Dirilmek ölümden sonra ifade edilen sözdür. Devrimci hareket ve militan devrimcilik ölmüş değil ama hastalıklı yıllar yaşıyor. Nedense ölmemiş olan devrimci hareket veya devrimci militan duruşa dirilmesi gerekir demek insanın diline bir ihtiyaç olarak geliyor. Evet, ölmeden de dirilmek gerekiyor. Bu dirilmek, öz dinamiklerine, “ruhuna’’ ve törpülenmiş keskin devrimci duruşa dönmek ya da o zeminde yeniden gürbüzleşmek anlamına geliyor. İşte bu manada ve yeniden pratik sahada net devrimci pratik bilince kavuşmak için dirilmek gerekiyor. Çünkü militan devrimci çizgi ve duruşun önemli özellikleri itibarıyla erozyona uğradığı bir gerçektir. Devrimci eylemin irtifa kaybından ziyade karaborsayı oynadığı doğrudur. Tasfiyecilik türevlerinin sinsice devrimci çizgi ve devrimci eylemi güdükleştirdiği tüm pratik seyir ve yasalcı reformist gelişmeler tarafından teyit edilmektedir.
Bir taraftan devrimci durumun gelişip devrimci dalgalara dönüşmesinin koşulları varken (ki, bu Gezi-Haziran süreciyle de ispatlanmış bir durumdur), diğer taraftan tasfiyecilik saldırısının devrimci harekette yarattığı erozyon durumu bir gerçek olarak vardır. Birbirine karşıt iki koşul aynı anda mevcut bulunmaktadır. Durumun hangisi lehine gelişip ilerleyeceği sübjektif güçlerin çabası ya da devrimci hareketin ortaya koyacağı devrimci pratikle belirlenecektir. Hem objektif olarak uygun olan şartlar, hem de karşı karşıya olunan ikilem proleter devrimcilerin önüne tarihsel bir görev ve sorumluluk koymaktadır. Bundan kaçanın iflah olmayacağını söylemeye gerek yok. Buna yanıt olmaya çalışanın da geleceğe yürüyeceği bir o kadar kesindir.
Mevcut iktidar veya hakim sınıflar devletinin, “çivisi çıkmış’’ deyimine uygun benzerlikte teşhir olup bir dalgayla alabora olabilecek bir gerçeklikte olduğu aslında bir gerçektir. Sadece bu “harabeyi’’ yerle bir edecek bir rüzgara ihtiyaç vardır. Cumhurbaşkanından iktidar ve hükümetine kadar en ciddi devlet kurumlarının Anayasa Mahkemesi’ne güvenmeyip orayı ve onun kararlarını bazen de olsa tanımadıklarını ifade etmeleri, devlet makinesinin temel kurumlarının alenen çatışma içinde olduğu, bu kurumların birbirlerine operasyonlar yapar durumda olması yani parçalanmışlık durumları, aralarındaki çatışmalardan da ileri gelse devletin geçmiş katliam ve kıyımlarının dillendirilmesi vb vs şartlar, devrimci propaganda ve devletin siyasi teşhirinin büyütülüp kitlelerin örgütlenmesi için az buz şartlar değildir. Yapılan komplolar, gerçekleştirilen “faili meçhuller’’ ve hatta devletin kendi askerine yönelik eylem yaparak askerlerini katledip PKK’nin üzerine attığının deşifre olması, aynı zeminde mütalaa edilmesi mümkün olan şartlardır. Ki bu şartlar işçi katliamları, HES-termik-nükleer enerji santralleri, rant-talan projeleri, doğa veya çevre tahribatı, savaş kışkırtıcılığı, iktidarın yaşama müdahale olarak ifade edilen toplumsal yaşamı dini değerlere uygun olarak biçimlendirip, bu dönüşümün aleni adımlarının köklü olarak hayata geçirilmesi şeklinde de takviye bulabilir. Çıkarılan ağır faşist yasalar işin daha da sağlam zeminini oluşturmaktadır…
Buradan açığa çıkan mesele, devrimci şart ve durumun uygun veya gelişkin olması gerçeğidir. Açığa çıkan ikinci şey, hazır bu şartları değerlendirebilecek bir iradenin örgütsel varlığının hastalıklı-sakat olması gerçeğidir. Zira bundan daha uygun zemin beklemek ve istemek hazırlopçuluktan başka bir şey değildir. Müdahale edilmesi gereken şartlar bu kadar uygunken nüfuz gösterememek basit bir yeteneksizlik meselesi değildir. Militan devrimci duruş ve aynı zeminde devrimci eylemin hayata geçirilmesi, kafa açıklığı kadar devrimci cüret ve feda “ruhu”na, yani bahsini ettiğimiz militanlığa ihtiyacı vardır.
Öyle ki, köylü kitleleri, işçiler ve ötekileştirilmiş çeşitli toplumsal kesimlerin bir isyanından-mücadelesinden bahsetmek yanlış olmayacaktır. Bu neden önemlidir; devrimci durumun uygunluğu ve kitlelerin öncü-önderlerinden daha ileri bir pratikte oldukları… Kısacası, kitleler kendiliğinden ayağa kalkıp mücadeleler verirken, komünist ve devrimciler bu cüreti ve bilinçliliği gösterememektedir. O halde bu devrimcilerin ve hatta komünistlerin dirilmeye-bilenip keskinleşmeye ihtiyaçlarının olduğunu söylemek hiç de haksızlık değildir.
Proleter devrimciler sürecin sorumluluğunu doğrudan üstlenerek fedakar ve cüretkar militan mücadelelere, devrimci eylemlere, bilinçli ve kitleleri kucaklayan eylemliliklere geçmek durumundadır. Devrimci güçlerin birlik ve ittifaklarını gözeten yönelimlerle mücadelenin yükseltilmesi mümkünken, somut sorunları konu alan devrimci çalışmalarla kitlelerin aydınlatılması ve devrimci alternatifin ortaya koyulması ertelenemez görevdir. Uyuşukluk ve kendiliğindenci tarzda ifade bulan durum aşılarak militan duruşa geçmenin tüm şartları mevcuttur. Kabukları kırmak için keskin pratikle dirilmek şarttır.