Günümüzdeki siyasi çalkantıların- AKP ve Gülen Cemaatleri, TÜSİAD ve AKP tartışmaları vb- tamamen hem devlet hem de ülke dışındaki bütün faaliyetlerinde emperyalist kapitalizme daha fazla yaslanarak etkinliklerini arttırma ve kendi iktidarlarını daha fazla tesis etme girişimleri olarak görebiliriz
AKP ile Gülen Cemaati arasındaki kavga, faşist Türk komprador hakim sınıflarına mensup ekonomik örgütlenmeler arasındaki çelişki ve yönelimlerini de doğrudan etkilemektedir. Gülen Cemaati’nin ekonomik örgütlenmesi TUSKON tedirginliğini korurken AKP ve hükümetini destekleyen ve bizzat ön ayak olan MÜSİAD, TÜMSİAD ve ASKON ise böylesi bir süreçte etkinliğini daha fazla arttırmaktadır.
Uluslararası emperyalist tekelci sermayeye bağımlı ekonomik kurumsallaşma ve örgütlenmeler de tıpkı dünya genelindeki emperyalist kapitalizmin kendi içindeki çelişki ve klikleşmeleri ve de rekabetleri gibi bir gerçekliğe sahiptir. Hem ekonomik hem örgütsel ve hem de siyasi kulvarlarda hem birlik hem de çelişki ve rekabet halinde bir süreç izlemektedir.
Özellikle 1990’lara kadar faşist Kemalist kanadın katı merkeziyetçi kesimi hakimiyetinde Türk devleti, emperyalist kapitalizme ekonomik bağımlılık ilişkisini başkaca da alternatifi olmayan ve aslında başka örgütlenmelere de türlü zorluklar çıkarmasından kaynaklı esasta TÜSİAD kapsamında ekonomik örgütlenmesini sürdürmekteydi.1960’lardan itibaren Koç, Eczacıbaşı, Sabancı vd. komprador klikler bizzat uluslararası emperyalist sermayenin palazlandırılarak teşvik edilmesi ve güçlendirilmesi perspektifiyle hakimiyetlerini sağlamışlardır. Bunun yanında on yıllardır anti-Kemalist, anti-laik vb propagandalarla muhafazakar İslam eksenli ekonomik örgütlenmelere de yasal anlamda türlü engeller çıkarılıyor, aşırı vergilendirme ve çeşitli kovuşturmalar eşliğinde alternatif ekonomik gelişmelere izin verilmeyerek örgütlenmelerinin önü kesiliyordu. Refah Partisi eksenindeki ekonomik örgütlenmeler ve şirketlere yönelik uygulamalar eşliğinde 28 Şubat Post Modern Darbesi aslında tam da emperyalist kapitalizme stratejik uşaklıkta hakim haldeki ekonomik ve siyasi cenahın bir operasyonu olarak da ifade edilebilir. Fakat Türkiye-Kuzey Kürdistan’da Osmanlı’dan bu yana klik çatışmaları ekonomik, örgütsel ve siyasi alanda sürgit devam ederek bugünlere kadar gelinmiştir. Elbette bunun tarihsel kökleri ve sebepleri vardır. Zira her sınıf ya da her farklı sınıfa ait ara tabakalarda dahil kendini hakim hale getirmek için hareket etmekte ve bunda başarılı ya da başarısız olmaktadırlar. Uluslararası emperyalist sermayenin yoğunlaşması ve derinleşmesine hizmet etmekte kendini yenileyemeyen ve sürece ayak uyduramayan ekonomik örgütlenmeler ve siyasi partiler, koalisyon hükümetleriyle bile sürdürülemez gerçekliklerini değiştirememiş ve uluslararası emperyalist kapitalizmi başta da ABD emperyalizmini yeni arayışlara ve uygulamalar yöneltmiştir.
