MKP 3. Kongre kararlarını kavrayalım, kavratalım! (4)

Proleter dünya devrim teorisinin Maoizm ile nitel olarak bu ilerleyiş düzeyini, bir Çin meselesi şeklinde telakki edenler, Mao yoldaşı, bir yarı-sömürge yarı- feodal ülkeler devrimciliğinin örnek alacağı bir lider gibi tasavvur edenler son derece yanılgı ve hatalı bir tutum içerisindedirler

MKP 3. Kongre kararlarına ilişkin önceki sayılarımızda emperyalist kapitalist sistemin geldiği aşama, buna paralel tarihsel geçmişi ve bugünlere kadar uzanan Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın somut ve günceldeki sosyo-ekonomik yapısı ve bu eksendeki devrimin niteliği üzerine yazı dizimiz devrimin yolu ve stratejisiyle devam etmektedir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın emperyalizme bağımlı komprador tekelci kapitalizm gerçekliğinden hareketle asgari programımız olarak demokratik devrimin görevlerini de üstlenen sosyalist devrimin öne geçtiği ve sosyalizme ulaşmanın stratejik anahtarının da proleter dünya devriminin bir bileşeni olarak devrimin yolu ve stratejisi anlamında Sosyalist Halk Savaşı stratejisinin Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devrimci savaşın yürütülmesinde doğru ve bilimselliğiyle en geçerli savaş biçimi olduğunu vurgulamak isteriz. Bu bölümümüzde Sosyalist Halk Savaşı stratejisi dair ayrıntılı olarak proleter dünya devrimiyle ilişkisi ve temel karakteristik özelliklerine ilişkin açıklamalarda bulunacağız.

