Yeni bir baharın ilk günleriydi. Kar henüz bütünüyle doğayı terk etmemişti. Söz konusu Munzurlar olunca, bu yükseklikteki karların erimesi çok daha uzun bir zaman alıyordu. Kayanın soğukluğu dağın soğuk havasıyla birleşince karlar daha tembel davranıyordu. Bu durum, karın keçeleşmesinin ötesinde, kışın hüküm sürmesi olarak cereyan ediyordu. Aşağılarda, ormanlarda ve ovada kar eriyip gitmişken, Munzurlar metreyi bulan karla örtülü kalıyordu. Yani aşağısı bahar, yukarısı basbayağı kıştı… Aylarca barınakta kapalı kalan gerilla, baharın bu ilk günlerinde dışarıya-faaliyete çıkmak için sabırsızlanıyor, faaliyete çıkma heyecanına yenik düşerek güvenliği ihmal eden hatalar gösteriyordu…

Barınaktan çıkış için günler sayılıyor, amiyane değimle günler tespih gibi çekiliyordu. Barınağı terk etmenin öngünlerinde, çıkış için hazırlıklar yapılıyor, yürümekte zorlanmamak için spor yapmak üzere karlar ezilerek sahalar oluşturuluyordu. Başka özgün işler de yapılıyor ve diğer güçlerle ilişkiler kurmak için irtibata çıkılıp bağlantılar gerçekleştiriliyordu… Sözün özü, gerilla aylar boyu barınak yerini korumak-saklamak için gösterdiği dikkati, bu günlerde bir hayli gevşetiyor, hassasiyetlerini aşındırıyordu. Evet spor yapması gerekiyordu, bazı özgün durumlardan dolayı belli bir hareketlilikte bulunması gerekiyordu ve diğer yoldaşlarıyla bağ kurma gibi gereksinimler temelinde farklı bir duruma geçmek durumundaydı. Fakat, silahlı gerilla yaşamında ‘‘güvenlik her şeyden önce gelir‘‘ prensibini ihmal etmeden ve güvenliği zaafa uğratacak açıklar-izler bırakmadan bunu yapması gerekiyordu… Buna karşın gerilla çoğu kez baharla birlikte güvenlik hassasiyetini gevşetiyor, düşmanın saldırılarına açık hale gelen bir hareketliliğe ya da sürece giriyordu… Ne yazık ki, bazen bu hatasının ağır sonuçlarıyla karşılaşıyor, darbeler yiyerek yoldaşlarını fizikken yitirme acısıyla yüz yüze geliyordu…

Baharın bugünlerinde baskın yemiş ve yoldaşları katledilmiş gerilla birliğinin baskından kurtulmuş üyelerinden biri anlatıyor… Merkezi olarak yapılmış olan önemli planlama temelinde diğer birliklerle bağ kurulması gerekiyordu. Zira, önceden yapılmış plan için günler gelip çatmıştı, ertelemek ya da plan dışı davranarak merkezi planı boşa düşürmek olmazdı. Diğer birliklerle bağın kurulması da merkezi plan açısından geciktirilemezdi… Öte taraftan, özgün bir durumdan dolayı da bir alanın kontrol edilmesi gerekiyordu ve bu da ihmal edilemez önemdeydi… Tabi bütün bunların yanında, altı ay barınakta hareketsiz kalmış gerillanın dışarıya çıkarken yürüme-hareket zorluğu yaşamaması için de spor yapması gerekiyordu… Bütün bu bağlamlarda, barınak dışında kontrole açık veya görülebilir bir alanda karlar ezilerek bir saha yaratıldı. Bir kaç gün bu sahada spor yapıldı. Bağlantıya çıkmak için de karda izler bırakıldı. Kontrol edilmesi gerek yere gidilirken de izler bırakılmış oldu… Bunların da ötesinde, çıkış günlerinin yaklaşması bir rehavete yol açmış, tuvalet yeri ve oraya giden yolda görülebilir kaba izler bırakılmış, ilk günlerdeki hassasiyetle bu izler kapatılmamıştı… İşin özü, barınak yeri dışarıdan kolayca görülebilir izler bırakılarak tam anlamıyla saldırı riskine açık hale getirilmişti…

