24 Ocak 1973’de şehit düşen MKP önceli TKP-ML kadrosu ve önderinden Ali Haydar Yıldız şahsında; tüm şehitlerimizin anısı önünde saygıyla bir kez daha eğiliyoruz. 

Mustafa Suphi sonrası Türkiye-Kuzey Kürdistan topraklarında, devrim, halk demokrasi sosyalizm ve yüce komünizm mücadelesini sürdüren Kaypakkaya ve yoldaşları sınıf mücadelesinin engin denizinde ilk şehitlerini Dersim Vartinik’te verdi. Bundandır ki, Vartinik ideolojik, politik ve askeri olarak bizler için oldukça stratejik bir hamlenin mekânsal adıdır da. 

Düşmanın proletarya partisi kadrolarının üstlendiği Dersim Haydaran dağlarına yaptığı baskın sonucunda, Ali Haydar Yıldız yoldaşın şehit olması, ardından Kaypakkaya yoldaşın amansız doğa koşullarıyla verdiği mücadele sonrası bir ihbarla tutsak düşmesi, proletarya partisinin aldığı ilk darbe olarak tarihe not düşmüştür. 

Bu tarihsel notu iki biçimde ele almak gerekir: birincisi yenilgi ise ikincisi ve en önemlisi, Vartinik baskını geleneğimizin hem ilk yenilgisini barındırır hem de düşmana karşı stratejik, teorik zaferini bağrında taşır. Öyle ki Kaypakkaya’nın düşünceleri burada ete kemiğe bürünmüştür, mekân her zaman sadece bir mekân değildir!

Vartinik’te yazılan tarihsel destan, ideolojik-siyasal olarak tarihte hep yolumuza ışık olmuştur.  Aynı süreçte düşmanın büyük ve kapsamlı ideolojik ve fiziki saldırısı sonucunda komünist geleneğimizin ilk kadrolarından Meral Yakar yoldaşın işkencede, düşman tarafında katledilmesi, komünist kadınlar mücadelesi açısından ve Maoistler açısından ayrıca önemli bir değerin ifadesidir. “Ser verip sır vermeme” geleneğin önder kadroları, ideolojik olarak nasıl donanımlı, davaya ve halka bağlılıkları sadece siyasal duruşlarıyla olmadıklarını, aynı zamanda da düşman karşısında boyun eğmeme gibi direnişçi duruşları da vaz geçilemez ilkelerindedir. 

Tarihsel olarak Vartinik, geçmişin siyasal teorik ve öznelerini hatırlanması, gelecek kuşağa aktarılması için simgedir. Bu simge üzerine yazılan şiirler, söylenen ezgilerle Kaypakkaya geleneğinin kitleler içinde maddi güce dönüşmesinde etkileyici olmuştur. 

Bizler; Anadolu topraklarında ilk komünist bayrağını açan geleneğiz. Şehitlerimizin ölümsüzleştiği mekânlar sürekli hafızamızda kalmıştır-kalmalıdır da. Sınıf mücadelesinde düşmana karşı sınıf kinimizi, hıncımızı ve öfkemizi yitirdiklerimizle biliyoruz… Suphi ve yoldaşlarının Kemalistler tarafında katledildikleri yer Karadeniz’in hırçın sularıdır. Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal ve ekibi tarafında Dersimlilerin topluca katledildiği Dersim coğrafyası, bu kanlı katliamın izlerini taşımaktadır. Dersim Kızılbaş Alevileri şahsında Seyit Rıza ve arkadaşlarının asıldığı yer Elazığ Buğday meydanıdır. Bu alan unutulmazdır. 

THKP-C kurucusu ve önderlerinden Mahir Çayan ve yoldaşları, halkların özgürlüğü için haykırdığı yer Kızıldere’dir. Bundan dolayıdır ki Karadeniz dendiğinde nasıl ki ilk düşündüklerimiz Suphi ve 15’ler ise Kızıldere dendiğinde ilk akla Mahir ve yoldaşları gelmektedir. Ağıtlar bu coğrafya üzerinden söylenerek kahramanlar mısralarda işlenerek günümüze taşınmıştır. 

