Kongre kararlarını kavrayalım, kavratalım! (3)

Devrimimizin niteliği, bu süreç ve gelişmeler sonucunda Demokratik Halk Devrimi muhtevasından- ki demokratik halk devriminin ekonomik özü toprak devrimidir- sosyalist devrim muhtevasına bürünmüştür. Yarı-feodal iktisadi şekilleniş de adım adım yerini komprador kapitalizmin egemenliğine bırakmıştır

Bu bölümümüzde Türkiye-Kuzey Kürdistan devriminin niteliğini 3. Kongre kararları doğrultusunda ele alıp açıklayacağız.

Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye-Kuzey Kürdistan için de geçerli olan somut koşulların somut tahlili üzerinden bir devrim programı ve niteliğini ortaya çıkarmak, Maoist komünistlerin de ertelenemez görevleri arasındadır. Bu kapsamda emperyalizme bağımlı yarı-sömürge komprador tekelci kapitalizm gerçekliğine bağlı olarak şekil alan Türkiye-Kuzey Kürdistan devriminin niteliği, demokratik devrim görevlerini de üstlenen sosyalist devrimdir. Buradan hemen anlaşılmalıdır ki sosyalist devrimimizin asıl hedefi, emperyalizme bağımlı komprador tekelci burjuvazidir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki sosyalist devrimin niteliği, geçmiş tarihsel süreçlerde proletarya diktatörlüklerinin değişik süreçlerdeki deneyimleri olan Paris Komünü, Ekim Devrimi ve Çin Demokratik Halk Devrimi ve Büyük Proleter Kültür Devrimi tecrübelerinden doğru dersler çıkararak komünizme doğru ilerleme perspektifiyle yürüyüşünü deklare eder.

Toplumsal üretimin toplumsal mülkiyetten ziyade özel mülkiyet biçimindeki tezahürü ve buna bağlı olarak toplumsal emeğin kapitalist sınıf tarafından sömürülmesi, bu burjuva sınıfın toplumsal ilişkileri belirlemesi, toplumsal üretimi kendi özel mülkiyetine alma gerçekliği, başta proletarya olmak üzere her geçen gün kent ve kır yoksullarını-küçük burjuva kesimleri- kar yasasına bağlı olarak sömürmesi ve onların yaşamında yıkıma sebebiyet vermesi, bu kesimlerden sürekli olarak proletaryaya yeni bireyler biçiminde katılımı çoğaltması, ekonomi başta olmak üzere onun üzerinden yükselen sosyal, siyasal ve kültürel vd üst yapı birimleri olarak her bir şeyi daha fazla kar elde etmek için tekelci yapılanmasını merkezileştirmesi ve derinleştirmesi, komprador tekelci kapitalizme karşı sosyalist devrim seçeneğini güncelleştirmiştir.

Konumuza daha başlarken net bir şekilde ifade etmek isteriz ki Türkiye-Kuzey Kürdistan’da sosyalist devrimin aktüelliği, çeşitli ulus ve milliyetlerden emekçilerin esas olarak emperyalizme bağımlı komprador tekelci burjuvazi tarafından sömürülmeleridir.

Emperyalizme bağımlı yarı-sömürge olarak gelişen Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki kapitalizm süreci komprador bir içeriktedir.

Değişim gösteren öz dinamiklerin yeni niteliğini kavrayabilmek

Serbest rekabetçi kapitalizmin sonucu olarak tekelleşen sermaye, öz dinamikler üzerinden bir gelişim yasasını da sonlandırarak sömürgecilik ve yarı- sömürgecilik biçiminde uluslararası sermayenin merkezileşme, yayılma ve derinleşmesine uygun olarak bütün ülkelerdeki kapitalist dinamikleri de çeşitli biçimler altında kendine bağımlı kılarak uluslararası tahakkümünü pekiştirmiştir. Bununla bağlantılı olarak kendi iç dinamikleriyle kapitalistleşme sürecinde başarılı olamayarak toplumsal ilişkilere milli nitelikte esasta damgasını vuramamış ve gelişme aşamasında kalmış olan sos-ekonomik yapıları kontrol altına alarak bütün ekonomik, sosyal ve toplumsal ilişkileri emperyalizm kendine bağımlı kılmıştır. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da bu gerçekliğe bağlı olarak kendi öz dinamikleriyle gelişen bir kapitalistleşme süreci olmayıp, emperyalizmin merkezileşmesi ve derinleşmesi sonucu feodal üretim ilişkilerinin çözülmesi biçiminde bir gelişim seyri izlemiştir. Bu bağlamda yarı-feodal toplumsal yapılanma yerini, 1990’lardan itibaren emperyalizme bağımlı yarı-sömürge komprador tekelci kapitalist bir nitelik biçiminde hakim kılmıştır. Emperyalizm ve proleter devrimler çağı olarak öz ve niteliğini korumasına bağlı olarak burjuvazi önderliğindeki her gelişme de emperyalizmden bağımsız olarak ele alınamaz, bizzat bu gelişmelere yol açan uluslararası tekelci sermaye yani emperyalizmdir.

