HABER MERKEZİ (28.07.2016) – Gazetemizin 126’ncı sayısında yer alan “ABD’de ırkçılık karşıtı eylemler sokakları zapt ediyor” başlıklı yazıyı okuyucularımızla bir kez de internet sitemizden paylaşıyoruz.
ABD’de polis teşkilatı sık sık siyahilere yönelik ayrımcı uygulamalarla gündeme oturuyor. Geçtiğimiz günlerde Minnesota’da 32 yaşındaki Philando Castile ile Lousiana’da 37 yaşındaki Alton Sterling’in polislerce öldürülmesinin ardından sokaklar ırkçı polis terörünü protesto eden eylemlerle yankılanmaya başlandı. Siyahilere yönelik ırkçı polis şiddeti ABD’de ilk değil, hemen hemen her yıl abartısız yüzlerce siyahi ABD polisinin ayrımcı uygulamaları sonucu ya katledilmekte ya da tutuklanmaktadır. Son olarak iki siyahi gencin silahsız ve sivil olmasına rağmen vurularak katledilmesi ABD’de sistemli ayrımcı polis terörünün en son halkası olarak ırkçı ve ayrımcı karşıtı kitleleri sokağa çıkartan son damla oldu. Yapılan polis katliamlarına karşı sokaklara çıkan ırkçılık karşıtı gösterilere yönelik ABD polisinin sert müdahalesi ve yüzlerce göstericinin gözaltına alınması ABD egemenlerinin ırkçılığının ve korkularının büyüklüğünü göstermektedir. Yine polisin ırkçı politikalarına karşı öfkesini silahı eylemlerin gündeme gelmesi, ABD’de ırkçı, ayrımcı politikalara karşı siyahi kitleler açısında bıçağın kemiğe dayandığı anlamına gelmektedir. Dallas’taki gösterilerde iki eylemcinin polise karşı silah kullanarak 5 polisi öldürmesi, 6 polisi yaralaması yükselen öfkenin işaret fişeğidir.
ABD’de ırkçı ayrımcı polis şiddeti ilk değil, son da olmayacak!
ABD’de siyahlara yönelik ırkçı ve ayrımcı uygulamalar, politikalar yeni değil. 1865’te köleliğin resmen yasaklanmasına rağmen siyahlar hiçbir zaman beyazlarla eşit bir statüye kavuşamadılar. 1950’lerden itibaren yükselen özgürlük hareketi sonucunda siyahlara önemli haklar tanındı, ama hiçbir zaman tam anlamıyla eşitlik sağlanamadı. Verilen haklar ve eşitlik hep kâğıt üstünde kaldı. Hayatın her alanında ırkçı ve ayrımcı yaklaşımlar devam etti. Sadece devlet ve hükümet yetkilileri ile polis şeflerine göre değil, Amerika’nın beyaz ırktan bilinçsiz ortalama insanlarına göre dahi, tüm siyahiler potansiyel suçludur. Aslında hepsi de haydutturlar. Bu hastalıklı mantığa göre Amerika’da işlenen suçların %90’ı da siyahiler tarafından işlenmektedir. Ve dahası, tüm yasalar siyahileri suçlayıcı nitelikte olup, polisi korumaktadır. Bu ise doğal olarak polisin pervasızlığını tetiklemekte, cinayet işlemesini rutin bir icraat haline getirmektedir. Bunun sayısız örneği vardır ve Uluslararası Af Örgütü’nün tüm raporları bunu kanıtlamaktadır. Son olarak Philando Castile ile Lousiana’da 37 yaşındaki Alton Sterling’in silahsız ve savunmasız durumda olmasına rağmen polis tarafından katledilmesi bunun en son örneğini oluşturmaktadır.
