Tüm faşist iktidarlar gibi AKP iktidarı da kanla beslenmektedir!

Somut ve güncel siyaset ve strateji bakımından AKP iktidarının hedeflenmesi doğru ve isabetliyken, bu yönelimin gerici sınıflar ve düzenlerine yöneltilmesi şarttır. Aksi halde bir düzen partisi veya iktidarından kurtularak aynı nitelikteki bir diğer ikincisi tercih edilmiş olur ki, bu düzen içi reformist kulvarda yüzmek demek olur

Bütün faşist hakim sınıf iktidarları gibi AKP iktidarı da kanla beslenmektedir. Bu onların sınıf karakteri ve gerici çıkarlara bağlı iktidar hırslarının ürünü ve gereğidir. İşkenceye sıfır tolerans diyen AKP iktidarı sokakları işkence haneye çevirmekle yetinmemiş, buraları katliamlar gerçekleştirme alanlarına çevirmiştir. 15 yaşındaki Berkin Elvan’ın katledilmesi AKP’nin bu gerçekliğinin sadece bir örneğidir. AKP iktidarı egemenliğini kaybetme korkusuna düşerek daha da saldırganlaşmakta ve faşist saldırılarını pervasız boyutlara taşımaktadır. İktidarı elden bırakmamak için her türlü barbarlığa başvurmakta, çocukları katletmekten geri durmamaktadır. Buna karşın faşist AKP iktidarı, sonunu yakınlaştırmaktan kurtulamayacaktır. Kitlelerin devrimci öfkesi onu döktüğü kanda boğarak örümcek tutmuş tarihteki yerine gönderecektir.

Elbette ki, Gezi Ayaklanması’nda katledilenler gibi, Berkin’in katledilmesinden de, “ben müdahale etme talimatı verdim’’, “Polisim kahramanlık örneği sergiledi’’ diyen Erdoğan birinci dereceden sorumludur. Ve bunun hesabını proleter adaletin önünde verecektir. Hiçbir sermaye, hiçbir gerici iktidar ve nüfuz bu hesabın sorulmasını engellemeye yetmeyecektir.

AKP iktidarı siyasi dinci ve manipüle edilmiş inanç sahibi dindar kitlesinin dışında kalan geniş halk kitleleri nezdinde, bütün kredisini sıfırladı. Buna paralel olarak ahlaki bakımdan dibe vuran Erdoğan şansını zorlayarak tüketti. İktidar şahsında çirkef ve çürümüşlüğün ayyuka çıktığı, yozlaşma, kokuşma ve her türden ahlaksızlığın yüzeye vurarak halk kitlelerinin isyan etmesine yol açan bugünün gelişmeleri AKP / Erdoğan iktidarını geri dönmemek üzere göndermeye adaydır. Mesele gerçek manada demokratik devrimci değerlere sahip siyasi bir erkin ortaya çıkarak görev almasındadır. AKP iktidarı şahsında cereyan eden çürüme, yabancılaşma, kokuşma ve ahlaksızlık elbette ki salt AKP iktidarına has bir durum değil, bütün gerici sınıf kliklerinin veya bu sınıf devletlerinin gerçekliğidir. Dolayısıyla mesele proleter devrimci bir erkin siyasi güç olarak teşekkül olup görev almasındadır.

Kısacası, sadece anti-AKP’ci “özürlü ya da verili demokratik tutum’’ gerçek anlamda devrimciliği karşılayamadığı gibi, yalnızca anti-AKP’ci tutum asla yetmez ve gerçek anlamda devrimci bir rota izlemez, izleyemez. Bundandır ki, somut ve güncel siyaset ve strateji bakımından AKP iktidarının hedeflenmesi doğru ve isabetliyken, bu yönelimin gerici sınıflar ve düzenlerine yöneltilmesi şarttır. Aksi halde bir düzen partisi veya iktidarından kurtularak aynı nitelikteki bir diğer ikincisi tercih edilmiş olur ki, bu düzen içi reformist kulvarda yüzmek demek olur… Biz buna hayır diyoruz ve gerçek manada devrimci bir siyaset ve pratiğin benimsenmesi gerektiğine işaret ediyoruz. Bunun yolu ise, öncelikle kötünün iyisini seçme, birini ötekine tercih etme tavrına düşmeden bütün gerici sınıf iktidarları ve düzenine karşı mücadele etmekten geçer. Proleter devrimci politikanın bunu atlayan ve salt AKP karşıtlığında ifade bulan mevcut somut iktidar karşıtlığıyla yetinen bir tutumu olamaz.