Devrimimizin niteliği, bu süreç ve gelişmeler sonucunda demokratik halk devrimi muhtevasından- ki demokratik halk devriminin ekonomik özü toprak devrimidir- sosyalist devrim muhtevasına bürünmüştür. Yarı-feodal iktisadi şekilleniş de adım adım yerini komprador kapitalizmin egemenliğine bırakmıştır. Bu gelişim sonucuyladır ki şehirlere yığılan kitlelerin ve emek faktörünün artı- değer biçimindeki sömürüsü hakim hale gelmiştir. O zamana kadar üretim ilişkilerinin hakim kuvveti olan feodal sınıfların devrimimizin asıl hedefi olması, objektif olarak belirttiğimiz süreçten itibaren tali duruma dönüşmüştür. Bu aşamadan sonra devrimin asıl hedefi olarak öne çıkan emperyalizme bağımlı komprador tekelci burjuvazi olmuştur.

Eşitsiz gelişme yasasına bağlı olarak yarı-feodal üretim ilişkisi tamamen ortadan kalkmayıp sadece baş çelişme olma durumu ortadan kalkmıştır. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da başlıca çelişmeler arasında yarı-feodal ilişkilerin mevcudu bulunmaktadır.

Sosyalist devrimimiz, uluslararası sermayeyi (emperyalizm) ve onun işbirlikçisi komprador tekelci kapitalizmi hedef alır. Bu düzlemde temel olarak sosyalist devrimimiz, anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir muhtevaya sahiptir. Yine feodal üretim ilişkilerinden geriye kalan ekonomik ve siyasal, kültürel bütün gerici anlayışları, üretim ilişkilerini ve siyasal uygulamaları bu genel hedeflerinden bağımsız olarak ele almayıp bunlara karşı da demokratik devrimin-toprak sorununu vd hususları- görevlerini de yüklenmiş sosyalist devrim perspektifiyle hareket eder. Sosyalist devrim perspektifimiz aynı zamanda ezilen ulus ve milliyetlerin ve ezilen inanç gruplarının demokratik haklarının güvencesi olup hiçbir ulus, milliyet ve inancın diğer ulus, azınlıklar ve ezilen inançlar üzerindeki ayrıcalığına asla müsamaha göstermeyerek ulusal soruna ilişkin tam hak eşitliğini uygularken, inançlar arasındaki eşitsizliğe ve baskılara karşı inançlılar ve inançsızların haklarının eşitliğine uygun olarak inançlar arasında hiçbir baskıya izin vermez. Proletarya ve emekçilerin sosyalist devleti, bir inanç devleti değil, vicdan ve inanç özgürlüğü politikasını savunulurken kendi amacımız olan komünizm doğrultusunda toplumun devrimci temelde sürekli dönüştürülmesi göreviyle hareket eder. Ulusal sorunda ise geniş bölgesel özerklik ile doğrudan kendi kendini yönetimi savunur ve bunu uygular.

Çelişki ve bu temelde gerçekleşen eşitsiz gelişme yasasına bağlı olarak kitlelerin ihtiyaçlarının çözümü noktasında sosyalist çözüm projesi bağlamında; demokratik devrimin kalan görevleri, Kürt ulusu ve azınlık milliyetler, Aleviler ve ezilen inançlar, kadın ve cinsel yönelimler biçiminde özgün programlar uygulamayı temel perspektif ve yönelim olarak icra eder.

