Gerici yobaz anlayışların din altında fütursuzca yarattığı algı operasyonu her gün farklı boyutlarda karşımıza çıkıyor. Kendini din adamı görenler veya fanatik bir RTE takipçisi olan kadınlar ve erkekler artık akıllara ziyan bir şekilde peşi sıra açıklamalar yapıyorlar. RTE’ye sözde bağlılıklarını âcizane bir şekilde ifade eden erkekleri mi dersiniz, yoksa tüm ahlaki anlayışlarına rağmen kendisini peşkeş çeken kadınlar mı dersiniz. Din algısı dünya genelinde etkin bir araç olarak insanların ruhsal dünyasını sürekli bir şekilde etkilemiştir. Tüm dinlere baktığımızda dinlerin yayıcılarının bu uğurda her şeyi mubah gördüğü aşikâr. Kadınların toplumsal dinamiği harekete geçireceği gerçeğini fark eden kiliseler onlara “cadı” yaftasını yapıştırarak gerek yakmış gerekse de giyotine götürerek engellemeye çalışmıştır. Korku üzerinden beslenen din, “ya varsa” psikolojik varsayımından yola çıkıp gerçeklikten uzaklaştırıp ruhsal dünyanın içersinde bu korkular cenderesinde kaybediyor. Sistem inanmayı bir araç olarak kendi hegemonyası için kullanılıyor. Bir toplumu bu algılarla ele geçirmenin uzun vadede yaratacağı insan tipleri ve sonucunda ortaya çıkan durumun bizler de yakın tanığı oluyoruz.
Türkiye’de eğitim sisteminin değiştirilmesine, imam hatiplerin sürekli artmasına, çocukların özellikle kız çocuklarının tesettüre büründürülmesine, öteki inançların tahammülsüzlük ortamıyla ötekileştirilmesine ve vakıf adı altında kurulan yerlerde bu tür dolapların döndüğüne tanık olmaya başladık. Topyekûn saldırıda sınır tanımayan AKP/RTE iktidarı tarafından gerek kadın gerekse de çocuklara yönelik yapılan açıklamalar son hızla devam ederken bu arada da özellikle çocuklar kaldıkları vakıf denilen yerlerde tecavüze uğruyorlar. Küçük kızların din adamlarının açıklamaları sonucunda babalarına bile peşkeş çekilebileceği fetvaları yayan bu sapık insanlar ve Ensar Vakfı’nda ise 45 çocuğa yönelik tecavüz gerçekleşiyor ve Aile Bakanı çocuklardan çok vakfa sahip çıkan açıklama yapıyor. Emine Erdoğan ise haremleri “okul” olarak değerlendiriyor. Erkek çocuklarının hadım edilerek kullanıldığı, kaçırılan birçok kadının padişahların zevkine sunulduğu ve yüzlercesinin öldürüldüğü, entrikalara kurban edildiği bu yerlerin 21. yüzyılda bir kadın tarafından bu şekilde değerlendirilmesi artık örümceklenmiş beyinlerin bir karabasan gibi halkların üzerine çöktüğünü gösteriyor.
Vakıf denilen bu evlerde sistematik tecavüze uğrayan çocuklar için “aynı zamanda namaz kılmayı da öğreniyorlar” demek artık bu işin ‘normal’ bir durum olabilme tehlikesine dönüşüyor dememize kalmadan Artvin’de bir öğretmen yıllar önce kendisine tacizde bulunan imam hatip lisesinden öğretmeninin hala çocukları taciz ettiğini ortaya çıkararak tutuklatıyor ve yine Elazığ’da yurttan kaçan dört kız çocuğunun 6 yıl boyunca istismara uğradıkları kendileri tarafından anlatılarak ortaya çıkıyor. Bu taciz olayları tam da bunu doğrular durumda. Yaşanan yoksullaşma ve çeşitli sorunlardan kaynaklı çocukların mağduriyeti her geçen gün artıyor. Hayatının bir döneminde yaşadıklarından kaynaklı sürekli sorunlu bir hayatı olan bu çocukların suça teşvik oranında gözle görülür bir artış yaşamasının sebebi de bu tür durumlar olsa gerek. 2014 yılında 80.000 çocuğun cinsel istismara uğradığı Türkiye’de kayıtlı olmayanlarda cabası.
Bir toplumun en önemli iki değişim gücü olan kadınlar ve gelecek açısından da çocukların bu sistemde alabildiğince pervasız bir şekilde sürekli mağdur edilmesnin veya ‘ayar’ verilmesinin önüne geçilmezse daha büyük sorunlara yol açacağı mutlaktır. Çocukların istismarına yönelik bir meclis komisyonu kurulma önerisine AKP tarafından hayır oyu verilmesi ve aradan birkaç saat geçtikten sonra komisyon kurulmasını kabul ettiklerini bildirmeleri düşünülesi bir durum oldu.
Bizler açısından kurulan veya bundan sonra kurulacak olan bu komisyonların çok başarabilecekleri bir şey olamayacağı aşikârdır. Zira öncesinde var olan komisyonların bu duruma karşı farkındalık yaratma noktasında nerede durdukları ortada. Vakıf, yurt okul adı altında kurulan bu yerler aslında devletin denetiminde olan kurumlar, yani devletin doğallığında kendi denetlemesini yapması gereken yerler. Ama tek yapılan Turkcell gibi kurumların böylesi yerlere sponsorluk yaparak bir şekilde buraları desteklemeye devam etmeleri.
Sistemin bu çürümüşlüğü her gün açığa çıkıyor. Bu bizi şaşırtmıyor ama burada acımasızca yaşanan çocuk istismarı alışılası bir durum olmamalı ve bu çürümüşlük teşhir edilerek erk-ek egemen sistem ve onun uzantılarının yaratmaya çalıştıkları toplum ve insan tipine karşı mücadele sürdürülmelidir.