Emperyalist bloklar arasında yaşanan hegemonya çatışmasının son açık adresi Ukrayna. Ukrayna’nın, Rusya tarafından askeri işgale uğraması ile beraber, emperyalist ve bölgesel gerici güçler arasında ciddi hareketlenmeler yaşanmaktadır. Rusya’nın askeri saldırısı ile Ukrayna’da yaşanan süreç, Ukrayna-Rusya arasındaki çelişkilerin daha ötesinde bir süreç olduğu herkesin malumu.

Emperyalist güçler arasındaki çatışma ve dalaş boyutu ile kapsamlı, stratejik planlamaların keskin vuruştuğu, bölgesel denklemde gündeme gelen somut her olayın, birden fazla neden, güç, koşul ve etken tarafından belirlendiği ve sonuçlarının bölgesel düzlemden öte uluslararası boyutta cereyan ettiği keskin bir süreç yaşanmaktadır. Esasta, ABD-AB emperyalist bloğu ile, Rusya-Çin bloğu arasında, stratejik hedeflerin çatışması olsa da gerici savaş koşulları, bunun nedenleri, ortaya çıkardığı sonuçlar, her emperyalist bloğun tutarlı politik mantığı içinde gelişmemekte, çıkar dalaşı ekseninde kendi içinde yığınlarca çelişki ve çatışma barındırmaktadırlar.

Bu çelişkiler ve gerici savaş güçlerinin “manevra” adı altında yaptıkları tutarsızlıklar, burjuva dünya görüşünün doğasıdır ve burada şaşılacak bir şey yok. Sermayenin yayılmacı emellerini, insan ve doğanın yıkımı üzerinden, savaş, işgal ve ilhaklarla sürdüren emperyalist dünya gericiliği, derin çatışma koşullarının her kertesinde, temsil ettiği sermayenin çıkarlarına göre pozisyon almaktadır ve stratejik-taktik politikasını buna göre inşa etmektedir. Bu anlamıyla, paylaşım ve artı değeri gasp etme hegemonyasında, rakip gerici blokla çatışmalı olduğu kadar, emperyalist gerici çıkarların “uzlaşısı” olan her bloğun kendi içinde de çatışması, olgunun mahiyeti gereğidir. Burjuva ve türevi gericilik, tüm bu gerçekleri örterek gerici saldırılarını meşrulaştırmaya çalışadursun, her türlü çelişkileri ortaya çıkarmak için diyalektik, tarihsel rolünü oynayacaktır. Komünistlerin tüm bu çelişkiler karmaşasında, gerçeğin ortaya çıkarmaları, diyalektik denen devrimci silah sayesindedir.

Bugün Ukrayna özgülünde savaş halini alan, ABD-AB emperyalist bloğunun NATO şemsiyesi altında genişleme hedefi ile, Rusya’nın bunu boşa düşürme ve NATO’nun genişleme stratejisini bozma hamlesi, emperyalist sermayenin uluslararası genişleme ve büyüme denkleminde bir sonuçtur. Sadece sonuç üzerinden değil, neden sonuç ilişkisi içinde çatışmaların mahiyetini ortaya koymak sınıf tutumu açısından önemlidir.

Neo liberalizmin derinleşen krizi ve gerici savaşlar!

Uluslararası nitelikle yeni bir boyut kazanan emperyalist tekel sermayesi, mevcut dolaşım sahalarında hedeflediği büyümeyi sağlayamadığı için, yeni dolaşım ve birikim sahalarına, yeni doğal zenginlik kaynaklarına çökme ihtiyacı duyuyor. Dijital teknolojinin baş döndürücü gelişimi ile, yaratılan tüketim anarşisine karşın, genel toplumsal alım gücündeki düşüş ve pazar daralmasından kaynaklı, üretim anarşisi, krizler nedeni olmaktan çıkmıyor ve herhangi bir alandaki kriz, sistemi sarsan nitelikte genelleşiyor. Dahası, sermayenin uluslararası hareketinde, büyük tekeller palazlansa da yeni sermaye güçlerinin ortaya çıkması ile, pazarlar üzerinde dalaşan aktörler pastanın büyük payı için daha derin rekabete giriyor.

