Her zaman ve içtenlikle söylediğimiz gibi, eleştiri silahı devrimci bir mekanizma olarak ayrımsız biçimde her süreç ve hareket için yaşamsal değerde gereklidir; bir o kadar da faydalıdır. Eleştiri, iyi bir düzelme ve düzeltme, değiştirip-dönüştürme ve değişip-dönüşme, hatalardan ve yanlışlardan korunma ihtiyaçlarında muazzam bir silahtır
11 Mart 2012 tarihli “Yürüyüş” dergisinde, “Gazi Halk Cephesi” imzalı, eleştiri içerikli, çağrıda da bulunan bir açıklama yayınlandı. Bu açıklamada, “Gazi 12 Mart Platformu”, bu platformun 25 Şubat 2012 günü gerçekleştirdiği eylemi ve dolayısıyla kendince bütün bu sürece damga vuran anlayışı eleştiri konusu yapmaktadır.
Adı geçen açıklama, neresinden bakılırsa bakılsın dökülen cinsten çürük teori, hatalı anlayış ve mariz argümanlarla dolu bir belgedir. Özcesi, anlayıştan kaynaklanan veya anlayış sorunu olan ciddi hatalar taşıdığı kanaatindeyiz. Dolayısıyla açıklamayı-bildiriyi içerdiği musaplıklar bakımından eleştiriye tabi tutmadan geçemeyiz. Meseleyi ve karşı-eleştiri olarak biçimlenen yanıtımızı anlayış sorunları çerçevesinde yürütülen bir tartışma olarak önemsediğimizi peşinen ifade edelim. Zira başka bir gerekçe ve gayemiz olamaz.
Tekrar edilen hatalar ideolojik çizginin tezahürleridir
Her zaman ve içtenlikle söylediğimiz gibi, eleştiri silahı devrimci bir mekanizma olarak ayrımsız biçimde her süreç ve hareket için yaşamsal değerde gereklidir; bir o kadar da faydalıdır. Ama eleştiri silahında öz-eleştiri tertibatı yoksa, tek yanlılıkla malul olan eleştiri mekanizması tahripkar ve yıkıcı bir işlev üstlenmekten ileri geçmez. Eleştiri, iyi bir düzelme ve düzeltme, değiştirip-dönüştürme ve değişip-dönüşme, hatalardan ve yanlışlardan korunma ihtiyaçlarında, muazzam bir silahtır. İkna ve eğitimin de güçlü bir aracıdır. Ne ki, eleştirinin yapıcı olması ön şarttır. Eleştirinin bilimsel olması, eleştirinin yapılış tarzı, dil ve üslubu, en önemlisi de amacı ile mantığı ve her şeyde olduğu gibi yöntemi mutlaka doğru olmak durumundadır. Aksi halde, eleştiri devrimci bir silah olmaktan çıkar; eleştirinin önemi zayıflamış, tüm içeriği boşaltılmış ya da pozitif etkisi yitirilmiş olur. Eleştirinin niçin yapıldığı, eleştirideki amacın ne olduğu, yani eleştirinin arka planı fevkalade önemlidir.
Eleştiride tarz doğru olsa bile, şayet eleştiride amaç, anlayış ve çizgi sorunu varsa, bu zemindeki eleştiri yapıcı temelde ve olumlu nitelikte gelişmez, hiç kuşkusuz ki doğru sonuçlar da vermez. Ki, semtlerden oluşan ön sıfatları değişmekle birlikte, “Halk Cephesi” tamlamasıyla kullanılıp imza niteliği edinen birçok bildiri veya açıklamada, bu zaaf genellikle yaşanıp yansımaktadır. Elbette eleştiride dil-üslup gibi biçimsel sorunlar önemlidir. Fakat daha da önemli olan ve dil-üslup-tarzdaki olumsuzluğu da koşullayan anlayış sorunu, önemsediğimiz esas ve temel bir problemdir. Bu sorun doğrudan çizgi sorunudur; ideolojik-politik görüş zemininden beslenen süreğen sorundur. “Halk Cephesi” sıfatı belirleyici olan açıklama, bildiri, eleştiri ekseriyeti, aynı kaynaklı yaklaşım, anlayış, tavır ve tutum zincirindeki problemli müzmin hal şüphesiz ki, ideolojik-siyasi dokudan yaşam desteği almaktadır.