Otoritesini çeşitli baskılarla tesis etmeye çalışıyor

Demokrasiyi çıkarlarına göre yorumlayıp sınıf niteliğine bağlı biçimde anladığı için, faşizm bağlamında her türlü baskı, şiddet ve terörcü diktatörlüğü uygulamaktan zerre kadar sakınmadı. Açıktan katliamlar gerçekleştirmekten ve katliam talimatları vermekten geri durmadı ve bunları küstahça sahiplenerek gizleme gereği duymayacak kadar pervasızlaştı. Devletin tüm kurumlarını iktidar egemenliği altında gerici çıkarlarına uygun olarak dizayn etti, edemediklerini çıkardığı yeni yasalarla hizaya sokup kendi katarına yedekleme süreci işletmektedir. Kontrol edemediği medya kurumlarını açıktan tehdit ederek, şantaj yaparak, işinden kovdurarak, cezalara boğarak ve kontrol edemediği eski ortağı kimi güçleri sürgün ederek, işinden el çektirip görevinden alarak vb vs usullerle otoritesi altına alarak mutlak otoritesini tesis etmeye çalışıyor…

AKP iktidarı, demagoji vasıtasıyla yarattığı manipülasyon sayesinde faşist ideolojiden beslenen tek adamcı ve tekçi, ırkçı milliyetçiliğe dayalı diktatörlüğünü pervasız boyutlara vardırarak mutlak otorite sevdasıyla koyu bir gericilik estirmektedir. Onun ileri demokrasi safsatası bugün çıplak biçimde çöküp gerçek yüzüyle açığa çıkmıştır. Gerici faşist sınıfların demokrasisi elbette ki kanlı diktatörlükten başka bir şey değildir.

AKP / Erdoğan’ın “ileri demokrasisi’’ 15 yaşındaki Berkin Elvan’ı katletmek ve katlini savunmakta açıktır. Onların demokrasileri azınlıklara uygulanan baskılarda, Kürt ulusu düşmanlığında, Roboski’de bombalanan köylüler ve uçaklarla parçalanan çocukların katlinden açıktır. Van’da bir buçuk yaşındaki Muhammed’in ölümünde ve torbaya konup babasının sırtında taşıtılan cesette açıktır demokrasileri… Evlere istif edilen milyar dolarlardan, ifşa olan ahlaksızlıklardan açıktır demokrasileri. Basını satın alarak ve sindirerek kontrolüne almasından, sansürden, interneti sınırlayıp kontrol etmekten, paylaşım sitelerini kapatmaktan vb vs bellidir demokrasileri… Faşist hakim sınıfların “demokrasisi’’ elbette ki proletarya ve halk kitlelerine baskı, zulüm ve katliamdır. Proletarya ve geniş emekçi halk kitleleri, gerici düzenlere son vererek kendi demokrasisini kuracaktır. Onların ihtiyacı kendi sınıf iktidarları ve demokrasileridir. AKP gibi katliamcı faşist bir iktidar demokrasi değil, olsa olsa faşizm uygular.

***

Faşist AKP iktidarı halk kitlelerinden ayaklanma düzeyinde ikinci ciddi uyarıyı da aldı. Halk kitlelerini azgın sömürü ve faşist teröre boğan, talan ve hırsızlıkla halkın paralarını evlerine istifleyen, açıktan koyu bir faşist diktatörlük uygulayarak katliamlar yapan AKP iktidarı, Gezi Ayaklanması’yla halk kitlelerinden ilk uyarıyı aldı. Berkin Elvan’ın katledilmesiyle bir kez daha bardak taştı ve halk kitleleri ikinci uyarısını da yapmış oldu. Ayaklanarak sokakları dolduran halk kitlelerine çapulcu diyen çapul iktidarı, Elvan’ın katledilmesiyle sokaklara dolan yüz binlerle akıbetini iyice görmeye başladı. Demagoji silahına sarılan AKP iktidarı, bu kez de kitle hareketinin arkasında Pensilvanya var diyerek kitlelerin mesajını görmezden gelmeye ve kitlelerin meşru eylemini çarpıtarak zayıflatmaya çalıştı. Ne var ki, “bu daha başlangıç’’ diyen kitlelerin artık kolayca kandırılamayacağı gün gibi açığa çıkmıştır. “AKP istifa” , “Katil Erdoğan” sloganları ve her şeyden de önemlisi meydanlara sığmayan mahşeri kalabalıkların kolayca manipüle edilemeyeceği görülmüştür. Kitlelerin arkasında Pensilvanya var diye alçakça iftira eden Erdoğan, öncelikle kendisinin arkasındaki güçlere bakmalı ve onları açıklamalıdır. Emperyalist güçlere yaslanarak halk kitlelerine meydan okumak veya hakaret etmek, yalnızca Erdoğan / AKP gibi faşistlerin işi olabilir.