Esas olan komünist teori ve devrimci stratejidir

Komünizm, dünya proletaryasının evrensel ortak amacıdır. Bu amaca ulaşmada proleter dünya devrimi, proletarya ve emekçilerin ortak evrensel stratejisidir. Bu ortak amaç ve stratejinin, ezen ezilen, sömüren sömürülen emperyalist dünya gerçekliğinde ve her bir alan ve coğrafyanın özgünlüklerinde özde değil somut görevler bazında biçimsel farklılıklar göstereceği anlaşılır bir durumdur. Genelin özele, evrenselin özgüle uyarlanması bunu anlatır. Proleter dünya devriminin, teorisi ve ideolojisi evrenseldir. Bu teori ve ideoloji, her bir alan ve coğrafya için evrensel bir geçerliliğe sahiptir. Elbette bu teorinin somut koşullara ve her bir yere- coğrafyaya uyarlanmasında biçimsel ve bu temelde nitel farklılıklar olmuştur, olacaktır da. Proleter dünya devrim teorisinin bir bileşeni olan proletaryanın askeri çizgisi de evrenseldir ve ortaktır. Zira askeri çizgi ve strateji, proleter dünya devrim teorisinin bir bileşenidir. Bu çizginin ana eksenleri nelerdir? Birinci olarak; gerici burjuva devlet iktidarının devrimci şiddet ve savaşla parçalanarak ortadan kaldırılması, proletarya devriminin ön koşuludur. İktidar namlunun ucundadır sentezinde özetlenen bu görüş açısı, istisnası olmayan evrensel bir kanundur. Tarihi gerçeklerin ve hayatın ispatladığı da budur. İkinci olarak; proletaryanın her bir yerdeki savaşımına rehberlik eden ideoloji ve bilim, komünizmdir. Bu da istisnası olmayan evrensel bir yönelimdir. Azami program olarak sınıfsız ve sömürüsüz komünist dünya ufku ve toplumu, her bir yer ve coğrafyada komünist hareket ve partilerin istisnasız nihai hedefidir. Dolayısıyla proletarya ve emekçiler, andaki asgari görevler ve programlar sınırına hapsedilemezler. Andaki görevleri komünizme ulaşma perspektifiyle ele alırlar ve almalıdırlar. Bu temelde şimdiye kadar dünyada yeni demokratik devrim ve sosyalist devrimler görevini ifa etmiş tüm savaşlar oralarda takılıp kalarak ya da artık görevlerin tamamlandığı ufkuyla sınırlandırılan bir yürüyüşle ele alınamazlar. Üçüncü olarak; komünist ideoloji ve teori rehberliğinde her bir özgülde komünist partisi önderliğiyle birleşmiş proletarya ve emekçi kitlelerin proletarya iktidarı ve kesintisiz sürekli devrim eksenli komünizm perspektifiyle harekete geçirilmesi yine evrensel ortak bir yönelimdir. Her bir şey gibi devrimci savaşta kendi kendini klasik bir şekilde kaba tekrar eden bir tekerrür olarak ele alınamaz. Bu savaş hayatın gerçeği olarak son derece dinamik bir durum gösterir. Bu, komünist partisi önderliğinde halkın birleşik cephesi ve halk kurtuluş ordusunun baştan itibaren stratejik silahlar olarak kavranması ve ele alınmasını gerektirir. Bu açıdan bu da evrensel ve ortak bir yönelimdir. Dördüncü olarak; gerçek kahraman kitlelerdir. Komünizmle birleşmiş kitleler, imkansız olanı gerçekleştirebilirler ve gerçekleştirdiler de. Bundan sonra da böyle olacaktır. Bu basit bir cüret gösterisi değildir. Haklı davadan gelen bir güçtür ve bu selin önünde hiçbir güç duramaz. Örgütlenmiş bir güç olarak proletarya ve emekçi selinin komünizme kadar sürekli devrimlerin sürdürülmesi perspektifiyle özneleştirilerek ilerlenecektir. Teknik silah üstünlüğünün değil insanın bilinçli dinamik rolünün esas olduğu, taktik güç üstünlüğünün değil stratejik olarak haklı olduğu için güçlü olan proletarya ve emekçi halk kitlelerinin büyük üstünlüğü diğer önemli bir husustur. Komünizm için proleter dünya devrimi mücadelesinin her bir özgülde ve coğrafyada alacağı somut biçimler bu ortak amacın önüne çıkarılamazlar. Biliyoruz ki sınıflar mücadelesinin ve devrimlerin ele alınışında yönlendiren temel ilkeler ve komünizm yönelimi, her bir yer için aynıdır. Söz konusu temel yönelim, farklı ekonomik- sosyal- siyasal koşullar içerisinde elbette değişik biçim ve nitelikler halinde olacaktır. Proletaryanın evrensel devrimci savaş çizgisinin de değişik zamanlarda ve değişik koşullarda farklı biçimler alması diyalektik ve tarihi materyalist yaklaşım açısından anlaşılabilir bir durumdur. Ortak amaç, her bir yerdeki somut görevlerdeki farklılıkları nasıl yadsıyamazsa aynı şekilde somut görevlerdeki farklılıklarda içerikte aynı olan proletaryanın her bir yerdeki özgün yürüyüşünün ortak amaçlardaki birliğini de yadsıyamaz.

