Devlette ve Suç Ortaklığında Tarihsel Devamlılık

Bilmem, gördünüz mü? 28 Kasım akşamı, eski Enver Hocacı yeni Kılıçdaroğlucu vekil, Ahmet Hakan’ın “tarafsız bölge”sine çıktı ve programın sonuna doğru aynen şunları söyledi: “Ben bu tartışmanın, Atatürk’e, onun saygın kişiliğine katkı sağlayacağına inanıyorum. Ben kendim, başta Atatürk’e çok saygılıyım. Çünkü Cumhuriyet devrimi benim açımdan çok önemli… Ben, bu tartışmaların ulu önder Atatürk’e yararı olacağını düşünüyorum.”
(Bkz. http://video.cnnturk.com/2011/programlar/11/29/chp-tunceli-milletvekili-huseyin-aygun-tarafsiz-bolgeye-konuk-oldu)
Hey hat! Bir zamanlar Kaypakkaya camiasının kendisine dost seçtiği bu vekil, 
“ulu önder”ine methiyeler dizmekle meşgulken; ABD, AB, NATO, Arap Birliği ve Ankara hükümeti, son haftalarda hummalı bir şekilde Suriye üzerine kafa yormaktalar.
Birkaç gündür, Fetullah Gülen cemaatinin öncülüğünde İstanbul ve Antep’te, “Arap Baharı” başlığı altında düzenlenen “Abant Platformunu” izliyorum.  Katılımcıların, “Arap Baharı”ından yola çıkarak, ileriye dönük yaptıkları projeksiyonlara kulak kabartırken, bütün bu hummalı hazırlıklarla, Dersim “özrü” arasında bir ilişki olup olmadığı kafamı kurcalamaya başladı.
Birinci oturumda Cengiz Çandar’ın yaptığı konuşmada dikkat çektiği bir husus, gelen dönemde emperyalistlerin ve onların “model ortağı” olan Türkiye’nin gözünü, neye doğru diktiğini haber vermektedir. Çandar, “İçine girilen ‘tarihi evre’de Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ortadoğu’da devrin iki sömürgeci gücü İngiltere ile Fransa tarafından Osmanlı toprakları üzerinde yapılan düzenlemelerin tedricen iptal edileceğini, yepyeni ve nasıl olacağı şimdiden kestirilemeyecek bir yeni düzenin ortaya çıkacağını” söylüyor.  Devamla, “Ortadoğu’nun taksimini öngören belli değişiklikler olmasına rağmen esasları korunan 1916 Sykes-Picot Antlaşması’nın biçimlediği Birinci Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu’nun görüntüsünün –hem içerik hem mevcut devletlerin sınır yapısı olarak- değişeceğini” öngörüyor. (Bkz. Radikal, 6. 12. 2011.)
Bu “öngörü”, Türkiye’nin devlet geleneği göz önünde bulundurulduğu takdirde, hem tarihsel geçmişi itibariyle, hem de bugün, içeriye dönükmüş gibi yapılan siyasi manevralarla da uyumluluk arz ediyor. Tarihsel olarak Türkiye’nin devlet geleneğinden kastım şudur: Türk devleti, tıpkı devamı olduğu Osmanlı imparatorluğu gibi ilhakçıdır. Birinci Dünya Savaşı sonrası, Osmanlı külleri üzerine bina edilen Ankara’nın, ilhak iştahı her zaman uluslararası konjonktürle başa baş gitmiştir.
Şartların kendisi için olumsuz olduğu anlarda ilhak iştahını gelecek günlere saklamış ve soğukkanlılığını elden bırakmamıştır. Osmanlı’nın son günlerinde, Ankara’nın daha yeni yeni kurumsallaşmaya başladığı, 1920’nin Nisan’ında yaşananlar buna örnektir. Suriye ve Irak’ta, İngiliz ve Fransızlara direnen güçlerin Ankara’ya yaptıkları, “ortak federasyon ya da konfederasyon” önerisini Mustafa Kemal, “şimdilik olmaz, ileride belki” diyerek geri çevirmiştir. (Bkz. TBMM Gizli Celse Zabıtları, Cilt 1, İş Bankası Yayınları, İstanbul, 1985, s. 2-10.)
Fakat dünya şartlarının lehine olduğu anları ise katiyen kaçırmamış, gözünü diktiği toprağı derhal ilhak etmiştir. 23 Haziran 1939’da Türkiye’ye “katılma kararı alan” Hatay, böylesi bir ilhakın tipik örneğidir. Bu ilhakın, kısa tarihçesi de şöyledir:1938, emperyalist mali sermaye krizinin dibe vurduğu yıldır. Bir sene sonra kıta Avrupası’nda başlayacak savaşın tamtamları çoktan çalınmaktadır. Irak’daki İngiliz ve Suriye’deki Fransız birlikleri buralardan, ricat ederek, çıkacak savaşın ana muharebe alanına doğru kaydırılmışlardır. Ağır hastalığına rağmen Mustafa Kemal, Suriye hududuna bir seyahat düzenler. Burada askeri bir tatbikat yapılmasını emreder. Tatbikat esnasında derhal, 2 Eylül 1938’de Türkiye yanlısı Hatay Meclisi oluşturulur. (Bkz. Tayfur Sökmen, Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1978.)
Haklı ve meşru bir isyan olan Dersim İsyanı’nın, vahşi bir katliamla bastırılması da bu döneme denk gelir. 1938’deki Suriye, Hatay ve Dersim mevzusu o dönemin uluslararası konjonktürü göz önünde bulundurularak okunmalıdır. Bu, bir ayağıyla Dersim’de katliam diğer bir ayağıyla da Hatay’da ilhak üzerine oturtulan bir devlet politikasıdır. Bu devlet politikasının, mimarı da, sevk ve idare edicisi de vekilimizin “ulu önder”inin ta kendisidir.       

