MKP 3. KONGRESİ VE İBRAHİM KAYPAKKAYA (I)!

Geçmiş tarihsel köklerimiz ve bizleri bugünlere kadar taşıyan ideolojik, politik ve örgütsel öncellerimize doğru ve bilimsel bir yöntemle yaklaşarak onları yaşatmalıyız. Zira komünist ideoloji ve bilimimiz, dogma değil tam da bir eylem kılavuzudur. Onun iki temel özelliği olarak proletarya ve emekçilerin hizmetinde olması ve uygulanabilirliği, somut koşulların somut tahlili prensibiyle sürekli ilerletilmesini gerektirmektedir. Özellikle Türkiye-Kuzey Kürdistan’da hareketimiz ve Partimizin kurucu komünist önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın tezlerini ve görüşlerini ele alışımızda da bilimsel olmak durumundayız. Ne yazık ki, yoldaşın bilimsel tutumu ve ruhuna uygun olarak onun özüne sarılmak yerine ardılları olarak genellikle lafzına tutunulmuştur. Aynı şekilde‘Kaypakkaya diyor ki’ ile başlayarak sürekli alıntılar silsilesi eşliğinde basmakalıp ve değişmez bir ikonlaştırma çizgisi ve siyaseti izlenmiştir. Kaypakkaya yoldaş sonrası yaşadığımız ve mücadele yürüttüğümüz süreçlerin objektif ve sübjektif somut verili koşullarını doğru ve bilimsel olarak tahlil etmek yerine önder yoldaşın kendi tarihsel koşullarında son derece doğru ve bilimsel olan programatik görüşlerine uydurmak için kendimizi sürekli zorladık. Oysa Kaypakkaya yoldaşın, izlenmesi ve sürdürülmesi gereken tam da doğru ve bilimsel yöntemi (metot) ve çizgisiydi. Bilinmelidir ki, Kaypakkaya yoldaşın bizlere bıraktığı en büyük miras, tarihsel köklerinin üzerinden-hareketimizin Kültür Devrimi’nin ürünü olmasına yönelik önemli vurgu vb-doğru ve bilimsel olarak yükselerek burjuva medeniyetçi paradigmadan (burjuva tarih anlayışı ve onun teori- ideoloji-çizgi ve siyasetinden, burjuva uygarlıkçı ve aydınlanmacı anlayışlardan, Avrupa merkeziyetçilik vb.lerinden köklü olarak kopuş) köklü bir şekilde koparak ezilen ve sömürülenlerin tarih ve gerçeklikleri üzerinden komünist bir doğruluşla yükselmesini bilmesidir. Öyle olmasaydı Partimiz ve hareketimiz, Ermeni, Dersim vb diğer soykırımlar ve Kürt vd katliamlara karşı çıkmaz ve çıkamazdı. Öyle olmasaydı Jön Türkçü, İttihatçı ve Kemalist cumhuriyetçi mirası kökleriyle reddetmez, reddedemezdik. Öyle olmasaydı Pir Sultanlar, Şeyh Bedreddinler, Babailer ve ezilen Kürt ulusu vd. lerinin ilerici, kahraman, demokratik ve devrimci aynı zamanda son derece haklı ve meşru miraslarına sahip çıkamazdık. Ve nitekim öyle olmasaydı bugün bizzat uluslararası emperyalist dünya sisteminin Ilımlı İslam ideoloji ve politikası düzleminde tekçi- faşist Türk Sünni- İslam eksenli anlayış, çizgi, teori ve pratik politikalarına köklü olarak karşı gelemezdik. İşte bütün bunlar ve izlediğimiz çizgi ve yönelimimiz, Türkiye-Kuzey Kürdistan’da komünist önderimiz Kaypakkaya ile birlikte yeni nitel bir tarih bilinci ve tarihsel doğruluş olarak göndere çekilmiştir. MKP 3. Kongresi tam da böylesine bir öze ve içeriğe sarılarak hareket etmiş ve bu doğrultudaki kararlılığını göstermiştir. Kongre, böylesine bir tarihsel mirasa komünist bilinçle sahip çıktığını ve bunun ilerletilmesi sorumluluğunu ilan etmiştir. Biz komünistler son derece doğru ve bilimsel bir tarihsel mirasa sahibiz. Kaypakkaya her şeyden önce komünist ideoloji ve bilim olarak ulaştığımız seviye itibarıyla Marksist-Leninist-Maoist’tir. Ve bu bilimsel sosyalist yöntem üzerinden, onun yaşayan canlı ruhu olan somut koşulların somut tahlilini doğru ve bilimsel olarak uygulamasındadır. Yoksa komünist Kaypakkaya yerine olsa olsa devrimci bir Kaypakkaya olabilirdi. Maalesef önder yoldaşı geriye çekmek isteyenler niyetlerinden bağımsız olarak yanlış anlayış, çizgi, ideolojik yönelim ve gerek kendi hareketi içerisinde gerekse de pratik politikalarıyla söz konusudur.

