Demokrasi sefilliğinin insanları düşürdüğü haller. Bir yandan demokrasi var diye tempo tutup, hak talep ediliyor, bir yandan hukuk diktatörlüğünde, 12 Eylül’ün iki cuntacısını yargılama hareketliliğinde duyan evraklarını topluyor Ankara Adalet Sarayı’na… Beton duvarlar, demir parmaklılar utancından yine sustu. İşkence görenlerin Evren paşayı adalet sarayında ‘yargılıyoruz’ komedisine.
AKP’nin hızlı politikalarına erişemeyen demokrasi arayanları melodramlarını katlayarak ayrıldılar saraydan. Kalbimiz fırlayacak gibi oldu. Burjuva medya yazarları bile ‘yavaş yargılayın’ uyarıları yaptı. Hapishanelerde 12 Mart’tan itibaren işkencelerden geçip, hala F tipinde yatan tutsaklar daha içeride tecrit altındayken bunlar oluyor. Ama AKP’nin yargılama açılımına defterini, kalemini, kitabını, cetvelini ve işkence gördüğüne dair hapishanelerde 12 Eylül’de verilen ‘sağlık fişi’ni alıp koştular. Evren’in içinde kalmış sözlerini söylemesi için bir ‘yargılama’ aracına ihtiyacı vardı. Bilmem sembolik idam sehpası, darağacı, ip geldi mi? Evren bir 12 Eylül şakası yaptı, 1980’de sokaklarda insan yoktu. 4 Nisan 2012’de de Evren Adalet Sarayı’nda yoktu. Evren her vesileyle ‘bugün olsa yine yaparım, idamları imzalarken hiç elim titremedi’ dediği şeyi ‘yargılama’ gününde de yaptı. ‘Bugünü görmeseydim, ölseydim’ diyen Evren katlettiği körpe fidanların geride kalanlarına işkence etmeye devam etti. Evren faşist cuntacı Pinochet’in Şili’de kadınlara tecavüz işkencesinde kullandığı köpekler gibi yalvarıp yaşamak istedi.
İdama götürülen, kurşunlanan ve işkence tezgahlarında göğsünü gere gere ‘ biz kazanacağız, halk kazanacak, halk savaşı kazanacak’ diyen komünistler-devrimciler yaşatmak için canını adadıkları mücadelede, dünya halkların yüreğinde ve ak saçlı anaların sahiplendikleri düşüncelerinde, en korunaklı kavgada dimdik onurluca yaşıyor/yaşatılıyor.
12 Eylül’ün usta cuntacısı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘yargılama’ cenderesine çektiği solcusu-sağcısıyla bir de dalga geçti. Paşalar gelmedi, Çankaya’nın siyaset babası Süleyman Demirel ‘ben sokakta 12 Eylül ile hesaplaştım, onun için tanık da, sanık da olmayacağım’ tarihi dersini egemen burjuva sınıfı cephesinde tekrar verdi. Neyse ki, 104 yaşındaki Berfo anayı Kars’tan getirip, 104 basamak merdiven çıkartıp hak-adalet-vicdan muhasebesi yapanların yüzünü aklayacaktı ki, ‘hele gel, seni bir görem Evren, sen ölesin gardiyan’ diye seslenişe, beton duvar-demir yığını Adalet Sarayı’ndan tık yoktu. Berfo anaya, yine acılarıyla yüklü kilometrelerce yolu gitmek kaldı.
Böylece paşa paşa işkence yapanlar, bürokratik hukuk üstünlüğünü de referandumla yetmezlerini tamamlayan AKP ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gibi paşa paşa dalga geçip, alay ettiler. Mahkeme başkanı ve heyeti gelen müdahillerin bilgilerini bir başka derinlikte derin işlerinde kullanmak üzere bir kez daha arşivlediler. Evren’in olmadığı, olmayacağı evrene kaldı paşaları yargılamak isteyenlerin ‘umudu’.
12 Eylül sürecinde hangi hapishanelerde ne tür işkence görmüşler ise, gördüğü işkencenin sağlık fişlerini mahkemeye sunmaları Celalettin Can’ın Gündem Gazetesi’nde yazdığı köşesinden öğrendiğimiz bir başka yargılama komedisi.
