Geride bıraktığımız yakın tarihte birden fazla maden ocağında yaşanan grizu patlamaları ve göçük vakalarında onlarca maden işçisi binlerce metre yer altında toprağa gömülerek, gaza boğularak ölüme gönderildi. Ölüme gönderildi; çünkü bu ölümler tamamen ihmaller neticesinde yaşandı. Maden işletmelerinin gerekli çalışma ve güvenlik standartlarına uygun olmaması ve patronların devlet güvencesi altında olması nedeniyle ve bu güvenceden aldıkları güçle karlarını düşünüyor.
Güvenlik için harcayacakları paraları işçilerin güvenliğinden daha da önemseyip önde tutmaları nedeniyle, işçiler adeta ölüme gönderiliyor. İşçiler bile bile binlerce metre yer altında en sağlıksız ve güvenliksiz şartlarda çalışmaya gönderiliyor. Yine kar kaygısı ve para hırsıyla gerekli güvenlik önlemleri alınmayarak işçiler ölüme itiliyor, açıkça cinayetler işleniyordu. Nitekim bu işçi cinayetlerinden birinci dereceden sorumlu olan devlet, işçilere ölümü reva gördüğünü her vesileyle ve alenen ortaya koyarken, diğer sorumlular olan işletme sahipleri hakkında da herhangi bir işlem yapmamış, işletmeler kapatılmamakla birlikte aynı şartlar altında faaliyetlerine devam etmeleri sağlanmış-serbest bırakılmıştır.
Maden ocaklarında iş güvenliğinin sağlanmaması, çalışma şartlarının gerektiği gibi sağlanmaması, işçilerin yaşamları ve can güvenliklerine ilişkin en asgari önlemlerin alınmaması ve kimisi kaçak çalışan bu maden işletmelerinin devlet tarafından denetlenmemesi neticesinde iş kazası veya işçi ölümleri denen bu işçi cinayetleri pervasızca yaşatıldı. Her şey, yani işçilere ölümü reva görmenin, bu cinayetleri işlemekten imtina etmemenin, işçi yaşamı hakkında bu denli canice davranılmasının tek nedeni patronların işçi kanı ve terinden elde ettiği karıdır.
Başbakan Tayyip Erdoğan, bu iş ve işçi cinayetlerini meşrulaştırma ve patronlarla ile güvenliksiz çalışma koşullarını, bu koşullarda işçi çalıştırma gibi suçlarını savunma anlamında ve tabii ki patronların karı uğruna işçilere ölümü reva gördüğünü ilan etme adına, bu ‘’ölümlerin’’ yani cinayetlerin işçilerin ‘’kaderi’’ olduğunu açıkladı. İşçilerin bu ‘’ölümlerinin’’ kader olduğunu söyleyecek kadar alçalıp, işçilerin kömür karasına karışmış ölü bedenlerine karşı saygısızlaştı.
Bu işçi ‘’ölümlerinde’’ esas sorumlunun devlet olduğu kesindir. Çünkü, gerekli önlemleri alma, denetimleri yapılması, işletmeleri çalışma standartlarına uygun hale getiren yasal düzenlemelerin yapılması, çalışma ve güvenlik koşullarının sağlanması, bu şartlara uygun olmayan işletmelerin ruhsatlarının alınarak katılması gibi görevler devletin yetkisi ve görevleridir. Bunları yamayan devlet veya hükümet yaşanan ‘’ölümlerden’’ birinci derecede sorumludur.
Bugün hala aynı şartlar devam etmektedir. Yani yaşanan bunca ölüme karşın devlet ve hükümet herhangi ciddi bir tedbir almış değildir. Ki, işçi cinayetleri aynı yoğunlukla devam etmektedir. Sadece Mart ayı içinde yüzü aşkın işçi ‘’iş kazası’’ denen şartlarda, adeta işçi cinayetlerine kurban gitmiştir. Nisan ayının ortalarında iken, yani Nisan ayının ortasında onlarca işçi iş cinayetlerinde yitirilmiştir.