Bugün ABD’de siyahlar, eğer egemen sınıfın bir unsuru değillerse, yaşlarına başlarına bakılmaksızın polis tarafından “makul şüpheli” olarak görülüyorlar. Siyahlarda işsizlik oranı çok daha yüksek, çünkü işe alımlarda beyazlar lehine bir ayrımcılık söz konusu. Benzer şekilde siyahların ortalama ücretleri de beyazlara göre daha düşük. Cezaevleri siyahi mahkûmlarla dolu. Siyahi gençler devlet tarafından son derece sistematik biçimde uyuşturucu çetelerinin ve her türden organize suç örgütlerinin kucağına itiliyor. Irkçı-ayrımcı politika ve uygulamalar günümüz Amerika’sının da gerçeğidir. Irkçılık, demek oluyor ki siyahi düşmanlığı, siyahilere dönük polis baskıları, onları her daim potansiyel suçlu olarak görüp kriminalize etmek ve keyfi gerekçelerle acımasızca katletmek bugünün Amerika’sında yine sıklıkla rastlanılan icraatlardır. Dışarda insan hakları, demokrasi havariliğine soyunup işgal ve talan savaşlarının bir numaralı sömürgeci emperyalist unsuru olan ABD’nin, kendi topraklarındaki icraatları da ırkçı ayrımcı politikaları ve tüm emekçilere yönelik polis devleti uygulamalarıyla ırkçılığın, ayrımcılığın ve emek düşmanlığının şampiyonudur. Obama’nın siyahi ABD Başkanı olması ABD’nin bu kirli gerçekliğini örtemiyor. Obama döneminde siyahlara yönelik polis şiddetinde hiçbir azalma olmadı. Siyahların sosyal ve ekonomik durumlarında bir iyileşme de yaşanmadı. Bilakis, büyük umutlar ve güçlü bir değişim arzusuyla Obama’ya oy veren milyonlarca siyah Amerikalı, gelinen noktada büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Oysa Obama’nın siyah olmasının ve ABD tarihinde ilk kez bir siyahın ABD başkanı olacak olmasının, ezilen kesimler açısından hiçbir anlamı olmayacağı en başından beri çok açıktı. Çünkü ezilen, hor görülen, ırkçılığa ve ayrımcılığa maruz kalan siyahlar, burjuva sınıfın üyesi siyahlar değildiler. Asıl olarak işçi ve emekçi kesimden olan siyahlar bu sorunları yaşıyorlardı. Kâğıt üstünde siyahların beyazlarla eşit haklara sahip olmaları, siyah burjuvalar için yeterliydi ve Obama da burjuva sınıfa mensup siyahlardan biriydi. Siyahlara yönelik ırkçı-ayrımcı politikaların Obama döneminde de gaz kesmeden sürmesi, siyahların yaşadığı sorunun sınıfsal bir sorun olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Meselenin özü de burada yatmaktadır. 1865’ten beri içinde bulundukları koşullara karşı defalarca isyan eden siyah toplumun, maalesef her seferinde geçici ve sınırlı iyileştirmelerle yetinmek zorunda kalması, ama gerçek eşitliğe ve özgürlüğe bir türlü ulaşamamasının sebebi de budur. Gerçek manada güçlü bir sınıf hareketinin öncü ve önderliğinden yoksun olan siyah hareketin defalarca süren direnişlerinde kalıcı sonuçlar elde etmemesinin temel nedenidir. Bu yüzden de siyahların içinde bulundukları olumsuz koşullar bugüne kadar süregeldi.
Irkçılık ve faşizm kapitalist ekonomik bataklığın ortaya çıkardığı bir vebadır
Kapitalizmin krizinin derinleştiği günümüz koşullarında ırkçılık yeniden, hem de en gelişmiş ülkelerde ve Amerika’da da hızla gelişmekte, bir büyük tehlike haline gelmektedir. Irkçılığın ve ayırımcılığın kaynağı kapitalizmdir. Kapitalizm sürdüğü müddetçe egemen sınıflar ırkçı ve ayırımcı politikaları sürekli canlı tutacak, bundan beslenmeyi sürdürecektir. Bu anlamıyla gerek siyahilere ve gerekse de göçmenlere yönelik ABD ve diğer emperyalist kapitalist ülkelerde uygulanan ırkçılık ve ayırımcılık sınıfsal bir karakter taşımaktadır. Dolaysıyla buna karşı mücadelenin başarısı ancak, her renkten ve her milletten emekçilerin sınıf kardeşliği temelinde sınıfsal bir karşı koyuşu örgütleyerek ve sömürüye dayalı egemen kapitalist sistemi yıkmakla mümkündür. Başka bir dünyanın mümkün olduğu gerçekliği sosyalizm için tüm ezilenlerin ve emekçilerin gücüyle ete kemiğe bürünecektir.