Eleştiride, eleştirenin düşünce siması, bu simayı niteleyen kaygı ve güdüleri, iç dünyasını ele veren küçük hesapları ile eğreti eğilimleri mutlaka görülür… Mevcut olarak muhatap olunan “Gazi Halk Cephesi” imzalı açıklamada yürütülen eleştiri buna iyi bir örnek teşkil etmektedir.
“Halk Cephesi” ibareli belgeler, bizlere üslup ve içerik açısından “yabancı” gelmese de, söz konusu üslup ve tarz, proletarya ve devrimci halk kitlelerinin kültürü ve değerleriyle kıyaslanıp tartıldığında, yabancılaşmanın izlerini belirgin olarak taşımaktadır. Bu değerlendirmemizdeki esas kasıt ben merkezci, mülkiyetçi, ipotekçi ve bağrında garip bir bencillik ve kibir taşıyan, negatif muhtevası oldukça geniş anlayış çerçevesidir.
Eleştirene değil, eleştiriye-eleştirinin içeriğine bakacağız esasta. Eleştirinin doğrularından yararlanmak kadar, bilimsel bir yaklaşım daha olamaz. Bu fasıldan sonra, yani doğruluk payı kadarıyla eleştiriden faydalandıktan sonra, eleştirinin amacı, mantığı, doğruluğu ve yanlışlığıyla da ilgilenmek işin doğası gereğidir.
Sözlerimizi daha fazla uzatmadan, söz konusu açıklamada (mahalleci, ipotekçi, ben merkezci, dışındaki siyasi iradelere dayatmacı ve inkarcı yaklaşım gibi) birçok anlayış sorunu temelinde yer alan hatalı anlayış ve sakat yaklaşımlar üzerinde durarak karşı-eleştirimizi yürütelim. Bu eleştirinin gereklilikten de öteye zorunlu olduğu kanaatindeyiz. Çünkü adı geçen açıklama ciddi hatalar ve olumsuzluklar taşımaktadır.
“Gazi Halk Cephesi” “Sol” kavramını negatif bir sıfat olarak mı kullanıyor?
Yukarıda tarif ettiğimiz hatalar toplamından biçimsel olan fakat önemli ve dikkat çekici olan kritik bir hatayı ele alarak eleştirimize geçelim. Adı geçen açıklamaya “sol” kavramını küçümseme ifadesi olarak kullanıyor ya da kendisini nereye yerleştirdiğini şaşıran bir pot kırıyor.
Bakın ne diyor “Gazi Halk Cephesi” imzalı açıklama: ’17 yıldır yapılıyor Gazi mahallesinde 12 Mart katliamı anması. 1996 yılından bu yana solun genel tavrı değişmemiştir. …”
Evet dikkat ediniz “sol” ibaresine! Kendisini başka tarif ediyor, diğer devrimci-demokratik kurumları “sol” olarak tarif ediyor!
Kendisini “sol”dan ayırıyor bu ifade biçiminde. Ya da dediğimiz gibi, “sol”u diğer kurumların olumsuz manada tarif edilmesi, küçümser tarzda anılmaları biçiminde kullanıyor… Evet, diğerleri “sol” iyi de, sen nesin? Yani, diğerlerini “solun genel tavrı değişmedi” diyerek “sol” olarak adlandırıyorsun ama kendini bunun dışında tutuyorsun… Bu ayrıştırmaya girildiği için, “kendini nereye koyuyorsun” sorusu haklı oluyor. Öyle ya, “Halk Cephesi” ve diğerleri, yani “sol” denen diğer devrimci kurumlar biçiminde bir ayrışım ortaya konuyor. Kendisini ayırarak (ki, diğerlerinden ayrı görüyor), diğerlerine “sol” diyor. Burada “sen sol değil misin” sorusu otomatikman akla geliyor.
