Sermayenin tarihsel yürüyüşünün değişik koşullardaki özel niteliği, açık bir olgudur. Nicel-nitel değişimler içermeyen, rutin ya da kendi kendini olduğu gibi bir tekrar durumu yoktur, olamaz da. Genişleme- yayılma, merkezileşme; sermayenin genel karakteristiğidir. Basit meta üretiminde, manifaktür atölyelere, oradan fabrikalara, tekellere, kapitalist uluslararası tekel birliklerine uzanan yürüyüşü açık bir gerçekliktir. Sanayi kapitalizmi (serbest rekabet) çağıyla emperyalizm, iki ayrı nitel aşamaydı. Çelişki ve ötelemede hareket bitmediğine göre, somut durumun somut tahlili sürekli gereklidir. 3. Kongre’nin yaptığı da budur. Marks, emperyalizm çağının özgün belirli yasalarını önceden bilemezdi. Zira o koşullarda yaşamıyordu. Bilgiyi pratikten kopuk alanlar bunu kavrayamamaktadırlar. Lenin ve Mao yoldaşlar da, günümüz dünyasını yaşamamaktadırlar. Öğrencileri olarak bizler, onların ustaları oldukları materyalist diyalektik felsefe, diyalektik metodoloji, ideoloji ve teori rehberliğinde, gerçeği tahlil etmek ve bu temelde görevlerimizi saptamak durumundayız. 3. Kongre ciddi bir çalışmadır. Marksist ekonomi, Leninist emperyalizm tahlillerine dayanarak, sermaye birikiminin bugünkü özgünlüklerine dikkat çekti. Emek- sermaye (toplumsal üretim ile şahsi mülk) dünden bugüne ve sürdükçe kapitalizmin temel çelişmesidir. Kapitalizm baştan itibaren, dünya pazarını yadsıyan, dar ulusal sınırlara sığmaz, lokal bir kategori şeklinde tasavvur edilemez. Emperyalizmle uluslararası nitelik yoğunlaşıp merkezileşen sermaye gerçekliğinde, daha da derinleşti. İçinde bulunduğumuz güncel gerçeklerde, karakteri gereği, çok daha yoğunlaşmış merkezileşmiş sermaye, yayılma ihtiyacının bir sonucu olarak, geçmişin engel olan duvarlarını yıkmış, her şeyi ihtiyacına göre yeniden dizayn etmiştir. Neo-liberal stratejik saldırıyla, statükoda direnen eski uşakların hedeflenmesi bundandır. Kemalist egemenler de bundan nasibini aldı. İşgal ve saldırganlık operasyonlarını sermayenin bu yeni ihtiyaçlarıyla ilişkisini görmeyenler, emperyalist politik stratejileri ‘demokrasi’ diyerek karşıladı. Çok uluslu tekellerin programlarını alkışladı. Oysa kapitalizmin ‘evrensel yoğunlaşma’ ve yayılma trendinin ‘süper tekellere’ götüreceğini Lenin öngörmüştü. Sermayenin üretim, birikim, dolaşım zamanı; bilişim-iletişimdeki devası gelişimlerle oldukça kısalmış, çok uluslu tekeller egemenliğine her şey engelsiz tabi kılınmıştır. Borsalar eski beklentilerin aksine, rollerinin azalması yerine, artma durumuna gelmiştir. Yerel her şey, merkezileşme ihtiyacına bağlı olarak fason mevziler biçiminde, yerellik-bölgesellik adına soğrulmuştur. Mikro ekonomik emperyalist politikalarla, talana göre biçimlendirilmeyen tek bir yer yoktur. ‘Ulus devlet’lerde buna göre şekillendirilmektedir. Tüm dünyayı sarmalayan ahtapotun, her bir coğrafyayı emperyalist ameliyatla düzenlemesi, yeni sosyo-ekonomik ve siyasi değişikliklere yol açtı. Siyasal üst yapının, hukukun, her şeyin bu yeni düzenlemesinde, evler atölyelere dönüştü. Küçük işletmeler, çok uluslu tekellere adapte edildi. Değişim; artı değerin yok olması değildir. Dünyanın çok uluslu tekellerce tam egemenlik anlayışıyla zapt-u rapt altına alınmasıdır. Sermaye hareketinin, mülk edinme vb. önündeki tüm engellerin, küresel emperyalist hegemonya radikalizmiyle yıkmasıdır. Körfez savaşı, Afganistan, Irak işgali, Balkanlar, Afrika’ya saldırganlıklar, bu çerçevedeki gelişmelerdir. TC’deki gelişmeler de aynı minvaldedir. 3. Kongre’nin bunları tarihsel nedenleriyle analiz etme, sentezlere ulaşma çabası içinde olduğu görülmektedir. Olgulara rağmen, ‘yıldızlara bakma’ misali devrim süreci, programı, yolu tespit edilemez. Nesnel değişime karşın, bir dönemin doğru program ve stratejisi, değiştirilmeden devam edilemez.
