TEORİK-PRATİK BÜTÜNLÜĞÜ YAKALAMA PERSPEKTİFİYLE SÜREKLİ HAREKET EDELİM

Mimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak” diye bir özdeyiş vardır. Bu halk deyişinin ezilen ve sömürülenler cephesinde olduğu gibi ezen ve sömürenler cenahında da genel geçerli olumsuz bir durum olduğunu vurgulayalım. Bu anlamda konumuzu biraz daraltarak ve belli başlı hususlar içerisinde kalarak işlemeye çalışacağız.  
Karadeniz’de emperyalistlere peşkeş çekilen ve adına da “yeşil yol” denilerek manipülasyonla yıkım amaçlı yapılmak istenen politikalara karşı, doğalarını korumak için eylem halinde olan halk kitlelerinin direnişle “Vali de, kaymakam da, devlet de biziz, biz halkız” demeleri son derece öğretici yanlar içermektedir. Buna destek amaçlı Taksim’de gerçekleştirilen eylemlerin daha da artarak yayılması ihtiyacı da bizlere ertelenemez sorumluluklar yüklemektedir. Aynı şekilde iki yıl önce Taksim Gezi Parkı-Haziran ayaklanmasında kitlelerin, Lice’deki vahşet karşısında “Dayan Lice Taksim seninle” şiarlı eylemleri de bir o kadar öğreticidir. Yine 6-8 Ekim Serhildanı’nda gösterilen militan-radikal eylemler de öyle. Ve otomotiv işçilerinin sarı sendika karşısındaki eylemleri ile yayılan işçi direnişleri de genel olarak kitle eylemlerinin önemini yeterince anlatmaktadır. Bu kapsamda işçi ve emekçilerin direniş ve mücadeleleriyle devrimin objektif koşullarının varlığını ifşa eden nesnel ve güncel gelişmelerin tarihimize kaydedildiğini vurgulamak isteriz. Bu ve buna benzer somut-güncel gelişmeler, devrimci durumun olanak ve avantajlarının devrimci eksende ilerletilmesi temelinde devrimci ve komünistlere önemli pratik görevler yüklemektedir. Aksi takdirde tıkayıcı başlangıçların yollarının daha fazla döşeneceği, niyetlerden bağımsız reel bir durum olarak kaçınılmaz gerçeklik haline gelmekten kendini kurtaramaz.   
Halklar ve tabi ki bizzat içerisinden çıkan ilerici, yurtsever, devrimci ve komünistlerin de kendi sübjektif durumunu, yani devrimin sübjektif koşullarını doğru ve bilimsel temellere dayandırarak tahlil etmesi, bunun üzerinden somut ve gerçekçi güncellemelere gitmesi gerektiği ertelenemez görevleri arasındadır. Bu noktada Maoist komünistlerin, Uluslararası Komünist Hareket(UKH)’in ve onun bir bileşeni olan Türkiye-Kuzey Kürdistan komünist hareketinin tarihsel tecrübelerinden doğru ve bilimsel dersler çıkararak ulaştığı seviyenin politik iktidar mücadelesinde daha fazla teorik pratik olarak somut güncel gelişme ve ilerlemeleri için önemli ve stratejik bir temel oluşturduğunu belirtelim. Kuşkusuz ki bütünlüklü gelişme ve ilerlemenin yakalanarak ele avuca sığan bir teorik-pratik seviyeye ulaşılmasıyla ancak böyle bir duruma yani politik iktidara -daha da anlaşılabilmesi için asgari programımız olan Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne- gelebileceğimiz veyahut da ona daha fazla yakınlaşabileceğimiz tartışmasız bir gerçekliktir. Zira başından bugüne parçalı bir gelişme durumu belirli yönleriyle zikzaklı ya da inişli çıkışlı da olsa belli sürekliliği söz konusudur. Bununla da yetinilmeden daha kapsamlı, bütünlüklü, derinlikli tüm temel ve stratejik konuları da içerisinde barındıran, aynı zamanda bin bir türlü taktik-pratik politikalarla da bunları tümleştiren teorik pratik seviyenin bir türlü yakalanamamasıdır meramımız. İşçi ve