Açıkça söyleyelim ki, bizlerin “Cephenin” sol olduğu noktasında menfi bir söylemi veya iddiası yoktur, olamaz da. Sadece açıklamanın ayağına vurduğu taşa işaret etmek için dikkat çekiyoruz. Bizim kanaatimiz esas olarak şudur: “sol” kavramı objektif olarak küçümseme maksadıyla kullanılmış. Çünkü, “sol” denirken eleştirilmiştir. Olumlama olsaydı küçümsemeden söz edilemezdi. Ama eleştirirken “sol” diye tabir etmek açıkça “sol”un eleştirel ve küçümseme mahyetinde kullanıldığı anlamına gelir.
Kullanılan “sol” ibaresi yalnızca yukarıda verdiğimiz örnekle sınırlı değil. Örneğin; “Yaşananlar solun tipik kurnazlıklarından biridir.”, “… solun bir araya gelerek oluşturduğu çeşitli platformlar ayrı programlar düzenliyor.”, “…, Gazi şehit ailelerinden önce mezarlığa varmak telaşıyla sol, daha kendi kitlesi bile tam olarak toplanmadan yola çıkabiliyor.”, “…; sol, mezarlığa Cephe’den önce varma telaşıyla ailelerin tepkisini çekmeyi dahi göze almıştır.”, “…, 12 Martlarda solun yaptırmaya çalıştığı tüm kortej tartışmalarına rağmen,…”…, “solun birlikte alınan ve kendi imzaları bulunan kararlara grupçu kaygılarla nasıl uymadıkları yazılı belgelerde de ortadadır.” şeklindeki dizi solun nasıl kullanıldığını anlamaya yarayan ifadelerdir. Buradaki mantıktan “sol”un küçümseme veya eleştiri unvanı gibi kullanıldığı ortaya çıkmaktadır. Ki, bizlerin kanaati de budur. Ama her halükarda “Gazi Halk Cephesi” kendisiyle çelişen pozisyondadır. Yani, sol ifadesini küçümseme ve eleştiri manasında kullanması “sol” ile ifade edilen değeri-devrimciliği zedelemek veya rencide etmek anlamına gelir. Kendisi de sol, hem de “sol”un solu olduğu halde, “sol”u eleştiri kavramıyla eşleştirmesi, kendi kimliğiyle de çelişir. Yani, kendi kimliğini de küçümsemiş olur.
“Sol”un bu kullanılış biçimi altında başka bir bilinç veya bilinçaltı olabilir. Fakat böyle bir şey iddia edecek durumda değiliz. Ancak, sol kavramının (ki, bu kavramın anlamlı bir karşılığı vardır) bu kullanılış biçimi, sol’a soğuk-eleştiren bir bakışın, bir parça öteleyen mesafeli bakışın olduğunu açıktan çağrıştırmaktadır.
Bu bölümü bitirirken altını çizmeden geçemeyeceğimiz bir konu şudur: “Gazi Halk Cephesi” açıklamasının yukarıdaki ilgili yerleri okunduğunda, hala “Cepheden önce varma…” tartışmaları yürütüldüğü görülecektir. Bu tartışmaların ne kadar sığ, ne kadar kısır ve çocukça olduğunu söylemeye gerek yok sanırız. Bu kaygılarla hareket edenler varsa, kuşkusuz ki küçük dünyaya sahip olup küçük hesaplar peşinde koşanlardır onlar. Yazık ve utandırıcıdır ki, hala önce varma, sonra varma tartışmaları yürütülüyor. Bu tartışmayı yürütenlerin bilinci de bu darlığın-sığlığın ilerisinde değildir. Önce varma, sonra varma gibi bir hesap yapılıp, bu kaygıdan hareket edilebilir mi? Böyle bir sorun tartışmaya değer bulunabilir mi? Önce varma isteği sübjektif bir değerlendirmedir. Yani, “Cephenin” değerlendirmesi-yorumudur. Somut bir şey olamaz, kimse de önce varmam lazım diye bir yarışa girmez, bunu açıkça savunmaz. Dolayısıyla “Cephenin” yorumudur! İşte bu yoruma varmak, bunu akıldan geçirmek, dert edinip ciddi eleştiri konusu yapmak en basit ifadeyle çocukçadır. Ki, o kaygının taşındığının da kanıtıdır.
