ERMENİ SOYKIRIMI

Türk egemen sınıf kliklerinin ve onların dinci bloklarının, iktidar-rant kavgasında, ne adına olursa-olsun,  taraf tarafgirlik ‘yetmez ama evet’ci neo-liberal  ‘sol’ örneğinde de görüldüğü gibi, egemenler lehinde mevzilenmektir. Politik ilerici-demokrat karakterine rağmen,  yanlış ideolojik-teorik yöneliminden ötürü, bu tip gel-gitlere Ulusal Hareket’te düşmektedir. Kemalist Ergenekon, dinci muhafazakar bloklar arası klik çatışmaları, Cemaatin MİT  operasyonu ve son olarak da çözülen koalisyon  gerçekliğinde, Erdoğan, Gülen  önderlikli dalaşta savruluşlar, somut örnekleridir.

‘’Bu ateşe benzin taşımayacağımızı bilmelidirler’’  beyanıyla ve ‘seçimlerin sonuna kadar’  mühlet koşuluyla Öcalan, yanlış bir tutum içerisindedir. Şüphesiz bu, ‘Çözüm’  denilen süreçle ilişkili bir yönelimdir.  Pozisyonu gerekçelendirme tahlillerinde, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Hozat; egemenler çatışmasını şöyle okumaktadır.

‘İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri birer paralel devlettir’.  Yürütme Konseyi üyesi Altun da bunu teyit etmekte, ‘süreci sabote etmek temelinde bir eylem kararı’ belirlemesiyle, durumu izah etmektedir. Daha önce 23 Subat 2013 açıklamalarında lobilerin ‘istilasi’na vurgu yapan Sayın Öcalan; “Sadece MİT kalmış, hedeflenen bizim geliştirdiğimiz diyalogtur” , “Anadolu İslamlaştıktan sonra bin yıllık bir Hristiyanlık öfkesi var. Rum, Ermeni, Yahudi Anadolu da hak iddia eder’’

Söz konusu anlayışlarla, Türk egemenlerinin, Türk-İslam eksenli yayılma stratejisine meydan okunabilinir mi? Müslüman olmayan halklara yönelik, egemen ideolojik hegemonyanın, kitlelerde yarattığı ön yargı kullanılarak, faşist T.C. aşılamaz. Türk-Sünni İslam merkezli şovenizm ve gericilik deşifre edilemez, egemen devletin içeriği-niteliği ve koordinatları anlaşılamaz. Program-Strateji ve genel çizgide, ‘manevra’ ve `taktik’  adına, pragmatik ‘çözüm’cü, tasfiye planlarına entegre olmayı reddetmeliyiz.  Bir halklar, kültürler bahçesi olan Anadolu, Türkleştirme-Sünnileştirme operasyonlarıyla çoraklaştırıldı. İttihatçıların bu temeldeki devlet tasavvurları, soykırım-katliamlar, sürgünlerle icra edildi. Sonuçları belli. Pontos-Ermeni-Rum-Süryani-Dersim-Kürt-Alevi soykırım ve katliamları. Tekçi inkar, katliam, kültürel soykırım devam ediyor. 24 Nisan 1915 Ermeni tehcir ve soykırımının 100. Yılının yaklaştığı bir atmosferde, Türk devlet gerçekliğinin suçlu özünü yargılamak görevi dururken (Bağımsız devrimci ideolojik-siyasi alternatifle) ‘Lobi’ saptamalarıyla, mağdurları, ‘tehlike’ göstermek, Türk-İslam egemen sınıf kliklerinin çatışmalarının mahiyetini, Müslüman olmayan halkların ‘oyunu’ ve Anadolu ihtirası söylemleriyle karşılamak, bu bahanelerle, ‘lobi’ , ‘emperyalist masa’ tesbitleriyle, soykırımcıları objektif olarak aklamaya hizmet edecektir. 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın atmosferinde, ittihatçılar, genel ulusal devletler dalgasında, kendileri içinde Türk ulus devleti fırsatı ortaya çıktığı düşüncesindeydi.

Pontus, Rum, Ermeni ‘temizleme’  seferberliği başlattı. Yağma ve talanla, bir Türk burjuva ‘milli ekonomi’ planın barbar-kanlı hikayesi, tüm sömürücü-egemenlerin yapısal özelliğiydi.