emekçilerin kendiliğinden gelme hareketleri ve eylemleri karşısında somut ve pratik görevlerimize daha fazla sarılarak pratik politikaların ivedilikle bizleri beklediği tartışmasızdır. İşte bu halkada öncelikle büyük düşünmenin ve büyük mücadele etmenin zorunlu ön koşul olduğu bilincimize yeterince kazınmalıdır. Büyük dava insanı olmak için büyük düşünülmesi ve büyük mücadele edilmesi gerektiği, öylesine genel geçer sözler olarak asla telakki edilmemelidir. Geçmiş tarihsel pratik, tecrübe ve birikimlerimiz olarak temellerimizi ve tabi ki büyük dava insanları olarak öncellerimizin büyük kavgalarını bir düşünün. Onlardan öğrenecek o kadar çok deneyim vardır ki. Bunun yanında son derece somut ve gerçekçi hareket ederek sübjektif koşullarımızı es geçmeden ya da sübjektif durumumuzu abartmadan mütevazi bir şekilde gayet titiz, ilkeli ve disiplinli bir düşünce ve çalışma tarzıyla ilerleme ve gelişme seviyesinin yakalanarak adım adım bu perspektifle süreçlere doğru teorik-pratik yaklaşım geliştirilmeli ve müdahil olunmalıdır. Bu anlamda mükemmeliyetçiliğe, kendiliğindenciliğe ve keyfiyetçiliğe düşmeden azami derecede gerçekçi ve somut planlamalar, görevler ve mücadele araçları ile pratik politikaları gerçekleştirmeliyiz. Büyük laflar edip buna uygun bir konumlanma ve hareket, çalışma, mücadele, örgütlenme pratik seyri içerisinde olunamadığı takdirde yeterli temsiliyetin gösterilemeyeceği gayet açık ve anlaşılır bir durumdur. Maoist komünistler 3. Kongreleri ile bir yandan ulaştığı teorik seviye diğer yandan ise önüne koyduğu somut ve güncel pratik politikalar bağlamında büyüklüğünü deklare etmiştir. Her şeyden önce devrim, sosyalizm ve komünizme olan inancı ve kararlılığıyla doğru ve bilimsel temelde kavrayışı ölçüsünde ciddiyetle büyük davanın peşinde olduklarını dosta da düşmana da ilan etmişlerdir. Böylesi tarihi, aynı zamanda somut, nesnel ve güncel büyük bir davaya sahip bir hareketin pratik temsiliyetinde de kesinlikle aynı hassasiyetin gösterilmesine gerek olmadığını kim söyleyebilir ki? Genel kabul gören bir anlayışla bilmek yapmak ise o halde layıkıyla yapmalı ve görevlerimizi de layıkıyla yerine getirmeliyiz. Somut ve günceldeki görevlerimizi yeterince layıkıyla yerine getirmeliyiz ki halk kitlelerinin güvenini yeniden adım adım inşa edelim. Bununla birlik de düşmanın marjinalleştirme politikalarına karşı kitleselleşebilelim. Bunun için komünist ideoloji, bilim ve yeterli tecrübeye de sahibiz. Doğru ve bilimsel düşünce yöntemimizle ulaştığımız ve yakaladığımız ileri seviyeye de sahibiz. O halde her bir Maoist komünistin bütün bunlara uygun bir kararlaşmaya ve konumlanışa sahip olması ve bu temelde bir hareket seyri için kendini buna göre hazırlaması gerektiği ertelenemez bir durum ve görevdir. Bu görevin yeterince yerine getirilememesi durumunda tam da Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olunması gerçekliği kaçınılmaz bir sonuç olur. Hem teorik-pratik bütünlüğün yakalanmasında ilk hareket noktamızın sübjektif niyetlerimiz değil tam da objektif nesnel gerçeklikler ve bunun da içerisinde sübjektif durumumuzun, koşullarımızın, gücümüzün dikkate alınması gerçekliği göz ardı edilemez. Bilinir ki sözde hemen herkes ilerici, demokrat, yurtsever, devrimci, sosyalist ve komünisttir. Ve fakat öyle söylendiği gibi midir peki bütün bu