Kontroller yapıp denetlemeler sürdüren düşmanın, gerillanın girdiği hareket tarzıyla verdiği görüntü nedeniyle mi, yoksa düşmanın tecrübeler edinerek yürüttüğü rutin kontrol-denetimlerdeki bir tesadüf nedeniyle mi bilinmez, vadiye giren helikopterler alçak uçuş yaparak geniş alanda görünmeyecek biçimde, adeta önceden fark edilmez bir uçuşla bulunduğumuz barınağın tam üstüne inecek şekilde adeta çöktüler. Yani keşif helikopterleri son derece alçağa inip, tuvalet izlerinin üstünde yere 20-30 metre kalacak şekilde adeta durdular… O an barınağın dışında kayada oturup güneşlenen yoldaşla helikopter pilotu göz-göze gelecek kadar yakın bir mesafede kaldılar… Helikopter sesini duyarak barınaktan dışarı çıkan diğer yoldaşlar helikopteri bu yakınlıkta görünce, derhal içeriden silahları almak için davrandılar. Ne ki, helikopter bu yakın görüntüden hemen sonra yükselerek alandan uzaklaştı. Barınak yerinin engebesi, yoldaşların geri çıkan helikopteri  görme veya takip etmesine olanak vermiyordu. Dolayısıyla helikopter barınağın arka-sırt kısmından yaptığı manevrayla ateşe maruz kalmadan çıkıp gitti… Merkez üssüne dönen keşif helikopterinin vuruş-ateş kabiliyeti olan helikopterlerle birlikte tekrar geri geleceği aşikardı. Nitekim belli bir zaman sonra Kobra helikopterleri barınak alanımıza gelerek vuruşlara başladılar…

İlk keşif helikopterinin barınak alanımızı tespit ederek merkeze dönüp diğer helikopterlerle tekrar gelmesi bir süreyi almıştı ve bu, bizlere belli hazırlıklar yapmak için bir zaman kazandırmıştı. İlk refleksimiz barınağı terk edip dışarıya çıkma biçiminde oldu. Ancak, her taraf karla kaplıydı ve barınaktan çıkıp gideceğimiz her noktaya izler götürecektik. Dahası kısa zamanda ulaşabileceğimiz yakın yerlerde korunaklı kayalık alanlar da pek yoktu… Barınaktan çıkarak gideceğimiz her hangi bir yere izler götürmüş olacaktık ve bu yerlerin korunaklı alanlar olmadığı da açıktı. Bu durumda barınaktan çıkış yaptığımız taktirde imha olmakla yüz yüze kalacağımız kesindi. Lakin barınakta kalmak da kapana kısılma haliydi ve bundan da imhadan başka bir sonuç çıkmayacaktı… Karar vermek zorundaydık ve bunun için fazla zamanımız yoktu… Yürüttüğümüz bu kısa tartışma sonrasında barınakta kalmanın daha doğru olacağını kararlaştırarak yerimizde kaldık. Mevzi edindiğimiz barınakta yürüteceğimiz çatışma son tahlilde imhayla sonuçlansa da düşmana kayıplar verdirmemiz  burada daha mümkündü… Her iki olasılığın kapısı imhaya çıkıyordu. Öyleyse, girilecek bu çatışmada düşmana kayıp verme üzerine plan kurmak daha rasyoneldi; öyle de yaptık…

Önce, savunma yapılabilecek bir noktaya iki yoldaşı yolladık. Savunmaya çıkan yoldaşlar, arkadan barınağın üstüne gelecek ya da geleceğini öngördüğümüz düşman gücüne darbe vurarak kayıp verdirecekti. Bu durum çatışmada bizler lehine bir inisiyatif ve moral üstünlüğü yaratarak, tersten de düşmanı olumsuz yönde etkileyecekti. (Nitekim, yaşanan gelişme tam da düşündüğümüz ya da planladığımız gibi oldu.  Savunmadaki yoldaşlar arkadan barınağın üstüne gelen düşmana ateş ederek darbe vurdular…)