Doğru okunmalıdır ki, halk kitlelerinin devrimci isyan ve ayaklanması sadece Gezi Parkı’nda kesilen ağaçlar veya Berkin’in katledilmesi meselesi değildir. Berkin bardağı taşıran son damla olmuştur. Halk kitlelerinin öfkesi iktidarın faşist baskı ve terör uygulamalarına karşı biriken öfkenin patlak vermesidir. Bunu görmek istemeyen AKP iktidarı, çarpıtma ve oyunlarla süreci atlatmaya çalışmaktadır. 

***

Mevcut ayaklanma pratiğindeki belirsizliklerden veya eksikliklerden biri de, ki bu eksiklik hareketin somut hedeflere ulaşmamasına zemin oluşturan ya da hareketin belirsizlik içinde kalarak somut bir hedef doğrultusunda ilerlemesine olanak sunmayan temel sorun, harekette somut taleplerin ileri sürülmemesi ve bu talepleri haykıran sloganların isabetle tespit edilmemesi ve hatta olmaması gerçeğidir. Berkin için adalet soyut olmakla birlikte, hedefi zamana yayarak zayıflatma özelliğindedir, bu bakımdan yetersizdir. Oysa başbakanın istifası, ilgili bakanların istifasını, il valisi, emniyet müdürü ve diğer yetkililerin istifalarının istenmesi gibi somut hedefler saptayan talepler ve sloganlar mevcut kitle hareketinde belirlenmesi gerekenlerdi ve bu talepler esasta yerine getirilmeden sokaklardan dönülmeyecekti… Ne yazık ki, kimi ileri veya doğru sloganlara karşın, bilinçli ve somut hedefler belirleyerek kitleleri ve eylemi yöneten, hedefler ya da talepler doğrultusunda saptanan somut sloganlarla hareketi sevk eden bir rol eksikti.

Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasının bir kıvılcımla alev almaya müsait devrimci bir zemin ve birikime sahip olduğu, devrimci durumun elverişli olduğu, bütün bu zeminde devrimci hareketin bastırılsa bile patlak vermesinin engellenemeyeceği yaşanan tecrübeyle sabittir. Gezi Ayaklanması’yla yaşanan sürecin dinamik olduğu, görece geri çekilmeler vb yaşansa da ayaklanmaların patlak verme potansiyelinin güçlü olarak var olduğu alenen görülmektedir. Bu bakımdan nasıl ki Gezi Ayaklanması bir süre sonra dinginleşmesine karşın Berkin Elvan’ın katledilmesiyle yeniden alev aldı, öyle de mevcut ayaklanma hareketi belli bir durgunluğa girse de yeni bir ayaklanmanın nasıl ve ne zaman patlak vereceği kesin olmasa da bir biçimiyle patlak vereceği beklenmelidir. Devrimci sürecin devam edeceği açıkken, buna hazırlıklı olmak ve daha bilinçli iradeyle müdahale etmek gereklidir. 

