Komünist partisi ile önderlik ilişkisi üzerine Uluslararası Komünist Hareket(UKH) ve onun bir parçası olarak Türkiye- Kuzey Kürdistan komünist hareketi bugüne kadar oldukça kapsamlı çizgi tartışmaları gerçekleştirmiştir. Bu nokta komünizme kadar da tartışılacaktır. Zira sınıf farklılıkları- çelişkileri ve tabii ki kavrayışta eşitsizlikler sürgit devam etmektedir. Bu düzlemde içerisinden geçtiğimiz nesnel ve somut gerçeklik koşullarında ulaştığımız seviye olarak kolektif önderliği savunmakta ve bunun da ancak stratejik temelde ele alınmasıyla komünist hareket saflarında önderlik görevinin yerine getirilebileceğine inanmaktayız. Ancak her ne kadar kolektif önderlikleri teoride savunuyor görünse de ne yazık ki bireysel önderlik ve bu eksende çalışma tarzında ısrar edenler de az değildir. Bu durumun kuşkusuz ki bir ayağını ideolojik ve siyasi gerilikler oluştururken, diğer ayağını ise benmerkezci anlayış ve bir türlü bireycilikten kopamamama durumları oluşturmaktadır.
Maoist Partinin 3. Kongresi stratejik bir araç olarak kolektif önderlik anlayışını daha da ileri götürerek sekreterlik sistemini kaldırarak ve sürekli aynı bireylerden oluşan önderlik kurumu yerine uygun örgütsel düzeyleri de gözetip, dönüşümlü koordinatörlük sistemini kabul ederek kavrayışındaki ilerleyişi sürdürmüştür. Nitekim kolektif klasik önderlik kurumlarının da günden güne mücadeleyi ileriye taşıyacak görev ve sorumlukları yeterince yerine getirmekten uzaklaşarak zamanla gelişmenin önünde engel teşkil ettiği de UKH ve Türkiye- Kuzey Kürdistan komünist hareketi tarihinde görülmektedir. Çünkü sürekli olarak önderlik kurumunu geliştireceği yerde onu daraltarak özel imtiyazlı statülere dönüştürme durumunu öne çıkarma eğilimleri geliştirilmektedir. Yine kolektif örgütsel önderlik mekanizmasını kendileriyle aynı hukuka yani bir partili olarak farklı statüye sahip olmayanlara doğru daha fazla genişletileceği yerde aksine daha da daraltmanın pratik politikaları gerçekleştirilmektedir. Ve tabii ki merkezi olarak seçilen kolektif önderlik kurumu içerisinde kolektif işleyiş ve disiplini oturtmak yerine benmerkezci ve keyfiyetçi çalışma tarzıyla doğru düzgün işlemeyen bir önderlik kurumuna dönüştürülmektedir. Oysa bütün bunlar sadece ve sadece bireyleri öne çıkaran ancak kolektifi geliştirmeyen, ben ne dersem o olur- olacak anlayış ve çizgisiyle hiç de canlı bir organizma olan kolektif mekanizmayı işletmeyerek kıymeti kendinden menkul somut- nesnel gerçekliği gösteren durumlardır ki bu nesnel gerçeklik hiç de benimsenecek ve kabul edilecek bir gelişme değildir. Bütün bu ve buna benzer olumsuzlukların gelişmesi sözüm ona bir de kolektif önderlik adına yapılmaktadır ki bu yönelim vehamete körükle giderek yangını daha da alevlendirmekten başka bir işe yaramamaktadır. Bir de “kurtarıcılar’’ şeklinde ortaya düşüp canlı kolektif önderlik işleyişini bir kenara atarak bireysel olarak dağınık, parçacı, kendi bildiğini okuyan, keyfiyetçi ve kendiliğindenci çalışma tarzını kolektife dayatarak görev ve sorumlulukları doğru bir disiplin ve işleyiş temelinde zamanında yapılmasına engel teşkil edenler söz konusudur ki ideolojik mücadelede en fazla bu tür anlayış ve pratik geliştirenlere yönelmesi gerekmektedir. Böylesi gerçekliğe sahip olanlar kendi bildiğini okumaktan geri durmamaktadır. Kendi subjektif niyetine göre kolektif mekanizmayı tasavvur ederek istediği gibi hareket ederken yazık ki kolektifin bileşenlerine yönelik görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyerek ne kadar da bencil olduklarını ortaya sermektedirler. Hatta o kadar ileri gidilmektedir ki görev ve sorumluluk alanına girmeyen meselelerde de sanki görevliymiş gibi hareket ederken sonrasında da hiçbir şey olmamış gibi yaklaşım sergileyerek “bakın ben istediğimi, istediğim şekilde yaparım’’ dercesine süreci geçiştirmekten de geri durmamaktadırlar. Böylelerinin komünist hareket içerisinde ciddi eğitime ihtiyaçları olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Zira hareketin kolektif gelişmesine önemli zararlar verdiği ve görevlerin zamanında yerine getirilmeyerek kolektifi ve faaliyetleri sürekli erteleyerek adeta işleri gereksizleştirdiği de bir o kadar gerçektir. Evet her aktivist kendi çalışma alanında bir önder olmalıdır derken kendi başına buyruk ve her istediğini kolektifin dışında gerçekleştirme olarak anlaşılmamalıdır.
