YENİDEN AKP İKTİDARI VE YARATACAĞI SONUÇLAR

Bu düzenin altında kalan ancak yakın geleceğin kölesi ve canlı bombası olabilir. Çünkü halklar topluluğunu bölen, kitleyi etnik ve etnisitede düşmanlaştıran, bölgeler arası gelir dağılımındaki adaletsizliği derinleştirip kitleyi yoksulluğun kader sayılabileceği kadar bağımlılığa dönüştüren devletin iktidarı temsilcisi AKP hükümeti, 14 yıllık süresince çatışmalı toplumu hep avantaja çevirmiştir. Bu iktidar avantajlarından kendi sermaye gruplarını güçlendirerek  var ede geldi. Bu sermaye gruplarının sınırsız olanaklardan yararlanarak bugün kendi içinde rekabet edecek kadar büyüdüğünü görmekteyiz. Rant paylaşımında bir tasfiye planlaması yaşanmaktadır. Özelleştirmeden tutalım yap-işlet-devret modeline kadar türlü imkânları kullanan ittifak güçleri bugün çatışır durumdadır. Yaşam alanlarımızı, derelerimizi, su kaynaklarımızı sınırsızca rant alanına çeviren AKP iktidarı, sermayenin doymak bilmeyen kar hırsına her şeyi sınırsızca sunmaktadır. Ucuz iş gücü ve güvenli çalışma olanaklarının ortadan kalkmasıyla tarihin en acımasız isçi katliamlarına tanıklık ettik. “Alın yazısı” ya da “İşin fıtratında var” gibi dini söylemlerle bu katliamları topluma kabul ettirme yöntemi denendi. Kısacası katliamlar meşruluk kazandı. Bu meşrulukla, işbirlikçi tekelci sermaye sınıf düşmanı tutumunu din üzerinden toplumun bir kesimine kabul ettirebilmede utanmadı. Bu da yetmedi çünkü toplumun diri muhalefetinin de susturulması gerekiyordu. Muhalefetin üzerine de militarist devletin katilleri sürüldü. Bu da yetmedi kendilerinin örgütlü gücü saydıkları İslam orijinli DAİŞ ve Osmanlı güçleri sürüldü. Katliamlar meşru kılındı… Devletin tüm militarist katil sürüleriyle topluma korku rüzgârı estirildi. Oysa insanlık tarihi bütün diktatörlüklerin sınıf mücadeleleri karşısında nasıl parçalandığının tanıklıklarıyla doludur. Bu iktidar ideolojisinin beslediği güçlerin milliyetçilik ideolojisine bir de din formatı atınca nasıl bir  kimliğe bürünür olduğuna Ankara, Reyhanlı ve Suruç katliamlarında tanıklık etti halkımız. Oysa bu kimliklere Türkiye-Kuzey Kürdistan halkı hiç yabancı değildi. Maraş’ta, Çorum’da, Gazi Mahallesi’nde son olarak da Gezi Ayaklanması’nda satırlarla saldırı da görmüştü. Ama yeni sürecin yüklediği stratejik uşaklık rolleri  biçimsel farklılıklar içermekteydi. Yeni süreçlerinin ittifak güçleri de farklıydı. Değişim adı altında tarikatlar ve cemaatler örgütlenmeleriyle bir koalisyondu aslında. Bu ittifak güçleri iktidar gücünü ele geçirdikten sonra, kendi sermaye kliklerinin rant paylaşımındaki uzlaşmazlıklarla birlikte iç yapılanmalarında tasfiye hareketi hız kazanır oldu. Tasfiye hareketi sadece ittifak güçleriyle sınırlı kalmadı, Milli Nizam Partisi’nden bugüne uzanan partilerinin kadrolarına yansıdı. Bu iç muhalefet bugün daha belirginlik durumu kazanmıştır. Bugün deşifre edilen Kürt Ulusal Hareketi ile yürütülen “barış görüşmesi”ni nasıl iktidar avantajına çevirdiklerini, Gezi Ayaklanması’ndaki Kürt muhalefetinin kayıtsız kalmasındaki rollerine kadar deşifre edilir olmaktadır. Bütün bunların Bülent Arınç tarafından ifadelendirilmesi kendisine karşı yürütülen tasfiyenin nedenidir. Muhalefetin büyüyüp güce dönüşmesi çok ifadelendirilmese de, dönemin kirli ilişkilerinin açığa vuruşunda kendisi için avantaj saymaktadır. Kendinden olmayana düşmanlık ideolojisini esas alan iktidar, inanç vurgusu altında rant ekonomisiyle karlarını ve sermayelerini büyüten, rüşvet ve hırsızlığa meşruluk kazandıran, bürokrasinin bütününü bu yolla elde tutan, halkları düşmanlaştıran devlete iktidar eden AKP; 1 Kasım seçimlerinde de şovenist, milliyetçi tezleriyle tek vatan, tek ulus, tek bayrak, tek din ideolojisiyle toplumunun ideolojik saflaşmasını güçlendirmiş olup toplumu düşman kamplara bölmede avantaj sağlamış bulunmaktadır. Bu avantajın en güçlü yanı, sokakları kuşatıp saldığı korkudur. Devrimci muhalefete karşı kanlı saldırılarıyla katliamlar gerçekleştirmişti. Bu saldırıların hız kazanarak devam edeceğini söylemek abartı olmayacaktır. Yeni hükümet etme döneminin de bu politikalarla devam edeceğini bilmekteyiz. Bugün eski ittifak güçlerine sağladığı sermayelerin TMSF’ye devredilmesi de gösteriyor ki, iktidar olanaklarından yararlanacak olanlar kendine biat eden kendi sermaye grupları olacaktır. Bu durum değişik sermaye gruplarının da çelişkilerini derinleştirme olarak okunabilir. Buna iç muhalefeti de eklenirse AKP hükümetini kolay süreçler beklemiyor. Kısaca, AKP Ortadoğu’nun BAAS tarzı bir yapılanmasıdır demek yanlış olmayacaktır. Her türlü gericiliği içinde barından kuvvetlere karşı, devrimci güçlerin mücadeleyi güçlü kılması, ortak hareket edebilmenin zorunlu olduğunu bilince çıkarıp sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına cevap olması ve devrimci sorumluluğu yerine getirmede tereddütlere yer vermeden safları güçlendirmesi zorunluluktur. Örgütlü gücümüzün devrimci muhalefetle buluşması için sorumlu davranalım, örgütlenip, örgütleyelim.

Önceki İçerikEmperyalist krizin serencamı
Sonraki İçerik“KAMU DÜZENİNİ SAĞLAMA” TERANESİ SALDIRGANLIK İŞARETİDİR