP ile anlaşması oldukça zordur. Daha önce de dikkat çektiğimiz gibi, cumhurbaşkanlığı, iktidar ve hükümet düzeyinde bir Cemaatin ne kadar ciddiye alınarak önemsendiği, resmi bir profil verdiği son derece derin bir içeriğe sahip ayrıntıdır, dikkat çekicidir! Mektup sayfaları ve arabulucular ortalıkta dolanırken AKP’nin kendi işine bakarak operasyon üstüne operasyon gerçekleştirdiği ve tasfiyeye devam ettiği izlendi. Bunun dışında bir olasılık öngörmek de saflık olur. Mesele basit bir küs meselesi değil, bilakis Halk Bankası, devlet ihaleleri ve en nihayetinde ikili iktidar dengesinin nasıl biçimleneceği üzerine yaşanan büyük bir çıkar çatışmasıdır. Dolayısıyla bu çatışma keskinleşme eğilimini sürdürerek derin çatışmalara uzanacaktır.
Başka önemli bir konu da yukarıda dikkat çekmeye çalıştığımız ‘Milli orduya kumpas kurdular’ itirafı ve / veya iftirasıydı. İtiraftır, çünkü Cemaatle örtülü ikili iktidar (koalisyon) olan AKP, ABD’nin tasfiyeci projesi kapsamında devleti yapılandırırken orduyu da dizayn etmek durumundaydı. Ve bunun gerekli çalışmalarını, hazırlıklarını birlikte ve hatta CIA ile birlikte yürüttü. Elbette ordunun yapısı, niteliği ve icraatları hakkında ifşa edilenlerin hepsi doğrudur ve açıklananlar buz dağının sadece görünen ucudur. Bu bağlamda orduya kumpas kurmaları, ordunun hizaya çekilme eylem planının yürürlüğe sokulması bağlamında doğrudur ama ordu hakkında açıklananlar, ordunun işledikleri suçlar kumpasa karşın doğrudur. Kısacası, birlikte bu eylemi-dizayn hareketini organize edip devreye sokmaları konusunda itirafta bulunmuş oldular. Fakat orduya ‘kumpas kurdular’ açıklamasıyla yarattıkları algı (ve bunun akabinde yeniden yargılanmanın gündeme gelmesine vesile olması) bir iftiradır. Zira ordu bu suçları ve daha fazlasını işlemiş, katliamcı, faşist, çeteci ve köhnemiş bir ordudur. Bu nitelikleri yokmuşçasına kumpas kurulduğunun böyle anlamlandırılması ve haklı olarak yeniden yargılanmaların gündeme getirilmesi, sadece AKP’nin tepkileri Cemaate yönlendirme ve kendisini sağlama alma gayretinin ürünüdür. Bu kıvraklık burjuva ilkesiz siyasetle, etikle ve kişilikle bağdaşır…
Bu gelişmelerin işaret ettiği yol bu sefer de ters cepheden birilerinin yargılanacağına dairdir. Orta ve uzun vadede bu gelişmelerin yaşanması mümkündür. Zira daha şimdiden Erdoğan’ın oğlu Bilal hakkında girişimler olmuş, iktidar gücüyle bu engellenmiştir. Ama yarının seçimleri bu güç dengelerini nasıl ortaya çıkaracaktır? İşte bu durum başka birilerinin yargılanması dediğimiz ciddi gelişmeleri gündeme getirecektir. AKP sultası sarsıldı ve muhtemelen çok daha kötü konuma ilerleyecektir… Bu sürecin devrimci gelişmeler açısından daha büyük kazanımlara yol açması için komünist ve devrimcilerin sürece müdahale etmeleri şarttır. Kendiliğindenci gelişmeler istenilen sonuçlara ulaşmaz.
Bu koşullarda başta komünistler olmak üzere bütün devrimci demokratik güçler din kisvesi altında her türlü kirliliği yapan AKP ve Cemaati somutta teşhir ederken, gerici sınıf devletinin siyasi teşhirini büyüterek proletarya ve halk kitlelerini kendi devletlerini kurmak üzere gerici devlete karşı mücadeleye çağırarak örgütlemeye yoğunluk vermelidirler.
İşte bugün çok daha yalın biçimde katliamcıların kimler olduğu, komplo ve entrikacılığın bu düzen ve sınıflarda ayrı düşünülemez karakterleri olduğu, hukuk ve adalet karşısındaki gerçeklikleri, demokrasiyi nasıl sahtekarca dillerine aldıkları, yargı ve hukukun nasıl işlediği, hangi sınıflara hizmet ettiği, devletin veya iktidarın ne tür örgütlenmeler içinde bulunduğu vb vs bugün ortaya serpilen kirliliklerden ve zorunlu itiraflardan görülmektedir. Çeliştiklerinde bir birlerinin kanlı yüzünü ifşa ederek katıksız birer cani olduklarını, dinin arkasına saklanarak korkunç suçlar işledikleri itirafları sayesinde bir kez daha ispat olmaktadır. (Burjuvazinin arasındaki çelişkiler halkın ve devrimin yararınadır, iyidir!) Roboski Katliamı’nın soruşturmasında bir türlü belli olmayan sorumlular ‘tespit edilmezken’, Sakine Cansızlar katliamı bugüne kadar açıklanmazken, bugün bu katliamların arkasında Cemaatin olduğu ifşa edilmektedir. Ama çıkar dalaşı yaşanmadan bunların üstünü örtmek için elinden geleni yapıyordu AKP iktidarı. Evet din kardeşleri sermaye sahipliği, artı-değer gaspından elde edilen paranın, yolsuzluklardan ve iktidar olanaklarından elde edilen zenginliğin paylaşılmasından ötürü düşmanlaştılar. İşte din kardeşliğinin miadı da budur-bu kadardır. Zenginlik, hükmetme, hakim olma, otorite olma, daha fazla sermaye biriktirme, halkın parasını gasp etme ve devletin parasını çalma, en nihayetinde büyüyüp iktidar olma hırsı din kardeşliğinin sökmediği zahir noktadır. AKP de Cemaat de bu batağa saplanmış iki kirli gerici odaktır. Bunların alaşağı edilmesi ancak proletarya önderliğinde ayaklanan halk kitlelerinin eseri olacaktır. Gezi Ayaklanması’nda başkaldıran yığınların büyük hareketi ve proletarya partisi önderliğinde yükselecek olan Sosyalist Halk Savaşı, gerici sınıfları tüm kirlilikleriyle silip süpürecektir.