Kendisiyle aynı örgütsel düzeydeki yoldaşlarıyla kolektif düşünen- kararlar alan- görevler yüklenen ve yerine getiren- değerlendiren olarak tasavvur etmelidir. Yoksa bireysel düşün- kararlar al- görevler yüklen- yerine getirmeye çalış- bireysel değerlendir vs. Böyle bir şey olabilir mi? Tabii ki hayır, olamaz. Bu noktada özellikle Maoist Partinin 2. Kongresi’nde başkanlık sistemi ve daimi komitenin reddedilmesinin yerindeliği ve bilimsel gerekçeleri doğru anlaşılmalı ve kavranmalıdır. Fakat onlarca- yüzlerce pratik tecrübeler karşısında hala bu yanlış hususlarda ısrar etmelerin olduğunu da ne yazık ki kabul etmek durumundayız. Çünkü hala sınıflar var, kavrayışta eşitsizlikler var, bencil- benmerkezci ve bireyci çalışmada ısrar edenler var… O halde buna karşı ideolojik mücadeleye de durmaksızın devam etmek zorunda olduğumuzu, ideolojik temelde oportünist uzlaşmalara girmeden yeterince bilince çıkarmalıyız. Doğru yanlış mücadelesi elbette canlı ve kolektif önderlik kurumları içerisinde de sürekli olmalıdır fakat onu işlevsizleştiren ve gereksizleştirerek kendi başına buyruk anlayış ve çizgilere karşı da oportünist eğilimler göstererek uzlaşma yoluna gidilmemelidir.
Komünist parti bilinci ve nitelikli partileşmenin önemini yeterince kavrayamayanlar, bütün bunlara karşı da yüzeysel yaklaşır ve eğrelti yaşarlar. Bunun için örgütlenme, içi boş, keyfiyetçi ve kendiliğindenci olmamalıdır. Evet yeterli sorumluluk ve ciddiyetle yaklaşmalıyız. Türkiye- Kuzey Kürdistan’da 42 yıllık Maoist Hareketin doğru ve yanlışları, başarı ve başarısızlıklarıyla önemli ve yeterince tecrübe ve birikime sahip olduğunu vurgulayalım. Yaşam ve çalışma tarzımızı, yöntem(metod)lerimizi sürekli geliştiremezsek objektif dünya ve ülke koşullarına cevap olacak başarıyı da yakalayamayız. Asla unutulmamalıdır ki devrimci ve komünistliğin yürüttüğümüz mücadelede objektif koşullar ve somut nesnel gerçeklikler karşısında yeterince cevap olacak çizgi ve pratik politkalarımızla yakalanacaktır. Bu bağlamda nitelikli partileşme her şeyden önce gelmektedir. Nitelikli parti ve örgütlenme ise sadece beyan düzeyinde ortaya koyduklarımızla hayat bulmamakta aksine bizzat yaşamın her alanına yönelik somut pratik politikalar gerçekleştirerek ete kemiğe bürünmektedir, bürünecektir. Bu bilinçle her aktivist kendi çalışma alanında birer önder olurken, aynı zamanda iyi bir örgüt savaşçısı da olmak zorundadır.