AKP emperyalistlerin desteğiyle geldi
Siyasi istikrarı bir türlü yakalayamayan ve dünya ve ülke gerçekliği sürecine yönelik konseptlere ayak uyduramayarak önünde engel haline gelen irili ufaklı bir dizi uşak partilerle yürünemeyeceği ayan beyan ortada iken tam da 28 Şubat darbesi ile bizzat Refah Partisi’nin içerisinden çıkarılarak ve dışındaki bazı kesimleri de dahil ederek AKP’nin emperyalistler tarafından bizzat peydahlandırıldığını söyleyebiliriz. Tabii ki AKP piyasa sürülürken ondan önce TÜSİAD dışında muhafazakar İslam eksenli çeşitli ekonomik örgütlenmelerin iyice uluslararası bir niteliğe doğru evrildiğini ve kompradorlaşarak önemli aktörler haline geldiklerini de vurgulayalım. İşte bu yönelim ve gelişmenin başını ABD emperyalizminin çektiği emperyalist dünya sisteminin İslam ülkelerine yönelik ılımlı İslam eksenli konseptlerinin ürünü olarak bir değişime tabi tutulduklarını da vurgulayalım. İşte bu tarihsel gerçeklikleriyle günümüze kadar çeşitli biçimlerde varlığını sürdüren emperyalist dünyanın uşak iş sektörleri ve örgütlenmeleri arasında da çeşitli düzeylerde rekabetleri de sürgit devam etmiştir. Faşist Türk komprador tekelci burjuvazinin Türkiye-Kuzey Kürdistan’da en eski ekonomik örgütlenmesi olan Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) uzun süre tek belirleyici komprador kurumsal sektör olarak varlığını sürdürmüştür. Fakat bu durum sürgit devam edemezdi ve uluslararası emperyalist sermayenin yoğunlaşması ve derinleşmesine uygun olarak dünya ve tabii ki Türkiye-Kuzey Kürdistan gerçekliğindeki değişimlere ve yeni ekonomik ve siyasi örgütlenmelere ihtiyaç duyacaktı. Bu temelde 1990’larda milli burjuvazini sağ kanadından karşı-devrimci sınıflarında ilk süreçte yer aldığı- bu durumunu çok geçmeden kısa bir süre sonra yitirerek komprador tekelci burjuvaziye dönüşmüşlerdir-Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD) kurulmuştur. Akabinde ise 1998’de Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği (ASKON) kurulmuştur. Gülen Cemaati’ne endeksli Türkiye İş Adamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) da bu süreçlerde kurularak etkinlik kurmaya başlamıştır. TUSKON gibi cemaat geleneğinden çıkan Tüm Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜMSİAD) ise 2005 de kurulmuştur. Özellikle Gülen Cemaati’ne yakınlıkları noktasında TUSKON ve TÜMSİAD’ın Türkiye-Kuzey Kürdistan dışındaki yatırımlarıyla emperyalist sermayenin uzantısı olarak rol üstlenmeleri belirli avantajları da ortaya çıkarıyordu. Tabii ki MÜSİAD ve ASKON’ a karşı büyüme ve etkinlik açısından daha fazla baskılanma yaratma olanağına sahiplerdi. Gelinen aşamada iyice kılıçların çekilmesine paralel olarak MÜSİAD’ın AKP ve hükümetiyle ilişkilerinde önemli bir avantaja ve oldukça geniş olanaklara sahip olarak öne çıktığı söylenebilir. MÜSİAD’ın yedi bini aşan üyesi, otuz beş bin işletmesi ve bir buçuk milyona varan istihdamıyla ülke içi ve yurt dışında arkasına AKP hükümetini de alarak daha fazla etkili hale geldiğini ifade edebiliriz. Aynı şekilde devletin tüm ekonomik politik teşkilatlanmalarında önemli bağlayıcılık özelliğe sahip kurumsal mekanizmalarda da AKP endeksli inisiyatifin giderek güçlendiğini vurgulayalım. Mesela Türk özel sektörünün en önemli örgütlenmelerinden İstanbul Ticaret Odası (İTO), İstanbul Sanayi Odası (İSO) ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)’nin kurduğu Türk devletinin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecindeki ihtisas kuruluşu İktisadi Kalkınma Vakfı(İKV)’ nın başkanlığına MÜSİAD eski başkanı Ömer Cihad Vardan seçilmiş ve getirilmiştir. Bütün bu gelişmeler, AKP’nin ve tabii ki o eksenli MÜSİAD’ın yaklaşık son on yıl içerisinde İTO ve İSO’da etkinliğinin artmasının sonucudur. Bu anlamda her ilerleyen süreç içerisinde adım adım AKP ve onunla daha da palazlanarak güçlenen ve ayrı bir ekonomik mekanizma oluşturan şirket organizasyonlarının güçlenerek çıktığını görmekteyiz. Bu temelde önümüzdeki süreçte de bu yoğunlaşma içerisinde olunacağı kuşku götürmez bir gerçekliktir.
