Sorun olan rutin devrimcilik, çözüm olan bilinçli devrimciliğin dinamize edilmesidir

Kitleler çeşitli biçimlerde mücadele ve harekette bir dinamizm sergilemekte, Kürt ulusu kıyıma maruz kalmasına karşın muazzam bir direniş sergilemekte, faşist iktidar bir taraftan azgın baskı ve katliamlarını tırmandırırken, diğer taraftan teşhir olup kan kaybederek sarsılmakta, alenen kırılmalar yaşamaktadır… Bütün bu zemin esasen devrimci gelişmelere büyük olanaklar sunmaktadır. Sosyalist ve devrimci hareket belli bir irade ve çaba göstermekte, ileriye dönük adımlar atmakta, fakat bunlar maalesef yeterli bir düzey ortaya koymamaktadır. Açık ki, daha profesyonel bir çalışma ve kurumsal faaliyet, daha militan devrimci bir ruh, daha atılgan ve daha eylemci bir devrimcilik, devrimci savaşa endeksli politik yönelim devrimci sıçrama için aktüel bir şarttır. Bugün her devrimci iddia, iddiasına uygun bir pratik içine girmekle yüz yüzedir. ‘Bekle-gör, iradi müdahale geliştirmeden kendiliğinden gelişmeleri bekleyerek tavır al’ politikası devrimci değil, kendiliğindenci ve kuyrukçudur. Uyuşuktur, ekonomisttir…

 

Dünya toplumu iki temel sınıf ekseninde oluşan iki düşman kamptan teşekküldür. Bugün bu sınıflar temel sınıf olarak burjuvazi ve proletarya tarafından temsil edilmektedirler. Proletarya ile burjuvazi iki düşman sınıf kampının başını çekerler. İki sınıf ve bu sınıfların temsil ettiği iki kamp arasındaki düşmanlık tüm dünya toplumunun ana çelişkisini ifade eder. İki sınıf arasındaki çelişkinin siyasi karşılığı siyasi iktidar mücadelesinde anlam bulur. Bu çelişki antagonist olup çözümü zora dayanır. Çelişkinin çözümünde devrimci sınıf(proletarya) tarafından başvurulan mücadele, çelişkinin özüne ve düşman sınıfın karakterine uygun olarak zor biçimini alır veya devrimci şiddet niteliğine bürünür, bürünmek zorunda kalır. Bu evrenseldir, salt somut bir koşul için değil…

Proletarya burjuvaziye karşı yürüttüğü siyasi iktidar mücadelesinde örgüt silahını kullanır. Burjuvazi baskı aracı olarak devlet biçiminde örgütlenir. Burjuvazinin bu baskı örgütüne karşı proletarya da kendi örgütünü kullanır. Savaşımını bu örgüt vasıtasıyla yürütür. Örgüt, örgütlülüğün ifadesi olup örgütlenmiş olmayı anlatır. Ne gerici sınıflar, ne de devrimci sınıflar örgütlenmeden ve örgütlerini kurmadan egemenliklerini sürdüremez veya düşmanlarının egemenliğini yıkıp kendi egemenliklerini kuramazlar. Gerici sınıflar baskı aracı olan devlet biçiminde örgütlenmelerine karşın siyasi partilerini kurup bunlar vasıtasıyla örgütlenmeyi ihmal etmezler. Devrimci sınıflar da tabii olarak örgütlenmekten ve örgütlerini ya da siyasi partilerini kurmaktan imtina etmezler. Zira gerici sınıfların örgütü olan devleti yıkmak ve değişik şiddet kurumlarıyla uyguladıkları baskıyı kırmak için proletaryanın örgütlenmekten, örgütünü kurmaktan ve örgütü vasıtasıyla savaşım vermekten başka şansı yoktur. Gerici zora karşı devrimci zor biçiminde örgütlenmek tarihsel koşulların proletaryanın önüne koyduğu zorunluluklardan biridir. Proletaryanın siyasi savaş partisi bu gereksinimden doğar veya bu gereksinime cevap verir.