Paris Komünü, Ekim Devrimi ve Çin Devrimi, proleter dünya devriminin bileşenleri olarak somut görevlerde farklılıklar taşıyan ancak aynı ortak amaç olan komünizme yönelmiş, proleter enternasyonalist ortak bir içerikte yürüyen özgün yollardı. Bu objektif ve nesnel gerçekliklerin, doğru anlaşılması ve kavranması, oldukça önemli bir halkadır. Bu özgünlükler ya da özgün yürüyüşler, birbirlerinin karşısına konulamazlar. Aynı şekilde Paris Komünü, Ekim Devrimi ve Sovyetler, Çin Demokratik Halk İktidarı, özü aynı olan proletarya ve emekçiler devletinin değişik somut koşullarda aldığı özgün biçimlerdir. Tarihsel olarak böyle onlarca özgün biçimler de olmuştur ve olacaktır da. Proletaryanın ittifak güçleri vb konulardaki somut duruma göre daralması ve genişlemesi meselesi bu iktidarların yani proletarya diktatörlüğünün özünü değiştirmez. Neden? Çünkü amaç komünizmdir, burjuva gerici devlet mekanizmasını devrimci savaşla parçalayarak ortadan kaldırmadır, egemen sınıf olarak proletarya ve emekçilerin iktidarıdır. Sürdürülen ve devam ettirilen proleter dünya devrimidir ve buna önderlik eden komünist partisidir. Paris Komünü’nde komünist partisi önderliğinin olmayışı, burjuva gericiliğinin Versay iktidarının parçalanmasına gerekli dikkatin gösterilmemesi önemli bir eksiklikti. Buna rağmen Marks ve Engels yoldaşlar, onu proletarya diktatörlüğü olarak selamlamışlardı. Çünkü Paris Komünü nihai hedef olarak komünizmi hedefliyor, burjuva devlet mekanizmasını devrimci savaşla parçalıyor, örgütlenmiş egemen bir güç olarak proletarya ve emekçilerin iktidarı fethetmelerine götüren bir nitelik gösteriyordu. Buradan çıkarmamız gereken dersler vardır. Proleter dünya devrimi Paris Komünü, Ekim Devrimi, Çin Devrimi ve Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) biçimlerini almasına rağmen, aynı ortak özü ifade ederler. Bu ortak öz temelinde yürüyen devrimin tesis ettiği iktidar somuttaki ve her bir özgünlükte ya da coğrafyada değişik biçimler ifade etse de aynı öz ve içeriktedirler. Öyleyse aynı ortak ve içeriğe sahip olan proletarya ve emekçilerin devrimci savaşı nasıl ki Paris Komünü, Ekim Devrimi ve Çin Demokratik Halk İktidarı farklı biçimler ve yollar almışsa her bir ülke ve coğrafyada da farklı özgünlüklerden kaynaklı olarak genel olarak farklı savaş biçimleri ve yollarda yürünecektir. Ama bütün farklı devrimci savaş çizgisi, yolu ve stratejilerine rağmen aynı ortak öze sahip olarak devrim icra edilecektir. Her bir ülke ve coğrafyada asgari programlar farklı özgünlükler içerse de bunlara ulaşmanın yolları ve stratejik savaş çizgileri ve yöntemleri olarak birbirlerinin kaba tekrarları olarak değil evrensel ortak amaçlar doğrultusunda özgünlükleri taşıyarak ayrı yollardan aynı amaca doğru yürüyecektir, yürüdü de.

Yeni demokratik devrim öğretisi

Proletaryanın askeri çizgisinin temellerini Marks yoldaş, Fransa İç Savaşı’nın bilimsel tecrübelerinin analizi üzerinden formüle etti. Lenin ve Mao yoldaşlar nitel ilerlemelerle bu çizgiyi formüle etti.