TUSCON HSYK’daki değişimi istemiyor
HSYK üzerinden tartışmalar daha da alevlenerek kılıçlar çekilmiştir. Bu noktada Cemaatin iş adamları örgütü TUSKON “…ülkemizde yaşanan süreçte adli kovuşturma ve yargılamada yakınları bulunanların kovuşturmayı yapan emniyet ve yargı mensuplarını görevlerinden aldıklarını ve bunu ülke çapında bir personel ve bürokrat kıyımına dönüştürdüklerini büyük bir şaşkınlıkla gözlemlemekteyiz. Bu açıklamaya sebep teşkil eden son gelişmede ise TBMM’ye sevk edilen bir yasa tasarısıyla zaten ağır ithamlar ve basın yoluyla baskı altında tutulan yargı mensuplarının, hukuki tarafsızlığını ve bağımsızlığını imkansız hale getirecek, atama ve soruşturmalarını tümüyle Adalet Bakanı’na bağlayacak bir düzenleme getirilmeye çalışılmaktadır… HSYK üyeleri ve ülkemizin önde gelen hukukçuları tarafından yargının yürütmeye bağlanması anlamına geldiği için Anayasa’ya aykırı olduğu ifade edilen bir yasal düzenlemeyle HSYK’nin yapısının ve işleyişinin değiştirilmesine karşı olduğumuzu açık bir şekilde ifade etmek istiyoruz… Erklerin işleyişinde büyük bir sıkıntıyı ortaya çıkaran ve devletimizin geleceğini tehdit eden bu hususta… herkesi yargının bağımsızlığını zedeleyecek adımlar atmamaya davet ediyoruz..İtibarsızlaştırma kampanyasını kınıyoruz’’ demektedir.
Mevcut durumda AKP ve Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen ASKON ise “Karşılıklı bir reaksiyon var. Bu çatışmanın şiddeti artarsa herkes zarar görür. Yakalanan ekonomik istikrara sahip çıkmalıyız’’ diyerek sürece yaklaşmaktadır.
Bugün TÜSİAD, MÜSİAD, TUSKON, ASKON ve TÜMSİAD arasındaki çelişki ve rekabetlerin mahiyeti de uluslararası emperyalist sermayelerin hem kendi aralarındaki hem de rakip sermayelere karşı çelişkilerden bağımsız ele alamayız ve onlarsız düşünemeyiz. Diğer yanıyla bizzat emperyalist kapitalizmin uzantıları olarak bütün bu komprador tekelci burjuva kliklerin gerek Türkiye-Kuzey Kürdistan’da, gerekse de Afrika, Ortadoğu ve Asya’da birbirlerine karşı daha etkinlik kurmak ve ekonomik çıkarlarını ve tabii ki karlarını arttırmak için kıyasıya rekabet içerisinde olduklarını belirtelim. Günümüzdeki siyasi çalkantıların- AKP ve Gülen Cemaatleri, TÜSİAD ve AKP tartışmaları vb- tamamen hem devlet hem de ülke dışındaki bütün faaliyetlerinde emperyalist kapitalizme daha fazla yaslanarak etkinliklerini arttırma ve kendi iktidarlarını daha fazla tesis etme girişimleri olarak görebiliriz.