ABD liderliğinde, ekonomik-siyasal-askeri olarak dünyaya hükmeden emperyalizm, yeni aktörlerin ortaya çıkması ile çok yönlü ve derin rekabet koşullarıyla istikrarsızlaşıyor, geçici “uzlaşıların” yerini, aktüel olan rekabetin derin çatışmaları tayin edici oluyor. Bununla birleşen finansal kriz, ticarette daralma yaratmakta, büyük emperyalist tekellerin aralarındaki rekabeti düzenleme çabaları, finansal, reel ekonomik sahada karşılık bulmamaktadır. Çünkü, emperyalist tekellerin yayılma ve büyüme hırsları, korumacı yaptırımlara karşın, rekabeti körüklemekte, rekabetin kuralsızlığında sermaye çıkarı için her türlü yıkımı gerçekleştirmektedir. Yani somut olarak, ABD hegemonyası ile emperyalizmin dünyaya hükmetme iktisadi-politik stratejisi olan Neo-liberalizm, yapısal niteliğinden ortaya çıkan krizlerle iflas etmiştir. Bu iflas, Uluslararası emperyalist tekelleri “yeni” arayışlara sürüklemiştir. Nedir bu arayışlar ve arayışların stratejik planlamaları?

Her şeyden önce, sermayenin uluslararası tekelleşme boyutu, daha çok merkezileşmeyi ve daha çok saldırganlığı beraberinde getirmektedir. Emperyalist gelişimin bu süreci ile birlikte, uluslararası yayılma stratejilerini, uluslararası mali sermaye belirlemekte ve her sermaye tekelinin ilişiği olan bölgesel devletlerin rolleri, bu politikaları uygulamakla tayin edilmektedir. Yani “küreselleşme” terminolojisi ile “ulus devletler” rolünü yitirdi demagojisinin aksine, uluslararası tekelci emperyalist sermaye, bölgesel ve uluslararası hareketi kapsamında “ulus devletlere” bir rol biçmekte, bu rolden kaynaklı emperyalist dalaşın açık çatışmaları mevcutta bu ilişki içindeki devletlerde yaşanmaktadır.

Bölgesel savaşlar sürecinde, bölgesel gerici iktidarlar ve güçlerin, emperyalist dalaşta aldıkları pozisyon, tamda bu durumu doğrular. En son Rusya’nın fiili işgaliyle savaş alanı olan Ukrayna hükümeti, bu rolü gereği ABD-AB emperyalist sermayesinin jandarmalığına soyunmuş ve emperyalist dalaşın fiili parçası olmuştur. Bunu söylerken, Rusya’nın işgaline bir “haklılık” payesi biçmiyoruz. Sadece, Ukrayna’yı emperyalist savaşın alanına dönüştüren nedenler bağlamında bunu ifade ediyoruz. ABD-AB emperyalistlerinin, yayılma stratejisine göre pozisyon alan Zelensky iktidarı, Rusya’nın açık hedefi haline geldi ve emperyalist savaşın yeni fiili alanı Ukrayna oldu.

Devamla; Neo-liberalizmin krizi ile, uluslararası alanda ABD hegemonyasının gerilemesi, süreç bazında doğru orantılı işlemektedir. Tabi buradan, ABD’nin dünya çapında emperyalist saldırganlık sahnesinden çekildiği anlaşılmamalıdır. ABD hala, dünya çapında emperyalist tehlikenin baş aktörlerindendir. Ortadoğu, Suriye başta olmak üzere, bazı sahalarda düne göre inisiyatif yitirmesi, bu gerçeğin niteliksel değişimi değildir. Ama Neo-liberalizm süreciyle, ABD hegemonyasındaki dünya emperyalist sistemi, kendi içinde parçalanmış, yeni aktörlerin sahne alması ile derinleşen rekabet ile “istikrarını” ve “bütünlüğünü” kaybetmiştir. ABD hegemonyası dediğimiz dönemin özetini başlıklar altında sunmak yararlı olacaktır.

