Faşist iktidarın şiddetlenen egemenlik sarsıntısıyla ciğerlerinde soluyup yüreğinde yaşadığı panikatak halini ve bu koma hali için öngördüğü tedevi uygulamasını bütünlük içinde tahlil etmek analizin ilk etabıdır. Faşist baskı ve şiddet ekseninde uyguladığı bu tedavi; burjuva muhalefetin etkisizleştirilerek olduğundan daha fazla ‘‘uysal‘‘ ve istenilen mecraya çekilmesinden, demokratik ve devrimci mücadele güçlerini ezip sindirerek sınıf güçlerini takatten düşürmeye, nihayetinde bütün toplumsal dinamikleri baskı, şiddet, şantaj, tehdit ve komplolarla kontrol altına alıp tüm toplumu algı yönetimiyle manipüle etmeyi hedefleyen topyekun saldırı stratejisiyle anlamlıdır. İktidarın baskı ve şiddet eksenli bütün saldırı ve bunun tamamlayıcı unsuru olan reform, demokrasi, insan hakları ve yeni anayasa ile açıklanacak program safsataları, sarsılmakta olan iktidar sultası egemenliğinin yeniden düze çıkarılması hayaliyle uyguladığı çelişkili-tutarsız ve çöküntü ruh halinin çarpıklıklarından ibarettir. Kısacası, iktidar irtifa kaybının piste çakılmayla son bulacak düşüşünü iliklerinde hissederek büyük bir korku ve panik içindedir. Biribiriyle çelişen, tutarsız ve bir o kadar da sınıf ve siyasi karakterine uygun olan, faşist baskı-terör ve saldırılarını iki yüzlüce reform ve insan hakları safsatalarıyla aynı torbaya koyup ikisini bağdaştırma aymazlığı yaşadığı bu korku ve paniğin ürünüdür.
İktidarın tırmandırdığı saldırı, şiddet, baskı ve uyguladığı terör dalgası onun güçlülüğünün değil, zayıflığının, içinde bulunduğu aczin, korkunun, paniğin ürünüdür. Bunu bilince çıkarmak fevkalade önemlidir. Ve faşist saldırganlığına eş zamanlı olarak reform ve insan haklarını dillendirmesi de bu zayıflığını teyit eden durumdur. Dolayısıyla bunun altını kalınca çizmek önemlidir. Baskı ve saldırıların yoğunlaştırılmasına ihtiyaç duyuluyor ise, bu sadece faşist karakterinden değil, aynı zamanda yönetemez ve nüfuz edemez hale gelmesinden de ileri gelmektedir. Hele-hele iktidar etmenin ve iktidar egemenliğinin korunark sürdürülmesi için baskı, şiddet ve devlet terörüne başvuruluyor ise burada iktidarın yitirilmesi riskiyle karşı karşıya olunduğu açığa çıkar ki, yaşanan durum tamı tamına budur.
İktidarın siyasi silahına dönüştürülen yargının harekete geçirilerek HDP’nin kapatılması sürecinin başlatılması, iktidarın zayıflık ve zaaflarını kapatmaya dönük geliştirilirken, aynı zamanda erken-baskın seçime hazırlık çalışmasıdır da. Kürt oylarından umudu kesilen iktidar, HDP’yi kapatarak Kürt oylarını pazara çıkarıp bu piyasadan oy devşirmeyi amaçlamakta ve elbette ‘‘millet ittifakını‘‘ zayıflatarak kendi lehine bir siyasi durum yaratma peşindedir. Kürtlerin adresi olan HDP’yi kapatıp, eğer mümkünse seçim dışında tutarak, (ki HDP yerine kurulacak muhtemel partinin seçimlere girme imkanını ortadan kaldırmak için baskın seçimi gündeme getirmesi güçlü olasılıktır) daha avantajlı şartlarda seçimlere gitmeyi tasarlamaktadır. Yanılma şampiyonu Erdoğan iktidarı hiç kuşkusuz ki bu amacında da yanılacaktır. HDP’ye oy veren Kürtlerden AKP’ye oy çıkmayacağı ve hatta AKP’ye oy vermiş Kürtlerin de AKP’den kopacağı açıktır. Kendi sadık tabanını tutamayan AKP’nin kürt oylarını tutması hiç düşünülemez.