Komprador klikler arasındaki çatışma derinleşiyor
Özellikle MİT müsteşarı kriziyle iyice gün yüzüne çıkan ve akabinde Gezi Parkı-Taksim Direnişi’yle gelişen Haziran Ayaklanması’yla, faşist düzen bileşenleri AKP ile diğer komprador kesimler arasındaki çelişkiler de artmış, gerek üslup gerekse de tasfiye girişimleri sistemin tüm çirkefliklerini de-yolsuzluk, rüşvet vs- gün yüzüne çıkarıp halk kitlelerinin gözlerinin içine baka baka teşhire yol açmıştır. Kızlı erkekli öğrenci evleri, dershaneler vb derken 17 Aralık operasyonu adıyla AKP ile Gülen Cemaati arasındaki çelişkiler daha da yoğunlaşarak karşılıklı tasfiye operasyonlarıyla kılıçlar çekilmiştir. Hükümet olmanın ve belirleyici etkin rol oynamanın da avantajlarıyla AKP hükümeti, kendi içerisinde ve devletin temel kurumlarında da rakip sermaye gruplarına yönelik tasfiyesini tüm şiddetiyle sürdürmeye devam etmiştir. 17 Aralık operasyonu ve hiç beklemeksizin Erdoğan önderliğindeki AKP’nin karşı hamleleri, özellikle Gülen Cemaati ve onun ekonomik örgütlenmesi TUSKON’un hükümetten kopuşunun açık beyanı olmuştur. Bu süreçlerde TUSKON’un TÜSİAD ile yakınlaşması da göz önünde bulundurulmalıdır. TÜSİAD içerisinde ve yönetiminde Gülen Cemaati’ne yakınlığıyla bilinenlerin yer aldığı söylenebilir.
Özellikle HSYK üzerinden yaşanan tartışmalara yukarıdaki komprador tekelci sermaye grupları-klikleri de doğası gereği katılmıştır. Zira ilk çıkışlarından itibaren devletin bekasında yer almaktadırlar ve salt ekonomik değil bizzat onun üzerinden yükselerek uluslararası tekelci emperyalist devletlerin stratejik uşağı komprador tekelci niteliklerine uygun olarak da konumlanarak siyasetin ve devletin tam da içerisinde bulunmaktadırlar. Aynı şekilde uluslararası emperyalist tekelci sermayenin yoğunlaşması ve derinleşmesine uygun ve ona hizmet edecek şekilde süreç gelişmekte ve ilerlemektedir. Bu düzlemde içerisinden geçtiğimiz süreçte deyim yerinde ise yukarıdaki komprador ekonomik örgütlenmeler iki ana kutba ayrılmış dersek yanılmış olmayız. Gelinen aşamada muhafazakar Gülen Cemaati eksenli TUSKON ve sosyal demokrat TÜSİAD aynı kulvarda, Erdoğan’ın başını çektiği AKP hükümetine endeksli MÜSİAD, ASKON ve TÜMSİAD diğer yanda durmaktadır. Her iki ana eksenin de özü, içeriği ve biçimiyle her şeyi karşı-devrimcidir. Uluslararası tekelci emperyalist devletlere bağımlı komprador tekelci niteliğe sahiptirler. Aralarındaki çelişki, çatışma ve tartışmaların mahiyeti de karşı-devrimcidir. Türkiye-Kuzey Kürdistan halkları başta olmak üzere ezilen ve sömürülen kitlelerin lehine herhangi bir yararı olmayan bu çelişki, çatışma ve rekabet içerisinde ancak ve ancak karşı-devrimi teşhir etmek için son derece somut veriler ve olanaklar sunmaktadır. Özellikle yetmez ama evet denilerek sömürücü zulüm düzenine ve sistemine yedeklenen değil karşı-devrimin bütün türevlerine karşı topyekün bir mücadele için düşmanlarımızı teşhir etmeye yarayan ve halk kitlelerinin çıkarlarını gözeten başka bir düzen ve sistemin mümkün olduğu ve olabileceğine yönelik ajitasyon ve propaganda zemini sunan özelliklere sahiptir.