Sömürgeler şampiyonu olan İngiltere’den farklı olarak, hegemonyasını dünya çapına yayan ABD emperyalizmi, Atlantik-Pasifik’e doğru yayılırken, dönemin “komünist” bloğu olarak görülen, SSCB ve Varşova paktı ülkeleriyle çatışmaktaydı. Patlak veren II. emperyalist paylaşım savaşından sonra, ABD savaşın sonuçlarını kendi lehine kullanmak için, kurumsal olarak iki ayak üzerinden stratejisini belirledi. Savaşın iki mağlup gücü Almanya ve Japonya, bu kurumsal ayak için ABD’ye altın tepside sunulmuş nimetlerdi ve ABD bu iki güç üzerinden, emperyalist yayılma siyasetini tayin etti. Bretton-Woods düzenlemeleriyle yeniden yapılanmaya gidilen, endüstriyel altyapıları uluslararası iş bölümünde önemli hareket zemini olan Almanya ve Japonya, ABD’nin kendi piyasasını ihracata açtığı ve bura üzerinden Atlantik-Pasifik ekonomik havzasına uzandığı “aracılar” olmuştur.

Bu ilişkinin yarattığı ağır ekonomik faturayı neoliberal reformlarla aşarak emperyalist yayılmacılığını derinleştirmeye çalışan ABD, Sovyetler birliğindeki geriye dönüşü takip eden yıllarda dağılması ve Çin’in uluslararası tekelleşen kapitalist sisteme entegrasyonu, yeni hayallerin önünü açtı. Dünya artık “tek kutuplu” dur ve ABD bu kutbun zirvesindedir. Neo liberalizm ise bu zirvenin, “yıkılmaz” iktisadi-sosyal-siyasal projesidir. Bu zırva bizzat neoliberalizmin kendi iç süreçleri tarafından işlemez hale geldi. Dünya çapında tek hakim güç olma pozisyonu olarak ortaya atılan neoliberal doktirin, kapitalist sistemin tüm yapısal çelişkilerini en derinden örüyordu, ve kendi içinde bu doktirini kökten sarsacak güçlerin gelişmesini besliyordu.

Sınıfsal ve ulusal devrimci dinamiklerin gelişim durumunu bu yazımızda tartışma dışında tutuyoruz. Emperyalist ve bölgesel gerici güçler özgülünde yaşanan gelişmeler, ABD egemenliğine kafa tutan rejimler, neoliberalizmin iç yapısal gelişmelerinin ortaya çıkardığı aktörler olmuştur. Rusya, dağılma sürecinde kaybettiği ekonomik-siyasal otoritesini, emperyalist rekabet düzeyinde yeniden tesis etti. Çin, uluslararası emperyalist rekabette, dünya pazarlarında söz sahibi olacak düzeye geldi. Kapitalizmin eşitsiz gelişme ve rekabet özelliği, yeni aktörlerin palazlanmasına neden oldu ve bu durum, emperyalist rekabette “yeni” aktörlerin dinamik olarak sürece dahil olmasını yarattı.

Savaşların bölgesel olarak sürmesi emperyalist stratejinin gereğidir!