Proleter dünya devriminin askeri stratejisi olarak Halk Savaşı, evrensel bir öğretidir. Değişik koşullarda, değişik ülke ve coğrafyalarda değişik biçimler alır. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da ise sosyalist asgari programa ulaşmanın stratejik devrimci savaş çizgisi ve yolu olarak Sosyalist Halk Savaşı stratejisi şeklinde ele alınmaktadır. Neden? Çünkü devrimci savaş devrimin görevlerinin yerine getirilmesinin stratejisidir. Devrimin görevlerinden soyut, kendi başına bir savaş stratejisi olmamıştır, olmayacaktır da. Türkiye-Kuzey Kürdistan gerçekliğini önceki yazılarımızda ifade etmiştik. İçinde bulunduğumuz devrimci sürecin ve aşamanın sosyalist devrim niteliği ve süreci olduğunu belirtmiştik. Devrimci savaş, bu görevleri yerine getirmenin stratejik aracıdır. Sosyalist devrim görevlerinin icrası olacak devrimci savaşın Sosyalist Halk Savaşı olarak kavramlaştırılması son derece isabetlidir. Savaş meselesini, devrimin niteliğinden bağımsız olarak ele alan yaklaşımlar, doğru ve isabetli değildir. Mao yoldaşın Halk Savaşı, Yeni Demokratik Devrim öğretisini, geçmişte ve bugün proleter dünya devriminin nitel geliştirilmesi değil de bir Çin usulü olarak ele alanlar, hala mevcuttur. Biz bu görüş açısına karşıyız. Proleter dünya devrim teorisinin Maoizm ile nitel olarak bu ilerleyiş düzeyini, bir Çin meselesi şeklinde telakki edenler, Mao yoldaşı, bir yarı-sömürge yarı- feodal ülkeler devrimciliğinin örnek alacağı bir lider gibi tasavvur edenler son derece yanılgı ve hatalı bir tutum içerisindedirler. Maoizm, evrenseldir ve onun Halk Savaşı öğretisi de proleter dünya devrimine gitmede evrensel bir savaş stratejisidir. Yoldaş Mao, devrimci savaş çizgisi de dahil biçimsel tekrarlara karşı sürekli uyarılarda bulunmuştur. Nitekim o zamana kadar Paris Komünü, Ekim ve Çin Devrimlerinin biçimsel tekrarlar şeklinde olmaması da bunu kanıtlamaktadır. Bizim öğrendiğimiz bu temellere de dikkat çekmek isteriz. Zaman- mekan ve koşullar statik değil dinamiktir. Çelişkinin evrenselliği özgün dinamiği reddetmez, edemez. Devrimci savaş, devrimin vazgeçilemez şartıdır. Ama devrimci savaş, her bir zaman ve mekanda onun özgün yasalarına göre şekillenmek zorundadır. Geçmişe dair eleştirilerimiz vardır. Örneğin, kapitalist emperyalist ülkelerde devrimci savaş çizgisi elbette koşullarla ilgili de olarak objektif olarak iptal edilmiş ve tatile çıkılmıştır. Buralarda legalist, pasifist, barışçıl ve uzun süreli bir birikim stratejisine göre hayatta bilinçli örgütlenemeyecek ve devrimci hünerle örülemeyecek bir toplu ayaklanma tasavvur edilmiştir. Ve bu hiç olmamıştır. Kitleler ayaklanmıştır ama ortada hiçbir hazırlık olmamıştır. Böyle bir ortamda mecalsiz, tasfiyeci bir oportünizm serpilmiştir. Şimdi, bizim, devrimci savaş, her bir yerin ve coğrafyanın baştan itibaren zorunlu görevidir tespitimizi legalist reflekslerle ‘’fokoculuk’’ olarak ilan edenler vardır. Biz, her şeyden önce mücadele biçimlerinin insanların iradesinden bağımsız objektif bir gerçeklik olduğunu ve tüm bunların devrimci savaş merkezi görevine bağlı olarak ele alınıp örgütlenmesi gerektiğini hiçbir keyfi tasavvurun nesnel ve somut gerçekliklerin önüne çıkarılmaması gerektiğini ifade ediyoruz. Bilinen eski, legalist, uzun süreli barışçıl sözde ayaklanma stratejisine karşı Türkiye-Kuzey Kürdistan’da Sosyalist Halk Savaşı bayrağını yükseltiyoruz.