Doğru strateji için doğru çelişkileri ortaya koyabilmek

Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki çelişkileri ise şu şekilde sıralayabiliriz. Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın sosyo-ekonomik yapısına damgasına vuran toplumun temel çelişkisi emperyalizm ve komprador tekelci kapitalizm ile geniş halk yığınları arasındaki çelişkidir. Bu kapsamda emperyalizm ve komprador tekelci burjuvazi ile geniş halk yığınları arasındaki çelişki ise baş çelişki olma özelliği göstermektedir. Bu temel ve baş çelişki, sosyalist devrim süreci boyunca sürece damgasını vuran çelişki olarak varlığını sürdürecektir. Bu çelişkinin ana yönünü emperyalizm ve komprador tekelci kapitalizm oluştururken, tali yönünü ise çeşitli millet ve milliyetlerden geniş halk yığınları oluşturmaktadır.

Bu temel çelişkiden kaynaklı olarak bir dizi çelişki de mevcuttur. Ve bu çelişkilerin bazıları süreci önemli derecede etkilemektedir. Bunlar; burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişki, feodalizm ile geniş halk yığınları arasındaki çelişki, hakim sınıfların kendi arasındaki çelişki, ezen ulus burjuvazisi ile ezilen Kürt ulusu arasındaki çelişki, ezen ulus burjuvazisi ile azınlık milliyetler arasındaki çelişki, ezen ulusun ezen inanç sistemi ile ezilen inançlar arasındaki çelişkisidir. Tüm bu çelişkilerin bir bütün olarak ortadan kalkması ancak komünizmle mümkün olacaktır.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’da sosyalist devrimin temel kuvveti ve öncü gücü, üretim ilişkilerinin yol açtığı değişiklikten dolayı proletaryadır. Bu bağlamda kent ve kır küçük burjuva kesimleri de sosyalist devrimde proletaryanın müttefikleridirler. Sermayenin merkezileşme ve derinleşmesine paralel eşitsiz gelişme yasasına bağlı olarak şehirleri ana mücadele alanları haline getirmiştir. Temel ve öncü güç durumuna gelen işçi sınıfı içerisinde çalışmanın esas, diğer güçler içerisinde çalışmaların ise bu çalışmaya bağlı hale geldiği söylenebilir. Yine bu temelde kırlık alanlar devrimci savaş süreci boyunca şehirlere oranla önem derecesinde bir gerileme yaşasa da devrimin sınıf güçleri ve müttefikleri açısından devrimin topyekün sürdürülmesinde edilgen değil aktif bir niteliğe sahiptir. Bu düzlemde kır kent diyalektik birliği ve ilişkisi içerisinde ele alınmaktadır. Buradan hareketle sosyalist devrim, iktidardaki emperyalizme bağımlı komprador tekelci burjuvaziye karşı proletaryanın öncü ve temel güç olarak başlattığı ve kent ve kır küçük burjuva kesimlerinin müttefik olduğu Sosyalist Halk Savaşı stratejisi aracılığıyla icra edilir.

Daha önce ve uzun süre boyunca belirleme ve savunu içerisinde olduğumuz demokratik devrim perspektifine bağlı olarak halk sınıf ve katmanları arasında görülen milli burjuvazi, emperyalist sömürgecilik sonucu kapitalist üretim ilişkilerinin hakim hale gelmesiyle çözülerek komprador tekelci burjuvazi ile kent ve kır küçük burjuva kesimleri olarak esasta nitelik değişikliğine evrilmiştir. Türkiye-Kuzey Kürdistan’da tümden ya da tamamen olmasa da esasta milli karakterde olan milli burjuva kesimin kalmadığını belirtebiliriz. Yoksa oldukça sınırlı ve cılız da- neredeyse yok denecek düzeyde- olsa Türkiye-Kuzey Kürdistan’da eşitsiz gelişme derecesine bağlı olarak çeşitli düzeylerde milli karakterde burjuva kesimin varlığından ancak bahsedilebilir. Emperyalizm ve komprador tekelci kapitalist egemenliğe bağlı olarak milli burjuvazi, milli ve anti-emperyalist karakterini yitirerek bir bölümü kompradorlaşmış, bir bölümü iflas ederek küçük burjuva katmanlara dönüşmüş, bir bölümü ise orta burjuva nitelikte emperyalizme bağımlı komprador tekelci kapitalist sisteme yedeklenmiştir. Daha önce milli burjuva partileri olarak değerlendirdiğimiz hemen bütün partiler burjuva partileri olarak milli ve güdük anti-emperyalist karakterini kaybeden yeni ekonomik siyasal olgunun politik partileri haline gelmişlerdir. Bu anlamıyla halk sınıf ve katmanları arasında bir değerlendirmeye teşkil edecek ekonomik ve sosyal bağımsız başka sınıf ve katmanlardan ve onların politik partilerinden esasta söz edilemez. Uluslararası emperyalist sermayenin dünya genelinde merkezileşmesi ve derinleşmesine koşut olarak ulusal bütün hareketlerin de niteliği üzerinde etkide bulunarak ulusal bağımsızlık karakterini gerileterek burjuva reformist yönelime oturmuşlardır. Bu durum tamamen, uluslararası emperyalist sermayenin merkezileşmesi ve derinleşmesinin yol açtığı dünya gerçekliği ve onun siyasal olgusunun sonucudur. Neo-liberalizm olarak emperyalist tahakküm yönelimi, dünyanın burjuva ilişkileri ve oluşumlarında da değişikliklere yol açmıştır.