Sınıflara bölünmüş dünya toplumunda geçerli olan bu tablo, tek tek parçalarda da değişmeksizin geçerlidir. Proletarya partisi sınıf orijini, amaç, görev ve mücadelesi çerçevesinde tüm dünya ölçeğinde ortak niteliktedir, evrensel ve enternasyonalisttir. Değişen tek şey zora dayalı mücadelenin somut koşullarda alacağı-aldığı biçimlerdir…

Coğrafyamız toplumu da iki düşman sınıftan oluşmaktadır ve bu sınıf kampları arasında keskin çelişki ve mücadele mevcuttur. Bu mücadele zemininde proletarya kendi siyasi partisine ihtiyaç duyar. Bu parti vardır ve niteliği siyasi savaş partisidir. Vardır fakat açık ki devrimci ihtiyaçlara cevap vermekten geridir. Bunun bir dizi nedenle açıklanması mümkündür. Ne var ki, devrimci tutum durumu açıklamakla yetinmeyip onu değiştirmekle anlamlı ve yükümlüdür. Rutinin dışına çıkmak, gelenekçiliği ve gelenekseli aşmak, sıra dışı davranışa geçmek elzemdir. Çığır açan ve sıçrama yaratan dinamik ancak böyle inşa edilip geliştirilebilir…

Proletarya Partisi komünist toplum yürüyüşünün değişmez stratejik aracıdır

Proletarya partisi proletaryanın ileri unsurlarından meydana gelir ya da ileri unsurlarının toplamıdır. Proletaryanın tüm taraftarları bu partide toplanır. Bu partinin bünyesi geniş emekçi sınıf kesimlerini ihtiva eder. Ama bu parti salt kendi maddi sınıf unsurlarının bileşeni değildir. İdeolojik olarak proletaryanın tarafında olan ileri unsurlar da partide yer alır. Proletarya maddi sınıf olarak örgütlenirken, ideolojik sınıf biçiminde de örgütlenir. Sınıf kökeni proleter olmayan ileri kesimler de kendi eski sınıflarına ihanet ederek ideolojik olarak proletaryanın saflarında yer alır, örgütlenirler. Dahası sınıf müttefiklerini de bu örgütlenmede ve partide barındırır ya da toplar. Maddi sınıf olarak salt proleter saflıkta değil, müttefiklerini barındıran bir bünyeye sahiptir proletarya partisi. Bu, proletaryanın bu kesimlerin çıkarlarını temsil etmesinden ileri gelir. Proletaryanın çıkarları diğer devrimci sınıfların çıkarlarını da kapsar. Dolayısıyla proletarya partisi ve devrimi bütün bu kesimlerin buluşma zeminidir.

