Halkların birliğinin, kardeşliğinin ve dayanışmanın artık sloganlardan çıkıp somutta ete kemiğe bürünmesinin tam vaktidir yaşadığımız süreç. Bugün demokrat ve devrimciliğin sınandığı eşik burasıdır. Devletin Kürt ulusuna uyguladığı milli zulüm ve barbarlık karşısında sessiz kalanlar bugün asla demokrat ve devrimci olamazlar. Buna koşut olarak yine Kürt ulusunun onurlu direnişinin yanında açıktan saf tutmayanlar asla demokrat ve devrimci olamazlar. Bu perspektifle devrimci ve demokratik güçler başta olmak üzere bütün ilerici toplumsal dinamikler tartışmasız olarak mazlum Kürt ulusunun yanında olmalı ve hendeklerin ve barikatların ardında yeşeren umudu her tarafa yaymalıdır. Tarihte onlarca kez yaşandığı gibi kazananlar direnenler olacaktır. Bugün açıkça vurgulamak gerekir ki, Kuzey-Kürdistan’da milli zulme ve barbarlığa karşı ölümüne direnen Kürt ulusu kazanmıştır. Milli zulüm ve barbarlık uygulayan faşist devlet geçmişte olduğu gibi bugün de yenilmiştir
Geleneksel soykırımcı, katliamcı ve barbar geleneğinin izinde sebatla varlığını sürdüren faşist “TC” devleti, ezilen Kürt ulusu başta olmak üzere çeşitli milliyet, inanç ve cinsiyetlerden halklarımız üzerinde tam bir zulüm ve diktatörlük oluşturmuştur. Berrak bir gerçeklikle vurgulamak gerekirse, “TC”, tarihini soykırımlar ve katliamlara borçludur. Varlığını halklara karşı zorla ve tamamen gerici bir zeminde inşa eden faşist devlet hiçbir koşulda bizler açısından meşru değildir ve yine hiçbir koşulda iyileştirmelerle demokratikleştirilecek ve barış içinde yaşanacak bir niteliğe sahip değildir. Temel olan bu burjuva gerici faşist devlet aygıtının devrimci savaşla parçalanmasıdır. Niyet ne olursa olsun bunun ötesinde anlamlar yükleyenler ve devleti demokratikleştireceğini sananlar iflah olmaz reformistler ve sınıf işbirlikçileridir. Tarih defalarca kez bu beyhude çaba içinde olanların hüsranına tanıklık etmiştir.
“TC” tarihi aynı zamanda Kuzey Kürdistan’ın zorla boyunduruk altına alınması ve ezilen Kürt ulusu üzerinde milli zulüm ve barbarlık tarihidir. Bundan dolayıdır ki 80 yıldır kesintisiz olarak mazlum Kürt ulusu üzerinde milli zulüm uygulanmaktadır. Somutta da “TC” devleti aynı barbarlıkla ve hatta daha da pervasız bir biçimde Kürdistan’ı talan etmekte ve adeta soykırım uygulamaktadır. Ordusu başta olmak üzere bütün faşist ve gerici mekanizmalarıyla Kuzey Kürdistan’ı işgal eden faşist devlet sistematik olarak halkı katletmektedir. Devlet sadece halkı katletmekle yetinmeyerek bir bütün Kuzey Kürdistan’ın bütün tarihsel ve kültürel değerlerini talan ederek halkın tarihsel belleğini yok etmekte ve kültürel soykırımı hedeflemektedir.
MGK toplantısında topyekûn imha konsepti
27 Ocak’ta Erdoğan başkanlığında olağanüstü toplanan MGK sonuç bildirgesinde Kuzey-Kürdistan’da yürütülen kirli savaşın ve milli zulmün daha da derinleştirilmesi kararı çıktı. MGK toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan Erdoğan ağzındaki salyaları akıtarak yine tehditler savurdu. Erdoğan “Özerklik ve özyönetim ilan edenlerin ve devlet içinde paralel devlet oluşturmak isteyenlerin dünyayı başlarına yıkacağız” söylemiyle açıktan yeni katliam ve pervasız saldırıların daha da keskinleşerek devam edeceğini belirtti. Sûr, Nisêbîn ve Cizîr başta olmak üzere Kuzey-Kürdistan’ın onlarca yerleşim yerini adeta kan deryasına çeviren faşist devlet ve somuttaki temsilcisi Erdoğan/AKP iktidarı, HDP ve HDP’li belediyeleri açıktan tehdit ederek hedef göstermektedir. Valiler, kaymakamlar, muhtarlar ve bir bütün devletin tüm bürokratik mekanizmalarını seferber eden Erdoğan/AKP iktidarı HDP’li yerel yönetimlere saldırıların tam gaz önünü açmaktadır.
