CHP ne tarih bilincine sahip olabilir ne de toplumsal sorumluluk bilincine sahip olabilir. O, ‘‘Markette bir köşeye sahip olmaktansa, köşede bir markete sahip olmak yeğdir” mealindeki sözün birinci kısmına aday olma tavrından ileri geçememektedir. Yani, söylem ve lafzına karşın CHP, tüm yoğunlaşması, siyasi vizyon ve formasyonuyla kendi iç iktidarına kilitli müzmin bir muhalefet partisini geçememiştir-geçmemektedir. Devlet ve bekası adına üstlendiği sorumluluk da budur. Bundandır ki, köşede market sahibi olma yerine, markette bir köşe edinme siyasetinden bir adım ileri geçmemektedir…

İşçi sınıfı ve geniş halk kitleleri gerçek bir açlık ve sefalet içindedir. Büyük acılar yaşamakta, her gün yaşanan zamlarla yaşamları ağır yoksulluğa gömülmekte, pahalılık nedeniyle yoksulluk çeken geniş halk kitleleri çocuklarını aç yatırmaktadırlar. İktidara oy verenler bin bir pişmanlık içinde söylenip durmakta, homurtular alttan dalgalanıp yükselmektedir… İktidar ise, politikalarını ana hedefleri doğrultusunda adım adım uygulayarak daha koyu karanlıkları örmeye doğru ilerlemeye devam etmektedir. CHP ise değişim dediği ve kimin CHP’nin başına geçeceğiyle sınırlı bir iç kumkumadan kafasını kaldırmamaktadır.

Peki kurultay nasıl olacak ve neyi çözecek?

1- Kurultay çok adaylı, zorlu, gerilimli ve burjuva siyaset denklemlerinin gölgesinde geçecek,

2- Kurultay demokratik değil, karşıt güç odaklarının oyunları ve arka kapı pazarlıklarında önceden koşullanan sonuçlara uygun gerçekleşecektir,

3- Egemen güç birden fazla adayın çıkarılması taktiğiyle rakiplerini bölüp zayıflatarak aradan sıyrılacak veya ileri sürdüğü adaylara belli imtiyazlar vererek lehine pozisyon almalarını sağlayacak,

4- Kılıçdaroğlu geri çekilse bile kendi ekibinden birinin kurultayda seçilmesini sağlayacak,

5- Böylece genel başkan değişimi biçiminde kısmi değişiklikle “değişim” istemi manipüle edilerek boşa çıkarılmış olacak…

Mevcut durumda ittifak ekseni cılızlaşarak önemli oranda ortadan kalkan ve buna ek olarak iç iktidar dalaşıyla kitlesinde güven bunalımı yaratarak kendisini örseleyen CHP’nin, ister “değişimci” irade işbaşına gelmiş olsun ve isterse Kılıçdaroğlu ekibi iş başında kalmış olsun, düştüğü bu durumdan bir atılımla çıkıp kitlelere güven vermesi veya önümüzdeki yerel seçimlerde ciddi bir başarı ortaya koyması olası gözükmemektedir. Tabii ki, ciddi bir muhalefet süreci geliştirilerek bir ivme yakalamaz veya Erdoğan sultası aleyhine skandallar patlayarak kitlelerin ekonomik sorunlar bağlamındaki tepki ve öfkesiyle birleşip lehte güçlü bir durum ortaya çıkmazsa…

Normal koşullarda Erdoğan-AKP/MHP iktidarının kendi tabanı bile ekonomik gidişat, zam ve pahalılık gibi sorunlar nedeniyle ciddi bir homurdanma içindedir. Durum iktidar aleyhine işlemektedir. Ne ki, son tahlilde seçimlere kadar kitleleri manipüle etmede kim başarılı olursa o kitleleri arkasına alır. CHP genel itibarıyla bu yetenekten uzak olduğu görünümünü sürdürmektedir. CHP’nin tersine, Erdoğan seçime kadar zamlarla aç bırakır ama seçimlere iki ay kala kitlelerin ağzına bir parmak bal çalarak onları yedekler. Erdoğan’ın yaptığı budur. Mermilerini son anda kullanma veya tam zamanında kullanma konusunda Erdoğan daha başarılıdır. Daha kötüsü şu ki, bu yerel seçimlerde başarı elde etmesi halinde, ‘‘sessiz devrimini”; sarıklı-cübbeli-türbanlı-tesettürlü siyasal İslamcı yaşam tarzını anayasal çerçeveye oturtarak sesli sesli hale getirir. Bu gidişin önüne, başta dinamik kadın direnci olmak üzere devrimci halk güçlerinden başka dikilecek siyasi bir direnç de kalmadı.