HDP’ye kapatma davasının açılması, yani kapatılması sürecinin başlatılması, HDP’nin temsil ettiği kitle gücüyle adeta seçimlerin belirleyeni ya da kilit önemde rol oynayan bir parti olması ve demokratik, devrimci cephenin ittifak partisi olarak öne çıkması nedenleriyle doğrudan alakalıdır. HDP, AKP’ye karşı net bir tavra sahip olması, ihtiva ettiği ittifak güçleriyle ciddi bir demokratik muhalefet yürütmesi kapatılmasının temel sebebidir. İktidar için birincil hedef tutarlı demokratik muhalefet ve mücadele yürüten siyasi güçlerdir. HDP bu cephede yer almakla birlikte, özellikle seçimlerde kritik bir önem taşımaktadır. İktidarın HDP tahammülsüzlüğü, onun ırkçı-tekçi faşist milliyetçi karakterinden beslenen kürt düşmanlığına dayandığı gibi, HDP’nin seçimlerde oynadığı rolden de beslenmektedir.
Kısacası, HDP’nin tavrı Erdoğan iktidarının düşürülmesi konusunda nettir ve Kürt oylarından umudunu kesen Erdoğan iktidarı HDP’den intikam alma kiniyle hareket etmektedir. İktidar siyasi olarak ölümcül hastalığa tutulmuştur. HDP’nin kapatılması, iktidarın bu hastalığın tedavisi için öngördüğü terapi seanslardan biri, önemli bir halkasıdır. HDP’nin özgül ağırlığı yalnızca Kürt orijinli seçmende cisimlenen siyasi gücünden ileri gelmemektedir; aynı zamanda demokratik, devrimci güçlerin ittifak merkezi olarak temsil ettiği diri potansiyelden kaynaklanmaktadır. Saldırı ve baskıların hedefi de sadece HDP değil, bu potansiyelin bütünüdür. İktidar için seçimi kazanmak amaçtır ve bu amaç için her türlü baskı ve saldırı mübahtır.
Tutarlı demokratik muhalefet ve devrimci sınıf ve halkların mücadele dinamikleri tahammül edilemez bir tehdittir hakim sınıflar için
Burjuva muhalefet öyle ya da böyle halledilebilir bir iç sorundur komprador tekelci sınıflar için. Lakin tutarlı demokratik muhalefet ve devrimci sınıf ve halkların mücadele dinamikleri tahammül edilemez bir tehdittir hakim sınıflar için. Burjuva muhalefet en ileri nitelikte bile, reform, demokrasi, anayasa gibi safsatalarla etkisizleştirilebilir ve en fazla iktidar erkinin paylaşılması ödünüyle pasifize edilebilir ki, burjuva muhalefetin sınıf devleti ve iktidarı için hiç bir zaman tehdit olmayıp düzen içi bir klik çelişkisi olarak hakim sınıfların uzlaşıp anlaşabilecekleri bir zemindir. Ama devrimci sınıf güçleri ve halkların mücadelesi başka bir doğaya sahiptir; bu gerici hakim sınıflar için tahammül edilemez, müsamaha gösterilemez köklü bir tahdittir. Bu çelişkinin doğası tamamen hırçın, uzlaşmaz ve iflah olmaz düşmanlık zeminindedir. Tam da bu sebeptendir ki, iktidar baskı, şiddet ve saldırı önceliğini daima ve bir sınıf tavrı olarak halklarımızın demokratik mücadelesine, sınıf güçlerine ayırır. İşte, iktidarın Kürt ulusu ve onun siyasi partisi olan, aynı zamanda demokratik mücadele güçlerinden olan HDP’ye amansızca saldırıp baskı uygulaması, kapatılması sürecini yargıya taşıyarak başlatması, felzekeler düzenleyerek vekillerini düşürüp hapsetmesi, bu zeminde kendi yasa ve hukukunu da tanımayan siyasi kararlarla demokratik ve meşru Kürt hareketi dinamiklerini ezme saldırganlığını tırmandırması, aynı kaygı ve saiklerle demokratik, devrimci ve sosyalist sınıf ve halk güçlerine kudurganca saldırması, öğrenci, aydın, gazeteci ve siyasetçilere baskı uygulaması genel olarak sınıf tavrının ürünüdür. Özelde de iktidarın kaçınılmaz olan genel seçimlere giderken seçimleri ve dolayısıyla iktidarını kaybetme baskısı altında ve bu korkunun ürünü olarak şuursuzca geliştirip giriştiği faşist sürecin sonuçlarıdır.