Uzun süreli, legalist, stratejik olarak barışçıl eksene oturtulmuş bir toplu ayaklanma modeli, proletarya devriminin başlangıç yönelimi olan burjuva devlet cihazının devrimci savaşla parçalanması çizgisiyle tezattır. Kitlelerin baştan itibaren illegal ve şiddete dayalı devrimci savaşa hazırlanması yerine uzun süreli barışçıl mücadele çizgisiyle bu yönelim tasfiyeci bir noktadadır ve kabul edilemez. Bu noktada özellikle emperyalist-kapitalist ülkelerde uzun süreli barışçıl ve legalist örgütlenme ve ufkunu bu çerçeveye hapsederek düzen içinde boğulan hareketler bizlere gerekli mesajı vermektedir. Aynı şekilde Türkiye-Kuzey Kürdistan’da emperyalizme bağımlı kapitalizm gerçekliği karşısında pasifist toplu ayaklanma stratejisini salık vererek illegal örgütlenme ve silahlı mücadelenin baştan itibaren stratejik tayin edici önemini kavrayamayan bilimum anlayış ve örgütlenmeler, pratikte iflas ederek esasta reformizm rüzgarına kapılmışlardır. Dünya ve Türkiye-Kuzey Kürdistan objektif ve somut nesnel gerçekliğinde reformizm rüzgarı oldukça etkili olarak devam etmektedir ve bu yönlü ciddi savrulmalar da sürmektedir.

Devrimci savaş çizgisi

Geçerken ifade etmek isteriz ki iki strateji olmaz. Bir yandan legal diğer yandan silahlı mücadele stratejisi olmaz. Sosyalist Halk Savaşı devrimci tek stratejidir. Kırın ve şehrin baştan itibaren merkezi birleşik koordinasyonunu gerektirir. Diğer durum tek ayaküzeri yürümek olur. Böyle bir yürüyüş, topallar ve düşer.

Biz objektif ve nesnel koşullara rağmen mücadele ve örgüt biçimlerini mühendisçe tesis eden uzman bir bölük değiliz. Proleter devrimci savaş stratejik yönelimdir ve buna uygun her bir koşulda örgütlenme ve mücadelenin somut ve değişik biçimleri olmuştur, olacaktır. Bu somut biçimleri genel stratejik yönelimin tasfiye edilmesi şeklindeki legalist çerçeveye karşı çıkarken mücadele ve örgütlenmenin hiçbir biçimini genel amaçlarımıza bağlı olarak reddetmediğimizin altını çizeriz. Legalist ve parlamenterist yönelime açıkça meydan okurken parlamenter mücadele biçimleri de dahil barışçıl ve legal hiçbir mücadele biçimini stratejik yönelimimize bağlı olarak ele almayı reddeden bir sol çocukluk içerisinde değiliz. Amaç ve ilkelerimize ters düşmemek kaydıyla hiçbir mücadele ve örgüt biçimini reddetmeyiz. Sosyalist Halk Savaşı bir profesyonel uzmanlar savaşı değil bizzat halk kitlelerinin topyekün seferberliğine dayanan tüm mücadele ve örgüt biçimlerini Sosyalist İktidar için koordine eden ve somutta kır ve şehrin emekçi kitlelerinin burjuva faşist gericiliğine karşı birleşik mücadelesini koordine eden bir yürüyüştür.

Devrimci savaş çizgisini yarı-feodallikle ilişkilendirip bir kapitalist gerçeklik içerisinde bunu yok sayan bir çizgi, komünizm meselesini baştan itibaren anlamamıştır. Ya da komünizm ve proletaryanın devrimci savaşı objektif olarak ‘’iyi- ilerici’’ görülen kapitalizm ortamında hatırlanmaması gereken bir meseledir. Biz çıplak bir şekilde şunu haykırıyoruz ki, bir ehveni şer durumu içerisinde burjuva gerici devletin hiçbir biçimi, bir diğerine rağmen “iyi ve ileri’’ değil, sömürücü üretim tarzının hiçbiri bir başkasına göre “tercih’’ değil, proletaryanın ve emekçilerin şiddete dayalı devrimci savaşı, her bir durumda haktır, görevdir ve meşrudur.