CHP ‘‘değişim” ya da iç dizaynı gerçekleştirmek için yol ararken, Erdoğan-AKP/MHP iktidarı yol almaktadır

‘‘Millet İttifakı”nı teşkil eden altılı blok parçalanırken, ‘‘Cumhur İttifakı” denen faşist iktidar ittifakını korumakla birlikte, tarikat ve cemaatler tahkimatıyla ‘‘İslam Cumhuriyeti”ne doğru adımlarını hızlandırmaktadır. Darbe anayasası demagojisiyle alt yapısını sağlamlaştırmaya çalıştığı yeni anayasa yapma girişimi ya da anayasa değişikliği tartışması bu yolda attığı adımlardandır. Muhalefetin 12 Eylül 80 askeri faşist darbe anayasasının değiştirilmesine itiraz etmesi ayağına sıkması anlamına gelir. Anayasanın değiştirilmesini desteklemesi ise, fiilen veya esasta Erdoğan-AKP/MHP iktidarının ince rötuşlarla yerleştirilmiş maddeler temelinde siyasal İslamcılığın ürünü olan İslam Cumhuriyeti anayasasına destek vermesi anlamına gelecektir. Çünkü, Erdoğan’ın tarikat ve cemaatler başta olmak üzere, kendi tabanına verdiği söz de İslami yasaların uygulanması ve bunun anayasa zemininde sağlamlaştırılmasıdır. Dolayısıyla yapılacak yeni anayasa, yeni yaşam tarzı temelinde İslami yaşamı düzenleyen maddeler barındıracaktır. Özcesi, Erdoğan burjuva muhalefeti (CHP’yi) köşeye sıkıştıran avantajlı bir halka yakalamıştır. Burjuva muhalefet için ise, iki ucu kirli olan bir değnek tutmak anlamına gelmektedir bu durum…

Devletin resmî kurumlarında Sünni İslamcı dini unsurlar resmi uygulamalar olarak yerleşmiştir. Cumhurbaşkanı gibi, bakanlar, bürokrat ve memurlar da resmî kurumlarda ve resmi devlet işlerinde Sünni İslam inancına uygun olarak çalışmakta, açıklamalar, açılışlar vb. yapmaktadırlar. Birçok kamu alanında haremlik selamlık uygulamaları yapılırken, otobüs ve toplu taşımalarda yaşam tarzına müdahaleler yoğunlaşmakta, otel, havuz, sahil ve plajlar aynı değer yargılarına uygun düzenlenmekte, eğitimde karma eğitimin kaldırılması planlanmakta, hapishaneler, mülakatlar, sınavlar inanç temelinde yapılıp yönetilmekte, literatüre dinsel-İslami argümanlar geçirilmekte ve bu resmi devlet işlerinde egemen hale getirilmektedir. İslami değerlere uygun selamlamalar, ziyaretler ve dış ilişkiler sürdürülmektedir. Kadına yaklaşım, kız çocuklarına yaklaşım ve evlilik işleri İslami yasalara göre uygulanmaktadır fiilen…

Erdoğan’ın alenen LGBTİ’leri hedef alan aile yapısı ve değerlerinin korunmasına dönük açıklaması sıradan bir açıklama olmadığı gibi, boşa söylenmiş bir söz de değildi. LGBTİ’leri hedefleyen ilgili açıklama, ayrıştırma, düşmanlaştırma, hedef gösterme suçunun ötesinde, toplumsal sistemin düzenlenmesine dair içerik ve amaç taşımaktadır. Dolayısıyla Erdoğan’ın açıklamasına yalnızca LGBTİ’lere dönük kin ve öfke örgütleyerek linç ve saldırı teşvik eden suç içeriği bakımından yaklaşmak eksik olur. Elbette açıklamanın bu boyutu başlı başına faşisttir, cinsiyetçidir, düşmanlaştırıcı suçtur; farlılıklara dönük ayrıştırıcı olup fetvalar çıkaran bağnaz ve karanlık zihniyetin dik alası olarak yürürlükte olan anayasasına göre de suç teşkil etmektedir. Açıklamanın verdiği işaret ve ip uçları, toplumsal sistemin şeriata uygun yasal düzenlemelerle biçimlendirilmesinin adımlarını göstermektedir…