Tarif etmeye çalıştığımız bu durum ve gelişmeler kesinlikle bir siyasi süreci tanımlamakta veya yaşanarak gelişen bir süreci işaret etmektedir. Yani bu gelişmeler hasbelkader yaşanan gelişmeler değil, bilakis belli nedenlere dayanmaktadır. Bu nedenler iktidarın panik ruh haliyle giriştiği tutarsız hamleleri barındırmakla birlikte, son tahlilde iktidar hakkında ‘‘karar‘‘ verme prosedürü temelinde gündeme gelecek genel seçime endekslidir. Erken seçim ve esasta da baskın erken seçim süreci güçlü bir olasılıktır. Siyasi süreç bu zeminde gelişmektedir… Siyasi iktidara hangi klik gelecek veya egemen olacaktır; bu komprador tekelci burjuva klikler arasında cereyan eden sorundur. Fakat, bu temelde de olsa, gelişen siyasi süreç doğrudan demokratik ve devrimci halk güçleri ve bilinçli devrimci hareketi ilgilendirmektedir… Hele Gare işgalci saldırganlığıyla tasavvur ettiği sonuç ve müjdelerin kursağında kalarak üstüne yük olması Erdoğan iktidarını iyice kinlendirdi. Yeri gelmişken bir parantez açmadan geçmeyelim ki, Erdoğan iktidarı Gare saldırganlığıyla amaçladığının tam tersi olarak yarattığı sonuçların ağır faturasıyla karşı karşıyayken, reform, insan hakları, yeni anayasa, ekonomi yönetiminin değiştirilmessi, İstanbul sözleşmesinin feshi gibi sistematik manevralarla siyasi gündemi yöneterek nispeten rahatladı. Zira, Gare’de ölen asker-polislerin ölümünden doğrudan sorumluydu ve bu yük kaldıramayacağı ağırlıktaydı. Fakat algı yönetimi ve toplumsal mühendislik yetenekleriyle bu ağır yükü de en azından şimdilik üstünden atmayı başardı.
***
Erdoğan iktidarının demode safsatalarla manipüle etmeye çalıştığı, faşist baskı, şiddet ve saldırılarla yürüttüğü bu ağır şartlar tablosu altında gelişen siyasi süreç karşısında demokratik, devrimci halk güçleri ve bilinçli sınıf hareketi nasıl bir siyasi hat izlemeli, nasıl bir pozisyon almalıdır? İşte meselenin şah damarı budur, buradadır. Hiç kuşkusuz ki, bu güçler sınıf ve siyasi niteliklerine uygun olarak demokratik ve devrimci mücadele cephesinde mevzilenecek, seçimlerde de bu doğrultuda tavır alacaklardır. Lakin bu kaba bir pozisyon alıştır; yetmez. Devrimci ilke ve strateji temelinde ayrıntılı görev ve biçimlerle reel politiğe uygun objektif siyasetler geliştirmek, taktik politikalar devreya sokmak, nihayetinde etkili bir mücadele pratiği sergilemek bu niteliğin görevi olduğu kadar, siyasi süreci devrimci doğrultuda göğüsleyip geliştirmenin eylemi olarak da şartıdır.
Birleşik Mücadele Güçleri adımı tutarlı olarak sürdürülüp geliştirilmelidir
Hassasiyet ve sorumlulukla hayata geçirilmesi gereken zaruri tavırlardan biri ya da ilki, birleşik devrimci mücadele güçleri adımının tutarlı olarak sürdürülüp geliştirilmesidir. Yani, demokratik devrimci güçler ittifakını mümkün olan en geniş yelpazeye yayarak geliştirmek, en azından hazır güçlerle bunu sürdürmek ve uygun güçleri katılmaya ikna ederek bu ittifakı büyütmek elzemdir. Bu ittifak, demokratik devrimci mücadelenin büyütülmesi bakımından ihtiyaç iken, seçimlere doğru gelişen siyasi süreçte etkili bir halk hareketini geliştirerek kazanımlar elde etmek için de gereksinimdir. Hem devrimci strateji ve hem de devrimci taktik sürecinin ihtiyaçları demokratik, devrimci kuvvetlerin ittifakını zorunlu kılmaktadır. Halk kitleleri ve geniş toplumsal muhalefetin dinamize edilerek mücadele motivasyonlarını geliştirmek ve son tahlilde devrimci mücadele kulvarına çekmek için güçlü bir devrimci ittifak cephesinin örülmesi ötelenemez bir görevdir.
