Siyasetin gündemi daima demokrasi tartışmalarıyla doludur. Yığınla süslü lafla güzellemeler düzülse de halkın bileklerindeki pranga kalınlaşıyor. Sömürü katmerleşiyor. Devlet baskısı artıyor ve halkımıza ölüm, hapishane ve her türden baskı olarak geri dönüyor. Çünkü demokrasi egemenlerin demokrasisidir bu düzende. Bir bütün olarak devlet ise hakim sınıfların emrinde bir baskı aracıdır. Onların özgürlüğü halkın prangaya vurulmasına bağlıdır. Biri köleleştirilmeden diğeri efendi olamaz. Bu gerici faşist düzen yıkılmadan biz ezilenler için demokrasi yoktur. Halk için özgürlük ve eşitlik ancak halkın iktidarıyla mümkündür.
Burjuva siyasetinde değişen söylem, tarz ve yöntemlere aldanmamak gerekir. Devlet aynı amaçla işlev görür. İşbirlikçi hakim sınıflar sömürü çarkını daha da ağırlaştırırlar. Demokrasi beklemek ise ham hayaldir. Baskı, zulüm, işkence ve katliamların özünü oluşturduğu faşist devlet biçiminde hapishaneler sistemin öğütücü değirmen taşlarıdır. Toplumun önemli sorunlarından biridir. Halkın ilerici öncü önder güçlerini katletmekte yetinmiyorlar önemli bir kısmını da hapishanelere kapatıyorlar. Halkın mücadele eden güçlerini hapishanelerde teslim almak, ıslah etmek, halktan ve devrimci amaçtan koparmak istiyorlar. Bu nedenle tecrit, sürgün, işkence ve her türden baskı araçlarını hapishanelerde uygulamaya koydular. Bu çark aynı amaçla dönmeye devam ediyor.
19-22 Aralık 2000 Hapishaneler Katliamı’nın üzerinden 13 yıl geçti. 13 yıl önce devlet tecrit-tredman sistemini uygulamaya koymak – ki bu amaç devrimcileri ıslah etmek – için 20 hapishanede aynı anda komünist ve devrimci hareketin tutsaklarına saldırdı. 28 devrimciyi hunharca katletti. Kimyasal gazlar kullandı. Tutsakları canlı canlı yaktı. İşkencelerden geçirdi. Devletin mahkemeleri 13 yıldır 19-22 Aralık Katliamı’nın üstünü örtmek, devletin sivil-askeri bürokrasisini aklamak için uğraşıyor. Demek ki sadece teorik olarak öğrenmekten ziyade, faşist Türk devletinin hapishaneler tarihine bakılırsa bu düzende halk için adalet yoktur, beklenemez. Bu nedenle daima akılda tutulmalı ki devrimci adalet ezilen sınıfların engellenemez gücü ve savaşımıyla gerçekleşir.
Ölüm orucu ANAP -DSP- MHP koalisyon hükümeti döneminde başlamıştı. 2002’de hükümette olan AKP, devletin kanlı politikasını sürdürdü. F-tipi-tecrit, tredman sistemine karşı 20 Ekim 2000 Ölüm Orucu Direnişi devletin halka, devrimcilere karşı konumlanmasını çok çarpıcı ve çıplak biçimde göstermesi bakımından da tarihsel önemdedir. Devletin devamlılığı vardır ve ezilenlere karşı çalıştırılır. Emperyalizm komprador burjuvazinin çıkarları korunacaksa komünist ve devrimci hareketin ezilmesi gerekiyor. Bu nedenle pervazsızca “19 Aralık yapılmasaydı IMF programı uygulanamazdı” sözünü tekrarlanmaktan çekinmediler.
Devlet silahlarıyla saldırdı. Komünist ve devrimci tutsaklar kahramanca direndi. 20 Ekim 2000 Ölüm Orucu savaşçıları aynı zamanda barikatların da direnişçileri oldu. Ve ilk şehitlerimiz barikatlarda ölümsüzleşti. Maoist öncü ölüm orucuyla direnme çizgisini sürdürdü. Barikatta ölümsüzleşen Ölüm Orucu Direnişçisi Ali İhsan Özkan yoldaşımızda somutlaşan irade halka, partiye ve devrime olan bağlılıktır. Ders almalı ve öğrenmeliyiz. Bu boyutta tereddütsüz bağlılık olmadan devrimci mücadele geliştirilemez.
