Charlie Hebdo Katliamı’ndan hemen sonra, timsahlar Paris’ e üşüştü. Neden? Gözyaşları dökmek için. IŞİD’i, El Nusra’ yı, El Kaide’yi kısacası bütün fundamentalistleri, ırkçıları, faşistleri koynunda besleyip büyüten ve dünya halklarının başına bir bela olarak salan siz değil miydiniz ki boy boy, kol kola en ön saflarda timsah gözyaşları dökme sefilliğinde bulunuyorsunuz. Dünyamızı karanlığa gömmek isteyen sizler değil misiniz? Daha düne kadar IŞİD’i silahlandıran ve bu gayri insani eylemlerinize devam ederek, on binlerce mazlum Kürt halkını, Ezidileri, Keldanileri, Alevi ve Şiileri, Türkmen halkını katlettiren, Fransa, Almanya, İngiltere, Amerika ve bunların çanak yalayıcıları olan devlet başkanları, başbakanlarının insan hakları ve demokrasiye dair inandırıcılığı olabilir mi? O halde bunların Paris’teki özgürlük ve insan hakları eyleminde işleri ne? Hem de hiç yüzleri kızarmadan en ön safta yer alarak.
Ortadoğu halklarının ve dünyanın öbür ucundaki Nijerya halkının katliamı için Türk gemilerinin, TIRlarının silahlar taşıdığını, fundamentalist çetelerin silahlandırıldığını sağır sultan bile biliyorken, İslami faşizmin yılmaz savaşçısı ve AKP iktidarının başı zatın özgürlük yürüyüşünde işi ne? 6 yaşındaki kız çocukların evlendirilebileceğine fetva veren, hamile bir kadının sokağa çıkmasını yasaklama aymazlığında bulunan, okullarda kızlı erkekli karma eğitime karşı olan, kadının çalışma hayatına atılmasını, ekonomik “bağımsızlığını” elde etmesini istemeyen kısacası bütün aklı sadece belden aşağı olan bir zihniyetin insan hak ve özgürlüklerinden dem vurması inandırıcı olabilir mi?
Amaç belli. Hem halkların, devrimci demokratların katledilmesinde baş rolü oynuyorlar, hem de demokrasiden yanaymış gibi görünerek, yarattıkları terörün ceremesini halklara yüklüyorlar. Sözüm ona terörün önüne geçmek adına, demokratik haklar ve özgürlükler bir bir kısıtlanıyor. Öte yandan halklar birbirlerine düşman kılınıyor. Amaç “terörü” önlemek değil, çok daha sinsice halkın baskı altında tutulmasıdır.
Bir başka noktanın altının çizilmesi gerekiyor; yüz binler, milyonlar haklı olarak Paris için ayağa kalkarken, Nijerya’da yakılarak canice katledilen iki binden fazla insanın görmezlikten gelinmesi düşündürücü değil midir. Yoksa onların derileri siyah da ondan mı? Ama herkes bilir ki acıların rengi yoktur. Bütün acılar aynı renktedir. Paris’teki acıların paylaşıldığı kadar, Nijerya’daki, Ortadoğu’daki ya da ne bileyim dünyanın herhangi bir yerindeki halkların acılarının da paylaşılması adına milyonların ayağa kalkması gerekmiyor mu? Görev, katliamların baş mimarlarıyla kol kola girerek sınıf kinimizi heder etmek değildir. Görev, söz konusu acıları iliklerine kadar yaşayan dünya halklarıyla omuz omuza olmaktır.