En azından buradaki eleştiriyi daha çok sohbet ederek öğrenme ve eğer kaba olmazsa karşılıklı öğrenme olarak tarif etmek istiyorum.
Sevgili Oruçoğlu bir değerdir ve değerlidir geleneğimiz için. Geleneğimize rağmen de böyledir. Değer ve değerli olmasına ilişkin bir tartışma açtığım için de affına sığınıyorum. Zira sarf edilen bu sözler belki gereksiz ve Oruçoğlu’nun kıymet vermediği sözler olabilir. En önemlisi de böyle bir meselenin tartışılmasına vesile olma gibi bir vebal açısından da ilgili sözlerim özür dileme sorumluluğu yüklüyor bana. Ve umarım gereksiz bir tartışmaya vesile olmaz bu sözlerim. Her şeye karşın, Oruçoğlu’nun bizler için ifade ettiği anlamı belirtmeden de geçemedim. Çünkü söz konusu yaptığım değer ve değerlilik meselesi, diğer özellikleri konu etmeden söylersek, esasta Oruçoğlu’nun fikirleri veya savunduğu devrimci görüşlerinde karşılık buluyor. Aydın ve komünist bir aydın olması O’nun değerini kendiliğinden belirliyor.
Aydının tüm toplumlar tarihinde rolü son derece anlamlıyken, özellikle günümüz zifiri karanlığında çok daha kıymetlidir. Bir aydın koca bir toplum içinde, tonlarca maden içindeki altın parlaklığında ve kıymetinde değerlidir. Altının diğer madenler karşısındaki tüm değeri diğer madenlere oranla az bulunmasından ileri gelir esasta. Aydın da toplumsal yığın içinde az bulunan bir kıymet olarak değerlidir. Altın tüm değerine karşın renkli taşlarla daha da güzelleştirilip elit kullanımda iyice değerlendiriliyor. Bu da aydının komünist aydın olmasına yakın bir şey olarak değerlendirilebilir. Ama komünist aydın salt elitler için değil, tüm insanlık için kıymetli olarak farklılaşır. Dolayısıyla Oruçoğlu salt geleneğimiz için değil, toplum ya da sınıfsal mesele için değerlidir. Abartıya düşmeme adına söylersek, Oruçoğlu son derece değerli olmasına karşın, hatasız değildir, her fikri de doğru olamaz. Bunu benden önce kendisinin söyleyeceğine adım kadar eminim. Emin olduğum için bunu rahatlıkla söylüyorum… Uzattım, geçiyorum.
Oruçoğlu, diğer yazılarında olduğu gibi, ilgili köşe yazısında da takdir edilen sorumluluk örneği sergileyerek fikirlerini sunuyor, önerilerde ve eleştirilerde bulunuyor. Önerilerinde bir noktaya ilişkin görüşümü ya da genel olan görüşü sahiplenerek eleştiride bulunmak ya da sorunu daha geniş öğrenmek istiyorum.
Oruçoğlu Kuzey Kürdistan’a özgü ayrı bir partinin kurulmasını öneriyor özetle. İtirazım bu noktayadır. Bildiğim veya bilinen şey şu: Milliyetlere göre örgütlenme anlayışı sınıf örgütlenmesi perspektifinde kabul görmüyor. Çünkü milliyetlere göre örgütlenme anlayışı, tabi ki pratiği, etnik köken itibarıyla değişik millet ve milliyetlere mensup olan-oluşan işçi-emekçi sınıfını, aynı biçimde halkları etnik kimliklerine ayırarak bölmeye hizmet ediyor, eder de. Halkların birliği şiarı, proletarya enternasyonalizmi argümanı ve hatta ulusların tam hak eşitliğine dayalı birlikteliği-birlikte yaşamı gibi argümanlar yukarıdaki görüş temelinde anlam kazanmakta ya da ona uygunluk göstermektedir.
