Toplumsal meselelere yaklaşımda referansımız proleter devrimci siyasettir

Sınıflar mücadelesi düzleminde yaşanan her meseleye dair değerlendirme ve bakış açısı temsil edilen sınıf gerçekliği ya da ideolojik olarak gıdasını aldığı zemin itibari ile kuşkusuz ki tayin edici bir yerde durmaktadır. Her sınıf beslendiği ideolojik zemin düzleminde toplumsal meseleleri el alır. Toplumsal meselelere yaklaşımda en köklü ve bilimsel yaklaşımı ortaya koyan tartışmasız olarak MLM zemininde billurlaşan proleter devrimci bakış açısıdır. İstisnasız olarak vurgulamak gerekir ki yaşadığımız dünya gerçekliğinde bütün sorun ve çelişkilere dair en ileri çözüm perspektifini ortaya koyan proleter devrimci siyasettir. Özel mülk dünyası ve onun zemininden cereyan eden tüm sorunlara dair proleter sınıf hareketinin bir çözüm perspektifi bulunmaktadır. Sınıfların tahlilinden, ekonomik ilişkilere, iktidar meselesinden devrimci savaşlara, örgütlenmeden taktik ve stratejilere, araç-amaç ilişkisinden kitle siyasetine, ulusal sorundan din ve inançlar meselesine, çelişki yasasından diyalektik tarihsel materyalizme ve oradan da gelecek toplum projesi olan sosyalizm ve komünizme kadar bu düzlemi çoğaltabiliriz. Kuşkusuz ki bu süreç sadece belli bir tarihsel dönemde ortaya çıkmış ya da tamamlanmış bir şey değildir. Diyalektik gelişme yasasına bağlı olarak sıçramalı bir şekilde sürekli nitel ilerlemelerle bugünlere kadar gelmiştir. Bundan sonra da aynı bilimsel düzlemde nitel gelişmelerle yoluna devam edecektir. Bu süreç tamamlanmış bir süreç değildir. Çelişki yasasına bağlı olarak sonsuza kadar gidecektir. İnsanlığın ve sınıf mücadelesinin tüm tarihsel gelişim seyri bizlere bunu berrak bir şekilde göstermektedir.

Dolayısı ile her toplumsal sorun ve çelişkiye yaklaşım mutlak biçimde ya proletaryaya ya da burjuvaziye tekabül eder. Bunu vurgularken kaba sınıf indirgemeci bir yaklaşımla kesinlikle meseleye yaklaşmıyoruz. Sınıflı toplumlar gerçekliğinde mutlak biçimde her düşünüş, davranış ve tavır bir sınıfa tekabül eder. Halk sınıf ve tabakaları içinde değerlendirdiğimiz devrimci ve ilerici güçlerin toplumsal meselelere ve çelişkilere yaklaşımda genelde burjuva özden kopamayarak ondan beslenirler. Toplumsal meselelere ilişkin perspektif ve pratik ilişkilenmeleri esas olarak küçük burjuvadır. MLM bilimsel zeminden önemli oranda etkilenmelerine ve kendilerini bu düzlemde ifade etmelerine rağmen, son tahlilde burjuva zeminine kaymaktan kurtulamamaktadırlar. Sonuç olarak proleter sınıf hareketi dışındaki tüm yaklaşımlar son tahlilde burjuvadır.

Yaşadığımız güncel-siyasal gelişmeler bağlamında meselelerin ele alınışında ve yaklaşımda bu gerçeklikleri çok açıkça görmekteyiz. Siyasal ufukları küçük burjuva düzlemin ötesine geçemeyenler ve pragmatist siyaseti adeta ilke haline getirenler kâh o tarafa ve kâh bu tarafa savrulup durmaktadırlar. Onların torbalarında proleter devrimci siyasetin haricinde her türlü burjuva pragmatizmini ve oportünizmini görürsünüz. Son dönemlerde özellikle sol cenahta sakat bir biçimde tartışılan ve çeşitli polemiklere vesile olan TAK’ın Ankara saldırısı bunun somut örneklerinden biridir. Tekrardan vurgulamak gerekir ki proleter devrimciler olarak hangi sebeple olursa olsun istisnasız olarak halka yönelik olarak gerçekleştirilen, bilinçli ya da bilinçsiz halkı hedef alan hiçbir eylemi ilkesel olarak kabul etmeyerek meşru görmemekteyiz. Bu noktadaki ilkesel yaklaşımız dün olduğu gibi bugün de berraklığını korumaktadır. Ki bu noktada özelde TAK genelde ise Kürt Ulusal Hareketi keskin bir ideolojik eleştiriye tabi tutulmak durumundadır. Kürt Ulusal Hareketi ikircikli bir tavırla değil keskin bir şekilde bu tür eylemleri reddetmelidir. Ki bu tür eylemler en nihayetinde mazlum Kürt ulusunun demokratik ve meşru mücadelesine gölge düşürmektedir. Fakat bununla birlikte adeta pusuya yatmış kurtlar gibi bu tür eylemler üzerinden kaba bir şekilde topyekûn olarak Kürt Ulusal Hareketi’ni hedef tahtasına oturtan ve hâkim ulus milliyetçiliğinden beslenerek kin kusanlar bulunmaktadır. Bir de bu burjuva pespaye yaklaşımlarını “proleter tavır” “devrimci siyaset”   adına yapmaktadırlar. Sözüm ona hala devrimci saflarda değerlendiğimiz bazı güçler ise artık iflah olmaz bir çizgi halini almış olan sosyal şoven yaklaşımlarını bayraklaştırarak tarihi arşiv taramasına girişerek Kürt Ulusal Hareketi’nin şeceresini çıkartarak mahkûm etmeye çalışmaktadırlar. Milliyetçiliğe karşı olma adına ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliğini aynı kefeye koyarak ele alan bir yaklaşımın devrimcilik adına ulusal sorunda söyleyeceği hiçbir şey olamaz. Halkları zehirleyen ve bölen hâkim ulus milliyetçiliğine tek bir söz söylemeyen fakat halkları zehirleyen ve bölen sanki Kürt ulusal milliyetçiliğiymiş gibi onu hedef tahtasına oturtan bir yaklaşım kesinlikle devrimci olamaz. Ağzından Marksizm’i, Leninizm’i düşürmeyen bu sosyal şoven anlayışlara sormak isteriz acaba ezilen ulus milliyetçiliğinin demokratik yanı nerde durmaktadır? Ya da merak ediyoruz bu anlayış sahiplerinin yayınlarında hâkim ulus milliyetçiliğine dair ne zaman bir eleştiri göreceğiz.

Anti MLM çizgileri ve iflah olmaz burjuva liberal sosyal şoven hezeyanlarıyla adeta doktora yapmış olan Aydemir Güler ve şürekâsına ise söyleyecek söz bulmakta zorlanıyoruz. Burjuva aydınlanmacılığının paslı silahını kuşanıp Kürt Ulusal Hareketi’ne, devrimci ve komünistlere saldırarak kendilerine zemin yaratan bu burjuva baylara keskin sınıf mücadelesi ve bu zeminde devrimin kendi nesnel yasalarına dayanarak ilerleyecek olan proleter devrim hareketi devrimci savaşı kuşanarak gerekli cevabı verecektir.

Önceki İçerikHDP Milletvekillerinin Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Üzerine
Sonraki İçerikTecavüz sarmalında büyüyemeyen çocuklar