Maoist Komünist Parti (MKP) Merkez Komitesi, 19 Aralık Hapishaneler katliamının yıl dönümü ve Aralık ayında gerçekleşen katliamlara ilişkin yazılı bir açıklama yayımladı.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Halklar hapishanesi olan Osmanlı imparatorluğunun kanlı mirasına, fetihçi-işgalci geleneğine dayanarak kurulan “TC” devletinin yüzüncü yılındayız. Ve katliamlarla dolu yüzyıllık tarih. Bu tarih içinde 19 Aralık 2000 hapishaneler katliamı önemli bir yer tutar. “Cumhuriyet” tarihinin en büyük hapishane katliamlarından biri olarak tarihe geçmiştir. Ve tüm yalanlara ve çarpıtmalara rağmen 19 Aralık hapishaneler katliamı yüzüncü yılı kutlanan “TC” devletinin karartılamayan niteliğidir.
19 Aralık 2000 tarihinde 20 hapishaneye eş zamanlı olarak saldırı düzenlenmişti. Binlerce asker-özel tim, polis eşliğinde, iş makinalarıyla hapishane çatıları delinmiş, duvarları yıkılmış, buralardan gaz bombaları atılmış, yanıcı maddeler, kimyasal silahlar kullanılarak tutsaklar diri diri yakılmıştı, ateşli silahlar kullanılarak devrimci tutsaklar hedef gözetilerek katledilmişti. 19 Aralık’ta 20 hapishanedeki tutsakları toplu imhayı hedefleyen bu saldırılarda 28 devrimci tutsak katledilmiş, yüzlerce tutsak da yaralanmıştı. Devlet, dört duvar arasında hapsedilen tutsaklara acımasızca saldırmış ve katletmişti. Ve adına da hayasızca “Hayata Dönüş” operasyonu demişti. Diğer yandan, devletin 19 Aralık’taki saldırısı yalnızca hapishanelerle sınırlı değildi, sabahın erken saatlerinden itibaren başlayan bu saldırıları protesto eden tutsak yakınlarına ve halka da saldırılar düzenlenmiş, binlerce insan gözaltına alınmıştı. Katliamı gerçekleştirenler ise “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile mükafatlandırıldılar. Faşist devlet, katliamı gerçekleştirenler hakkında yapılan suç duyurularına her zamanki gibi “Devlet uğruna kurşun atan da kurşun yiyen de bizim için her zaman saygıyla anılır, şereflidir” demişti.
Hapishanelere yönelik uzun yıllardır plan yapan faşist devlet, koğuş sisteminden hücre tipi hapishane sistemine geçiş için hazırlıklar yapıyordu. “Hapishaneler sorunu çözülmeden geleceğe güvenle bakamayız” diyen dönemin Başbakanı Ecevit, hapishanelere yönelik yürütülecek saldırı için hem egemen sınıfların hem de emperyalizmin desteğini almıştı. Hapishanelerde F tip’lerini devreye sokarak/tecrit uygulayarak hem tutsakların kendi aralarındaki ve dışarıyla olan sosyal ilişkilerini, hem de örgütsel ilişkilerini kopararak tutsakları izolasyona tabi tutmayı hedefleyen devlet, böylece tutsakların içinde yer aldıkları örgütlü yaşamı dağıtmayı, toplumsal mücadeleyle olan bağlarını koparmayı, devrimci iradelerini kırmayı planlıyordu. Bunun için öncesinde “prova” niteliğinde diğer hapishanelerde, Buca’da, Diyarbakır’da, Ulucanlar hapishanelerinde onlarca tutsağın katliamıyla sonuçlanan saldırılar düzenledi.
19 Aralık 2000’de gerçekleşen hapishaneler katliamı, coğrafyamızdaki en büyük hapishaneler katliamlardan biri oldu. 19 Aralık hapishaneler katliamında ve sonrasında devam eden ölüm oruçlarında yitirdiğimiz ölümsüzlerimizi saygıyla anıyoruz.
Bugün, faşist devlet, katliamlarla örülen F tipi hapishanelere S ve Y tipi hapishaneleri de ekleyerek tecridi ağırlaştırarak yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Hasta tutsakların tedavisi yapılmamakta ve ölüme terk edilmekte, tahliyeler keyfi gerekçelerle engellemekte ve uzatılmakta, çıplak arama, sürgün, iletişim ve görüşçü yasaklarıyla ve hücre cezalarıyla tecrit içinde tecrit uygulanarak tutsaklar üzerinde yalnızlaştırma politikaları en ağır biçimde yürütülmektedir. Tutsaklar üzerinde tam bir denetim ve hakimiyet kurmak isteyen faşist devlet, tutsakların iradelerini kırmaya ve onları teslim almaya çalışmaktadır.
Fakat, ne önceki hapishane saldırılarında olduğu gibi ne de 19 Aralık katliam saldırısıyla teslim alınamayan tutsakların devrimci iradesi, uygulamaya sokulan yeni yeni saldırılarla da teslim alınamayacaktır. Direnen devrimci tutsakları selamlıyor, onurlu direnişini sahipleniyoruz.