Kürdistan’da milli baskının yaşandığı en yakın tarihsel belleğimiz Roboskidir. Her yıl binlerce kişi Roboski katliamını lanetlerken, özünde soykırımı lanetlemektedir. İnkâr ve imhaya karşı bu vesileyle serhildan demektedir. 

Kaypakkaya ve yoldaşlarının devamcıları olan komünist önderlerimizin 17’ler, Mercan Vadisi’nde teslim olmadan ölümsüzleştiler, siyasal- ideolojik zaferimiz oldular. Lakin Mercan Dağları, ezilen halklarımızın hafızasında bir direniş abidesidir, dövüşe dövüşe düşenlerin görkemli mirasıdır. 

Dağların doruklarında yazılan onlarca destan ve burada sayamadığımız Türkiye- K. Kürdistan coğrafyası sınıf mücadelesi tarihi, yenilgi ve zaferlerin alındığı mekânlar, bizleri mücadeleye sürükleyecek, geleneğimizin kökleriyle buluşturacak başlıca yerlerin olduğu açıktır. Bu alanlar yalnızca coğrafya üzerinde mekânın güzelliği olarak kabul görünemez. Tarihe not düşen eylemlerin, tarihe mal olmuş olayların, mekân üzerinde anlatılması siyasal politik tavrımız canlılığını ifade eder. Bu coğrafik alan yalnızca bir orman alanı, bir dağ eteği, bir kaya parçası olarak düşünülmemelidir. Taksim Meydanı bir mekândır, ancak Taksim Meydanı kelimesinin kullanılması politik kitle acısında, 77 1 Mayıs katliamıdır. 

Siyasal politik düşüncelerin ve kültürlerin, Türkiye- K. Kürdistan’da yaşayan Rum, Ermeni, Kürt, Alevi ve diğer azınlıkların kültürel kimliklerin tarihte silinmesi için onların yaşadığı mekân/coğrafya isimleri devlet tarafında değiştirildi. Yine devrimci ve sosyalistlerin siyasal etkisi sonucu isimlendirdikleri mahalle isimleri devlet tarafında değiştirildi. Tekçi faşist iktidar, ezilenlerin geçmiş tarihsel anılarını başta olmak üzere, coğrafya isimleri ve coğrafyadan edinilen kültür ve inançları silmeyi amaçlamıştır.   Devlet aklı şunu iyi biliyor ki, sınıf kavgasında ezilenlerin ve ezilenlerin önderlerinin yazdığı tarih, aynı zamanda ezilenlerin hafızasıdır. 

Osmanlı imparatorluğu ve akabinde Türk Devleti’nin baskısı altında kendi inancını sündüren azınlıklar, kültürellerin yaşaması için anıtlar dikerek, mezar taşlarına tutunarak, coğrafi olarak belirledikleri ibadet yerleriyle kültürlerini koruya bilenler, çocuklarına anılarını taşıyarak, inançlarını bugüne getirdiler. Bu metot izlenmeseydi, kuşaklar arasında köprü olan kültürlerini taşımaları zayıf kalınırdı. Azınlıklar kimliklerini var edemezdiler. 

Alevi Kızılbaş inancının bunca baskı ve katliamlara rağmen, kültürlerini yaşatmalarında coğrafi olarak belirtikleri yerlerin etkisi büyük olmuştur. Bu ibadet alanları Alevi kızıllaş kitlesinin buluşturarak, ibadet ederek kültürlerini korumuşlardır. Yasaklanan tüm kimlikler için böyledir. Yani kültürlerini mekân üzerinde sürdürmüşlerdir. Böyle yapılmasaydı, ‘coğrafyasız tarih ilim değil hikâye dahi olamazdı’. Coğrafya/ yer/ mekân üzerinde yapılan katliamlar ile siyasal, politik düşünce arasında ilişki sağlanılamazsa, zulüm, katliamın geleceğe anlatılması soyut kalırdı. 