Proletarya partisi üyeleriyle vücut bulur veya doğrudan kurucu önderleri ve üyeleri tarafından proletarya iktidarı ve komünist toplum uğruna mücadelenin değişmez stratejik aracı olarak ideolojik-siyasi formatta kurgulanarak oluşturulur. Ancak proletarya partisi salt kadro ve üyelerinin gücü ya da varlığıyla sınırlı bir siyasi kurum değildir. Sınıf çıkarları ekseninde ideolojik-siyasi-örgütsel biçim, amaç ve hedeflerde birleşen geniş bir sempatizan ve taraftar kitlesi, bu partinin toplam gücünü veya en geniş kuvvetini oluşturur. Devrimden çıkarı olan geniş halk kitleleri ya da gerici egemen sınıflar tarafından ezilip sömürülen büyük kitleler objektif olarak devrimci olup devrim saflarında yer alarak, partinin hedef kitlesini, partinin dinamiklerini, partinin dayanak ve ittifaklarını ifade ederler. Parti son tahlilde bu kitlelerle birleşerek ya da bu kitleleri birleştirip seferber ederek gerçek gücüne ulaşır. Bu anlamda proletarya partisi gerçek gücünü geniş halk kitlelerinden alır. Proletarya önderliğinde birleşen geniş halk kitleleri yenilmez olan en büyük güçtür. Devrim eserini yaratan kitleler, büyük dalga ve çalkantının yegâne objeleri olarak tarihin de yazıcılarıdır. Proletarya partisinin gerçek rolü, geniş kitleleri aydınlatıp sınıf çıkarları doğrultusunda birleştirerek devrime seferber etmesinde, geniş kitlelere ve devrime önderlik yapmasında açığa çıkar. Bu yetenek ve rolün temsilcisi durumundaki proletarya partisi olmadan, kitlelerin sınıf çıkarları ekseninde birleştirilip siyasi iktidar uğruna savaştırılması düşünülemez. Bu rol ve yetenek parti şahsında tüm kadro, üye, sempatizan ve taraftarlarınca icra edilir, son tahlilde kitlelerin devrimci eylemiyle tamamlanır ya da hedefine taşınır. İnsanın bilinçli dinamik rolü ancak bu kurumsal sistematik ve hareket içinde gerici sınıfları alt ederek dünyayı değiştirme eylemine dönüşebilir…

Kitleleri birleştirip seferber etme yeteneğine ulaşan parti, öncelikle kadro, üye ve aktivistlerinin sıkı bir irade-eylem birliğine ihtiyaç duyar, bununla büyük zaferlere yürür-yürüyebilir. Bu irade ve eylem birliği ne kadar sıkı, ne kadar güçlü ve ne kadar demokratik normlara sahipse parti o kadar güçlüdür. Dolayısıyla ideolojik-siyasi-örgütsel birlik zemininde ifade bulan irade ve eylem birliği ve kuşkusuz ki demokrasi ile disiplinin bileşikliğinde anlam bulan demokratik-merkeziyetçilik ilkesine uygun yapılanma tayin edici yerde durur. Parti başta üye, sempatizan ve taraftarlarının enerjisi, katkı ve desteği olmak üzere, geniş kitlelerin desteğine mutlak biçimde muhtaçtır. Geniş halk kitlelerinin desteği almadan partinin devrim iddiası gerçekleştirilemez.  

Dünyayı değiştirme eyleminde devrimci teorinin rolü tartışmasızdır. Bu değiştirme eyleminde devrimci pratik en az teorinin önemiyle aynı ölçüde zaruridir. Devrimci teori ile devrimci pratiğin birliği olmazsa olmazdır. Teorinin pratiği aydınlatması, pratiğin dönüp teoriyi geliştirmesi diyalektik süreç olarak gelişmenin seyri ve izleyeceği yoldur. Teori ile pratiğin karşı karşıya konması ya da birbirinden ayrı ele alınması paradokstur. Gerek teori, gerekse de pratik insan unsurunun yeteneği ve etkinliğidir. Teori kendiliğinden değiştirme rolü oynamaz. Pratik ise teoriden bağımsız olarak doğru orantılı bir ilerleme ve gelişmeye yetmez. Teorinin insan eyleminde maddi güce dönüşmesi şarttır. Bu teorinin pratikle birleşmesi demektir ki, bu birleşme insandan bağımsız mümkün olmaz. İnsanın maddi temel ile birlikte belirleyici olması ya da belli şartlarda üst-yapının belirleyici olması tam da bunu açıklar. Alt-yapı belirleyicidir. Bunda bir tartışma olamaz. Ama aynı biçimde belli şartlar altında üst-yapı da belirleyici rol oynar. İnsan bilinçli dinamik rolü maddi koşullar üzerinde etkide bulunur ve belirli şartlarda bunlar üzerinde belirleyici rol üstlenir-oynar. İnsan olmaksızın ne teoriden ne de doğru anlamda pratikten söz edilemez. O halde insanın bilinçlenmesi, dönüşmesi-dönüştürülmesi, harekete geçmesi ve kazanılması, gücünün farkına varması ve örgütlenerek birleşmesi-birleştirilmesi en temel sorundur. Bu, somutta, kitlelerin kendi davasına kazandırılarak örgütlenmesi, kurtuluş ve özgürlüğü uğruna seferber edilmesi anlamına gelir. Parti tüm bu zemine sahip olma zorunluluğuyla birlikte, bu zeminde açığa çıkan görevlerin yerine getirmekle yükümlüdür.

