2023 seçimlerini geride bıraktık. Erdoğan 21 senelik iktidar sürecine seçimi “kazanarak” devam etti. Erdoğan’ın 21 yıllık iktidarında biz toplumsal muhalefete saldırılara, tutuklamalara, hak ihlallerine, hukuksuzluklara, kayyımlara hapishanede hak ihlallerine, basına sansürden yoksulluğa ve savaşa kadar daha nicesine tanıklık ettik.

Halk, 21 yıldır kurumsallaşan faşizmi iliklerine kadar yaşadı ve seçimi, ortakları MHP-YRP -HÜDAPAR ile parlamentoda çoğunluğunu sağlayarak “kazandı”. Bu ortaklar gerici politikaları icra etmek için yan yana geldiler. Seçim akşamında Erdoğan, zafer naraları attı. Onun konuşmasında toplumsal muhalefete ayar verip parmak sallaması, kadın ve LGBTİ+’ların hedef alan cümleler kullanması önümüzdeki süreçte ağlarını nerelere öreceğinin beyanıydı. Yani iktidar süresince, kadınlara, LGBT+’lara dayatılan gerici ahlak, cihatçı gelenekçi kültür, “yeni” aktörlerle, sürece daha kapsamlı uygulanacaktır.

Seçim sürecinde YRP ve HÜDAPAR la yapılan seçim pazarlığı ile 6284 sayılı kanunu hedef alan, LGBTİ+ nefret söylemlerini daha fazlalaştıran, kadını aile kavramı içine hapseden, gerici, ahlakçı ve cinsiyetçi söylemlerini seçim mitinglerine malzeme eden Erdoğan ve gerici ittifakı elbette ki yeni yasalarla kadın kazanımlarını hedef alacaktır. Son dönemde LGBTİ+ düşmanlığını merkeze alarak nefret politikalarını üreten zihniyet gökkuşağını dahi suç sayıyor. LGBTİ+ Onur Haftası boyunca yapılan eylem ve etkinlikler, yürüyüşler, piknikler ve açıklamalar hedef alınarak izin verilmedi. Bu varoluş ne yasal düzenlemelerle ne de yasaklamalar ile engellenebilir. İktidarın bu yöntemi de toplumun azınlık ya da güçsüz gördüğü halkası üzerinden yürütmektedir.

Kadınların mücadelesinin ana hedefi erkek egemen sistemdir!

Sadece kadına yönelik şiddete değil eşitsiz bir toplumda yer alan kadınlar, emek alanında da sömürüye maruz bırakılıyor. Ucuz iş gücü olarak görülen kadınların eşit haklara da sahip olmadığını biliyoruz. 21 yıllık erkek iktidar akıl, İstanbul Sözleşmesi’ne, nafaka hakkına, 6284 sayılı kanuna ve birçok kazanımlara göz dikmiş durumda. Elbette mesele seçim değil, kimlerin kazandığı veya kaybettiği de değil; bizim yaşamlarımız sandığa kilitlenemez. Kadınlar olarak bunu kabul etmemeliyiz, edemeyiz. Karşımızda sadece AKP ve onun gerici iktidarı yok, asıl mücadele etmemiz çok daha fazlası olan erkek egemen sistem var. Yani iktidarların değişimi evet olmalı ama biz kadınlar cephesinden sistemin yıkılmasıdır esas olan. Tüm bu kazanımlar elbette ki bir gecede olmadı. Kadın kurtuluş mücadelesine giden yolda çokça tecrübe ve birikim var. Kadınlar yüzlerce yıldır erkek egemen sisteme karşı direniyor, varlık yokluk mücadelesi veriyor. Kadınlar, kadın katliamlarına, tacize ve tecavüze, hapsedilmeye çalışan aileye kölece çalışma koşullarını dayatan kapitalist sisteme geleneksel cinsiyet rollerine karşı isyan ediyor, baş kaldırıyor.