Bir kere parçacı ve benmerkezci yaklaşım ve pratiklerden kurtulmalıyız. Partinin demokratik merkeziyetçilik temelindeki örgütsel işleyiş ve disiplinine göre bir görev ve sorumluluk icra etmek durumundayız. Parti genelini ve yukarıdan aşağıya merkezi örgütlenmelerini hiç dikkate almadan bireyci, parçacı, dar kısımcı ve bölgeci yaklaşımlarla esasta bir sonuç alamayacağımızı anlamak zorundayız. Aynı şekilde geneli- bütünü ele alıp parçayı dikkate almadan da esas olarak yeterli bir sonuç alamayacağımız da doğrudur. O halde merkezileşmiş irade ve eylem birlikleri karşısında görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. Zira bu durum asla her bir parça ve yereldeki özgülü inkar etmemekte aksine dikkate alarak merkezileşmiş bir iradeyi de temsil etmektedir. Bir düşünelim MKP’siz bir HKO ve PHG düşünülebilir ya da tasavvur edilebilir mi? Eskiden olsa parçayı esas alır ve böyle düşünür, hatta partinin de önüne geçirirdik. Örgütsel işleyiş ve disiplin gırla gitmekte ve her bir parça kendini merkez yerine koyarak hareket etmekte hiçbir sakınca görmeyen dönemlerde yaşadık. Doğru yanlış temelinde ideolojik mücadele yerine basit ve kısır didişmelerin esiri ve basit savaşçıları olarak nitelikli parti ve örgütlenme ölçütlerini günden güne aşağılara çektik ya da seviyeyi düşürdük. Bırakalım o anlardaki ölçütleri günden güne sürekli olarak nitelikli parti ve örgütlenme ölçütlerini geliştiremediğimiz için başarısızlıklar atbaşı gelişme gösterdi. Bu düzlemde bir komünist partilinin bencil ve bireyci temelde basit yaşayamayacağı, küçük başarılarla yetinemeyeceği, yanlışlarla yanyana yaşayıp geçinip gidemeyeceği ya da bu şekilde onu geçim kaynağı haline getiremeyeceği, basit yaşama göz dikemeyeceği, evcilleşemeyeceği artık anlaşılmalıdır. Profesyonelleşme de bunun için gerekli ve zorunlu olarak ortaya çıkmaktadır. Yoksa herkes ekonomik, demokratik, mesleki ve akademik yanlarıyla evcilleşmiş yerleşik bireyler olmaktan kendini kurtaramaz. Bu eksende başta parti öncülüğünün doğru yere oturtulması zorunludur.
Doğru ve nitelikli bir parti öncülüğü ve parti olmadan hedeflere ulaşamayacağımız kesindir. Bundan dolayı nitelikli parti ve örgüt, partililik, parti önderliği ve kadrosu, parti bilinci önemsiz ve gereksizleştirilerek başarıya ulaşamazsınız. Zaten bugüne kadar sınıf mücadelesinde yeterince ya da esasta başarılı olamamışsak bu durumun temelden payının olduğunu görebiliriz. O halde meselelere sorumlu ve ciddiyetle yaklaşılması gerekmektedir. Bir kere altını çizerek vurgulamak isteriz ki nitelikli parti ve örgütlenme, parti bilinci ve sorumluluk düzeyi yüksek parti önderliği ve kadrolarıyla ancak mümkündür. Demek ki bir parti önderliği ve kadrosu, değerlerin üzerine konan değil, değerler yaratan ve geliştiren bir niteliğe sahip olmalıdır. Parti ve önderlik ilişkisi babında nitelikli bir parti ve örgüt haline gelmek için önce nitelikli bir önder ve kadro ölçülerini yüksek tutmalıyız. Nitelikli bir parti, partili ve örgüt bilinci, önder, kadro ve bu temelde kendinde bir temsiliyet olmazsa geçmiş süreçlerde olduğu gibi daha fazla tarumar olmaktan kendimizi kurtaramayacağımız kesindir. Çünkü bütün bunların olmadığı ya da yaratılamadığı yerde yozlaşma, bozulma, evcilleşme, kendiliğindencilik ve keyfiyetçilik, oportünist uzlaşma ve ittifaklar, eleştiri karşısında misillemecilik, başarısızlıklar ve en nihayetinde kaybetme- yenilgi(ler) olmaktadır. Nitelikli bir komünist parti ve önderlik ilişkisi doğru kurulmalı ve yaşamsallaştırılmalıdır. Bunun için düşünce yöntemi ve çalışma tarzımızı sürekli düzelterek Sosyalist Halk Savaşı’na hizmet etmeliyiz.