maddi gerçeklikler? Hayır, aksine sözde ve biçimde kendilerine her ne denirse densin öz ve içerikte asgari düzeyde bir nitelik ve temsiliyet durumu söz konusu olmalıdır ki bu anlamda bir manası ya da karşılığı olsun. Proleter devrimciler, sınıf mücadelesinin açık ya da kapalı(legal ya da illegal), demokratik ya da bizzat silahlı mücadelenin tüm alanlarında sözleri ve içerikleri yani teori ve pratikleriyle komünist temsiliyeti göstermekle mükelleftirler. Bu temelde Maoist komünistlerin, Fehmi Altınbilek’e yönelik tarihsel cezalandırma eylemi birçok öğretici yanlar içermektedir. Yine yerel yönetimlerdeki halk meclisleri üzerinden söz, yetki, kararın bizzat doğrudan halk kitlelerine şiarıyla gerçekleştirilen uygulama ve bu perspektifteki pratikler daha fazla ilerletilerek geliştirilmelidir. Bu temelde demokratik bir alandaki herhangi başarılı bir faaliyet de son derece önemlidir ve bin bir türlü somut ve taktiksel pratik görevlerle esas olan illegal ve silahlı mücadele araçları ve pratikleriyle doğru temelde birleştirilerek güçlendirilmesi ve geliştirilmesi de gerekmektedir. Devrimci teorinin devrimci pratiklerimiz için bir karşılığı olacaksa bizzat doğrudan devrimci pratikler içerisinde olacağı tartışmasızdır. Mao yoldaşın halkın anlayacağı dilden bir sadelikle “armudun tadını öğrenmek mi istiyorsun, onu ısırmalısın, devrimin kuramını-teorisini öğrenmek mi istiyorsun o halde devrimin pratiğine katılmalısın” özdeyişindeki son derece önemli perspektifi, bir kere daha hatırlatmak zarar değil yararlı olacaktır.    
Yaklaşık 150 yılı geçen Komünist Manifesto’dan bu yana ortaya konarak verilen sözlerin ve görevlerin her bir parçada layıkıyla yerine getirilmesi için her birimizin daha fazla kararlaşmaya ihtiyacı vardır. Asla unutulmamalıdır ki hiç bir şey orta yerde durmaz, ya doğru ve ileriye doğru ya da yanlış ve geriye doğru çark eder. Doğru ve bilimsel temelde hep ilerleme ve kısa, orta ve uzun vadeli görevlerimizi adım adım yerine getirme perspektifiyle kararlılığımızı pratikleştirmeliyiz. Kendi bilincimiz, özgüvenimiz ve özgücümüzle kendi savaşımızın gerçek pratik özneleri ve önderleri olmalıyız. Bu halkada mütevazi olmak ve kendimizi daha fazla kararlaştırmak durumundayız. Bir önceki yazımızda komünist önder Kaypakkaya’dan aldığımız “…esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiç bir yerde gizlemeyiz” diyerek çalışmalarımızda, örgütlenme, mücadelemizde referans ve perspektif olarak önemli bir noktanın altını çizmiştik. Bu sayımızda ise biz komünist devrimcilerin salt fikirlerimiz ve tezlerimizle değil aynı zamanda sınıf mücadelesinin bizzat pratik denizinde iyi yüzücüler olarak kendimizi yeterince kararlaştırarak ancak başarılı olabileceğimizi vurgulamak istedik. Sözü ve eylemi, biçimi ve içeriğiyle birbirinden koparılmadan parçacı değil bütünlüklü gerçek komünist devrimciler olmalıyız. Tam da Mao yoldaştan esinlenerek “bin yıl çok uzun, sarıl güne sarıl an’a” perspektifinin yaşamsallaştırılmaya daha fazla ihtiyaç duyduğunu belirtelim. Teorik-pratik bütünlüğü kendimizden başlatarak sınıf mücadelesindeki tüm çalışma alanlarında gerçek özne ve önderler olma perspektifiyle sürekli hareket edelim.

Önceki İçerikOrtadoğu ve son güncel gelişmeler üzerine!
Sonraki İçerikFEHMİ ALTINBİLEK’İN CEZALANDIRILMASI VE SİLAHLI EYLEM KAVRAYIŞI ÜZERİNE!