Bugün emperyalist bloklaşmada, sadece ABD-AB ile Rusya-Çin bloğu karşılıklı birbirine meydan okumuyor, birçok bölgesel burjuva ve türevi iktidarlar, emperyalist bloklar arasındaki çatlakları şantaj aracı olarak kullanarak, bir manevra alanına kavuşuyor, emperyalist çıkar çatışmalarında rol almaya çalışıyor. Brezilya, İsrail, Suudi Arabistan, Türkiye, İran vb. ülkeler egemenler sistemi buna birkaç örnektir sadece. Emperyalist blokların çıkmazları bununla sınırlı değil. Kısa aralıklarla kendisini yenileyen iktisadi krizlerinde tetiklemesiyle, emperyalist egemenlik dalaşında olan aktörler, izlenecek uluslararası emperyalist stratejilerde uyumsuz hareket etme durumunda kalıyor ve bu bloklara ayrılmış güçler arasında derin yarılmalara neden oluyor. Yani aynı blok içinde yer alan emperyalist aktörler, ortak bir ekonomik politik doğma oluşturamıyorlar, derin rekabet ortamında asgari düzeyde ortak bir stratejide uzlaşamıyorlar. Bu durumdan dolayı, Arap yarımadası, Ortadoğu, Doğu Akdeniz gibi sahalarda çamura batan emperyalist güçler hem bu alandaki dengeleri değiştirmek hem de jeo-politik alanlara daha fazla sahip olmak için, Pasifik-Atlantik sahasındaki egemenlik çatışmalarını gündemine aldılar. Obama’nın, Pasifik-Atlantik restorasyon projesi olan Trans-pasifik Ortaklığı ve Transatlantik Ticaret ve yatırım Ortaklığı gibi projeler, Trump’ın tersten gazel okumasıyla ABD’nin ve dolayısıyla sürecin içinde “utangaçça” yer alan ABD emperyalistlerinin elinde kalınca, Biden’ in elinde sadece NATO gücü ile bölgeye açılım kaldı. Bu hamle Ukrayna üzerinde fiili bir Rus işgali ile karşılık buldu ve bu sürecin Pasifik-Atlantik sürecini nasıl şekillendireceği, akabinde diğer bölgelerdeki denklemleri nasıl değiştireceği, yaşanan fiili savaşın sonucu tayin edecektir.

Meselenin özü açıktır. Günümüze kadar emperyalist süreç içinde paylaşılmış pazarlar, kaynaklar, jeo-politik alanlar, hiçbir emperyalist tekelin sermaye yayılması ve aşırı birikimine yeterli gelmemekte ve dünya yeniden emperyalist güçler arasında paylaşım sofrasındadır. Bu yeniden paylaşım, emperyalist sermayenin birbirine karşı ekonomik-finansal yaptırım gibi silahlarını bilediği gibi, sömürge tarihlerinden beri yerleşmiş, işgal-ilhak gibi doğrudan askeri saldırıları da daha yaygın kullanacaktır. Çünkü uluslararası ve ulusal emperyalist tekeller arası rekabeti “dengelemek”, pazara ve artı değer gaspına sahip olmak için, “yeniden paylaşım” savaşları, emperyalist sürecin ana yönünü tayin etmektedir.

Bu savaşların bölgesel düzeyde sürmesi, süreç bağlamında emperyalist stratejinin gereğidir. Oysa meselenin özünde dünyanın paylaşımı yatmaktadır. Emperyalist güçlerin hegemonya restorasyonu, Pazar ve jeopolitk coğrafyalarda nüfuz alanı edinme hedefleri, bu gerici savaşların nedenidir. Arap yarımadası, Ortadoğu sahasından Kafkaslara uzanan bölgesel savaş zincirlerine, bugün Ukrayna dahil edilmiştir. Emperyalist stratejilerin en keskin vurduğu bölgeler, bu savaşın kapsam alanları olarak sıradadır.

Son tahlilde, Ukrayna sahasında cereyan eden emperyalist savaşın nedeni olarak gündeme gelen, ABD-AB bloğunun NATO şemsiyesi altında genişleme çabası ve buna karşı Rusya’nın işgalle bu genişlemeye “dur” demeye çalışması, yukarda özetini çıkardığımız emperyalist yayılma süreci neden olmaktadır. Ve bu yayılma emelleri, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ve askeri saldırılar gerçekleştirmesi, emperyalist güçler arasında ciddi “denge” kırılmaları yarattı. Kapitalist sistemin önemli aktörü olan Rus emperyalizmi, bu saldırı ile, ABD-AB emperyalistleri ile arasındaki köprüleri yıkmış, ana aktörlerin olası savaş durumunu dahi göze almıştır. Çatışmanın bu denli derinleştiği bir kesitte, 24 Şubat öncesi sürece dönmek çok zor görünmektedir. Rusya askeri işgal ile, hasımlarına geri adım attırmakta son derece keskin durmaktadır. Çünkü Rusya’nın emperyalist yayılmacılığı ve dünya pazarları üstünde söz sahibi olması açısından, Ukrayna’yı” kırmızı çizgisi” olarak görmektedir.

