Her şey değişim halindedir ve her şey tarihseldir. Doğa, toplum ve insan düşüncesi de böyledir. Ezenler ve ezilenler de tarihseldir ve her şey gibi onlar da değişim ve basit bir artma- azalma şeklinde değil sıçramalı şekliyle sürekli hareket halindedirler ve sonsuz değildirler. Marks’ı, Mao’yu kendi tarihsel dönemlerinden ayrı ele alabilir ya da düşünebilir miyiz? Hayır. İbrahim Kaypakkaya’yı ve diğer bütün devrimci ve komünistleri de kendi tarihsel süreçlerinden bağımsız ele alamayız. Onları, kendi tarihsel süreçlerindeki objektif verili koşullarından ve kendilerini sınırlayan nesnel şartlardan ayrı ele alamaz ve değerlendiremeyiz. Onların yaşamadığı günümüz nesnel gerçekliklerini- somut koşulları somut olarak –tahlil etmek durumundayız. Bu temelde MKP 3. Kongresi komünist önder İbrahim Kaypakkaya ve hala geçerliliğini sürdüren ve ulaştığımız seviye itibarıyla Marksizm-Leninizm-Maoizm’ in özüyle buluşma çağrısı ve adımıdır.
Şimdi kalkıp kendi dönem-süreçlerinde son derece doğru ve bilimsel olarak geçerli olan tezleri karşısında onların görme ve yaşama şartlarının olmadığı günümüz nesnel koşullarını niye göremediler ve niye ortaya koyamadılar diyemeyiz. MLM’nin bir dogma olarak değil tam da eylem kılavuzu olarak günümüz objektif ve sübjektif verili koşullarını kuşkusuz biz ardılları doğru ve bilimsel olarak tahlil etme göreviyle yükümlüyüz. Bu görevi yerine getirmek yerine, hala geçmiş usta ve öğretmenlerimizin tezleriyle yetinip taş üstüne taş eklemiyor ve tam da nitel ilerlemelere doğru perspektifle yürüyemiyorsak, tutucu ve dogmatizmden kendimizi kurtaramamışız demektir.
Duygusallık elbette anlaşılır ancak bilim ve siyasette duygusal reaksiyonların esiri olamayız ve politik mücadelede bu temelde doğru anlayış, çizgi ve siyaset yürütemeyiz. Fakat ‘’İbrahim elden gidiyor, İbrahim’in partisi yok oluyor ‘’vb argümanlarıyla duygusal simsarlıklara da asla taviz veremeyiz- vermemeliyiz. Nitekim Kaypakkaya’yı donuk, renksiz ve mekanik bir şekilde kavrayıp- onun tezlerini yaşanan ve değişen objektif ve sübjektif nesnel gerçekliklere uyarlayarak güncelleştirme çabası yerine- her şeyi yoldaşın görüşlerine ve tabii ki MLM’ ye uydurmaya çalışanlar olamayız, asla olmamalıyız.