Sosyalist devrimimiz, emperyalizm ve komprador tekelci kapitalizm ve büyük toprak sahiplerini hedef alan ve onu aşan bir devrimdir. Bu içeriğindendir ki sosyalist devrimin niteliği proleter sosyalisttir. Sosyalist devrimin, emperyalizme bağımlı kapitalist toplumun ortadan kaldırılmasıyla sosyalist toplumun inşa edilmesi için geçilmesi gereken bir aşama ve geçiş sürecidir. Hem biçimde hem de özünde proletarya ve emekçiler devletinin bu aşamadaki özgül biçimidir.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki sosyalist devrim, çağımızda kapitalist toplumlarda uluslararası emperyalist burjuvaziye ve onun sınıfsal-sosyal dayanağı olan komprador tekelci burjuva ve büyük toprak sahiplerine yönelen diğer devrimler gibi, bu devrimde kesinlikle eski tipte burjuva ya da kapitalist dünyanın bir parçası değil, proleter dünya devriminin bir parçasıdır.

Türkiye-Kuzey Kürdistan’daki sosyalist devrimimizin nihai gelişme yönü, kesintisiz ve aşamalı bir şekilde komünizmdir.   

Bu süreç örgütlenmiş egemen güç olarak proletarya ve emekçilerin temsili değil doğrudan iktidarı, sosyalist üretim ilişkilerinin maddi temelidir. Üretim ilişkileri doğrudan sosyalist kamu mülkiyetine ve bu temelde yükselen doğrudan proletaryanın ve emekçilerin yönlendirilmesine dayanır. Politik iktidar, proletarya ve emekçilerin doğrudan katılımı üzerinden yükselir ve bu temelde temsili burjuva çizgi ve uygulamaların her türü reddedilir. Üreticiler, sosyalizmde üretim araçlarının bizzat sahibidirler. Tarihsel zorunluluklar gerekçesiyle, parti ve devlet, bürokrasi ve ordu vb araçlar, hiçbir şekilde proletarya ve emekçilerin doğrudan katılım, denetim ve yönetimlerinin yerine ikame edilemez. 

Tarımda ve ekonomide tüm halkın sosyalist çiftlikleri temelinde Sovyet ya da komün perspektifiyle kolektifleştirme ve burada emekçiler ikna ve dönüşüm yoluyla gönüllü olarak teşvik edileceklerdir. Tarımın toplumsallaştırılması, proleter sosyalist inşanın ana unsurlarından biridir. Bireysel emeğe ve mülkiyete dayalı küçük köylü ekonomisi bilinçli eğitim, gönüllü kampanyalar ve örnek girişimlerle dönüştürülecektir.

Komünizme gidiş için sosyalizmde tüm araçlar, komünizm amacımıza uygun olarak ele alınacak ve devrimci dönüşümlerle ilerletilerek komünizme doğru gidilecektir. Hem alt yapı hem de üst yapının bütün halkaları ve yanları devrimci dönüşümler temelinde ilerletilecektir. Komünist bilim, ideoloji, siyasi ve örgütsel çizgi doğrultusunda süreklileştirilmiş kültür devrimleri yönelimiyle sosyalist devrim niteliği komünizme doğru geliştirilecektir.

Önceki İçerikEleştirinin eleştirisi!
Sonraki İçerik3. Kongre ve Kaypakkaya (2)