Şimdi çok net bir şekilde ifade edebiliriz ki, Kaypakkaya yoldaşı yanılmaz otorite olarak kavrayıp bizzat onun tezlerini nicel ve nitel olarak ilerletme sorumluluğunu üstlenmek yerine, Kuranı Kerim gibi ayetler ve hadisler silsilesi şeklinde hayata yaklaşanlar mı, yoksa yoldaşın bilimsel tutumu ve ruhuna uygun olarak lafzına değil de tam da özüne sarılarak mücadelede ısrar edenler mi, doğru ve bilimseldirler. Açık ki saatlerini durdurarak ve tabii ki Kaypakkaya yoldaşı dokunulmaz, yanılmaz ve onun ortaya koyduğu ve mücadelesini can bedeli yürüttüğü tezlerini ise sürekli surette değişmez şeklinde görerek, algılayarak ve kavrayarak hareket etmek, komünist önder yoldaşa ve son derece doğru ve bilimsel mirasına vurulan en büyük engel kilididir.

Kaypakkaya yoldaşın bilimsel tutumu ve ruhuna, çizgisine, özüne ve yöntemine sarılamayanlar tabii ki Gezi Haziran Ayaklanması ve direnişinin tecrübelerinden yeterince doğru ve bilimsel dersler çıkaramazlar. Tabii ki yaşanan objektif koşullar tarafından eskiyerek geriye düşmüş ve değiştirilmesi gereken fikirler, stratejiler ve mücadele yöntemleri yerine doğru ve bilimsel olarak somut koşulların somut tahlilini yeterince yapamazlar. Ve önceden ortaya koydukları reçeteler, siparişler ve değiştirilemez kanunlarla hareket ederler. Oysa doğa, toplum ve her şey hareket halinde ve sürekli değişim içerisindedir. Çelişme zemininde mücadele, nicel ve nitel dönüşümler ve değişimler her bir şeyin gerçekliğidir. Kaypakkaya yoldaş da kendisinden önceki tarihsel sürece ve komünist harekete bu şekilde yaklaşmıştır. Bizler de geçmiş tarihsel süreçlerimize ve kurucu komünist önder Kaypakkaya’ya aynı şekilde yaklaşmalıyız. Her şey tarihseldir ve bu tarihsellik içerisinde bir artma ve azalma gösterilerek ve sıçramalı şekilde sürekli nicel ve nitel olarak ilerletilmelidir. Özellikle nitel olarak ilerlemek zorundayız. Fikirler, tasarılar, programlar, asgari ve azami toplum projelerimiz, bu hedeflediğimiz devrim, sosyalizm ve komünizme gidişte mücadele yolu, niteliği ve stratejisi, temel taktikleri hiç değişmeden kalamazlar. Marks’tan Mao’ya ve oradan Türkiye-Kuzey Kürdistan’da İbrahim yoldaş başta olmak üzere diğer komünist yoldaşlarımızın öğrettikleri budur. Parti 3. Kongresi bu temelde eşikten geçen önemli bir atılımdır. Şan olsun köklerimize doğru ve bilimsel bir yönelimle sahip çıkarak TKP(ML)’den MKP’ ye böylesi bir tarih üzerinden yürüyerek ilerleme azmiyle donanarak mücadele kararlılığına.

Önceki İçerikKongre kararlarını kavrayalım, kavratalım!(1)
Sonraki İçerikERMENİ SOYKIRIMI