Kendisinden başka irade tanımakta zorlanan gelenek
İnkar ve kibir tutumu, süreğen ve egemen bir tarz olarak, değişik vesileli “Halk Cephesi” açıklamalarındaki yaklaşım ve üsluba damga vuran ortak özelliktir. “Halk Cephesi” kavramında ortaklaşan her açıklama, eleştiri ve değerlendirme yazısı istisnasız olarak kendisi dışındaki yapıları yok sayan, küçümseyen, iradelerini hiçe sayan yaklaşımlar taşır. Daima kavgacı, öteleyici ve had bildirme mantığıyla ilişkileri soğuk buzlu sulara sürüp araya mesafe koyan “benci” profil olarak boy gösterir bu gelenek. (Tabi, daha kaba itham ve damgalamaları saymazsak…) Yapıcı yanı son derece güdük ama yıkıcı yanı o kadar kuvvetlidir “Cephe” geleneğinin. Bu katı sol-sekter tutum, “Cephe” geleneğinin yerleşik ve oturmuş küçük-burjuva kültürüdür. Hiç kuşkusuz ki, devrimci irade ve değerlere karşı saygıdan yoksundur bu kültür.
Başka siyasi yapı ve iradeleri tanımakta zorlanan “Cephe” geleneği, köklü olan bu küçümseme tavrındaki tutarlılığın karşıtı olarak kendisini de bir o kadar abartmaktadır. Mübalağa kültürünün “Cephe” geleneği açıklamalarında yerli olduğunu söylemek, tamamen mümkündür.
Dışındaki demokratik-devrimci kurum ve yapıları küçümseme ve iradelerini yok sayma tavrıyla açığa çıkan inkar ve bunun ikizi olan kendini abartma kibri şeklinde yaptığımız ikili değerlendirmeyi “Gazi Halk Cephesi”nin mevcut açıklamasında yer alan ifadeleriyle aktaralım.
“Gazi Halk Cephesi” imzalı açıklama; BDSP, DHF, Kaldıraç, Mücadele Birliği, PDD isimlerini zikrederek ya da bu kurumları doğrudan kastederek şöyle demektedir; “Kimisinin varlığı, yokluğu tartışma konusu olan, kiminin Gazi’de her hangi bir emeğini görmediğimiz örgütlemelerin bir araya gelerek alelacele bir platform oluşturup basın açıklamasıyla, Gazi anmasına çağrı yapmaları doğrusu bize çok anlamlı gelmiştir. “ (“Yürüyüş” dergisi -”Gazi Halk Cephesi” imzalı açıklama-, sayı:307, sf:8)
İşte, “Cephe” geleneğinde süreğen olan dışındaki yapılara tahammül etmeme, onları küçümseme ve iradelerine alenen inkarcı yaklaşma tavrının somut kanıtı ve itirafıdır bu paragraf.
Yukarıda anılan kurumların hepsini kasten ne diyor “Gazi Halk Cephesi” açıklaması; “kimisinin varlığı, yokluğu tartışma konusu olan, kimisinin Gazi’de her hangi bir emeğini görmediğimiz…” diyor ve devam ediyor. Yani adı geçen kurumların kimisinin varlığı-yokluğu tartışılırken, diğer kısmının ise, Gazi’de bir emeğini görmemişler, yani Gazi’de emeği yokmuş… Eh inkara sığınırsan, tabii ki emeği de görmezsin, siyasi irade ve kurumları (kelle sayısını ölçüt alarak) varlık-yokluk noktasında tartışırsın… Burada kaba bir inkarın ve inkarcılığın sırıttığını söylemeye dahi gerek yoktur.