İnsan bilinçli sosyal bir varlıktır. Sorun insan bilgi ve bilincinin geliştirilmesi, büyük özgürlük uğruna mücadele pratiğine girmeye ikna edilmesidir. Özgürleştirilmesidir. Sorunun konusu geniş kitlelerdir. Kitlelerin güven verilerek kazanılması ve ikna edilerek mücadeleye katılmalarının sağlanmasıdır. Kitleler kazanılmadan devrim hayaldir. Görev bellidir; kitleler kazanılmak zorundadır. Fakat mesele bu kadarıyla sınırlı değildir. Kitlelerin kazanılması ter dökücü uzun bir emeğin, özverili bir çabanın, fedakâr mücadelelerin eseri olabilir. Dahası, kitleleri kazanacak olan dinamiğin kendi dönüşüm ve gelişimini sağlayarak süreklileştirmesi öncelikle şarttır. Bu dinamiğin devrimci eylem zemininde keskin pratiğe girmesi ertelenemez bir zorunludur. Kısacası, parti ve onun şahsında kadrolar teori-pratiği/söz ve eylem birliği ile kitlelere güven vermek durumundadır. Bu maddi güven verilmeden salt teori ile kitlelerin kazanılması ve devrime seferber edilmesinin düşünülmesi yanılgıdır. Kitlelere çelişkiler, çelişkilerin kaynakları ve bu zeminde siyasi hedefler gösterildiği gibi, bu çelişkilerin çözülmesi ve siyasi hedeflerin elde edilmesinin pratiği de somut eylemde gösterilmek durumundadır. Gerici sınıflara karşı devrimci savaş yürütülmeden kitlelere devrimden ve devrime katılmalarından söz etmek boş ve saçmadır. Mücadeleyi telkin edenlerin bizzat mücadele ediyor olması güvenin temelidir. Burjuvaziye bir taş atmadan kitlelere onun yıkılmasını öğütlemek ciddiyetten uzak boş safsatadır. Eskiyi yıkma-yeniyi inşa etme zemininde değiştirme eylemine girişen devrimciler bu eylemin gereği olarak burjuvaziye karşı kararlı bir savaşım içinde olmak durumundadır. Kitleler ancak bu zeminde güven duyabilir, örgütlenip harekete geçebilir-geçirilebilirler. Kaba ajitasyon-propaganda kitlelerin harekete geçirilmesi ya da örgütlenmesi için asla yetmez. Kitlelere nüfuz edecek yetkin siyasetin geliştirilmesi elzemdir. Bu kitlelerin nabzını yakalamak, yakıcı sorun ve çelişkilerini kavramak, siyaseti kitlelerin günlük yaşamında biçimlendirmek demektir. Kitleleri kendi pratikleri içinde eğitmek, somut sorun ve çelişkileri üzerinden örgütlemek ve onlarla birlikte sosyal pratikte yer alarak onları ikna edip harekete geçirmek mümkündür. İleri kitleleri esas alarak orta kitleyle birleşmek ve geri kitleleri ilerletmek, en önemlisi de kitlelerden kitlelere siyasetini uygulamak, yani kitlelerin öğretmeni olmadan kitlelerin öğrencisi olmayı bilmek; işte bu, kitlelere dönük tek doğru siyaset metodudur.

