Emperyalist çıkar dalaşları dolayısıyla kan gölüne çevrilmiş dünya gerçekliğinde kadınlar ve LGBTİ+lar erkek egemenliğine ve emperyalist kapitalizme karşı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde birçok yerde alanlara akarak kutladılar. Yasaklara, baskılara ve devlet şiddetine rağmen kadınlar yaygın biçimde kitlesel eylemlerde buluştular. Ortadoğu’dan Avrupa’ya, Asya’dan Amerika’ya emperyalist savaşlara, işgale, erkek ve devlet şiddetine, yoksulluğa karşı öfkelerini haykırdılar. Kadınlar bu yıl ki 8 Mart eylemlerinde yükselen emperyalist savaş riskine ve Filistin’de süren katliama karşı seslerini yükselterek tutumlarını belirlemiş oldular. Filistinli kadınlar ve Filistin halkıyla dayanışma yapılan gösterilerde önemli bir nokta olarak öne çıktı. Tüm dünyanın gözleri önünde katledilen bir halkın yanında saf tutmak kadın hareketinin temel görevlerinden birisi olmak durumundaydı ve kadın hareketi esasta bu duruşu göstererek olumlu bir rol üstlenmiş oldu.

Daha dar ve sınırlı talepler çerçevesinden çıkıp diğer toplumsal sorun ve dinamiklerle buluşmak kadın hareketinin ileriye doğru gelişimi açısından oldukça önemli bir eşiktir. Erkek egemenliğine karşı mücadelenin kapitalist düzenin tümüne karşı mücadeleyle buluşturulması gerekliliğinin bilince çıkartılması kadın hareketini daha güçlü kılacak yegâne yoldur. Emperyalist kapitalist sistemin yarattığı yıkıcı sonuçlara bakıldığında bu gerçeklik rahatlıkla görülebilinir. Birçok bölge ve yerellerde süren fiili savaş, işgal ve çatışma durumunun daha yaygın ve büyük savaşların habercisi olduğu bugün, emperyalizme ve haksız savaşlara karşı örülecek uluslararası mücadele ve dayanışmanın önemli öznelerinden biri de kadınlar ve kadın hareketi olmalıdır. Olası bir emperyalist savaşı önleyebilmenin yolu, dünya çapında kadın-erkek işçi sınıfı ve emekçiler başta olmak üzere geniş yığınların örgütlü eyleminden geçmektedir.

Tam da bu nedenle kadınların 8 Mart eylemlerinde ortaya koymuş oldukları tavrın geliştirilmesi gerekmektedir. Önümüzdeki süreçte anti-emperyalist mücadelenin uluslararası boyutta yükseltilmesi için çabaların artırılması ihtiyaçtır. Kadınların dünya çapında bir araya gelip deneyimlerini paylaştıkları, ortak hedefler belirledikleri, sorunlarını tartıştıkları ve çözüm yöntemleri aradıkları kadın konferansları önemli bir mücadele aracıdır. Fakat görüldüğü üzere düzenlenen kadın konferansları esasta pratik- politik mücadelenin geliştirilmesi, eylemde birliğin yakalanması noktasında yetersiz kalmaktadır. Kadınların böylesi konferanslarda buluşmaları çok anlamlı ve değerli olmakla birlikte, kadınların konferans sonrası dönemi özellikle pratik-politik hatta örgütlemesi ve harekete geçmesi daha anlamlı olacaktır.

Kadınların yer yer farklı biçimlerde olsa da karşı karşıya kaldıkları birçok ortak problem bulunmaktadır. Başta erkek egemenliği olmak üzere, emperyalizm ve bugün dünya çapında yükselen faşist dalganın sonuçları kadın hareketini uluslararası alanda yan yana getirecek ve harekete geçirecek temel gündemlerdir. Yine uluslararası örgütlenmelerin yanında bugün bölgesel örgütlenmelerin zemini oldukça güçlü ve daha mümkündür. 8 Mart alanlarında ortaya konulan tavrın önümüzdeki dönemde kararlı bir biçimde sürdürülmesi, emperyalizme, kapitalizme, erkek egemenliğine, faşizme ve gericiliğe karşı daha örgütlü ve güçlü çıkışların yapılması gerekmektedir.

Belirli tarihsel günlerde sokakta direnişte olmak yetmemektedir!

Türkiye- Kuzey Kürdistan açısından da bu 8 Mart önemli bir yere sahiptir. Kadınlar ve LGBTİ+lar birçok yerde yaygın ve kitlesel olarak savaşa, yoksulluğa, şiddete karşı alanlarda oldular. Özellikle genel seçimler sonrası esen karamsar havanın kırılmasında ve dağılmasında 8 Mart’ın kitleselliği ve kararlılığı önemli bir adımdı. Ki devamında gelen kitlesel Newroz bunu gösterdi. 8 Mart direngenliğinin ve kararlılığının 1 Mayıs için de önemli bir eşik olduğu ve kitlesel sokak mücadelesine ivme sağlayacağı söylenebilir.