Vurguladığımız gibi Seyit Rıza ve yoldaşlarının asıldığı Buğday Meydanı’nın yasaklamasının tek nedeni var; Dersimin kanaat ve inanç önderlerinin başına gelenleri yeni nesil öğrenmesin! Bundan ötürüdür ki yapılan gösteriler engellenmektedir. THKP-C önderi Mahir Çayan ve yoldaşlarının şehit düştüğü Kızıldere, THKO önderlerinden Deniz Gezmiş’in tutuklandığı Gemerek, Sinan’ın ölümsüzleştiği Nurhaklar… Bu mekânlar ile hatırlanacak, anılacak, sahiplenecektir. 

Yüz yılardan beri inkâr ve imha edilen Kürt ulusunun özgürlüğü uğruna atılım yapan Agit hevali nasıl anacağız? Elbette ki Botan eyaletinde olan, Şemdinli’de işgalci güçlere karşı yaptığı saldırı ile anılır. Burada mekânın nasıl önem arz ettiği anlaşılmaktadır. 

Agit ve ölümsüzleşen yoldaşlarının ardılları olan Beritan, Kürt ulusun, kadın direnişçisinin sembol halindedir. Bilindiği gibi, 1992’de Güney Kürdistan savaşı olarak bilinen, savaşta aktif görev almış, Sidikan bölgesine bağlı Lêlikan tepesinde “Teslim ol” çağrısına karşı düşmanın eline geçmektense kendisini uçurumda atan Beritan‘nın (Gülnaz Karataş) coğrafi mekânı, gelecek kuşağa aktarılması, özneyi coğrafya ile birlikte anlatılması sınıf mücadelesini zenginleştirir. Bu coğrafyayı ziyaret edenler bu tarihsel olayları anımsama, anlatma, öğrenme, sorma, soruşturma açısında önemlidir. İçinde yaşadıkları koşulları ile geçmiş koşullar arasında köprü olur bu yerler. 

Başta önder Kaypakkaya yoldaş olmak üzere, şehitlerin mezarlarını ziyaret edenler, tutuklanmakta ve dava açılmaktadır. Kültürlerin, teorik düşüncelerin, politik yönüyle ileriye taşınması için, coğrafya yönüyle etkili olduğunu burjuvazi de bilincindedir. 

Karl Marks’ın evini ziyaret edenler, Lenin’in İsviçre’de uğradığı mekâna uğrayanlar, Komünarların mezarını ziyaret edenler, oradaki duvarı, taşı, çevreyi görmenin yanında geçmiş anıları, davranışları, siyasi birikimin ortaya çıktığı yerler olarak anlamlandırırlar. Marksizm’in saç ayakları olan, sınıf mücadelesi, felsefe, ekonomi politik; Fransa, Almanya, İngiltere coğrafyası gerçekliği üzerinde açıklanması, ülkelerin isimleriyle belirtilmesi, olay ve olguların objektif konumlandığı yerler olarak alınması gibi, bilimin somutla bütünleştirmenin metodunda, mekân/coğrafya önemini işaret etmekteyiz. 

Biraz daha somutlaştırırsak; Dersimin her dağı, her toprak parçası kanlarla sulanmıştır. Soykırım sonucu toplu katliamın yapıldığı bir mekândır Dersim. Dersim coğrafyasında Kutu Deresi, Halbori Gözeleri, Laç Deresi, Beyaz Dağ vb. mekânlar ve sayamadığımız onlarca mekânda gerçekleşen katliamların yerlerini ziyaret eden her duyarlı kişi; katliamda ölmüşleri, ölülerin altında yaralı kurtulanların anılarını, parçalanmış çocukların bedenlerini düşünmede geçemezler. Bu durum, şirin gösterilen devletin azınlık ve muhalefet olanlara nelerin yaptığının göstergesi olarak öğretmektedirler. Yani kişi geçmişi sorgular, geçmişteki toplumsal gelişmeleri düşünerek gelecek döneme özgü davranışlarını, siyasi konumunu şekillendirir. 