İkinci plan ya da hazırlığımız, düşman ateşinden korunmak ve etkili bir çatışma yürütmek için barınağın önünde mevziler oluşturmak biçiminde oldu. Kazılmış taşlı toprağı torbalara koyarak barınağın önünü yükselttik, sağlam mevziiye dönüştürdük. Yaptığımız bu hazırlıkla, helikopter, top ve düşmanın ferdi silahlarla barınağın içine ateş ederek isabet tutturmasını hepten olmasa da esasta engellemiş olduk… (Nitekim, helikopter vuruşları ve ferdi silahlar etkisiz kaldı, sadece top atışları barınağın belli bir alanına girebildi. Bu alan da yumuşak toprak olduğu için içeri girip patlayan top mermileri ciddi bir etki yaratmadı. Dahası, barınağın iç yapısı da bu top ateşinin etkisiz kalmasını sağlayan yapıdaydı…)

İki yoldaş savunmaya gönderilip, toprak doldurduğumuz torbalarla yaptığımız mevzi hazırlıkları yapıldıktan kısa süre sonra kobra helikopterleriyle indirme yapan helikopterler birlikte barınak alanına geldiler. Kobralar roket ve uçaksavar atışlarıyla alanı vurup bizlerin barınağa girmesini sağlarken, indirme helikopterleri de uygun alanlara yeteri kadar asker indirerek yığınak yaptı…

Hava üstünlüğünü kullanan düşman, helikopter vuruşlarıyla bizleri barınağa girmeye zorlarken, alanda kontrol veya hakimiyetini kurdu. Biz 30-40 metre karelik barınak alanı ve savunma mevziisi kadar bir yer tutuyordu, bu dar alanda bulunuyorduk… Hava ve karanın diğer alanları tamamen düşmanın kontrolündeydi… Helikopter vuruşlarıyla barınağın içine etki gösteremeyen düşman, indirdiği kara gücünü harekete geçirerek barınağın arka kısmından üstümüze geldi. Savunmadaki yoldaşlar ilk ateşi yaparak bilemediğimiz sayıda askeri vurarak ilk darbeyi indirmiş oldular… Düşman belli bir süre paniğe kapılarak mevzilenmeyle meşgul olup muhtemelen yeni bir plan kurdu. Bir süre sonra yoğunlaşan düşman ateşi iki noktaya odaklandı. Barınağı vuran helikopterler tamamen savunmadaki yoldaşlara dönük ateşe başlayıp tüm vuruşlarını savunmadaki iki yoldaşa yönelttiler. Barınağın karşısına konumlanan kara gücü ise, top atışları, makinalı, kanas ve diğer ferdi silahlarla barınağı hedef aldı… Barınağın içine etkide bulunamayan düşman, savunmadaki yoldaşları helikopter vuruşlarıyla kendilerini koruma durumuna getirdi. Helikopterler tamamen savunmadaki yoldaşları katletmek için uğraşıyordu. Kara gücü ise, barınağa odaklanıyordu… Düşman artık barınağın çevresine geliyor, kapısının kenarına gelerek içeriye ateş etmeye çalışıyor, üstten el bombaları atıyor, yan çaprazdan makinalıyla ateş ediyor ve gaz bombaları atarak içeriye girmeye yelteniyordu… Barınakta bulunan bizler içeriye girmek için barınağın önüne gelen askerleri karşı ateşle geri çekilmeye zorluyorduk. Barınağa giremeyen askerler geri çekilerek, karşıdan top ateşi, makinalı ve kanaslarla bizlerin barınağın ünündeki savunmamızı gerileterek içeriye çekilmemize yol açıyordu… Biz barınağın içine çekildikçe düşman askerleri barınağın yan tarafına ve üstüne gelerek içeriye ateş etmeye çalışıyor, üstten bomba atıyor, tuvalet tarafına kurulan makinalıyla barınak kapısına ateş ediyordu. Alt taraftan gelip doğrudan içeriye ateş etmek ve içeriye girmek isteyen askerler ise bizlerin ateşiyle geri kaçıyordu… Kısacası, toplar, makinalılar ve ferdi silahlarla barınağa dönük, helikopterlerle de savunmadaki yoldaşlara dönük yoğun ateş ve bizlerin karşı ateşiyle süren çatışma akşama kadar devam etti…