Tarih tekerrür etmez. Ama tarihle bugün arasında paralellikler kurmak mümkündür. 2011’in şu son aylarında, Türkiye medyasının Şam’a karşı savaş tamtamları çaldığı bir ortamda gene, Suriye’nin geleceğinin tartışıldığı uluslararası konjonktürde, Dersim’in,  gündeme gelmesi ilginç bir tarihsel paralelliği hatırlara getirmektedir.

İki günlük “Abanat Platformu” boyunca, katılımcıların mütemadiyen, olası bir mezhep çatışmasından duydukları endişeleri dile getirmeleri dikkatimi çekti. Malum, Şam yönetimi, Nasturi azınlığın elinde. Aralarındaki bütün nüans farklılıklarına rağmen, Türkiye sınırları içindeki Alevilerle, Suriye Nasturileri arasında zımni bir “ortaklık” aidiyetinin var olduğu bir sır değil. İşte bu ortamda, Türkiye’deki Alevilerin “siyasi hafızası” gözüyle bakılan Dersim coğrafyasına, Sünni Ankara’nın bir “özürle” arka çıkılması tamamen bir manevradır. Ve bu manevra, AKP’nin de ötesindedir. Devamlılık esasına dayanan bir devlet stratejisinin bugünlerde yeniden yürürlüğe konduğunun ispatıdır. Dolayısıyla devlet devamlılığı, Mustafa Kemal’le başlamıştır ve bugün Tayyip Erdoğan’la devam etmektedir.

Dün, Hatay’ı ilhak ederken Dersim’i bombalatan Mustafa Kemal’in ve Kemalizmin önünde hayatları boyunca selam duranlarla; bugün Suriye’ye tehdit savurup, Dersim’den “özür” dileyen Tayyip Erdoğan’a selam duranların ortak bir paydaları vardır: ileriye dönük yapılan projeksiyonların çeşnisi olmak.

Unutmuştum. Eski Enver Hocacı yeni Kılıçdaroğlucu vekil aynı programın başında da şöyle diyordu: “Başbakanın kayıt koyarak, devlet adına özür dilediğini söylemesi, beni ve Dersimlileri mutlu etti.” Görüldüğü gibi devletin devamlılığının yanı sıra, suç ortaklığının da tarihsel devamlılığı varmış. Vekil’in, programın başında Tayyip Erdoğan’a; sonuna doğruda Mustafa Kemal’e selam durması, bu devamlılığın ispatıdır.

Önceki İçerikTayyip Manevrasının Darısı
Sonraki İçerikEvrim Teorisi=Yeni Sentez, Yaradılış Efsanesi=Revizyonizm