Eleştiri olarak ifade ettiğimiz bu fikirler dikkate alındığında, bu anlayışa uygun bir parti olmasına ve bu partinin birleşik devrimi savunmasına ya da ulusal sorunu sosyalist çözümle halletmeyi öngören bilinen devrim projesine kaşın, Kuzey Kürdistan’da oraya özgü ayrı bir parti kurma önerisi veya yaklaşımı ne kadar doğrudur? Ve eğer doğru ise, yukarıda izah etmeye çalıştığımız anlayışın-perspektifin neresi yanlıştır ya da neden yanlıştır?
Proleter sınıf örgütlenme perspektifi ile Kuzey Kürdistan’da ayrı bir parti kurma anlayışları, kavrayışımız oranında birbiriyle çelişen durumdur. Bu çelişki nasıl giderilir ve bu karşıtlık içinde doğru olan hangisidir? Özcesi, doğru olduğuna inandığımız milliyetlere göre örgütlenmeme anlayışı benimsediğimiz gibi doğru mudur, yoksa benimsediğimiz biçimiyle yanlış mıdır?
Söz konusu anlayışın-anlayışımızın doğruluğuna temel oluşturan gerekçe, özetle işçi sınıfı ve halkları etnisitelerine göre bölme, ayırma ve ulusal çitleri örerek sınıf birliğini objektif olarak baltalama gerekçesidir. Buna karşın, Kuzey Kürdistan’da parti kurmanın doğruluğu ve bu anlamda milliyetlere göre örgütlenmeyi reddeden anlayışın yanlış olduğunu kanıtlayan gerekçeler nelerdir?
Şunu da ekleyelim, Kuzey Kürdistan’da bir partinin kurulması önerisi doğrudan Maoistlere yapılan bir öneridir, en azından biz böyle anlıyoruz. Dolayısıyla Türkiye-Kuzey Kürdistan bütünlüğü zemininde mevcut bulunan Maoist Komünist Partisi’ne rağmen aynı dinamiğin Kuzey Kürdistan’da yeni bir parti kurması önerisi olarak karşılık bulmaktadır. İfade ettiğimiz iddia ve perspektifle örgütlü bulunan Maoist Komünist Partisi’nin, bu iddia ve perspektifine karşın yeni bir parti daha kurması nasıl izah edilir, edilmeli ve bu adım kendi varlığı, iddiası ve çeşitli millet ve milliyetlerden sınıf birliği görüşüne dayalı perspektifine ne kadar uyumlu olabilir? Öneride mevzu bahis olan, ilgili Maoist Komünist Parti veya başka bir komünist partiye alternatif veya bunlar dışında bağımsız bulunan bura komünistlerin yeni bir parti kurması değildir. Aynı zamanda ilgili öneri muhtelif herhangi bir ülkede bir partinin kurulması biçiminde de değildir. Yani, mevcut bulunan komünist partisinin Kuzey Kürdistan’da bir parti kurmasının istendiği açıktır, açıkça söylendiği gibi… Bu durumda, mevcut komünist partisinin Kuzey Kürdistan’da ora özgünlüğüne-çelişkisine uygun olarak görev ve sorumluluklarını daha etkin olarak yerine getirme, siyaset ve stratejisini objektif duruma göre daha objektif hale getirip güçlendirme pratiğine geçmesi durumunda yeni bir parti ihtiyaç olur mu? Komünist partisinin iddiasına uygun pozisyon alıp konumlanması durumunda, yeni parti hangi ihtiyacın ürünü olacak, hangi ihtiyaca yanıt olacak? Yeni bir parti neden şarttır?
Oruçoğlu yukarıdaki sorularımıza, dolayısıyla çelişki gördüğümüz bu noktaya ilişkin görüşlerini bizlerle paylaşırsa son derece sevinmiş olacağız. Dahası öğrenmiş, biraz da iddialı konuşursak birlikte öğrenmiş oluruz.