Patronların sömürü hakkı ve kar hırsı kutsal görülerek hükümet veya iktidar tarafından bunların işletmelerine dokunulmamıştır. Ama cinayete kurban verilen işçilere, ‘’bu sizin kaderinizdir, siz sömürücülerin-patron ve fabrikatörlerin sömürü ve kar payı uğruna ölmek durumundasınız’’ denmektedir. Erdoğan, patronlara da işçilere de bizzat bunu demiştir. İşçi ölümlerine ‘’ bu kaderdir’’ açıklaması yaparak; işçi yaşamını hiçe saymış, işçiyi en kötü koşullarda çalıştırıp ölüme gönderen patrona destek ve güç vermiştir Erdoğan.
Bu hükümet, bu iktidar ve bu başbakan asla ve asla işçilerin yaşamı ve can güvenliğine önem vermemektedir. İşçilere değil, patronlara değer vermektedir AKP iktidarı! AKP iktidarı olarak bu iktidar da, tam donanımlı işçi düşmanı bir iktidardır.
Zira, sermayenin çıkarları uğruna bu kaçıncı ‘’ölüm’’? Patronun karına verilen bu kaçıncı kurban, kaçıncı işçi? Tuzla tersanesi, işçi kıyım yuvası haline getirilmiştir adeta. Tuzla’da bu kaçıncı cinayet? TEDAŞ çalışanlarının gözler önünde ve saatlerce seyredile seyredile ölüme gönderilmesinden daha büyük bir cinayet, daha büyük bir vahşet ve daha büyük bir barbarlık olamaz devlet ve hükümet adına. Dünyada görülemeyecek bir ilgisizlik, bir ihmalkârlık, bir suç ve cinayet! İnanılmayacak düzeyde korkunç bir sorumsuzluk ve hoyratlık. Saatlerce, gün boyu su içinde mahsur kalan işçiler kurtarılmamış, hiçbir yardımda bulunmamıştır devlet tarafından. Devlet ve hükümet, onlarca saat mahsur kalıp yardıma muhtaç olan ve adım adım ölüme giden işçilerine sahip çıkmamış, ölüme göndererek bir işçi katliamının altına daha imza atmıştır. Bir gerilla için onlarca helikopter kaldıran, binlerce ve hatta on binlerce asker yığan devlet, gölde ölümle pençeleşen işçilere bir tek yardımda bulunmamıştır! Bu işçilerin ölümünden devlet ve hükümet değil de kim sorumludur? AKP’nin işçiye verdiği değer bu olayda çıplak biçimde ortaya çıkmıştır.
İşçi düşmanlarından daha farklı bir şey beklenemez, işçi dostu tavır-tutum içinde olmalarını beklenemez. İşçinin dostu, gerici ve karşı-devrimci, işçi düşmanı egemen sınıflar, iktidarlar ve hükümetler olamaz. Sınıf temsili anlamında emek ile sermaye tafraları dost olamazlar.
Gerici halk düşmanı sınıf iktidarları hüküm sürdükçe, işçi ‘’ölümleri’’ önlenemez. İşçilerin kurtuluşu, onların birliği ve örgütlü mücadelesinin eseri olacaktır.
İşçiler tüm emekçi yoksul halk kitleleriyle birleşip proleterya partileri önderliğinde mücadele etmelidirler. Ezen-sömüren egemen sınıflar devrimci yoldan yıkılıp alaşağı edilmeden, işçi dostu iktidarlar kurulamaz. İşçiler kendi iktidarlarını kurmak üzere, sınıf partilerinde örgütlenerek gerici hakim sınıflara karşı siyasi iktidar hedefli sınıf savaşı vermek durumundadırlar. Ne birkaç işletmenin kapatılması, ne beş-on patronun cezalandırılması, ne tazminatların ödenmesi gerçek kurtuluş değildir-olamaz! O halde kendi iktidarımıza ulaşmamız tek çaredir. Bunun için de işçi ve emekçi tüm yoksul halkların, sınıf partileri önderliğinde devrimci savaş yürütmeleri gerekmektedir.
İşçiler, kaderlerini ellerine almak için kendi sınıf partilerinde birleşmeli, örgütlenmeli ve savaşmalıdırlar!
İşçiler, kaderlerinin patronların ve sermayenin çıkarları uğruna ‘’ölmek’’ olmadığını Erdoğan’a göstermelidirler!