Yolcuğun uzun ve yorucu olması insanın umrunda olmuyor. Sonunda özlemlerin bitim duygusu hiçbir duyguyu öncellemiyor. Sadece geride bırakılanların ağırlığı, tek olana ağır gelir. Zorda olsa geride kalanlar anlar seni, anlar ama anlatamaz bir başkasına ve koskocaman bir çığlık olursunuz susana…

Bakışları ve davranışları hiç yabancı değildi gerillaya. Ne kadar da zorunlu ayrılmış olsa da Kürdistan topraklarından aslında hiç kopmamıştı. Bir yarısı hep buralardaydı. Dağlar, ağaçlar, sular, yıkık ve harabeye dönen evler tanımıştı onu. Geçmişinin tanıkları olarak kendilerinden bir parçaya kavuşmuşlardı. O da sıkı sıkı sarılmış, özlem gidermişti doğayla- yoldaşlarıyla.

Hakikat arayışçısıydı O. Silahını eline aldığında ruhunu özgür bırakmıştı. Hafiflemenin binlerce duygusunu yaşıyordu. Oysa zor olduğunu bildiği bu yaşamın, tek yolunu daha ilk gün anlamıştı. Bu yaşamı seven ve mücadele etmek isteyen herkes için çok kolaydı gerilla olmak.

Gerillada ilk savaşınız doğayladır. Doğayı, doğal yaşamı az çok bilen avantajlı başlar. Bir hayvanın bir başka hayvandan mı kaçtığını, yoksa insandan mı kaçtığını bilmek, ya da köylerden gelen köpek seslerinin insana mı hayvana mı karşı olduğunu anlamak sizi her zaman avantajlı kılar. Hangi bitkinin yendiğini, nerede su olabileceğini, karda tipide nasıl hareket edildiğini bilmek size ve yanınızdakilere doğaya karşı savunmalı kılar.

Tüm bunlara baktığımızda Mercan yoldaşın yeni gerilla olduğunu söylemek neredeyse imkansızdı. O bildiğini sürekli tazeleyen, bilmediğini öğrenen, öğrendiğini hemen bir başka yoldaşına öğreten bir devrimciydi. Biliyordu ki eksik olan eksiltir…

Verilen her görevi layıkıyla yerine getirebilmek, aldığı ve alacağı sorumlulukları en iyi şekilde ve profesyonelce yapmak için eğitime gitmek istiyordu. Dersim’den ve yoldaşlarından ayrılmak zor gelse de “halkıma borcum var, bu işi profesyonelce yapmalıyım” diyerek Halk Ordusundaki ihtisaslaşmanın öncülerinden biri oldu.

Bir kış kampı sonrası baharın yüzünü göstermesiyle, bir grup yoldaşıyla beraber uzun bir yolculuğun hazırlığına başladı. Eğitim kampına, Akademi’ye gidilecekti. Geride kalan yoldaşlarının hüznü çöktü üstüne. Şunu çok iyi biliyordu, gerillada her veda son görüşme olabilirdi. Savaşın doğası buydu. Kalanlarda da gidenlerde de farklı bir duygu yoktu. Moraller yüksekti. En önemli ihtiyaçlardan ve hep eksikliğini çektiğimiz eğitim kampları artık vardı. Bu gerillanın çok yönlü yetkinleşmesi demekti. Bu mücadelenin ihtiyaçlarını karşılayacak, gelişecek geliştirecekti.

Mercan yoldaş şimdi Kürdistan’ı baştan başa yürüyecekti. Patikalarda iz arayacak, gördüğü her izi ayırt etmeksizin kucaklayacaktı. Her geçtiği sudan bir yudum alarak hasret kaldığı bu toprakların özlemini bir nebzede olsa giderecekti. Gördüğü her gerillaya sıkı sıkı sarılıp diğer yarısını tamamlayacaktı…

Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra kamp alanına ulaşmıştı. Eğitime katılımı, kendini devamlı geliştirmesi çok kısa sürmüştü. Daha fazla okuyor, araştırıyor, tartışıyordu. Kavrıyor ve kavratıyordu. Kampta aldığı sorumluluk ve komutanlık her bir yoldaşına örnek oluyordu. Çıkan olumsuzluklara müdahale yöntemleri biçimsel değildi. Yaşamı kollektifleştirme, disiplin ve kuralların yaşamdaki varlığını diri tutmada ısrarcıydı. Her yoldaşıyla ayrı ayrı ilgilenip onları dinler, tek tek yoldaşlarla askeri ve ideolojik konularda sohbetler eder, eksik ve yetersiz noktaları bulup eğitime dahil ederdi.

Başarılı bir eğitim sürecinden sonra dönüş heyecanı sarmıştı Mercan yoldaşı ve diğer yoldaşları. Doktor yoldaş bir grubu Mercan yoldaş diğer grubu hazırlıyordu. Her iki grupta heyecanlıydı. Şiyar yoldaş Kanas’ını son kez temizliyor. Dersim’e Kanas’la gitmenin mutluluğunu yaşıyordu. Uzun boyunun yanında Keleş kadar kalıyordu Kanas…

Zorlu bir yolculuktan sonra varılmıştı Dersim’e. Yoldaşların sağ salim gelmesi ayrı bir mutluluktu bizim için. Onlarında bizleri eksiksiz görmesi tabi…

Mercan yoldaş kısa sürede alanda ki faaliyetlere sorumluluk alarak dahil oldu. Bir taraftan üstlenme alanları ile ilgileniyor, diğer taraftan arazide kendi komutasında ki gücü yönlendiriyor, eylem planları hazırlıyordu. Eğitimde öğrendiklerini yoldaşlarına aktarmayı kış kampına bırakmış, kendisini önünde ki görevlere vermişti… Başarılı bir çalışmanın ardından üstlenme alanlarını Mesut yoldaş ve yanında ki diğer yoldaşlarla bitirmişlerdi.