Rusya açısından, ABD-AB emperyalistlerinin NATO gücü altında nüfuz alanlarına doğru genişlemesi ile sınırlı değil Ukrayna meselesi. Aynı zamanda, dağılmış Sovyet coğrafyasındaki gücünü ve nüfuzunu genişletmesi anlamında da Ukrayna önemli bir noktada duruyor. Abhazya, Güney Osetya, Güney Kafkasya ve Orta Asya sürecinde olduğu gibi, Rusya, Çarlık döneminin kodları ile, kendisi açısından istikrar alanları yaratmak istiyor. Bundan dolayı Donbas ve Kırım hattından Ukrayna’yı kuşatıp, ABD-AB emperyalist bloğundan koparmak istemektedir. İşgal saldırısındaki ilk hedefi, Ukrayna’da Zelenskiy iktidarı yerine, Rusya yanlısı bir iktidar tesis etmektir. Ama Ukrayna sahasında bunu gerçekleştirecek bir iç “muhalefet” yaratamadığı için, Zelenskiy’i işgal tehdidi ile NATO’dan uzaklaştırmaya çalışmaktadır. İşgal süreci ile birlikte, gündemleri kamuoyundan özenle saklanan Rusya-Ukrayna arasındaki görüşmelerin mahiyeti budur. Savaşın ağır faturası karşısında sıkışan Zelenskiy iktidarı, “uzlaşma” mesajları vermesi, “NATO üyeliğimiz sürecini bir dönem erteleyebilir” yönlü açıklamalar, bu görüşmelerde ortaya konan projelerin diplomatik manevraları olarak okunmalıdır.

Rusya, Zelenskiy iktidarı üzerinden böyle geçici bir mutabakat sağlayabilir mi? ve fiili işgali Donbas-Kırım hattına çekip oradan stratejilerini uygulamayla, ABD-AB emperyalist güçlerinin genişleme hayallerini durdurabilir mi? bu soruların cevabını önümüzdeki süreç verecektir. Ama Rusya işgal hamlesi ile, hasım emperyalist güçlere karşı bir adım öne geçmiştir. Ana aktörlerin savaşı konusunda temkinli duran ABD-AB bloğu, kendi içinde bütünlük yakalayamadığı yaptırımlarla, Rusya’ya geri adım attırmaya çalışmakta ve bunun sahada etkisi zayıf olmaktadır.

Rusya’nın Ukrayna işgali süreci ile, ekonomik-finansal yaptırımları boyutlandıran ABD-AB emperyalist bloğu, bir yandan ekonomik-finansal yaptırımlarla Rusya’nın gardını düşürmeye çalışmakta, diğer yandan askeri hazırlıklarla, uzun erimli bir çatışma ve savaş durumuna göre hazırlık yapmaktadır. Son NATO zirvesiyle, “caydırıcılığın yeniden konumlandırılması” perspektifi ile, Bulgaristan, Macaristan, Romanya, Slovakya gibi alanlara askeri güç konumlandırma ve bu alanlardaki askeri donanımı genişletme çalışmaları, 100 bin kişilik “barış” gücü manipülasyonu ile Lviv üzerinden Ukrayna’ya askeri güç sevkiyatı projesi, Ukrayna sahasında derinleşecek ve bölgeye yayılacak uzun erimli emperyalist çatışma ve savaşın hazırlıkları olarak gündeme gelmektedir. NATO’nun Ukrayna’ya “ölümcül yardımı” bu niteliktedir.