Katliamın yapıldığı yer, mekânlar bilinmediğini var sayarsak o durumunda, Kutu Deresi, Laç Deresi, Halvori, Beyaz Dağ vs. yakınında geçenler açısından bu mekânların salt bir coğrafik güzellik olarak anılacaktır. 

Kutu Deresi coğrafi olarak var olduğu sürece (ki olacaktır), Dersim soykırımı bu mekân üzerinde anılacaktır.

Keza 12 Eylül askeri faşist darbesi akabinde, Diyarbakır 5 nolu zindanında süren işkenceleri anlatan onlarca kitap, roman, anı yayınlandı. İnsanlık dışı uygulamaların en yoğun olduğu bu mekân demokrasi cephesi için unutulmayan mekândır. Diyarbekir zindanların coğrafyası belirtilmeden burada süren işkencenin anlatılması eksik olacaktı. 5 nolu zindanın müze olması, gerçek anlamında özgürlük uğruna kavga edenlerin, aylarca açlık grevi direnişinin mekânı olduğunu öğrenmeleri, ziyaret edenlerin bilincinde onlarca soru işaretleri ve sezgiler bilince çıkarmış olacaktır. 

Bu müzeye uğrayanlar, yanında geçenler, medyada rastlananlar, buranın işkencenin merkezi olduğunu sürekli hatırlayacaklardır. Müze asırlar boyu kalırsa başta ser verip sır vermeyen komünist önderimiz İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşlarımız olmak üzere, siper yoldaşlarımız, devrimci, demokrat ve Kürt yurtseverlerin önder kadrolarını; Mazlum, Hayri ve diğer yoldaşlarına yapılan işkenceler asırlar boyu hatırlanacaktır. 

Sonuç olarak; her birey yaşadığı coğrafyanın acılarını, sevinçlerini, duyumlarıyla, gördükleriyle bilinç şekillenmesini sağlar, kendisini var ettirir. Sonraki kuşağa da bunları aktarır ve bu durum yalnızca azınlık milliyetler ve haklar için geçerli olmayan, sosyalist kurumlar ve demokrasi kurumlar içinde genel geçerli tanımdır. Yaşadığı coğrafyada katliam ve zaferlerin olduğu mekânları hiçe sayanlar, bu alanlara tutunarak görüşlerini harmanlayarak ilerletmeyenler sınıf mücadelesinde er veya geç tökezleyeceklerdir. 

Her bir yoldaşın, geçtiği uzun yolculukta bir anı veya bir büyük muharebenin yaşandığı alan mekânın unutulması, yaşanan öznenin ve tasavvur edilen siyasal geleceğin unutulmasıdır. Bu yabancılaşma derinleşmesi anlamına gelir. İpin ucunu kaçırıldığı yer ise burası olur. 

Biliyoruz ki; Kuzey Kürdistan-Türkiye coğrafyasında, proletaryanın önderliğinde yapılacak bir sosyalist devrim, yukarıda saydığımız değerlerimizi ve coğrafyasını anarak zaferle taçlanacaktır. 

24 Ocak 1973 de şehit düşen Ali Haydar yoldaş şahsında tüm şehitlerimiz bir kez daha anarken, onların ardılları olarak Vartinik’in bir ayağa doğruluş olduğunu da asla unutmuyoruz. Vartinik’ten Mercan’a, Mercan’dan Kızık Ormanları’na uzanan, bu ayağa doğruluş; komünizme yürüyüşümüzün tereddütsüz adımları olarak hafızamıza kazınarak, zafere dek devam edecek olan aynı görkemli direnişlerin bayrağı oluyor, olacaktır!  

Önceki İçerikSiyaset tarzı: Kitlelere Dokun Devrimi Hisset
Sonraki İçerikEkonomik Kriz ve Emperyalist Savaşlar Bağlamında Maliyeti Karşılayan Kimler?