Adım adım, parça parça İslami yaşam tarzı yerleştirilmekte, ‘‘laikliğe” göre düzenlenmiş kurallar değiştirilmekte, seküler yaşam tasfiye edilmektedir. İçki yasakları, eğlence ve müzikal mekanlara getirilen yasaklar, konserlerin iptal edilmesi, demokratik gösteri ve açıklamaların vb. gerekçesiz yere uygun görülmeyi yasaklanması İslami yaşam tarzının yerleştirilmesi adımlarından başka bir şey değildir… Geriye kalan ‘‘TC” devleti yerine, İslami Cumhuriyet ibaresinin geçirilmesi ve bunun anayasa temelinde düzenlenmesi kalmıştır adeta…

Erdoğan sultası seçim hileleriyle gasp ettiği çeyrek asrı İslam Cumhuriyeti’yle taçlandırmayı planlamaktadır. İlan etmese bile, zımnen uygulayıp gerçeğe dönüştürdüğü budur. Bir seçimin daha kazanılması İslami Cumhuriyetin açıktan ilan edilmesini takip edecektir. İlan etmez denmemeli. Eder. Erdoğan’ın yapmadığı ne kaldı ki? Hemen her şeyi yaptı; ‘‘yapılmaz, olmaz” denen her şeyi yaptı. “TC” devletinin temel ve asli unsurlarından olan orduyu, askeri vesayete karşı çıkma adına kuklası haline getirdi. Polis ve militer güçleri de yularlayarak kendi kuvveti haline getirdi. Yargıyı siyasal amaçlarını onaylayan bir emir erleri kurumuna çevirdi. Eğitimi, sağlığı, sendikaları, STK’ları önemli oranda kendi kontrolüne aldı… Mafya ve uyuşturucu ve diğer suç çetelerini ihmal etmeden kendi mekanizmasının çarkları haline getirdi. Sistemi değiştirip tek adam sultasına çevirdi, tekçi-ırkçı-faşist keyfiyetçi hukuksuz bir düzen kurdu vb. vs.

Önemli olan şu; bütün bunları yaparken engellenemedi, durdurulamadı. Dolayısıyla gücünü ve tek adamlığını/tek adam sultasını toplumsal kesimlerin önemli kısmına ve burjuva muhalefete de kabul ettirdi. Yenilmez tek adam algısını toplumun bilinç altına yerleştirirken, muhalefette de yenilmez olarak zımni kabul görerek büyük bir psikolojik üstünlük kurdu. Muhalefeti moral ve kendine güven bakımından çökertti. Erdoğan’ın önünde büyük bir düzlük ve açık bir yolun olduğu esasta doğrudur ki, İslam Cumhuriyeti ilanı da bu anlamda mümkündür. Özellikle yeni bir seçim zaferi bu ilanı yapmasını çok daha kuvvetli temele oturtacaktır… Bu anlamda, yeni bir seçim zaferinden mahrum edilmesi elzemdir. Ki bunda esas görev demokratik ve devrimci halk güçlerinindir…

Ne yazık ki, demokratik ve devrimci mücadele alternatifi bu süreçte ciddi bir rol oynayamadı. Ama bu durum, halkın geleceğinin karanlık bir uçuruma sürüklendiği bu gerçek sorunlardan güç alarak sıçrayamayacağı anlamına gelmez. Dağınık örgütlü güçlerin ortak platformlarda birleşerek daha büyük örgütsel siyasi güce dönüşmesi mümkündür. Halkın ve sınıfın kaderi veya yaşamı adına güçlü bir irade ortaya koyması devrimci zorunluluktur. Devrimci biçimler ve mücadelelerde yoğunlaşmak esastır. Bunda yeni arayış ve çıkışların sağlanması devrimci stratejinin yaşamsal görev alanıdır. Taktiksel bakımdan ise, devrimci sınıf ve halk güçlerinin önümüzdeki yerel seçimlerde tutarlı mücadele tavrı geliştirip geniş ittifaklar yaparak alternatif güç olduğunu somut kazanımlarla ortaya koyması belli bir önem taşır…

CHP’den demokrasinin çıkmayacağı da CHP ile demokrasiye çıkılmayacağı da kesindir. Ondan faşizm hortlar, demokrasi değil. İslami faşist rejime geçişi yalnızca devrimci mücadele engelleyebilir. Demokrasiyi faşist partiler değil, devrimci sınıf ve halk güçleri kurabilirler. Devrimci ve komünistlerin bu süreçte oynayacağı rol hayati önemdedir. Kaypakkaya çizgisini benimseyen güçlerin birliği/birlikte mücadelesi/ittifak ve güç birliği her süreç için olduğu gibi, bu sürecin de atılım dinamiğidir…

Önceki İçerikHalkın Günlüğü 33. sayısı çıktı
Sonraki İçerikTekçi İktidarın Tasfiye-İstifa Denklemi ve Sonuçları ile Soylu Çetesinin Anlattıkları!