Demokratik ve devrimci mücadele bilincine dayanan bu ittifakın mümkün olan en geniş kitlelere ulaşıp onların tepkileriyle birleşmesi için, mevcut direniş ve hareketlerin taleplerini sahiplenmesi, onlarla ortak hareket etmesi ve bunun için de onların meşru demokratik mücadele ve taleplerini sahiplenmesi, ittifakın demokratik normlar zeminini esnek tutarak onların ittifaka katılımalarını kolaylaştırması, demokratik mücadele ve eylem pratiğinde geniş kitlelerle birleşme zeminini gözden kaçırmadan önemsemesi gerekliyken; aynı biçimde demokratik mücadele ve eylem çizgisinde geniş kitlelerin tepkisini çekecek veya hakim sınıfların manipülasyonuna açık olan eylem tarzlarından sakınılması, eylem pratiği ve biçimlerini esasta iktidara odaklı geliştirmesi, iktidarı ve hakim sınıf iktidarını hedeften düşürerek mücadele yönelimini başka alanlara sevkedici eylem türlerinden uzak durulması da elzemdir. Siyasi iktidarla çatışmak esas ve önceliklidir. Bu, hakim sınıf kliklerine, faşist çetelerine vb vs kayıtsız kalınacağı ya da onlarla ittifak etmek anlamına asla gelmez. Fakat, düşmanı-hedefi genişletme yerine, düşman cepheyi daraltmak isabetli siyasettir. Erken ve yersiz çatışmalara girerek iktidara dönük mücadeleyi gölgede bırakmak siyaseten hatadır, temel bir hatadır… Toplumda teşhir olmuş azılı halk düşmanlarına, öne çıkmış faşist suç çeteleri ve unsurlarına yönelmek ilkesel olarak doğru ve gereklidir. Ancak, iktidara karşı mücadeleyi sabote etmeme ya da arka plana atmama kaydıyla.
Demokratik mücadele ve eylem sahasındaki meşru güçler kendi alanlarındaki görevlerini tutarlı mücadele pratiğiyle uygun biçimlerde geliştirirken; illegal alan güç ve örgütlenmeleri doğrudan meşru devrimci eylem çizgisiyle bu süreci sürükleyen aktörleri olarak devrede olmalıdırlar. Devrimci savaş güçlerinin iktidara vuracağı darbeler devrimci kitlelere moral vereceği gibi, iç çelişki ve çatlamalarla sarsılıp toplumsal muhalefet karşısında gerileyen iktidarın çaresizliğini derinleştirecektir. En önemlisi de bu güçlerin eylemiyle devrimci alternatif ortaya koyularak devrim ısrarı beslenmiş olacaktır. Devrimci yönelim bu eylemle mayalanıp büyütülecektir. Bu alan örgütlenmesi, mücadelesi ve eyleminden yoksun kalan, salt demokratik mücadele cephesinin eylemiyle sınırlı olan yönelim, siyasi süreci devrimci doğrultuda ilerletme kuvveti sergileyemez. Doğrudan meşru devrimci eylem tarzıyla sürece müdahale etmek belirleyicidir.
Özellikle erken ya da baskın seçim olasılığıyla gündemde olan veya bu zeminde ilerleyen siyasi süreçte, demokratik cephedeki mücadele, ittifak ve eylemsel pratik etkileyici ve öne çıkan bir rol üstlenir. Ancak her şart ve durumda devrimci mücadele ve eylem tarzı meşru olarak geçerli olup stratejik belirleyici güç olarak rol oynar.
Ne ki, bilinçli devrimci hareket meseleye sadece seçimler, seçimlerde kazanımlar elde etmek veya sadece siyasi iktidarın düşmesi-düşürülmesi ufkuyla sınırlı bir bakış açısıyla hareket etmez. Seçim ve bu zemindeki demokratik kazanımlar, taktiksel bir görev ve politik mücadelenin bir biçimi ve parçası olarak reddedilemez bir mücadele ve görev alanı olsa da, devrimci örgütlenme ve mücadelenin, dolayısıyla devrimin geliştirilmesi, kazanım ve mevziler elde ederek güç biriktirmesi, siyasi iktidardan diğer komprador tekelci sınıf kliklerine kadar karşı-devrimci güruhun toptan teşhir edilerek halk kitleleri ve işçi sınıfının örgütlenip devrime katılması vb vs bilinçli devrimci sınıf hareketinin hedefi olarak baki ve geçerlidir. Bu anlamda, demokratik mücadele görevleri yürütülürken ve bu alanda kazanımların elde edilmesi için çaba sarf edip siyasi sürece uygun politikalar temelinde pozisyon alırken, devrim iddiamız ve varlık gerekçelerimiz temelinde stratejik görev ve hedeflerden kopmadan bunlar zemininde konumlanıp devrimci sınıf savaşını esas alır, tüm mücadelemizi buna endeskli ele alırız, almalıyız.