Saray’ın adalet dağıtacağına inanan müdahiller adaletin yerini bulacağı yerde ‘maktul’ Muhsin Yazıcıoğlu’nun Maraş’ta ölmüş olmasının ilah-i adaletiyle tam da rahatlamışken yolları yine kesişti. İşin diğer bir ilginç yanı ise, 12 Eylül mağdurları Adalet Sarayı önünde nöbet tutarlarken, Sivas Madımak Oteli Katliamı’nda Aziz Nesin’e saldıran Refah Partisi Sivas Belediyesi Meclis Üyesi Cafer Erçakmak aklandı. Tayyip’in demokrasisi böyle bir adalet dağıtabilir. Cafer Erçakmak ve güruhunun ‘sadece izinsiz gösteri yaptıkları’ kararıyla diri diri yakılanlar unutturulmaya çalışılırken, ‘yargılama’ için gelenler de izinli gösterideydiler. Cuntacı paşalar Kenan ve Tahsin kusurlarına bakmadılar, ama işkence gördüklerine dair fişleri getirmezler ise devletin makamlarını gereksiz yere meşgul etmekten ne kadar ceza alacaklarını varsın kendileri düşünsünler. Çünkü artık devir çok değişti, işkencecilere gördüğün işkenceyi ispatlamazsan para cezası ve hapis cezası uygulanıyor. Devir gerçekten de çoook değişti (!)…
Silah yerine fişle 12 Eylül’ü ve Evren’i yargıladılar.
Bizim ülkenin demokrasisi içerisinde hukuk diktatörlüğünde bugün hapishanelerde neler olup bittiğini bile bile, diyelim ki, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’ü işkence belgesi bulamadınız, belgeleyemediniz, unuttunuz. Ya şu 2000’li yıllarda yaşanan F tipi sürecindeki dehşet anlardan da mı hiç belleğinize bir şey kalmadı. Hala bir yandan 12 Eylül katladı, faşizm sürüyor, faşizm geldi-geliyor diye sızlanırken, 32 yıl önce beş cuntacının beyinden-yüreğe, beşikten-mezara devletin tüm olanaklarını arkasına alarak tecavüz ettiği bu memlekette dokunmadığı bir çöp bırakmazken bu nasıl ‘yargılama’ melodramı ki herkesi içine çekti. Bu trajikomediye dönemin en çok tecavüzcüsü olan ve tecavüze uğramışı olarak siz katılmadınız. Ahmet Kenan Evren, Nurettin Ersin, Nejat Tümer, Tahsin Şahinkaya, Sedat Celasun, Bülend Ulusu, Haydar Saltık veSüleyman Demirel… Nasıl mı? Siz anlarsınız paşalar, babalar gibi pazarladığınız memleketin her yanını şimdi de Kentsel Dönüşüm’le alan-satan adamlarsınız…
Milli katiller sürüsü…
Cuntaların ve devamındaki apoletleri sökülmüş vesayetçi sivil yönetimlerin, takiyeleri çıkmış, cüppeleri hocalara giydirilmiş hukuk diktatörlüğünde şifreli kelime ‘demokrasi’ oyunu daha çok sürecek. AKP’nin en büyük kalkanı ‘demokrasi açılım’ı olmuşken,TC faşizminin kalın kir tabakasından etkilenmiş reformizmin de kontrolünde tüm ülke ve toplum ’12 Eylül’ü yargılama’ senaryosunda defalarca kez cunta tecavüzüne uğradı. Somali açlığı sınırında bulunan bu kilit noktadaki ülkenin emekçilerinin sırtındaki nasır demokrasisiyle Arap Baharı’na silah, teçhizat taşıyan cunta tecavüzünden ustalaşan sivil aktörler yarışıyor. Hem de kardeşliğin, barışın ve eşitliğin içini boşalta boşalta. Tepe tepe 12 Eylül postalına ezdire ezdire. Kuşa çevrilen ‘demokrasi’ yakında neye döner, nereye uçar bilemeyiz.
Komünist önder İbrahim Kaypakkaya ile Süleyman Cihan’ın ve diğer devrimcilerin resimlerini ellerinde taşıyanlar, Adalet Sarayı’nda neyi arayıp, neyi kutluyorlar?