Geçmeden bir öneride bulunalım; ihtiyaçtır ki, “Halk Cephesi” tanımakta zorlandığı siyasi iradeleri tanımaya alışmalı ve küçümseyip inkar etmekten bir an önce kurtulmalıdır. Zira devrim iddiası bu kuvvetlerden bağımsız, elit bir grubun işi olarak tasavvur edilemez. Devrim iddiasında samimi olan her güç-hareket, devrimin müttefiki olan devrimci sınıfların iradesini tanımak durumundadır. Geniş devrimci kesim ve kitleleri, örgütlenmek istenen devrimden muaf tutmak, en hafif deyimle devrim kavrayışı sakat olan sığ görüştür. Devrimci sınıf kitlelerine rağmen bir devrim telaffuzu öncü elitlerin devrim tezi değilse, “ilerici subaylar” ile “ordunun darbesine” bel bağlayan ve devrimci hareketin geçmişteki millici hastalığını devralan malum görüştür.
Kendisi dışındaki güçlere inkara varan kaba küçümseyici yaklaşımın tersten kaçınılmaz tezahürü, küçük-burjuva kibri ve kendini “dünyanın merkezinde” görme mecazıyla tarif edilen, soyut abartı hastalığıdır. Kibir ya da kendini övme-abartma hastalığına aynı açıklamadan örnek vererek eleştirimizi somutlayalım. Şöyle diyor açıklama;
“Bu nedenle bugün Cephe’ye karşı kurulan birliklerle 12 Mart’a sahip çıkıyor gibi görünmek kimsenin yıllarca yaptığının üstünü örtmez ve onu temize çıkarmaz.” ( Age.)
Bu sözlerde akıldan, mantıktan, siyasi düzey ve nitelikten, politik ciddiyetten eser bulmak, yok’u var eden maharette bir yeteneği gerektirir. Biraz düşünme kabiliyeti olan biri bu sözleri asla sarf etmez. Temelsiz ve çürük bir iddiada bulunuluyor ki, bulunanın kendisi de inanmıyordur bu ucube iddiaya…
Evet, “Gazi Halk Cephesi” kendisine hastalık derecesinde bir tutku besliyor ve kendisini o kadar abartıyor ki, 12 Mart Platformu”nu, yani kurulan devrimci bir platformu kendisine karşı kurulmuş olarak değerlendirme aymazlığına tereddütsüzce düşüyor. Onu bu noktaya düşüren sebep, kendini beğenmişlik ve kibir hastalığından başka bir şey olamaz.
Yani, “Cephe” şunu söylemektedir; “ben o kadar güçlüyüm ki, diğer devrimci-demokratik kurumlar benim gücümü çekememekte ve gücüm karşısında varlık göstermek için platform oluşturmaktadırlar. Oluşturulan bu platform devlete, katliama vb karşı değil, bana karşıdır. Ve vs…” “Gazi Cephe’dir!” sözü de kendisini merkeze koyan mübalağanın başka bir yansımasıdır.
Faşizme, faşist iktidarların komplo ve katliamlarına karşı kurulan demokratik-devrimci platform veya mücadele örgütlenmelerini kendisine karşı kurulmuş platformlar olarak telakki etmesi, taşıdığı derin hatayla elbette ki aymazlıktır.
“Cephe’ye karşı örgütlenme, platform kurma” gibi bir argüman, düpedüz saçma bir telaffuz ve keyfiyetle sarf edilmiş anlamsız boş bir sözdür. Öyle ki, tartışmaya bile gerek yoktur.
Ama “Cephe”nin kendisine düşkünlüğü, kendisine hayranlığı, kendisini beğenmişliği, kendisine bitmeyen alkışı ve kibrinin kendi beyanlarında açıkça sırıttığı gibi, kendi dışındaki yapı ve kurumları da bir o kadar küçümseyip devrimci-demokratik irade ve niteliklerini inkar etmeye kadar aşırılığa gittiği de alenen gözlenebilmektedir açıklamalarında.
“Cephe”nin oluşturulan platformlardan neden rahatsız olduğunu anlıyoruz (çünkü kendisi dışındaki güçleri sindirememekte, tahammül edememektedir…) ama anlam veremiyoruz (çünkü devrimci-demokratik kurum ya da yapılar, normal olarak ilerici nitelikteki güçlerin gelişmesini isterler, onlardan rahatsız olmazlar).