Erkek egemen faşist iktidarın kadın düşmanı politikalarına daha örgütlü ve güçlü bir mücadele pratiği açığa çıkararak cevap olma gerekliliği yakıcı bir sorun olarak kadın hareketinin önünde durmaktadır. Bu nedenle 8 Mart eylemlerinde kadınların yükselttikleri talepler önemli olmakla birlikte bu taleplerin önümüzdeki süreçte mücadelenin temel konusu haline getirilmesi gereklidir.

Özcesi her güne 8 Mart gibi yaklaşıp, her günü mücadelenin geliştirilmesi bakış açısından değerlendirmek önemlidir. Yalnızca belirli tarihsel günlerde sokakta direnişte olmak yetmemektedir. Bu parçalı bir mücadele pratiği ve duruşu demektir ki olması gereken bütünlüklü bir mücadele ve topyekûn direniş çizgisinde ilerlemektir. Esasta yürütülen mücadelenin sonuç alması ve kazanımlar elde edilmesi böyle bir çizginin izlenmesiyle olanaklıdır. Tek tek talepler ve haklar mücadelesi gerekli olmakla birlikte yetersiz kalmaktadır, erkek egemenliğine ve faşizme karşı bütünlüklü mücadele yürütmek şarttır.

Yine 8 Mart’ ta sokakta olan kadın ve LGBTİ+ların Filistin ve Rojava halklarıyla dayanışmada bulunması öne çıkan başka bir olumluluktu. Önümüzdeki günlerde bu olumlu yaklaşımın güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması oldukça anlamlı olacaktır.

Filistin’ de süren soykırım, Kürt ulusu üzerinde estirilen devlet terörü ve yeni işgal saldırıları, işçi sınıfı ve emekçi halkın giderek yoksullaşması mücadele etmenin temel gerekçeleri yapılmalıdır. Zaten faşist iktidarın kadınlara ve LGBTİ+lara yönelik kapsamlı saldırıları, artan şiddet ve yaşanan kadın katliamları kadın hareketinin daha güçlü bir mücadele pratiği ortaya koymasını zorunlu kılmaktadır. Bununla birlikte devrimci-sosyalist kadın hareketinin diğer toplumsal mücadelelerle birleşebilmesi, bu mücadelelerinde temel öznesi olması gerekmektedir. Artan emperyalist savaş riskine karşı uluslararası dayanışmayı büyütmeli, emperyalizme karşı tavır alış güçlendirilmelidir.

İçerisinde geçtiğimiz süreç kadın hareketinin daha etkili ve militan çıkışlarda bulunmasını koşullamaktadır. Yalnız bunun kendiliğinden gerçekleşmeyeceğinin bilincinde olarak bizleri bekleyen görev ve sorumluluklara daha sıkı sarılmalı, kararlı ve ısrarlı bir biçimde sürece müdahalede bulunarak öncü rolümüzü hiç çekinmeden yerine getirmeliyiz.

Tarihsel bir dönemden geçmekteyiz, tüm zor koşullara rağmen halk kitleleri mücadele etme zorunluluğunu her geçen gün daha fazla kavramaktadır. Özellikle yaşamın her alanında yoğunlaşan cins çelişkisinden kaynaklı kadınlar ve LGBTİ+ların sistem dışı arayışları kuvvetlenmekte, erkek egemen sisteme karşı öfkeleri giderek bilenmektedir. Bu arayış ve öfkeyi örgütlemek, ezilen kadınların ve LGBTİ+ların mücadelesini düzen sınırlarını aşacak şekilde geliştirmek, sosyalist- komünist kadınların sorumluluğundadır. Ayrıca önemli bir ihtiyaç olan birleşik kadın mücadelesine ve enternasyonal mücadeleye öncülük ve önderlik etmekte yine sosyalist- komünist kadınların temel görevlerinden birisidir. Tüm bu nedenlerle kadın örgütlülüğümüzü güçlendirmeli, işçi- emekçi kadınları saflarımızda örgütlemek için daha fazla yoğunlaşmalıyız. Her güne 8 Mart’ın bilinciyle yaklaşmalı, her an ve her yerde devrimci mücadeleyi yükseltmeli, zor olanı başarmalıyız. Çünkü ancak böyle kadınların, LGBTİ+ların, işçi sınıfı ve emekçilerin, tüm ezilenlerin kurtuluşuna giden yol açılacaktır.

Önceki İçerikBurjuva İdeolojik Hastalık ve Siyasal Çizgi Olarak Popülizm!
Sonraki İçerikYaşasın Proletarya Enternasyonalizmi, Yaşasın 1 Mayıs!