Kuzey-Kürdistan’ın yeniden talanın adı: Master Planı
Devlet bir yandan Kuzey-Kürdistan’da milli zulüm ve barbarlık uygulayarak mazlum Kürt ulusunu vahşice katlederken diğer yandan ise bu politikalarını kalıcı hale getirmek ve milli zulmü daha da derinleştirmek için Diyanet Bakanlığı’ndan, Sağlık Bakanlığı’na oradan da ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlara kadar devletin bütün kurum ve mekanizmalarının seferber edildiği kapsamlı paketler hazırlanmaktadır. MASTER (Terörle Mücadele ve Rehabilitasyon Eylem Planı) olarak hazırlanan plan 5 ana konu başlığı ve 100 maddeden oluşmaktadır. Cumhuriyet tarihi boyunca Kürdistan’ı istila ve asimile etmek için buna benzer onlarca paketler ve programlar hazırlanmıştır. Bizler de, Mazlum Kürt ulusu da bu paketlerin ne anlama geldiğini çok iyi bilmektedir. Başbakan Ahmet Davutoğlu Master Planı kapsamında Şubat ayının ilk haftasından başlayarak Kürdistan’a geziler gerçekleştirecek. Master Planı’nın içeriğini ve devletin şefkatini Kürt halkına anlatmaya gidecek olan Ahmet Davutoğlu geçmişte olduğu gibi şimdi de Kürt halkından gereken tarihi dersi ve cevabı alacaktır.
Hendeklerin ve barikatların ardındaki umuttur!
Devleti şoke eden ve kimyasını bozan görkemli bir direniş yaşanmaktadır Kuzey Kürdistan’da. Mazlum Kürt ulusu tarihsel zulme boyun eğmeyen direniş geleneğini kuşanarak milli zulme ve barbarlığa meydan okumaktadır. Devleti bu kadar pervasızlaştıran ve acze düşüren işte tam da bu tarih direniş gerçekliğidir. Bir halk çocuğuyla, gençleriyle, kadınlarıyla ve yaşlılarıyla topyekûn ölümüne direnmektedir ve cellâdına boyun eğmemektedir. Tarih yarınlara mutlaka bu onurlu direnişi yazacaktır. Çocuklarının cansız bedenleriyle günlerce birlikte yaşayan ve göz göre göre yakınlarının vahşice katledilerek kanlar içinde ölümünü bekleyen fakat yine de cellâdının yüzüne tüküren bir halk zorbalıkla teslim alınabilir mi?
Demokrat ve devrimci olmanın andaki adı; Kürdistanlaşmaktır
Kürt ulusunun onurlu direnişi halklara ilham kaynağı olurken, faşist devlete ve ondan beslenen bilumum burjuva gericiliğe ise korku salmaktadır. Fakat belirtmekte fayda var ki, Kürt ulusuna uygulanan milli zulüm ve milli zulme karşı yine Kürt ulusunun göstermiş olduğu tarihi devrimci direniş başta devrimci-demokratik kamuoyu olmak üzere geniş toplumsal dinamiklerde yeteri kadar karşılık ve duyarlılık bulamamaktadır. Yaşanan keskin sürecin esas handikabı bu gerçekliktir. Ki devleti bu kadar pervasızlaştıran da budur. Bu gerçeklik aynı zamanda objektif olarak ezilen halklar arasındaki birlik ve dayanışma bilincini ve kültürünü zayıflatan bir rol oynamaktadır. Mazlum bir ulus soykırıma tabi tutulurken diğer halkların sessiz kalmasının makul görülebilecek hiçbir yanı yoktur. Halkların birliğinin, kardeşliğinin ve dayanışmanın artık sloganlardan çıkıp somutta ete kemiğe bürünmesinin tam vaktidir yaşadığımız süreç. Bugün demokrat ve devrimciliğin sınandığı eşik işte burasıdır. Devletin Kürt ulusuna uyguladığı milli zulüm ve barbarlık karşısında sessiz kalanlar bugün asla demokrat ve devrimci olamazlar. Buna koşut olarak yine Kürt ulusunun onurlu direnişinin yanında açıktan saf tutmayanlar asla demokrat ve devrimci olamazlar. Bu perspektifle devrimci ve demokratik güçler başta olmak üzere bütün ilerici toplumsal dinamikler tartışmasız olarak mazlum Kürt ulusunun yanında olmalı ve hendeklerin ve barikatların ardında yeşeren umudu her tarafa yaymalıdır.
Tarihte onlarca kez yaşandığı gibi kazananlar direnenler olacaktır. Bugün açıkça vurgulamak gerekir ki, Kuzey-Kürdistan’da milli zulme ve barbarlığa karşı ölümüne direnen Kürt ulusu kazanmıştır. Milli zulüm ve barbarlık uygulayan faşist devlet geçmişte olduğu gibi bugün de yenilmiştir.