KONGRE MİLİTAN YAŞAM VE MÜCADELEYİ EMREDİYOR!

TKP (ML)’den MKP’ ye uzanarak bugünlere kadar gelen Parti tarihimizin militan duruşu öteden beri önemle vurgulanır ve takdir edilir. Ancak epeydir bunun önemli oranda aşınarak gözlerden kaçırıldığı ve militan özelliklerden uzaklaşıldığının altını çizmek isteriz. Hangi hallerde militan nitelikten kopulur. Korku ve cesaret ekseninde insanın kendi içerisinde sürekli muhasebesi karşısında korkunun galebe çalarak baskın hale gelmesiyle, küçük burjuvazi stratejik ve ilkesel olmaktan koparak taktiğin bütün bunları yiyip bitirmesine kapılarını sonuna kadar açar. Sömürü ve zulüm düzeni sınırlarına takılıp kalarak nefeslerini tüketme durumunda, başta ölüm olmak üzere hapishanede yatmak istenilmediği zaman, küçük burjuva gurur ekseninde, doğru yanlış temelinde yeterince ideolojik mücadele yürütülmemektedir. Sistemle bağlarımızı kökten koparma ve ona karşı politik iktidar perspektifli kararlılık yerine sistem içi ‘çözüm’ duraklarında kalmaya gidildiği zaman, iş, okul ve mesleğimizi kaybetmemek vb koşullarda militan özellikler yitirilerek pasif ve silik hale gelinmektedir. Böylesi nesnel ve bir o kadar somut gerçeklik karşısında kendiliğindenci söz de komünizmin militanlıkla da uzaktan yakından alakası olmadığını ve tasfiyeciliğin en önemli göstergelerinden biri olduğunu belirtmeden geçemeyiz.

Hiç kuşkusuz ki reformist bir parti ve harekete mensup bireyler bile yeri geldiğinde inançları için militan bir duruş sergileyebilmektedir. Yoksa meseleyi sadece düzen içi ya da düzen dışı şeklinde kategorize ederek darlaştırma durumunda da olmamalıyız. Bu temelde sorunun en önemli yanlarından biri de inanmama ya da inançsızlıktan ileri gelmektedir.

MKP 3. Kongresi, mücadelenin başından itibaren illegal ve silahlı örgütlenme ve bu eksendeki devrimci savaşını ilan etti. Zira parti tarihimizin daha ilk günlerinden itibaren bu durum geçerli ve son derece doğruydu. Nitekim düzen sınırlarını aşarak kabına sığdırılamayacak stratejik radikal devrimci savaşımızın militan karakteri, kurucu komünist önder Kaypakkaya yoldaş olmak üzere genlerimize kadar içselleştirilmişti. Daha ilk süreçlerimizden itibaren Ali Haydar Yıldızlar, Selahattin Doğanlar, Ahmet Muharrem Çiçekler, Mehmet Zekiler, İsmail Hanoğulları, Orhan Bakırlar, Süleyman Cihanlar, Kazım Çelikler, Manuel Demirler, Baba Erdoğanlar, İsmail Bulutlar, İsmail Orallar, Emre Bilginler, Cüneytler, Caferler, Aydınlar ve ismini sayamadığımız bağımsızlık, devrim, sosyalizm ve komünizm şehitlerimiz militan duruş ve can bedeli mücadele ederek aramızdan ayrıldı.        

Kandıra baskınının hareketimizin militan tarihi açısından son derece önemi bulunmaktadır. Amed kırsalında Hasan Toy ve yoldaşların, Dersim’de komutan Mete ve yoldaşların, Lenko ve diğer tüm yoldaşların da öyle. Dağlarda, şehirlerde, fabrikalarda, barikatlarda, hapishanelerde, okullarda vd bütün mücadele alanlarında öncellerimizin anlattığı bu devrimci damar, canlılığını koruyarak yaşatılmalı ve ilerletilmelidir.  Şehitlerimizin militan yaşam ve mücadelesinden öğrenerek onlara sığınmayalım aksine onları yaşamsallaştırarak devrimci savaşımızda maddi bir silah haline getirelim. 

Ne yazık ki uzun süredir taktik ve tali politikalarda hemen kendilerini ve çevresindekileri örgütleyenler stratejik, merkezi ve temel meselelere gelindiğinde oldukça keyfiyetçi ve kendiliğindenci hareket edebiliyorlar. Sözde keskin ancak ideolojik ve ilkesel duruş, yaşam, politika, örgütlenme ve mücadelede alanlarında buna uygun bir çizgi ve yönelimle esasta bir konumlanış ve duruş gerçekleştirilmiyor. O kadar ileri gidiliyor ki son derece anlaşılır ve hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak temel hususlar bile görmezlikten gelinerek kulak ardı ediliyor ve adeta hareketini ve örgütsel mekanizmasını, işleyiş ve disiplini bir kenara atarak kendi bildiğimizi okuyor ve bin bir gerekçeyle de yanlışlarımızın üzerini örtebiliyoruz. Düşünsel ve kültürel anlamda ciddi bir yozlaşma içerisinde olduğumuzu söylersek yanılmamış oluruz. Unutulmamalı ki her aktivist kendi çalışma ve faaliyet alanında militan yaşam ve mücadeleden asla kopmamalı ve bunu azami derecede yaşamsal kılmalıdır. İdeolojik politik kararlılık, örgütsel ve askeri çizgiyle pratik yönelime uygun konumlanarak mücadele yürütmek bir ilke meselesidir ve politik iktidar perspektifiyle hareket eden her bir komünist için ötelenemez bir görevdir. Her bir Maoist komünist bu temelde ve bu bilinçle bütün faaliyetlerini yürütmek durumundadır. Bu noktada tecrübelerimiz, eksiklik ve yanılgılı yaklaşım ve yaşamımızdan öğrenerek ilerleyelim ve güne uyarlanmış militan devrimciler haline gelelim. Dışı kırmızı içi beyaz değil dışı ve içiyle, biçim- içerik ve özüyle, teori ve pratiklerimizle bütünlüklü militan devrimciler, halk kitlelerine, yoldaşlarına ve devrimci dostlarına güven verirler. O halde ilkeli ve disiplinli bir komünist hareket olarak nitelikli bir militan mücadele görevi, kesinlikle yerine getirilmesi gereken doğal ve temel, ertelenemez merkezileşmiş kolektif bir irade ve eylem birliğidir. Bu durum her şeyden önce dağınık ve parçalı, karamsar ve keyfiyetçiliği elimizin tersiyle çöp tenekesine bir an evvel atarak inançlı ve kararlı bir konumlanmayı gerektirmektedir. İdeolojik netlik ve karar verme başta gelendir ve bu yelpazede doğru, somut ve bilimsel politik yönelimle merkezileşmiş ilkeli, prensipli ve sıkı bir örgütsel işleyiş ve disiplinli bir faaliyetle birlikte Sosyalist Halk Savaşı’nın kararlı militan aktivistleri olarak safları sıklaştırmak zorundayız. Düşünce yöntemi ve çalışma tarzımızı devrimci temelde düzelterek ancak Sosyalist Halk Savaşı’na hizmet edebiliriz. MKP 3. Kongresi, militan yaşam, duruş ve mücadeleyi emrediyor. Bu görevi yerine getirmek için herkesi seferberliğe çağırıyoruz.  

Önceki İçerikMKP 3. Kongre kararlarını kavrayalım, kavratalım! (4)
Sonraki İçerikBİR TEK OYUMUZ BOŞA GİTMEMELİDİR!