İnsanlar yaşamak için üretimde bulunurken, farkında olmasalar da kendi tarihlerini oluştururlar. Bizler önceki kuşakların sadece zenginliklerini değil, yokluk ve yoksulluklarını, savaş ve direniş geleneklerini de devralırız. İnsanlar kendi emeğine el koyup çalanlara karşı, egemenler ortaya çıktıktan günümüze kadar mücadele ettiler. Bizden önceki kuşaklar eşitlik, adalet ve özgürlük, emeğine el koyanları ortadan kaldırmak için savaşmaya başladığından günümüze tarih aynı zamanda kanla yazılmaya devam ediyor.
“Kanla Yazılan Tarih Silinemez!” sloganını hapishane koğuşunun duvarlarına yazan komünist-devrimci tutsaklar bu sloganın anlamını içselleştirmişlerdi. 19-22 Aralık katliamının görüntüleri TV’lerde dönerken “Kanla Yazılan Tarih Silinemez” sloganının yazılı olduğu duvarlar göze çarpmaktadır. Tarihin devrimci akışını hızlandırmak isteyenler yazdıkları o sloganın gerçekliğini kendi kanlarıyla bir kez daha boyadılar. Faşizm hapishanelerde komünist-devrimci tutsaklara saldırdı ve 28’ini katletti…
‘Bu tarih bizim’ dediğimizde kızıl bayrağı elimize aldığımızı unutmamalıyız. Mücadelede öne çıkmak, savaşmak tarihimizle bütünleşmektir.
Ölmek için yola çıkmıyoruz, özgürlük ve dünyayı değiştirmek için mücadele ediyoruz. Amaçlarımız insani ve masum ama gerici sınıfların barbarlığına çarpıyor ve kanlı hesaplaşma tarihsel hükmünü koyuyor.
Direnmek ve savaşmak ezilenlerin tarihsel yazgısıdır. Başka yol yoktur. Özgürce yaşam ertelenemez, özgürlük anlamını bugünün şartlarında direnmek ve savaşmakta bulur. Emperyalizmin işbirlikçisi kukla devlet hapishaneye kapattığı komünist, devrimci tutsaklara neden saldırır? Bedenlerinden ve iradelerinden başka bir şeyleri olmayan tutsaklar neden vahşice katledilirler? Özgürlük için sömürücü faşist düzeninizi yıkacağız demeye devam ettikleri için, direniş bayrağını canlarıyla yükseğe kaldırdıkları, halkımızın kurtuluşu için mücadele ısrarını taşımaya devam etmelerinden katledildiler/katlediliyorlar.
Tarihsel hafızamızın üzerine kurulu olduğu temeli iyi kavramalıyız. Hafızamızı yok etmeye hiçbir gücün yetmemesi haklı oluşumuzdan, haklılığın korunması için kanla yazılan tarihin silinemezliğinden gelmektedir. 19-22 Aralık teslim olmayanların tarihidir. Devraldığımız mücadele ve direniş geleneği devrimci geleceği kazanmanın ısrarıdır.
Bugün devrimci görevlerini yapmayanlardan tarihimizi anlamalarını da beklemiyoruz. Dağınık, iddiasız, ruhsuz, mücadeleyi geliştirme kararlılığından yoksun olanlar elbette ölüm çemberlerinde devrimi haykıranları anlayamazlar.
F tipi tecrit saldırısı 19-22 Aralık Katliamı sonrası uygulamaya sokuldu. Bugün tecrit sadece komünist, devrimci tutsaklar üzerinde hapishanelerde sürdürülmesiyle sınırlı kalmıyor, toplumsal bir olgu olarak ezilen sınıflar üzerinde tecrit sistemi derinleştirilmiştir. Halkın tüm mücadele dinamiklerini ezmek, birbirinden koparmakta ne kadar yol aldıklarının farkına varmak gereklidir.
Tek çözüm yolu vardır: Tıpkı tutsaklar gibi baş eğmeden, direniş çizgisiyle özgürlük, adalet, eşitliğin olanaklı olacağı devrim uğruna mücadele etmektir. Hem prangalarından şikayet etmek, hem de yerinde durmak, direnmemek suçtur!
İtaate, sessizliğe ve yabancılaşmaya alışmayacağız. Köleliğe alışılmaz. Özgürlük için cesareti kuşanmak Halk Savaşı yolunda ilerlemek zorunludur. Komünistlerin felsefesinde kendilerine mazeret üretmek yoktur. Mücadelede her alanda ısrarla büyütme ve birleştirme temel tarzı terk edilemez.
Tutsaklar, değerli yoldaşlarımız saldırılara kendi bedenlerini barikat yaptılar. Ölüm Orucu Direnişi’ni kitlesel kahramanlık düzeyinde fiili direnişle bütünleştirdiler. 20 hapishanede makineli silahlar, gazlar ve bombalarıyla kapılara dayanan faşizmin cellatlarına devrimci iradeleriyle direndiler, sloganlarıyla şehit düştüler.
Sıkılan kurşunlara karşı “devrimci irade teslim alınamaz!” sloganını haykırmak ve öldürülmek tarihin kanla yazılışıdır. Biz haklı ve devrimciyiz, katiller gerici ve haksızdır. Kaybeden onlar, kazanan mutlaka bizler olacağız. Devraldığımız savaş ve direniş çizgisini geliştirmek görevdir. Sözlerimizin tanığı tarihimizdir. Barikatlarda sloganları haykıranlar Ölüm Orucu’nun savaşçıları durmadılar. Kelepçelerinden kurtulduktan sonra gerilla savaşının komutanlar, önderleri olarak yerlerini aldılar. Onlar tutsak düşmeden önce de devrim mücadelesinin birer militanlarıydılar.
Dokuz delegeyi, Baba Erdoğan’ı, Karadeniz’de dörtleri, Mercan’da 17’leri hatırlamak yeterlidir! Anlamı şudur: Mücadele alanları birbirinden koparılamaz. Her alanın gücünü, enerjisini ve devrimci ruhunu birbiriyle bütünleştirdiğimiz oranda başarılı olabileceğimiz asla unutulmamalıdır.
Tasfiyecilik, reformizm, parlamentarizm ne kadar güçlenirse güçlensin komünist çizgi ve kararlılık mücadele bayrağını ileri taşımaya yeteneklidir. Oportünizm nesnel gerçekleri ortadan kaldıramaz. Komünizm gücünü maddi üretim gerçekliğinden alır.
Egemen gerici faşist sistem şunu diyor: Mücadele eder, savaşır ve direnirseniz, ölürsünüz. Yani ya itaat ve teslimiyet ya ölüm! Komünist önder Cüneyt Kahraman’ın sözüyle “ölüm kabulümüzdür” dedik, demeye devam ediyoruz.
19-22 Aralık direnişi üzerinden 11 yıl geçti… F tipi tecrit sürüyor. Komünist-devrimci tutsaklar kanla tarih yazan sınıfın devrime bağlılığını büyütme ısrarını koruyorlar. Toplumsallaştırılmış tecridin kırılması için devrimci mücadelenin her alanda geliştirilmesi çağrılarına yanıt olalım.