Kolay değildi üstlenme alanları oluşturmak. Kış süresince orada kalacak gücün ihtiyaçlarını karşılamak ve en önemlisi de tüm bu hareketlikler sağlanırken en ufak bir açık vermeden bunları yapmak gerekiyordu. Olası bir açığın gücün komple imha olmasıyla sonuçlanacağını çok iyi biliyorlardı. Bunu başarmak ve gücü bahara sağlam bir şekilde çıkarmak amaçtı ve öylede oldu.

Mercan yoldaşın disiplini ve dikkati ilk gittiğinde “halkıma borcum var bu işi profesyonelce yapmalıyım” sözünü ne kadar içselleştirdiğinin küçük bir örneğidir.

Askeri ve ideolojik eğitimlerde heybesinde ne biriktirdiyse aktarıyordu yoldaşlarına. Eğitim saatleri dışında kadın yoldaşların yanında onlarla ilgileniyor, toplantılar yapıyor, kadın çalışmalarını yürütüyordu. Kadın birimleri kurmak, özgün çalışmalar yürütmek Halk Ordusu saflarında da ihtiyaçtı ve Mercan yoldaş bu fikirlerini diğer kadın yoldaşlarla tartışıyor- tartıştırıyordu…

Bu kadar hızlı ve çabuk kendisini geliştirmesi beni hiç şaşırtmıyordu. Uzun zamandır farklı mekanlarda farklı çalışmalardan kendisini tanıdığım için onun o öncü komutan tarafının hep ilerisini hedeflediğini biliyordum.

En son bir çay bahçesinde ayrılmıştık birbirimizden. Uzun zaman sonra dağlarda karşılaşmak sevindiriciydi. Ayağıma bakıp “geleneği bozmadın demi” dedi. Hemen anlamıştım. Beyaz spor ayakkabıları sorduğunu, “yok” dedim.

İkimizden başka kimse anlamamıştı meseleyi… Önce Ali Çelik (Yılmaz), sonra Sevda Serinyel (Mercan), sonrada…….. Küçük bir çay ocağında spor ayakkabılarla başlayan yolculuklar, dağlarda mekaplarla devam etmişti.

Ta ki 31 Temmuz’un bitim saati geçip, 1 Ağustos’un ilk saatlerine kadar. O gün Mercan yoldaş son talimatını veriyordu. Ne yapalım diyen yoldaşlara net ve kararlı bir şekilde dağılın diyordu. Ama nedense yoldaşlar bir birinden uzaklaşamıyorlardı. Hep bir ses mesafesinde birbirini soruyor, nasıl olduklarını merak ediyorlardı. Gece yarısında başlayan çatışma sabahın ilk saatlerine kadar sürmüştü. Sabah saatlerinde tek tek gelen M-16 sesinin aralıkları uzuyor ve sonra o da susuyordu…

1 Ağustos 2017 sabahı ilk haber olarak düşüyordu radyolara. Tekrar tekrar saat başı dinliyor, inanamıyorduk. Üst düzey sorumlu olarak veriyordu Şahin yoldaşı düşman. Bu sefer yalan söylemiyorlardı. Sonra Doktor yoldaşın adını. Ardından Mercan yoldaşı…

İşte tam savaşın orta yerinde duruyorlardı. Hiç bir yerde değil, tam savaşın ortasında… Sınır tanımadılar. Ne sınırlı zamanlara ne de zamanlı sınırlara şart koydular. Tek kimlikleri dağlardı ve onunda süresi yoktu… Silah nerede ise orada olmayı, en önde olmayı hep bildiler. Zor zorla yıkılacaktı…

Bırakılan izler, düşler, anılar, destanlar hiç birbirine karışmadı. Tarihi sorumluluklarımızın bilinciyle adımlıyoruz patikaları. Israrın adı, kavganın zaferi olacağız. Kararlılığımızı ölümsüzlerimizden, cesaretimizi halkımızdan, haklılığımızdan, yoldaşlarımızdan alarak yürüyoruz…

Feda Olsun Canımız Sosyalist Halk Savaşına…

Biz Kazanacağız Halk Kazanacak Sosyalist Halk Savaşı Kazanacak…

Anıları önünde saygı ve sevgiyle…

Bu yazı ilk olarak Sosyalist Halk Savaşı Gazetesi’nin Ocak 2024 tarihli son sayısında yayımlanmıştır.

Önceki İçerikBurjuva Hastalıklara ve Yaşam Tarzına Karşı DEVRİMCİ ADANMIŞLIK (*)
Sonraki İçerikBurjuva Partilere Kaptırılmış Kitlelerin Yeniden Kazanılması ve Devrimci Tarzın Diriltilmesi