Sosyalist Halk Savaşı eskiden tasavvur edilen genel silahlı ama barışçıl hazırlanan, bir “toplu ayaklanma’’ stratejisi değildir. Bu aynı zamanda şehirlerin kırlardan kuşatılması biçimindeki yürüyüş de değildir. Coğrafyamız özgünlüğünde kır ve şehrin diyalektik birliği son derece önemlidir. Bizzat tecrübelerimizin de gösterdiği gibi kırlarda gerilla örgütlenmesi ve mücadelesi (Kürdistan gerçeği de göz önüne alındığında) önemli bir husustur. Şu gerçektir. Nerelerin temel alınacağı meselesi, devrimin kuvvetlerinin, güçlerinin esas olarak nerelerde yoğunlaştığıyla ilgilidir. 

Devrimin kuvvetleri mevcut Türkiye-Kuzey Kürdistan somut gerçekliğinde şehirlerde yoğunlaşmıştır. Öncü ve temel gücün derinleştiği alanlar buralardır. Dolayısıyla buralar karşı-devrimin zayıf halkalarıdır. Halk kitlelerinin kuvvetlerinin Sosyalist Halk Savaşı stratejisiyle küçükten büyüğe kırlardaki gerilla eksenli Halk Kurutuluş Ordusu gücüyle de kalkışmanın örgütlenmesi gereklidir. Gezi Parkı-Taksim Direnişi’yle başlayan Haziran Ayaklanması derslerinin öğrettiği de budur. Şehirler mücadelenin esas alanlarıdır. Bu temelde Sosyalist Halk Savaşı stratejimiz, kırlarda gerilla eksenli Halk Kurtuluş Ordusu, şehirlerde ise Partizan Halk Güçleri’nin merkezi birliği temelinde yükselerek yürütülecektir. Devrimin öncü ve temel gücü proletaryadır. Proletarya, eskiden sanıldığı gibi salt sanayi proletaryasından ibaret değildir. Kır ve kentlerin yoksul ezici çoğunluğu işgüçleri tamamıyla metalaştırılmış yarı- proleter, küçük burjuva nüfuz bu orduya dahil olmuştur. Devrimin sosyal tabanı klasik sınıfçı ve indirgemeci bir tarzda ele alınamaz. Bir sendikalizm çerçevesinde devrim düşünülemez. Varoşlar şu durumda devrimin önemli mevzileri ve üsleri durumundadırlar.

Sosyalist Halk Savaşı stratejimiz sınıf içerisindeki çalışma ve örgütlenemeye önem verirken bu gerçeklerin bilincinde olarak genel emekçi seferberliğini ciddiyetle el almak durumundadır. Devrimci savaşımızın hedefleri; emperyalizm ve ona bağımlı komprador tekelci kapitalizm ve büyük toprak sahipleri ve feodal artıklardır. Buna tekabül eden uluslararası tekelci burjuvazi ve uşağı sınıflardır. Sosyalist Halk Savaşı stratejisi aynı zamanda Türkiye-Kuzey Kürdistan gerçekliğinde özgün farklılıkların bilincindedir. Tarım ve köylülük sorunlarını, ulusal eşitsizlikler ve azınlıklar ve ezilen inançlar meselesini, kadın ve cinsel yönelimler vb tüm konu ve sorunlar özel ve özgün programlarla ele alınacaktır. Bu hedeflere ulaşmak için Sosyalist Halk Savaşı stratejimiz de Kuzey Kürdistan’da ezilen Kürt ulusunun ulusal kurtuluş görevlerini yadsımadan ele alır. Aynı şekilde ifade ettiğimiz diğer konulardaki tüm görevlerin de yerine getirilmesi için de Sosyalist Halk Savaşı stratejisi temel devrimci savaşımızın ana halkası olarak icra edilecektir.    

Önceki İçerikYENİYİ KAVRA DEVRİMİ PRATİKLEŞTİR
Sonraki İçerikKONGRE MİLİTAN YAŞAM VE MÜCADELEYİ EMREDİYOR!