Kitlelerin çoğu kez öncüleri geride bırakan devrimci hareketlerde bulunması rastlantı değildir. Öncülerin ya da öncülüğün yoksun olduğu koşullarda kitleler kendiliğinden eylemde bulunurlar ve bunun için öncüleri beklemezler. Bu, kitlelerin gerici egemen sınıflar ve sistemleriyle yaşadığı keskin çelişkilerin ürünü olup, kitlelerin nesnel olarak devrimci olduğunu ya da devrimci koşulların uygun olduğunun göstergesidir.

Nesnel durumun devrimci zeminde yürütülememesinde devrimci rolün yetersizliği belirleyicidir

Günümüzde kendiliğinden gelme kitle hareketleri ve mücadeleleri küçümsenemez durumdadır. Özellikle ülke devrimci hareket tarihinin neredeyse tanımadığı büyüklük kapsamında gündeme gelen Gezi-Haziran Ayaklanması düşünüldüğünde, kendiliğinden gelme kitle hareketlerinin dinamik olduğu tartışmasız biçimde teslim edilmek durumundadır. Ki irili-ufaklı bir dizi kitle hareketi ve mücadelelerinden söz edersek gerçeği ifade etmiş oluruz. Bu durumun uygun devrimci şartlar anlamına geldiği de bir o kadar doğrudur. Bütün bu uygun şartlara rağmen doğru orantılı devrimci gelişmelerin kaydedilememesi, örgütlü devrimci hareketin nesnel koşula paralel bir gelişme düzeyi yakalayamaması hayati sorundur. Dolayısıyla, kitlelerin örgütlenmesinde uygulanan siyaset, genel siyaset tarzı, gerekli emek ve çabanın gösterilememesi, nihayetinde öncü-önder rolün yerine getirilememesine dönük sorunlar temel sorun olarak karşımıza çıkar-çıkmaktadır. Bunda da öncü-önderlik iddiasına sahip olan sosyalist ve örgütlü devrimci hareketin ciddi bir eylemsizlik, yeteneksizlik ve yetersizlik içinde olup, gerekli emek ve çabayı bilinçli olarak sergileyemediği şeklindeki nedensellikler açığa çıkar. Bugün durumun devrimci zeminde ilerletilememesinde sorun olan devrimcilik rolünün yetersizlikleri, sorunun çözümü ise bilinçli devrimciliğin somut şartların ihtiyaçlarına uygun olarak dinamize edilmesidir.

Kitleler çeşitli biçimlerde mücadele ve harekette bir dinamizm sergilemekte, Kürt ulusu kıyıma maruz kalmasına karşın muazzam bir direniş sergilemekte, faşist iktidar bir taraftan azgın baskı ve katliamlarını tırmandırırken, diğer taraftan teşhir olup kan kaybederek sarsılmakta, alenen kırılmalar yaşamaktadır… Bütün bu zemin esasen devrimci gelişmelere büyük olanaklar sunmaktadır. Sosyalist ve devrimci hareket belli bir irade ve çaba göstermekte, ileriye dönük adımlar atmakta, fakat bunlar maalesef yeterli bir düzey ortaya koymamaktadır. Açık ki, daha profesyonel bir çalışma ve kurumsal faaliyet, daha militan devrimci bir ruh, daha atılgan ve daha eylemci bir devrimcilik, devrimci savaşa endeksli politik yönelim devrimci sıçrama için aktüel bir şarttır. Bugün her devrimci iddia, iddiasına uygun bir pratik içine girmekle yüz yüzedir. ‘Bekle-gör, iradi müdahale geliştirmeden kendiliğinden gelişmeleri bekleyerek tavır al’ politikası devrimci değil, kendiliğindenci ve kuyrukçudur. Uyuşuktur, ekonomisttir..

Önceki İçerikİbo’nun “eski tüfekler”le ilişkileri
Sonraki İçerikABD’de ırkçılık karşıtı eylemler sokakları zapt ediyor