Kendi tarihsel dönemi itibarıyla yani 1970’ler sürecinde İbrahim yoldaşın Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın sosyo-ekonomik yapısına ilişkin tezleri son derece doğru ve bilimseldi. Ancak önder yoldaştan sonra bugüne kadar hayatın nesnel gerçeklikleri ve siyaset-leri binlerce kez değişti. Fakat İbrahim demek, Kaypakkaya yoldaşın gerçek ardılı ve devamcısı olmak, Türkiye-Kuzey Kürdistan’ı yarı-sömürge yarı-feodal görmek demek değildir. Bu olsa olsa yoldaşı bir dogma olarak savunanların, ekonomik politik ve sınıfsal değişimlerin hiç olmadığı yönlü yaklaşım içerisinde olanların işi olabilir. Öncelikle bu durum, önemli ve oldukça ciddi düzeyde bir çizgi kırılmasını ve yönelimini göstermektedir. İbrahim; bir felsefe, ideoloji ve metodolojidir. En çok da Kaypakkaya yoldaş metodolojidir ve son derece doğru ve bilimsel olarak güncelliğini ve geçerliliğini somut-aktüel olarak sürdürmektedir. İbrahim yoldaşı başta MLM ideolojik seviyeden ve bu ana-belirleyici olgudan ayrı ve bağımsız düşünebilir ve değerlendirebilir miyiz? Ve yine dünyadaki o dönemin somut ve objektif şartları dışında sadece Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki gelişmelerle darlaştırıp doğru bir çerçeve belirleyebilir miyiz? Hayır. Demek ki MLM’siz doğru temelde bir Kaypakkaya düşünemez ve tasavvur dahi edemeyiz. Böyle tasavvur edersek Denizler ve Mahirler düzeyinde ancak sadece devrimci bir Kaypakkaya ortaya çıkarılabilirdi. O her şeyden önce MLM ideolojik temel üzerinden yükselerek ideolojik politik yönelimini, çizgisini ve teorik pratik yürüyüşünü sürdürmüştür. Nitekim bu bilinçten hareketle, ‘Hareketimiz Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ürünüdür’ diyerek net ve gayet açık beyanı doğru kavranmalıdır. O halde bu bilinçle 3. Kongre, Kaypakkaya’nın politik devrimci komünist mayasını korumaktadır ve bu yönelim doğrultusunda yükseklere çekilen bayrak olarak bir meydan okuyuştur.
Biz İbrahim yoldaşın ardılları, yeni süreçlere ve değişimlere uygun doğru ve bilimsel tespitler yaptık diye Kaypakkayacı olmuyor muyuz? Oysa tam da onun lafzına değil özüne sarılarak Kaypakkaya’nın bilimsel tutumu ve ruhuna uygun hareket ettiğimiz için doğru bir yönelimde olduğumuzu iddia ediyoruz. MKP 3. Kongresi, parti tarihinde İbrahim yoldaşın en ileri düzeyde temsilidir. Ve evet nitel olarak ilerletilmesidir. Komünist önder yoldaşı ne sağa ne de sola hiç çevirmeden ve oraya buraya da dolandırmadan komünist bilimimize ve tarihsel- diyalektik materyalist perspektifle doğrudan özüne sarılarak geçmiş tarihsel süreçleri, bugünün dünyası ve Türkiye-Kuzey Kürdistan gerçekliğini anlamaya çalışan, doğru analiz etmeye girişen ve bütün bu tarihsel ve güncel objektif koşullara ve değişimlere yönelik tahliller üzerinden de belirli düzeylerde sentezler ve görevler tespit etmiş durumdayız. Bugünün dünyasını, düşünce sistematiğini, çizgisini, ideolojik-örgütsel ve askeri durumu anlamaya çalışmak ve belirli somut tahliller yaparak çeşitli politikalar öngörerek görevler tespit etmek asla dogmatizm ve revizyonizm değildir. Daha doğru düzgün okumadan, analiz etmeden eleştireyim ve kötüleyeyim diyerek hemen sağ ya da sol revizyonist, tasfiyeci ve bu yönlü etiketleri yapıştıran yaklaşımlar açık ki felaket tellallığı ve duygu simsarlığından başka bir şey değildir.
Dogmatizme, şekilciliğe, şablonculuğa ve geleneklerin ölü ağırlığına esir düşmeden ve takılmadan, köklerimize doğru ve bilimsel sahip çıkarak ilerliyoruz. Bu perspektifle ülkemizin sosyo-ekonomik yapısını somut ve güncelde emperyalizme bağımlı komprador tekelci kapitalizm tespiti ve bu temel üzerinden yükselen Sosyalist Halk Savaşı stratejisi ile MLM’ nin evrensel ve özgünlüklerini birleştirme yönelimiyle hareket ederek devrim, sosyalizm ve komünizme yürüyüşümüzde Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyası için gösterilen ileri atılıma selam olsun.