Hatırlayalım gezi ayaklanmasının ön saflarda yer alan kadınları. Erkek iktidar ne söylüyordu “Aile yıkılırsa Türkiye yıkılır” bu söylemden çokça anlamlar çıkarabiliriz. Kadına biçilen toplumsal cinsiyet rollerinin yansımasıdır. Bir taraftan da kadının gücünün korkusudur. Çünkü kadın örgütlendiğinde kendisi ile birlikte yaşamı değiştirmeye başlar ve dünyayı değiştirme cüretini kuşanır. O yüzdendir erkek egemen sistem hangi coğrafyada olursa olsun kadının kimliği bedenini hedef alır, toplumu teslim almanın buralardan geçtiğini görür.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’a baktığımızda önümüzdeki süreçte kadın düşmanı politikalar kadın ve LGBTİ+lar üzerinden katmerleşerek devam edecektir. Kadına yönelik şiddetin arttığı, her gün kadınların erkekler tarafından katledildiği, yargının iyi hal indirimleriyle ve hatta “pişmanlık” davranışında bulunan erkeğe ödül gibi ceza verildiği, ülkede ‘kadın cinayetleri politiktir’ sözü nedeniyle kadınlara soruşturma açıldığı, Kürdistan’da özel savaş politikaları ile kadın kimliğini, dilini, bedeninin hedef alındığı, LGBTİ+ nefret söylemlerinin arttığı bir süreç yaşanırken önümüzdeki sürecin daha da zorlu geçeceğini ön görmek zorundayız. Bunu bilerek hareket etmemiz gerekmektedir. Peki tüm bunlar yaşanırken kadın hareketleri nasıl bir hat izleyecek. Bu gerici iktidara karşı nasıl bir yöntem geliştirmeli. Sokak ayağı olmazsa olmazımız fakat tek başına bunun yeterli olmayacağını da öngörmemiz gerekmektedir.

Geçmiş dönemin tecrübeleri var fakat sadece eylemlerde, barikatlarda kadınlar yan yana geliyor. Elbette çok değerli kazanımlarımızda var: Çocuk istismarlarına karşı eylemler, nafaka eylemleri, 25 Kasım ve 8 Mart eylemleri… Bizi güçlendiren, birbirimizden güç aldığımız bu eylemlerle erkek egemen sisteme karşı mücadeleyi sekteye uğratmamış, bizi güçlendirmiştir. Yukarda da belirtiğimiz gibi sadece bunlar yeterli değil. Geçmiş dönemin tecrübelerini hatırlayarak güncelle buluşturarak yeni bir hat oluşturmak görev ve sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Örgütlü mücadele ile kazanımlarımızı ilerletelim

Bugün kadın örgütlenin boş bıraktığı alanları burjuva partiler dolduruyor. Bu süreci tersine çevirmeliyiz.  Kadın hareketlerinin onlarca argümanları var. Örgütlenmenin her zamankinden daha yakıcı ihtiyaç olduğunu görmemiz gerekiyor. Örgütlü bir karşı koyuş olması gerekmektedir. Mahallelerde kadınlarla buluşmamız gerekiyor. Yerelin sorunları tespit edip onlara göre atölye çalışmaları yapmalıyız. Gündelik yaşama dokunan politikalar üretmeliyiz. Kadın meclislerini, komünlerini kurmalıyız.

İşçi sınıfını kadın hareketiyle buluşturmamız gerekiyor. Sadece cins mücadelesinin değil kapitalist sistemin sömürü aracı olarak önce kadını görmesi, kriz dönemlerinde ilk işten çıkarılanın kadınlar olması bilinciyle, sendika, grev ve eşit işe eşit ücret talebi, doğum izni vs. gibi haklar için mücadele yöntemlerini birleştirmeliyiz.

Kampüslerde anadilde, eşit parasız eğitim talebinin yansıra akademide eşitsizlik, mobbing cinsiyetçi ve gerici eğitime karşı birlikte durmaya çağrı yapmalıyız. Ekolojik yaşamı birlikte örmeliyiz. Dağına, suyuna, ormanına sahip çıkan kadınlarla yan yana durmalıyız. HES’lere, RES’lere, taş ocaklarına karşı birlikte direnişi örmeliyiz.

Mülteci kadınların yaşadığı sorunlar, yabancı düşmanlığı, ötekileştirme, taciz cinsel şiddet, işyerlerinde yaşadıkları mobing vb. sorunlara politika üretmeliyiz. Genel politikayı güncelle buluşturabilirsek kazanımları zayıflatmadan üzerine koyarak daha da güçlü bir yol izleyebiliriz. Pratik sahada izleyeceğimiz yol budur…

Kadın hareketleri yüz yıllara dayanan deneyim ve tecrübeleriyle, toplumsal alanın her yerinde yan yana gelmeliyiz. Fabrikalardan kampüslere, atölyelerden mahallelere, sokaklardan barikatlara ortak akıl, ortak deneyimlerle hareket etiğimiz sürece yaşamlarımıza, haklarımıza, bizleri yok saymaya çalışan gerici ahlakçı anlayışlara karşı bugüne kadar sürdürülen kararlı mücadeleyi daha ileriye taşıyabiliriz. Erkek egemen sisteme karşı örgütlü hareket etmeliyiz ki kadın düşmanı, LGBTİ+ düşmanı, mülteci düşmanı politikalara geri adım attıralım ve bu karanlıktan birlikte çıkalım.

Önceki İçerikİşçi Sınıfının Rolü ve Sosyalist Devrimin Kaçınılmaz Zaferi Üzerine
Sonraki İçerik“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”