Akşam saatlerinde ateş kesildi. Savunmadaki yoldaşlarla telsiz bağlantısı kurduk. Telsizde konuşan yoldaş, özgür yoldaşın ağır yaralı olduğunu bildirdi ve konuşma sürerken yoldaşın şehit düştüğünü söyledi. Özgür yoldaş şehit düşmüş, Rojat yoldaş yalnız kalmıştı savunmada… Biz barınaktaki yoldaşlarda top vuruşlarının sıçrattığı küçük parçacıklarla hafif yaralanmalar dışında ciddi bir yaralanma vb. yoktu… Savunmada yalnız kalan Rojat yoldaş, bizlerin barınaktan çıkıp yanına doğru gidip gitmeyeceğimizi sordu. Ancak bizlerin barınaktan çıkış yapmamız mümkün değildi; yaptığımız denemelerde karşımızdaki düşman top ateşiyle çıkmamızı engelliyordu. Zaten çıkabilsek bile gideceğimiz yer de yoktu… Rojat yoldaşa çıkış yapamadığımızı/çıkamayacağımızı söyleyerek, kendisinin kendi güvenliğini almasını ve bir kişi de olsa yaşayan bir tanık olarak kalmasının önemli olduğunu vb. ifade ettik. Rojat yoldaş, ‘‘o zaman ben Kartal Yuvasına çekileceğim‘‘ diyerek, karşılıklı olarak başarılar dileyip telsiz konuşmasını bitirdik…  Kısa bir süre sonra Rojat yoldaşın bulunduğu alana yoğun ateş başladı. Yeni telsiz bağlantısı kuramadık. Rojat yoldaşın çekilmek istediği noktaya doğru hareket ettiğini ve düşmanın hareketi fark ederek ateş ettiğini yorumladık. Kullanılan gece dürbünleri düşmana bu olanağı tanıyordu. Ki, barınaktan çıkış yapma denemelerimiz de aynı biçimde düşman tarafından fark edilerek ateşe tutulmuştu. Gece dürbünleriyle izledikleri anlaşılıyordu. Rojat yoldaş daha uzak alanda dağın orta noktasında olmasına karşın, muhtemelen gece dürbünleriyle hareketi izlendi. Yapılan yoğun ateş sonrası bağlantı kuramadık!…