“Cephe”, demokratik devrimci kurum ve platformların oluşmasından ve varlığından rahatsızlık duyuyor! Bu anlamlı mıdır acaba? Devrimci-demokratik kurumların, yapıların eriyip ortadan kalkmasını istercesine eğilim yansıtıyor “Cephe”. Kiminin varlık-yokluk noktasında olduğunu vb söylerken, adeta “bırakın da bir an önce mücadele sahnesinden çekilip gitsinler bu fazlalıklar” dercesine yaklaşıyor bu kurum veya yapılara…
“Cephe” demokratik-devrimci mücadele düzleminde ve tamamen devrimci kaygılarla oluşturulan platform veya birlikleri neden eleştiri konusu yapıyor, neden bunlardan rahatsız oluyor? En önemlisi de neden bu birlikleri kendisine karşı kurulmuş birlikler olarak algılıyor? Bu panik, bu telaş, bu hezeyan neden? “Gazi Halk Cephesi” açıklamasının devrimci-demokratik kurumlar arasında oluşturulan birlik ve platformlara yaklaşımı son derece anlamsız-anlaşılmaz bir reaksiyondur. Kendisinin bu birlik veya platformlara neden çağrılmadığı veya bunların oluşturulması sürecine neden davet edilmediği ya da dahil edilmediği zemininde bir eleştiri son derece haklı olur. Ancak, bunun ötesinde bu birlik ve platformların işe yaramazlığı, dağılmaya mahkum olduğu vb vs şeklindeki pesimist yaklaşım, benimsenir bir yaklaşım değildir. Devrimci kurumun oluşturulan devrimci platforma alınmaması-sürece dahil edilmemesi genel olarak bir eksiklik kabul edilse de, buradan yola çıkarak bu hataya düşenlerin Gazi Şehitlerinin sahiplenilemeyeceği iddiası ise sadece gülünçtür. Ki, şehitlerin sahiplenilmesi, anılması gibi erdemler “Halk Cephesi”ne yaklaşım sorununa endekslenemez, bu değerler “Halk Cephesi”ne ipotek edilemezler. Ama her şeyi kendisinden başlatan veya her evrenin kendi etrafında döndüğünü sanan-savunan bir anlayış, kendisinden paye alarak şehitlerin anılamayacağı temelsiz iddiaya kadar uç gidebilir… Bu birlik ve platformlar adı üzerindedir, sonsuz ya da stratejik birlikler değildir, bilakis adı geçen tarihsel güne veya olaya has etkinlik platformudur.
Örneğin “Gazi 12 Mart Platformu” sınıf mücadelesinin bütünü veya ifade edilenden başka mücadele konularını ihtiva eden ya da onlar için oluşturulan bir platform değil, belirtildiği gibi Gazi Katliamı ile ilgilidir. Adı geçen tarihte faaliyette bulunarak gerekli protesto ve etkinlikleri örgütleyip yürüten bir platformdur. Güne, olaya-katliama vb ilişkin gerekli tavır-tutum almak, etkinlikte bulunup ilgili tarihe ilişkin mücadeleyi örgütlemek platformun görevidir. Bu görev ya da işlev yerine getirildikten sonra, bir dahaki yıl dönümüne kadar bu platformun ismine uygun etkinlikte bulunması düşünülemez. Açıklamanın bu minvaldeki eleştirisinin isabetsiz olduğu açıktır. Zira elbette ki 12 Mart anması için kurulan platform, o anma özgülü için kurulmuştur ve o platformun o anma etkinliğiyle sınırlı etkinlikte bulunması olağan olandır.
Özcesi, “Gazi Halk Cephesi” imzalı açıklamanın “Gazi 12 Mart Platformu”nu anma platformu ifadeleriyle küçümsemesi, bu platformdan çıkarsama yaparak kalıcı olmayan birlikler eleştirisine uzanması anlamlı ve isabetli değildir. Devam Edecek