Komünist Manifesto (Marks dönemi) stratejisi neydi? Diyordu ki; devrim tek bir ülkede gerçekleşemez. Kapitalist dünya pazarı; özelikle ‘uygar’ ülkeleri birbirine bağladığı için, en azından gelişmiş ülkelerde aynı anda gerçekleşecektir. Sonra, Almanya’daki ve sonra Rusya’daki devrim, genel bir proletarya devriminin toplu bir devrim stratejisi olarak düşünülmüştür. Önceleri Lenin de bu yönelime sahipti. Rus devrimini, toplu devrimin adımı olarak düşünüyordu. Avrupa genelindeki nesnel koşulların bunu gösterdiğini ifade ediyordu. Tek ülkedeki sosyalizmi mümkün görmüyordu. Gelişmelere bağlı olarak, bu strateji eskiden mümkünken zamanla geçerliliğini yitirdi. Yani nesnel değişimlerle ilişkili, sosyalist devrimin bütün ülkelerde aynı anda gerçekleşemeyeceği görüşü ortaya konuldu. Bu köklü bir strateji değişikliğidir. Yanlış değil doğruydu. Peki Marksist ideoloji- teori inkar mı edildi? Hayır! Zira kapitalizmin eşitsiz gelişim yasasının söz konusu tarihsel koşullardaki işleyişi, çelişkilerin değişik alanlardaki keskinleşme seviyesi, devrimin fırtına merkezlerindeki eski gerçeklerinin yerini yeni bir durumun alması, yeniden tahlil edildi. Aynı anda bilinen devrim teorisinin yerini, tek tek ülkelerde sosyalizmin mümkün olacağı görüşü aldı. Gelişmelere bağlı olarak eski görüşe sarılanlar, Marksizm’in özünü değil, lafzının temsilcileriydi. 2. Enternasyonal’de bu lafzın sadece iflasını değil, burjuva kuyrukçuluğunu da gördük. Çin Devrimi’nde de, Komintern stratejisinden kopuş söz konusuydu. Tüm bunlar gerekliydi ve doğruydu.
Toplum mühendislerinin, hayatı ‘bilge’ tasavvurlarına uydurma çalışmasına karşın, tarih devinimi ilerliyordu. Gelişmiş ülkelerdeki devrim oldukça geriliyordu. Sosyalizmi sadece üretici güçlerin yüksek gelişimi olarak görenler, tarihsel koşullardaki değişimleri hiçe sayıyorlardı. Troçki, Marks’ın temel dayanakları yerine ’sürekli devrim teorisi lafzını almıştı. Ekim Devrimi’ne karşıt tutum alması, Lenin’in tabiriyle ‘tuhaflığının’ nedeni buydu. Siyasi olarak iktidarı ele geçirme fırsatını, iktisadi güçlerinin yetersizliği gerekçesiyle reddeden bu görüş açısı, Marks’ın ’sürekli devrim’ kavramının adını ansa da, yaşayan ve Lenin de ‘kesintisiz devrim’ senteziyle ilerleyen ruha karşıydı. Sonra toplumsal pratiğin ispatladığı Leninist- Maoist teori kazandı! Donan değil, pratikle ilerleyen sonsuz bilim!
Demek ki, program ve strateji nesnel değişimlerin gereği olarak eskir, değişir. Kapitalist Türkiye-Kuzey Kürdistan gerçekliğinde, 3. Kongre’nin tespitleri, tam da MLM’in, Kaypakkayacılığın gerçekliğidir. Nesnel gerçeklerdeki değişimin gerisinde kalan düşüncelerini ilerletmeyenler, aslında sağ bir yoldalar. Kapitalist bir coğrafyada ‘Demokratik Devrim’ geri ve sağ bir çizgidir. Sosyalist devrim programı için, kapsamı oldukça daralmış, ikincil duruma düşmüş, burjuva devrim görevlerini, temel hedef haline getirmek, sosyalist devrime bağlı olarak ele alma ve özel programlarla üstlenme yerine, ana çerçeve şekline getirmek, sosyalizmi bir basit ‘kalkınma ekonomisi’ne dönüştürmek, kapitalist medeniyet paradigmasından kopmamaktır.
Burjuva- proletarya karşıtlığı coğrafyamızın baskın gerçekliğidir. Burada sallanmanın, ikircikli davranmanın yeri yoktur. Şüphesiz bu geçmişin kalıntılarını görmeme, saf ve arı bir durum tespitine götürülemez. Emperyalizme bağımlı komprador tekeller atmosferinde, silahlı ya da silahsız demokratik devrimcilik, tedrici değişim yönelimini objektif olarak aşamaz. Silahlı ekonomist, reformist yönelimle, keskin ayrım açısından da sosyalist devrim, coğrafyamız gerçekliğinde turnusol önemindedir. Ulusal sorun, azınlıklar, tarım meseleleri, inanç eşitsizlikleri evet hepsi mevcut. Ekim’de Rusya’da da mevcuttu. Tüm bunlar özel programlarla sosyalist devrime bağlı olarak ele alındı. Biz de niçin olmasın. Evren ritmi belli bir makine değil, çelişkilidir; yine dönüyor. Anlamaya çalışalım!