Sabahın erken saatlerinde ‘‘teslim olun‘‘ anonslarıyla uyandık ve ateş, top ateşi yeniden başlamış oldu… Düşman telsizinde, ‘‘ikinci paket de hazır‘‘ şeklindeki konuşmadan Özgür yoldaştan sonra, Rojat yoldaşın da ölümsüzleştiğini anlamış olduk… Saat 10’da iki yoldaşın cesetleri düşman tarafından alındıktan sonra, artık çatışmanın tek merkezi barınak olmuştu. Telsizlerden psikolojik savaş yöntemlerinden, teslim olun çağrılarına, el bombalarından ferdi silahlara, makinalılardan kanas ve gaz bombalarından top atışlarına kadar bütün yöntem ve araçlarıyla düşman barınağı ele geçirme hareketini yoğunlaştırdı… Barınak doğal mevziyken, önüne dizdiğimiz toprak-taş dolu torbalar da büyük bir korunak oluşturuyordu… Barınağın içinde alt sekiye düşen el bombaları etkili olmuyordu. Barınağın giriş kapısının bir köşesinden içeriye giren top mermileri de saplandığı yumuşak toprak nedeniyle içeriyi dumana boğmaktan başka bir etki yaratmıyordu esasta. Kanas ve ferdi silahların istisna olarak milimetrik alandan içeriye girmeleri de üst sekide yatan bizlere isabet etmiyordu… Helikopter ise ilk denemelerinden sonra barınağın içine vuruş yapamadığını görerek ateş etmekten vazgeçmişti. İçeri girmek isteyen asker ve kontralar ise (Gıdik Ali denen kontra mahkeme ifadelerinde bu baskında bulunduğunu beyan etmişti, başka kontra tiplerin olup olmadığının somut bilgisine sahip değiliz ancak olmaları muhtemeldir), karşı ateşimizden dolayı içeriye giremiyorlardı… Özcesi, bu durum ikinci günün öğe sonrası saatlere kadar sürdü. Biz barınakta, onlar dışarda… İçerden yaptığımız ateşle daha çok bir direniş gösterebildik. Düşmana darbe vurmamızın koşulu pek yoktu. Zira 30-40 metre karelik alana sıkışmıştık ve envanterlerinde bulunan her nevi silahla kapının önüne kadar yığılan ölüm mangalarına darbe vurmamızın olanakları yoktu…

İkinci günün öğle sonrası saatlerinde, düşman telsizlerinde dikkat çeken konuşmalar açık yapılmaya başlanmıştı. ‘‘Helikopter bir sorti X noktasına yapacağını, 2 sorti Y noktasına yapacağını‘‘ vb. vs. söylüyor, alandaki askeri aldığını söylüyordu… Bu konuşmalara tedrici yaklaştık. Barınağa giremedikleri için, geri çekilme numarası yaparak bizlerin barınaktan dışarıya çıkmamızı sağlamak istiyorlar diye düşündük… Sonra, telsizlerdeki konuşmalar devam etti. Ve belli bir saatten sonra, telsizler sustu, helikopter sesleri kesildi, çevre sessizliğe büründü… Düşmanın geri çekilmesine anlam veremedik, vermiyorduk. Dolayısıyla konuşmalarına şüpheyle yaklaşıp inandırıcı bulmuyor, numara yaptıklarını düşünüyorduk. Ancak, gerçek bir sessizlik çöktü. Bunun üzerine, dışarıyı denetlemek üzere barınağın dışına kontrollü biçimde çıktık. Giderek barınağın çevresine, üstüne vb. çıktık, düşman gerçekten de görünmüyordu… Yine anlam veremedik bu duruma. Çekildiklerini anladık, emin olduk. Fakat neden çekildiler sorusuna bir süre yanıt bulamadık… Bu anlaşılmaz duruma rağmen, düşman çekilmişken harekete geçmenin zamanıdır deyip, düşmanın  yeniden geleceği öngörüsüyle çevreye taktik izler vurduk. İzler vururken dolu yağmaya başladı. Düşmanın neden çekildiğine o an anlam verdik: Burası Munzurlar; burada yağış bir felakete yol açabilir düşman için. Bir gece helikopterlerle taşıdıkları odunları yakıp kaldılar ama yağış altında bunu göze alamazlardı… Muhtemelen radyodan meteoroloji haberlerini dinleyen asker yağışın geleceğini öğrendi ve yağışta Munzurlar karında dışarda kalmayı göze alamayarak geriye çekilmek zorunda kaldı… Yağmaya başlayan dolu bir süre sonra kar yağışına dönüştü. Bu mükemmel bir fırsattı bizler için. Barınakta verdiğimiz direnişle iyi bir zaman kazanmıştık ve kazandığımız zaman bizleri imha olmaktan kurtardı. Kazandığımız zaman karın yağmasıyla birlikte düşmanın geri çekilmesine yol açarken, bizleri de imha olmaktan kurtardı…