ABD-AB emperyalist bloğu, Ukrayna’nın işgal koşulları altında, Rusya’yı zayıflatmak ve geri adım atmaya zorlamak için, uluslararası emperyalist tedarik zincirleri, finansal sermaye, iletişim teknolojik ağlar, ulaşım envanterleri vb. gibi iktisadi-siyasal bileşenleri kullanmaktadır. Rus sermayedarlarının uluslararasındaki birçok mal varlığına el koyması, Rus hava ve deniz işletmelerinin teknik araç ve sermayelerinin savaş ganimeti olarak paylaşılması, somut olarak uygulanan ekonomik yaptırımlarla birleştirilerek, savaş ekonomik-finansal araçlarla da sürdürülmektedir. Ama bu durum, Çin gibi dünya pazarını “doyurma” gibi bir potansiyele sahip ülke ile güçlü bağları olan Rusya’yı tecrit etmeye yetmeyeceği nettir. Ama bu yaptırımların, kapitalist dünya pazarlarını parçalayacağı bugünden açık ve emperyalist bloklar arasında bu alanda da derin çatışmalar aktüel hale gelmektedir.

Emperyalist savaş, dünya ezilen halklarının ekonomik-demokratik-insani tüm değerlerini tehdit etmektedir!

Somut olarak mevcut ekonomik yaptırım ve ambargo, Avrupa dahil birçok ekonomiyi vurmuştur. Çünkü, her ekonomide, “savaş hali” politikaları uygulanmakta, akaryakıt ve doğal gaz başta olmak üzere, tüm tüketim ürünlerine fahiş zamlar gelmektedir. Savaş ikliminde, üretim ve ticaret daralması aktüel bir sorun haline gelmiş, üretim girdisi için gerekli hammadde, tekellerin denetiminde “karaborsa”ya düşmektedir. Doğal gaz ve enerji başta olmak üzere, tüm ürünlerde ve üretim girdilerinde yaşanan bu sert yükselme, enflasyonu arttırır ve buna karşı “tedbir” olarak kapitalist iktisadın uygulayacağı daraltıcı politikalar, ekonomide küçülmeyi, işsizliği, kitlesel yoksullaşmayı beraberinde getirir. Buda iktisadi-siyasal çelişkilerin derinleşmesi, toplumsal hoşnutsuzlukların büyümesi anlamına gelecektir.

Bunu öngören emperyalist güçler, yönetsel bazda da sert uygulamalara gitmektedirler. Toplumsal itirazlara karşı alınan hasmane tutum bunun ifadesidir. “Savaş hali” gerekçesiyle, tüm toplumsal itirazların “milli çıkarlar” ezberi ile kuşatılmaya çalışılması bundandır. Rusya’nın “savaş karşıtı” toplumsal güçlere karşı kullandığı kuralsız şiddet, Ukrayna iktidarının, tüm burjuva partilerin faaliyetlerinin askıya alınması başta olmak üzere, farklı sesleri boğmak istemesi, AB ve ABD emperyalistlerinin, “Rusya’yı lanetleme” dışında tüm savaş karşıtı yaklaşımları “terbiye” etmeye çalışması, bir siyasal yönelim olarak gündeme gelmektedir. Yani emperyalist savaş, dünya ezilen halklarının ekonomik-demokratik-insani tüm değerlerini tehdit ederek gelişmektedir.

 Emperyalist güçlerin laboratuvarında üretilen her politika, kapitalist sistemin her var olma ve gelişme hamlesi, ezilen-sömürülen halkların yaşamını vurmakta, doğa dahil dünyanın tüm değerlerini yıkmaktadır. Ve gerici savaş koşulları, bu vahşetin tırmanmasında, daha özel bir yerde durmaktadır. Görüntülerle dünya kamuoyuna servis edilen, toplu insan cesedi gömme, kadın, çocuk ve yaşlılara işkenceler yapma, yaşam sahalarını yerle bir etme, göç yollarındaki insan dramları görüntüleri, gerici savaşın kanlı kirli yüzünü ortaya koymaktadır. Dünya ezilen halkları, bu kirli ellerin kanlı dayatmalarını yaşamak istememektedir. Sosyalizm bayrağı ile bu savaşları devrimci savaşla karşılamak, enternasyonal proletaryanın devrimci tutumudur.

Önceki İçerikTürkiye-Kuzey Kürdistan’da Son Politik Gelişmeler, Olasılıklar ve Sürecin Analizi!
Sonraki İçerikMKP dava tutsaklarından 1 mayıs açıklaması: Dünyanın Değişimi İşçi ve Emekçilerin Cüreti ile Gerçekleşecek!