Kitle eylemlerinde yer almak tartışılamayacak bir zorunluluktur

Tüm güçlerimizin gelişen kitle eylemlerinde yer alması tartışılmayacak bir zorunluluk ve devrimci görevdir. Demokratik devrimci eylem ya da kitlelerin isyanı biçiminde cereyan eden ayaklanma hareketlerinde yer alırken bağımsız siyasetimizin olması gerekliyken, bu kitlelerden kopuk davranmayı gerektirmez. Bilakis tüm eylemimizde kitlelerle birleşme esas yönelim olmak durumundadır. Dahası hareketin zaaf ve hatalı yanlarına karşın, kitlelerle birlikte harekete katılmak zorunludur. Örneğin gerici burjuva partilerin bu hareketleri yedekleme, manipüle etme, gerici iktidar hedefleri doğrultusunda manivela etme çabaları ve pratiğine karşın, bizlerin bağımsız devrimci siyaset gerekçesiyle geniş kitlelerin hareketine katılmama, dışında kalma gibi bir yaklaşımımız olamaz. Hedefler, sloganlar vb vs yanlış da olsa, halk kitleleriyle birlikte ayaklanmalara katılma, kitlelerin önünde militanca çatışma hiçbir gerekçeyle ertelenemez, ötelenemez bir görevdir. Ne var ki, yukarıda değinmeye çalıştığımız gibi, eylem ya da hareketin somut talepler ve sloganlarla biçimlenmesine, hareketin salt anti-AKP’ci nitelikten ileri taşınarak tüm gerici sınıf ve bunların devletini hedeflemesine, kitlelerden kopuk davranılmaması ve kitlelerle birleşme siyasetinin benimsenmesine, kitle hareketlerinin devrimci kazanımlarla sonuçlanmasına, devrimci ajitasyon propaganda çalışmasının gevşetilmeden yürütülüp gerici faşist sınıf iktidarlarının ayrımsız olarak teşhir edilmesine, hiçbir fedakarlıktan sakınmadan direnişlerde bedel ödeme pahasına yer alınmasına, kitlelerin bilincine hitap ederek ilerletilmesini sağlayan özgün siyaset ve taktiklerin kullanılmasına önem gösterilmelidir.

Göz ardı edilmemesi gereken bir husus da mevcut hareketi sivil faşist çetelerle bir çatışmaya dönüşmesine hizmet edecek her türden davranıştan kaçınmanın gerekliliğidir. AKP iktidarı hedef şaşırtmak veya hedefleri saptırmak için de sivil faşist çetelerini Gezi Ayaklanması döneminde olduğu gibi, Berkin isyanında da kitlelerin üzerine salmakta, sivil çatışmalar veya kitlelerin çatıştırılması siyasetini devreye sokarak tepkiyi üzerinden savuşturmaya, eylem veya ayaklanma hareketinin hedefi olmaktan sıyırmaya çalışmaktadır. Şayet devrimci kitleler veya kurumlar sivil faşist çetelere karşı çatışmayı esas hale getirirse AKP iktidarının hileli oyunu tutmuş olur. Elbette sivil faşist çetelere gereken yanıt verilmeli ancak mümkün olduğunca sivil faşistlerle çatışmanın yaşanmasından sakınılmalıdır. Bunun nedeni kitlelerin devrimci öfkesinin gerici faşist iktidar ve devletten sektirilerek “sağ-sol çatışması’’ örneğinde olduğu gibi, sivil faşistlerle çatışmanın esas hale getirilmemesidir. Kitlelerin devrimci öfkesi ve tüm devrimci eylemimiz esasta iktidar ve devlete yönelmeli, devrimci enerji ve eylem doğru hedefe sabitlenmelidir. Bu süreçte dikkat edilmesi gereken konulardan biri de budur. Nitekim sivil faşist çetelerin derhal devreye sokulduğu görüldü. AKP iktidarının bu politikası sistemli ve temel siyasetlerinden biridir. Zira HDP ve BDP’ye karşı sivil faşist çetelerin nasıl devreye sokulduğu da gözler önünde yaşanan canlı durumdur. AKP küçümsenmeyecek oranda bir kitle tabanına sahiptir. Belki ve esasta AKP / Erdoğan’ı bu kadar pervasız ve hoyrat kılan da bu kitle desteğidir. Bu kitlesini iktidarını koruma uğruna gözden çıkarma pahasına kullanacağı açıkça görülmektedir. Tam da burada AKP’nin siyasi teşhirinin iyi yapılması ve devrimci ajitasyon propaganda faaliyetinin etkili olarak yürütülmesinin önemi açığa çıkmaktadır. Daha da önemlisi devrimci demokratik güçlerin ortak güç birlikleri oluşturarak ayaklanma süreçlerine daha koordineli ve organize olmuş biçimde girmesi gerektiğidir.

 

Önceki İçerikSistem krizi ve yeni ittifaklar üzerine!
Sonraki İçerikMANGALA