Katliamlar “TC” Devletinin Gerçeğidir
Hapishaneler katliamı, “TC” devletinin bir gerçeğidir, fakat tek gerçeği değildir. “TC” devleti, egemen Türk ulusu hakim sınıflarının egemen devleti olarak, ezilen-sömürülen işçi-emekçi sınıflar üzerinde sömürü sistemini koruyan bir baskı ve şiddet aracıdır, hakim ulus dışındaki diğer ulus ve azınlıkları üzerinde inkar, sürgün, soykırım, asimilasyon ve katliam demektir, egemen Sünni islam dışındaki inançlar üzerinde zulüm demektir, baskı ve şiddet demektir. “TC” devleti; kendinden olmayanlar, ötekiler için nefret, kan, gözyaşı, ölüm demektir. Halkları birbirine düşmanlaştırma/düşürme, kırdırma demektir.
19-24 Aralık 1978 yılında Kürt ve Alevi inanç yoğunluklu Maraş’ta, MİT-kontra gerilla provokasyonu olan katliamla yüzlerce Kürt-Alevi’nin katledilmesi, yüzlercesinin de yaralanması yalnızca “TC” devletinin Aralık ayında gerçekleştirdiği katliamlardandır.
Aynı 28 Aralık’ta Uludere’de gerçekleştirdiği katliam gibi. Geçimini sınır ticaretiyle yapan ve içinde 18 yaşından küçüklerin de olduğu 34 Kürt köylüsü 28 Aralık 2011 tarihinde Uludere’ye bağlı Roboski köyünde savaş uçaklarıyla bombalanarak katledildi.
Kürt, Ermeni, Keldani, Rum, Asuri, Süryani katliamları… Koçgiri, Dersim katliamları… Çorum, Sivas, Gazi katliamları…. Nusaybin’de, Sur’da, Silopi’de, Afrin’de, Rojava’da gerçekleşen katliamlar… Suruç’ta, Ankara-Gar’ında, Taksim-Gezi’de … gerçekleşen tüm katliamlar Osmanlının mirasçısı faşist “TC” devletinin gizleyemediği, gizleyemeyeceği gerçeğidir, onun yüzyıllık faşist niteliğidir.
Örgütlenelim, Örgütlü Mücadeleyle Faşizmden Katliamların Hesabını Soralım
Bir sınıfın bir diğer sınıf üzerindeki baskı aracı olan devlet, egemen sınıfların çıkarını koruyan ve egemen sınıflara hizmet eden örgütlenmiş bir baskı ve zor gücü demektir. Devlet, örgütlenmiş bir baskı aracı olarak egemen sınıfların kendilerinin de örgütlenmesi, ezilen sınıf ve halklar karşısında örgütlü hareket etmesini ifade eder.
Bu anlamda, egemen sınıflar karşısında ezilen sınıfların ve halklarında kendini örgütlenmesi, örgütlü hareket etmesi sınıfsal çıkarları gereğidir. Örgütlenmek güç demektir, düşmana karşı daha güçlü karşı koymak, daha büyük direnmek ve daha etkili mücadele etmek demektir. Dünyanın ve coğrafyamızın başına bela olmuş emperyalizmin ve gerici sınıfların örgütlü gücüne karşı ezilen-sömürülen halkların ve ezilen ulusların örgütlenmesi, örgütlü mücadele yürütmesi şarttır. Türkiye- Kuzey Kürdistan’da, egemen sınıfların örgütlenmiş zor gücü olan faşist devlet ve gerici sınıfların saldırıları karşısında direnebilmenin ve faşizmin saldırılarını boşa çıkarabilmenin tek yolu örgütlenmekten ve örgütlü devrimci mücadele yürütmekten geçmektedir. Bunun için örgütlenelim, örgütlü mücadele yürütelim. Partimiz saflarında örgütlenerek, faşizme karşı örgütlü savaşalım.
Egemen sınıflar, sahip oldukları devleti ve özel mülkiyet sistemini korumak, yaşatmak ve egemenliklerini sürdürmek için her türden baskı ve şiddetle birlikte katliamlara ve provokasyonlara da başvurmaktadırlar. Halkların birliğini, birlikte mücadelesini parçalamak için halkları karşı karşıya getirmeye çalışmak, bir tarafı inancından, etnik kimliğinden, cinsel yöneliminden hareketle ötekileştirerek düşmanlaştırmak, komplo ve provokasyonlarla, yalan haber ve anti-propagandalarla halkı başka hedeflere yönelterek kendi egemenlik sistemlerini ve gerici sınıfsal çıkarlarını halkın hedefi olmaktan çıkartmak egemen sınıfların başucu politikasıdır.
Faşist “TC” devletinin yüz yıllık tarihi, katliamlar tarihidir. Halklara ve mazlum uluslara uygulanan zulümlerle, katliamlarla dolu bir tarihtir. Bu “yüz yıllık” tarih ezenlerin, sömürenlerin, kan emicilerin tarihidir, asla ve asla ezilen halkların ve ezilen ulusların tarihi değildir. Halkların tarihi, ezen sınıflara karşı haklı ve meşru mücadeleyle örülen onurlu bir tarihtir. Bu tarihe sahip çıkalım. Katliamların ve her türden zulmün hesabını sormak için devrim mücadelesinde aktif yer alalım.
19 Aralık 2000 hapishaneler katliamı vesilesiyle Aralık ayı içerisinde gerçekleşen Maraş ve Roboski katliamlarını ve faşizmin gerçekleştirdiği tüm katliamları lanetliyoruz. Sosyalist Halk Savaşıyla bu katliamların hesabını soracağız.”