Aksi halde, ya seçimlere angaje ya da siyasi iktidarın düşürülmesine indirgenmiş bir siyaset ve mücadele çizgisine düşeriz ki, bu, devrimci çizgiyi reformculuk özüne düşürme ve son tahlilde burjuva düzen partileriyle ittifaklara kadar sürükleyen tam manada yasalcı reformizme götüren bir yönelime kapı açar. Politik mücadeleyi siyasi iktidar mücadelesiyle birleştirmek ya da siyasi iktidar mücadelesini politik mücadelelere hakim kılmak tek doğru devrimci siyasettir. Siyasi süreç karşısında alacağımız pozisyon, yürüteceğimiz mücadele ve görevler ya da devrimci konumlanışımız bu esasa dayanmalı, bu siyasetten feyz almalıdır.
Büyük toplumsal muhalefet dinamikleri demokratik mücadele alanında etkinlik gösterip hareket etmektedir. Bizler buna sırtımızı dönemeyiz. Bu potansiyeli devrimin dışına itemeyiz. Kitleler neredeyse bizlerin orada olması da reddedilemez bir zorunluluktur. Devrim kitlelerin eseriyse, kitleleri ihmal edemeyiz, ama devrim, demokratik mücadelenin ilerisinde siyasi iktidar perspektifi temelinde illegal savaşım ve mücadele biçimlerini şart koşar. Bizler buna asla kayıtsız kalamayız. Devrimin temel gelişim biçimi, alanı ve görevleri ilegal mücadele tarzı ve yöneliminde özünü bulur. O halde, örgütlenmelerimizi, mücadelemizi ve görevlerimizi bu mücadele alanları ve biçimleri üzerinde tahkim ederek her mücadele alanında varlık göstermekten başka bir siyaset ve strateji izleyemeyiz.
Militan mücadelenin geliştirilmesi devrimci görevlerin icrası için elzemdir
Sokak etkinlikleri biçiminde, iktidarın siyasi teşhiri ve devrimci zeminde kitlelerin örgütlenmesi hedefiyle yürütülen ajitasyon-propaganda çalışmaları son derece isabetlidir. Militan duruş ve direniş tavrı kitleler tarafından taktirle izlenen ve büyük tesir gösteren etkiye sahiptir. Bu tarz ısrarla sürdürülmelidir. Faşist baskı ve saldırıları geriletmek için onlarla dişe diş mücadelelerde yüzleşmekten geçer. İzlenen ve taktir edilen pratik de budur. Hapishaneleri boşaltmak için belki de hapishaneleri doldurmak gerekmektedir. Bedel ödemeden, bedel gerektiren zemin ortadan kaldırılamaz. Yürütülen çalışma tarzı ve sergilenen direniş tavrı da budur… Gerileyen ve çöken siyasi iktidar, gelişip büyüyen devrimci mücadeledir. Bu eğilim tarihsel devrimci tutum olarak geliştirilmeli, fedakarlıkla büyütülmeli, kararlılıkla sürekli kılınmalıdır.
Bugün devrimci mücadele ve güçlerinin gelişmesi düne oranla çok daha büyük olanaklara sahiptir. Devrimci harekette ciddi bir kıpırdama izlenmekte, edilgen ve pasifist halin yerini militan direniş ve duruş almaktadır. İktidarla toplumsal kitleler arasındaki çelişkiler, bu çelişkiler zemininde boyveren direniş ve mücadeleler, gelişen muhalefet ve politik mücadeleler dinamiği, siyasi iktidar mücadelesinin geliştirilmesi için bilinçli devrimci hareket tarafından özenle değerlendirilmek durumundadır. Militan mücadelenin geliştirilmesi devrimci görevlerin icrası için elzemken, sürecin belirleyici unsuru olarak da önem taşımaktadır. Devrimci güçlerin ittifak ve birleşik mücadelesi kadar, her hareketin örgütsel güçleriyle militan mücadele pratiğine girmesi ve görevlerine sahip çıkması da, sürecin devrimci doğrultuda ilerletilmesi için büyük önem taşımaktadır. Nihayetinde devrim iddiası taşıyan her hareket siyasi süreç ve sürecin devrimci görevleri karşısında sorumluluk taşır ki, bu sorumluluk ideolojik-siyasi çizgi perspektifiyle devrimci görevleri devrim doğrultusunda geliştirmeyi emreder. Birleşik mücadele bilinci ve pratiği bu sorumluluktan bağımsız ve başka değildir. Birleşik mücadelenin veya devrimci güçlerin ortak mücadelesini ideolojik-siyasi çizgi niteliğinde geliştirme perspektifi ancak proleter devrimcilerin militan mücadele zeminindeki görev ve sorumluluklar pratiğiyle egemen kılınabilir. Devrime önderlik iddiası salt teorik çizgiyle başarılacak bir rol değil, bu çizgi rehperliğinde militan mücadele ve savaş pratiğiyle olguya dönüştürülecek bir eylem bütünüdür