F-tipi projesi, 19-22 Aralık saldırısı devrimci hareketi dışarıda ve içeride kuşatmaya alma, ezme ve dönüştürme konseptiydi. Sonuçları ağır oldu. Fakat her türden uzlaşmacı, barışçı, reformcu akım ve eğilime karşı devrimci iktidar hedefinden vazgeçmeyen komünist hareket ilerleyecek ve gelişecektir. Devlet yarattığı tredman aygıtıyla politik tutsakları teslim alınacağı hesabıyla çalıştırıldı. Saldırılar hiç son bulmadı. Sürdü sürüyor. Tecrit, tredman politikası gün geçtikçe yoğunlaştırıldı. 19-22 Aralık, 20 Ekim 2000 Ölüm Orucu Direnişi çizgisi anlaşılmadan yoğunlaştırılmış tecrit ve tredmana karşı mücadele anlaşılamaz. Günün devrimci duruşunun tarihsel kökleri vardır. Bedellerle oluşturulmuş düşünsel ve pratik deneyime dayanır.
19-22 Aralık şehitlerini anarken onların yarattığı direnişin beslendiği kaynağı öğrenmeliyiz. Hesap sorma bilincimizi devrimci mücadelenin en ileri mevzilerine taşımalıyız. Şehitlerimizi anmak ve kahramanca direnişten öğrenmek bunu gerektirir. Direnme ruhu baskının ve sömürünün olduğu her yerdedir.
Tecrit yoğunlaştırılmıştır. Bütün araçlarla en insani ihtiyaçların karşılanması bile tutsaklara karşı kullanılması yetmiyormuş gibi, 24 saat havalandırma ve hücrelerin içini gözetlemek amaçlı kameralar yerleştirilmeye başlanmıştır. Bu insanlık dışı faşist uygulamaya karşı direnen tutsaklara saldırılıp işkence ediliyor ve hücrelere atılıyor. Tutsaklar dün olduğu gibi bugün de insanlık dışı yöntem ve uygulamalara karşı direndi, direnmeye devam edecek.
19-22 Aralık 2000’de Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketi barikatlarda ölümü küçülterek ve siper yoldaşlık ruhuyla hep birlikte direndi. Bugün içeride ve dışarıda faşizmin saldırılarına karşı ortak mücadele ve direnmeye çok daha fazla ihtiyaç vardır. Bu nedenle 19-22 Aralık direniş ruhundan, duruşundan ve tarihinden ders almak gereklidir. Ortak direnme ruhunu inkar eden her türden yozlaşmış anlayışın üstesinden gelmenin yolu da ortak mücadele çizgisini güçlendirmekten geçer. Bunları unutanlar Gezi’deki halkın ortak direnişine bakmalıdır.
AKP ‘ileri demokrasi’ dedi diye halka demokrasi gelmez. Başbakan Gezi’de halka kurşun sıkan polise kahramanlık payesi biçti. Roboski’nin katilleri nerededir! Çolemerg (Hakkari)’de halka ateş açıldı ve iki yurtsever katledildi. 19-22 Aralık Katliamı’nı yapan aynı devlettir. O zamanda -13 yıl önce- barış, kardeşlik ve toplumsal uzlaşmadan bahsediliyordu, şimdi de.. Fakat daima kurşunu yiyen halkın kendisidir.
Demokrasi sorunu iktidar sorunudur. Bu nedenle kararlı ve her türlü zorluğu göğüsleyecek mücadele olmadan gelişme sağlanamaz. İşçi sınıfını, emekçi köylü ve geniş halk kitlelerini sömürüye boğup baskı ve araçlarıyla ezen, Kürt ulusunu ve azınlıkları ezen bu düzen yıkılmaya mahkûmdur. Hapishanelerde ve bütün alanlarda halkın devrimci mücadelesi engellenemez. Mücadele bir bütündür ve bedeller gerektirse de büyüyecek ve ilerleyecektir. Devrimci tarihin anlamı günün kızıl mücadele çizgisindedir. Sınıf savaşımı durdurulamaz ve bedellerle yaratılan tarih halkın bilincinden silinemez.
Hapishanelerde bedenlerini açlığa yatıran, barikatlarda marş ve sloganlarıyla ölümü göğüsleyerek devrime olan bağlılıklarını canlarını vererek koruyan 19-22 Aralık şehitlerinden öğrenmenin tek yolu devrim uğruna mücadele etmektir.