“KERBELA ÇÖLÜ” VE KAN GÖLÜ…

IŞİD canavarlarının,  esas  olarak  Ezidilerin   yaşam  alanları  olan  Şengal  ve  çevre  yerleşim  alanlarını  işgali  sonucu, Ezidiler  çoluk- çocuk, genç- yaşlı  evlerini  terk  edip  dağlara  sığındı. Sadece  Ezidiler de  değil, Musul  işgali  sırasında  göçüp  gelen  Türkmen  Şiileri de  bu  dağlarda bulunuyor. Özellikle  açlığa ve  susuzluğa  dayanamayan  çocukların  ölüm  haberlerinin  sıkca  duyulmaya  başlandığı  bu  dağlar,  “Kerbela  çölüne” dönmüş  durumdadır. İnsanlar  en  azından  kendilerine  içecek  ve  yiyecek  bir  şeylerin  ulaştırılması  beklentisi  içindedir. Sözde  demokrasi  ve  insan  hakları  kahramanlığına  soyunmuş  olanlar  insanların  ölüm  çığlıklarını  ne  duyuyor  ne de  görüyor.

Öte yandan  İŞID  canavarlarının  kelle  avcılığı  ve  toplu  katliamlarına, Siyonistlerin  Filistin  halkına  yönelik  toplu  katliamları da  eklenince  Ortadoğu’nun  tam  bir  kan  gölüne  çevrildiğinin  tanıklığını  yaşıyoruz. Bu zulüm  ve zorbalığa  karşı  sus  pus  olmak  insanlık  suçu  işlemekten  başka  bir  şey  değildir.

Denilmektedir ki  taa  16. Yüzyılda  Avrupa’daki dinler savaşının bir benzeri, 6  yüz yıl sonra  Ortadoğu’da  yaşanmaktadır. O  dönem Avrupa’da da toplu  katliamlar yapıldı, taş üstünde  taş  bırakılmadı. Orada  yaşananlar  nasıl  kaçınılmazdıysa, Ortadoğu’da da şu an yaşananlar  kaçınılmazdır. İslamın  içindeki  kendi  mezhep  kavgalarıdır  deniliyor. Dağın görünen ve ya  görüntülendirilen  bu  yüzüyle, halkların  gözlerine  gerçekleri  görmeme  perdesi  takılıyor. Özellikle  Avrupa’daki  veya  dünyanın  başka  ülkelerindeki  gayri  müslüm  halklar  çok  rahat  bir  şekilde  “bu  bizi  ilgilendirmiyor, Müslümanların  kendi  aralarındaki  kavgadır”  diyebilmektedir. Gösterilmeyen  gerçekler ise dağın arka yüzünde  çırılçıplak  bir  şekilde  duruyor.

Sahnede her  ne  kadar  “Müslüman”lar  görünüyor  olsa da, bu  haksız  savaşları, bu  katliamları  başka  başka  ellerin  organize  ettiği  su  götürmez  bir  gerçektir. Vakti  zamanında  bizzat  emperyalist  güçlerin  çizdiği sınırlar,  yine  bugün  onların  iğrenç  çabalarıyla  artık  anlamını  yitirmiş  durumdadır. Sınırlar  yeniden  çizilmek  isteniyor. Bunun  için  ortalığın  toz- duman  olması, gözün  gözü  görmemesi  gerekiyor.

Hiçbir  ulusal  kimliği  olmayan, oradan  buradan  kulaklarından  tutulup  getirilmiş  devşirme  IŞİD  çetelerine  devlet  kurduruluyor. İnsanların  beyinlerini  uyuşturan, gözlerini  körelten  din  afyonu  ne  yazık ki  bu  gerçeği  görmelerini  engelliyor. Suriye ve Irak üçe-dörde  bölünmek  isteniyor. Kürtler  hariç, herhangi  bir  ulus  devlet de  söz  konusu  değil. Mezhep  devletleri  oluşturulmaya  çalışılıyor. Lokmalar  iyice  küçültülüp  Ortaçağ  karanlığına  boğdurtuluyor ki  rahat  yutulabilsinler. Mezopotamya’nın  en  mazlum,  en  kadim  uluslarından  Kürt  ulusu  gerçekliğini  görmeyenler  şimdi  mezhep  devletleri  yaratıyor. Bu  arada  Kürtler  haklı  olarak  kendi  özgün  devletlerini  kurma  çabaları  içindedir. Kuşkusuz  emperyalist  planlar  içinde  bu  realite de  kendi  yerini  alıyor. Emperyalistler  ve  İsrail  kendilerine  bağımlı  bir  Kürdistan  projesinin  ipini  zaman  zaman  gevşeterek  Kürtler  üzerindeki  etkilerini, onlarsız  bir  Kürdistan’ın  hayal  olduğu  imajını  sık  sık  tekrarlayıp  duruyor. Özellikle  Barzani’yle  epeyce  bir  yol aldıkları da  bir  gerçek.

Bu  eğer  sadece  İslam  dini  içindeki  kliklerin, mezheplerin  bir  iktidar  dalaşı  olsaydı, emperyalistlerin, ya da  dini anlamda bakıldığında Yahudi, Hırıstiyan, Katolik  dinlerine  mensup  oldukları  iddiasında  olan  emperyalist  haydutların  bu  sahada  böylesine  belirleyici  rol  oynamaları  mümkün müydü. Demek ki  sahnedeki  piyonlar asıl gerçeği  gizlemek içindir.

Siyonistler, Filistin’de Müslüman halkı  katlederken;  İslamın  en  radikal  savunucusu   olduğu  iddiasında  olan  IŞİD  canavarlarının  buna  en  ufak  bir  tepki  göstermeyip, hatta  İsrail’i  destekler  mahiyette  Irak  ve  Suriye’de  Müslüman halka yönelik gerçekleştirdiği  katliamlar  emperyalistlerin  maşası  olduğunun  en  açık  ifadesidir. Ki bunda zaten en küçük bir kuşku yok. Bu, Ortadoğu’daki  kan  gölünün  nedeni  olarak sadece hatta esasının  Müslüman  klikler  arasındaki  iktidar  dalaşı olmadığının ifadesi oluyor.Ya da, Gazze aşkıyla  yanıp tutuştuğu iddiasında olan  R. T. Erdoğan ve şürekası  IŞİD  canavarlarına her türlü  desteği sunarak, İsrail’le her türlü askeri ve ticari ilişkilerini en üst düzeyde sürdürerek  ABD’ye olan uşaklıklarını ve İsrail’le olan dostluklarını anlatmış olmuyorlar mı. Basın ve  burjuva medya  önünde  İsrail’e  bağırıp  çağıran, hatta  küfür  eden  Hitler  çömezi  Erdoğan  aslında  İsrail’e  en  büyük  desteği  sunuyor. Bu  “gizli”  desteği  görmemek  için  insanın  kör  olması  lazım.

Kısacası İslam  dini  içindeki  mezheplerle  cilalanmış  bu  haksız, bu  vahşet  dolu  savaşlar, emperyalistlerin  Pazar  dalaşlarından  başka  bir  şey  değildir. Bu  kavgada  elbette ki  tarafız  ve  Ortadoğu  halklarının  yanındayız.             

Önceki İçerikİstanbul’da siyasi polisten ‘ajanlaştırma’ dayatması
Sonraki İçerikBARBARLIK DEVAM EDİYOR