Bakış Can’ın yazısını okudum. Bir dergide farklı görüşlerin yer alması, tartışması iyidir. Öz olarak şunları belirtmek istiyorum:
Kürdistan ve özel olarak da Kuzey Kürdistan, oldukça ağır bir sömürge boyunduruğu altındadır. Sömürgelerden oluşan merkezi devletlerde komünistlerin ilk görevi, her sömürgenin boyunduruğa vurulmuş ayrı bir yapı, ayrı bir ülke olduğu gerçeğinden hareketle her sömürgede komünist partisini kurmaktır. Bolşevikler bu konuda önemli bir adım attılar. Çarlık Rusyası, sömürgelerden oluşan merkezi bir devletti. Bolşevikler, toprak bütünlüğüne, dil, tarih ve ruhi şekillenme birliğine sahip olmayan, yani ulus özelliği göstermeyen milliyetler için ayrı örgütlenmeye karşı çıktılar. Avusturya’da Otto Bauer’in, Rusya’da Bundçuların savundukları ulusal kültür özerkliği görüşlerine yönelik eleştirilerini hatırlayalım. Bir ülkede, farklı yerleşim yerlerinde dağınık bir şekilde bulunan, örneğin Rusya’da Yahudiler, Almanlar gibi toprak bütünlüğüne sahip olmayan, bundan dolayı bir ulus özelliğine sahip olmayan diller, kültürler için ayrı örgütlenmeye karşı çıktılar, ama aynı Bolşevikler, Azerbaycan, Gürcistan gibi sömürgelerde komünist partilerinin kurulmasına da ön ayak oldular. Bu iyi bir adımdı. Ama bu iyi adım, Bolşeviklerin, hakim ulus anlayışından tam olarak kopmuş olduklarını göstermiyordu. Onlara göre, dünyada devrimin ana kalesi SSCB, SSCB’de ise devrimin ana kalesi Rusya idi. Merkez ve merkeze bağlı seksiyonlar, yani diğer partiler. Bu anlayış, bürokrasinin güçlenmesiyle birlikte, özellikle Stalin döneminde, SSCB sınırları içinde kalan, eski sömürge uluslar için, baskı ve yasaktan dolayı görünüşte kendini hissettirmeyen, ciddi bir sorun haline geldi. Tam hak eşitliği esaslı bir şekilde uygulanmadı ve ulusların ayrılma hakları teoride imkansız hale getirildi. Stalin’in, 1936’da, yeni anayasa vesilesiyle yaptığı konuşma, bunu bariz olarak gösteriyor.
Komünist Partisi’anin ilkin çok sömürgeli, merkezi bir devlettin bir sömürgesinde kurulduğunu, sonra da hakim ulus başta olmak üzere tüm merkezi devlet çapında örgütlendiğini hiç duymadım. Önce hakim ulusta kurulur, sonra sömürgelerde. Kapitalizm hakim ulusta daha çok geliştiği, sınıf çelişkileri orada daha keskin olduğundan dolayı mıdır bu? Sanmıyorum. Bunu biraz, hakim ulus komünistlerinin, hakim ulus ikliminden tam kopamamış olmalarına bağlamak gerekiyor. Partilerin, zincirin en zayıf halkalarında, sömürgelerde öncelikle neden kurulmadığının tam cevabı kuşkusuz daha farklı gerekçeleri ve izahı gerektiriyor.
Kürdistan’da bir komünist partisinin kurulması öncelikle sınıf bilinçli Kürdistan işçilerinin ve komünistlerinin görevidir. Türkiye komünistlerinin görevi ise böyle bir kuruluşa destek sunmak, omuz vermektir.