‘Modern’ kapitalizmin beslenme kaynaklarıydı. Avustralya’da Aborjin soykırımı istilacı İngiliz, Amerika’daki Kızılderililerin, Afrika halklarının, Asya’nın kırımlarının v.b. tümü, kapitalizmin Avrupa ‘uygarlık’ abideleridir (!).  Piyasanın tekçi merkezileşme ihtiyacının sonuçlarıdır. T.C. öncelikle, Rum-Ermeni-Süryani, önce Müslüman olmayan halklar, sonra Kürt kırımları üzerinden yükseldi. Türk egemen burjuvazisinin ilkel birikimi, bu kırım ve talana dayandı. “İslam kardeşliği’’ bayrağı altında, Türk egemenleri, tamamıyla kendilerinin sorumlu oldukları soykırımda, diğer milletlerden İslam olanları da kullanmışlardır. Ezilen kitlelerdeki dinsel ön yargıların kırılması açısından, yaşanmış tecrübelerden öğrenmek yerine, İslam müsamahakarlığı ezilenler açısından, sadece olumdur. Türk-Sünni İslam şovenizmine karşı, baş mücadele görevi, dinsel ön yargılarla ezilen-ulus-azınlıklar ve inançlara sahip kitleler saflarındaki etkilenmelere karşı, ideolojik mücadeleyi yadsımamalıdır. İçselleştirilmiş tekçi egemen dinsel hegemonya sayesinde, egemenlerin sömürü düzenlerini sürdürme ve gerekli dizaynlarla yeniden üretmelerinde, uluslar-inançlar arası eşitsizliklerinin temellerini muhafaza eden, ezen, ezilen ulus, inanç ayrımını yok saymadan, ezilenlerin meşru direnişlerinin yanında ve komünist öncülük-çözüm sorumluluğuyla, eylemiyle, yürümeliyiz. Komünist, devrimci-demokrat saflarda da, ezilen ulusların burjuvalarının egemen olmak istedikleri ‘büyük ülke’ hayalleri ve emperyalizmle uzlaşma karakterleri, gerekçe gösterilerek, ezilen ulus hareketlerinin meşruiyeti, hep tartışma konusu haline getirilmiştir. Destek bir yana, gadre uğramalarına seyirci kalınmıştır. Sosyalist devletlerin dış politika çıkarlarının temelindeki uygulamalarda da bu söz konusu olmuştur. 1920 Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi (KEYK) bildirilerinde dahi, hatalı yaklaşımların etkileri görülmektedir. Ermeni soykırımı kökten lanetleneceğine suçun faturasının bir bölümü de adeta onlara çıkarılmaktadır. Emperyalistler ‘sizi kışkırttılar-silah verdiler’ demişlerdi. Emperyalist planları deşifre etmek, Türk egemenlerinin soykırımına en ufak da olsa bir tavizi bir hayırhah tutumu gerektirmez. Zilan Kürt ayaklanmasını ‘Feodal ayrıcalık’ olarak değerlendirmeyi doğru kılmaz. İttihatçıları Kemal’i, ‘burjuva devrimci’ hareketlerini, ‘burjuva demokratik hareket’ şeklinde, değerlendirmeyi haklı çıkarmaz, çıkarmamalıdır.

Dünya Komünist hareketi saflarında, Ermeni, Dersim v.b soykırımları gündemleştirme, doğru çözüm programını bayraklaştırmada, Kaypakkaya ilktir. Jön Türk-İttihat-Kemalist konseptin kırımcı özünü, Cumhuriyetin inkarci-imhaci-tekçi gerici içeriği ve fasist niteligini ortaya koymada ilktir. Burjuva Cumhuriyetlerin ortak barbar-gerici özelliklerinin temelinde yatan, kapitalist sermaye medeniyeti paradigmasının, ‘yurttaşlık-hukuk-parlamento-eşitlik’ perdesini, ilericilik diye alkışlamış yanılsamalara karşı, ardılları, doğru yolda ilerlemeye devam edeceklerdir. Ermeni soykırımının yaklaşan 100.yılı, emperyalist egemenler, T.C. devlet konseptine, kapitalist medeniyet paradigmasına,  neo liberal ‘demokrasi’ gericiliğine, üstün-geri ırk-cins gericilik felsefesine, inkarci-imhaci-tekçi-kapitalist-muhafazakar-dinci operasyonlara, şovenizme, burjuva ideolojisinin kitleler içerisindeki etkilerine karşı bir atılım olmalıdır. İdeolojik-teorik-politik bir mücadelede, büyük bir seferberlik kampanyası olarak ele alınmalıdır. Baska ulusların kırımlarına ilgisizlik, hiçbir ezileni özgür yapamaz!.  Ermeni, Rum, Süryani gibi sayıları bugün artik binleri geçmeyen ve tamamıyla ‘temizlenmiş’ ölülerinin, Türk devletine ‘sızmış, paraleller’ değerlendirmesi, ırkçı-şoven T.C’nin emperyalizm uşağı, Türkçü-İslamcı derin gladiosunu, masumlaştırmaktan öteye geçemez.

Sayin Öcalan’ın savunmalarında, Türkiye’nin ‘bölgede lider’ , ‘Orta Asya’dan Balkanlara ve Kafkaslara kadar etkili olma’ durumu için sundugu öneriler, görüşme notlarında deklare edilmişti… Bunlara “Büyük Demokratik Çözüm diyorum’’ demekteydi. Tarihsel dayanaklarını ise şöyle açıklıyordu: “1071’de Alparslan Silvan’da Kürtlerle iliskiyi nasıl düzenlediyse, 1516`da Yavuz-egemen temelde de olsa-nasıl Kürtlerle ilişki düzenlemişse, 1920’lerde Mustafa Kemal Kürtlerle nasıl ilişki düzenlemişse…Basbakana çağrı yapıyorum.. . Kendi aramızda halledelim” 

Açıklamalarındaki ‘İslam kardeşliği’ (Ezen-ezilen milletler meselesini, Türk egemenlerinin Kürdistan’ı ilhakini perdeleyen) ‘İslam milleti’ vurguları, Hozat-Altun söylemlerinin ‘bir dil sürçmesi’ olmadığını gösterir.  

Önceki İçerikMKP 3. KONGRESİ VE İBRAHİM KAYPAKKAYA (I)!
Sonraki İçerikDEVRİMCİ SINIF ÖRGÜT VE PARTİLERİ HASIM DEĞİL SINIFDAŞTIR!