Lakin, sıkıştığımız barınaktan kurtulmak yetmedi. Baskından günlerce sonra, merkezi planlamalara göre harekete geçmek gerekti. Yapılan görev bölüşümü temelinde birliğin bir kısmı Kongreye gelecek olan yoldaşları almak görev alanına giderken, bir kısmı da baskınla deşifre olmuş barınağın yerine başka bir yer bulup hazırlamak için görev aldı… Birlik ikiye bölünüp, her birimi aldığı görevlere uygun olarak işe koyuldu… Yoldaşları almaya giden birim uzun zaman geçmesine karşın geri gelmedi. Hazırlanması gereken yer hazırlanmış ve yoldaşların gelmesi için bekleyişe koyulmuştu… 16 Haziran günü, bekleyen yoldaşların bulunduğu alana helikopterler asker bıraktı. Yoldaşlar bu operasyonun kendilerine dönük olduğunu yorumladı… Alana yığılan asker çekilmedi, geceyi alanda konumlanarak geçirdi. Yoldaşlar geceden yararlanarak alandan çıkıp uzaklaştılar. Ertesi gün, çekildikleri zirveden alanı denetlediler. Düşman askeri görülmüyordu ama helikopter ikinci gün de çalışıyordu. Dahası uzaklıktan dolayı askerin çekilip çekilmediği netleştirilememişti. Emin olunmadığı için uzak zirvelerde kalmaya devam edildi. Daha sonraki günlerde yapılan denetimlerle askerin alandan çekildiği anlaşıldı… Alana dönen birim, bu olağan üstü durumu anlamak için telefon görüşmesi yapmayı uygun gördü… Telefonla dolaylı ilişkilere ulaşıldı ve oradan 17’ler katliamının gerçekleştiği öğrenilmiş oldu… Birliğimizin barınak baskınından kurtulan yarısı 17’ler katliamında ölümsüzleşti…

17’lerin katliam haberi büyük bir yıkım oldu yoldaşlarda! Büyük bir belirsizlik, boşluk, hüzün ve yalnızlık çöktü kalanlarımızın üstüne… Avrupa örgütsel görüşmeler için kısmen daha güvenliydi. Avrupa’da telefonla ulaşılan yoldaşlarla durum paylaşıldı. Diğer alanda bulunan gerilla birliğiyle bir süre sonra ilişki kuruldu. Bir araya gelinerek durum değerlendirildi ve ülkenin diğer alanlarındaki üyeler ile Avrupa’daki üyelerle tartışmalar sürdürüldü. Bu süre zarfında alanda kalan kadrolarla KÖK oluşturuldu. KÖK diğer bölgelerden görüşler alarak, ortak iradeyle hareket planını belirledi. Geri çekilme kararı alınarak uygulandı… Bu gelişmeden belli bir süre sonra, geri çekilme alanında Parti 2. Kongresi örgütlenerek düşmana yanıt verildi…

17’lerde ifade bulan ya da 17’ler katliamında ölümsüzleşen Parti önderliğimiz Parti 1. Kongremizi örgütleyerek gerçekleştiren tarihi bir önderlikti. Partimiz, önderliğimizin planladığı ama katledildiği için gerçekleştirmediği Parti 2. kongremizi kısa zamanda gerçekleştirerek merkezi yapısına kavuştu. 17’lerden devir kalan görevi tamamladı. Lakin, 17’ler katliamında ölümsüzleşen önderliğimizin boşluğunu dolduramadı… Fakat 17’lerin bilimsel çizgisini sürdürerek önemli gelişmelerle ilerliyor…

17’ler başta olmak üzere, Şahin, Doktor ve Mercan yoldaşların ve barınak baskını direnişinin kahramanları Özgür ve Rojhat yoldaşların ölümsüz anıları önünde eğiliyoruz…

Önceki İçerikDuvardaki Afiş
Sonraki İçerikHalkın Günlüğü 32. sayısı çıktı