Politik iktidarın zaptı, istem ve arzuya dayalı iyi niyetli temenni ve yaklaşımlarla gerçekleşmez. İdare-i maslahatçılık basamak yapılarak yürütülen “çalışma”, devrimin köşe taşlarını döşeyen yola çıkmaz, çıkacağı yol kör karanlık bir yoldur. Muktedirlerin siyasal iktidarını lağvetmek organize olmayı, disipline olmayı ve planlı hareket etmeyi şart kılar. Plan olmadan, kısa, orta ve uzun vadeye dayalı politika olmadan ilerlemek mümkün değildir. Geleceğin kazanılması andaki tutuma ve yönelime bağlıdır. An yakalanmadan yarın, yarın yakalanmadan bir sonraki gelişmeye müdahale etmek söz konusu dahi olamaz. Plana ve organizeye dayanmayan siyaset bir siyaset olsa da o kötürüm bir siyasettir. Ya anın hengamesinde silik bir rol oynar ya da gelişmelerin peşinden sürüklenerek mecalsiz kalır. Kaçınılmaz bir sonuçtur bu.

İhtilal hedefli perspektif esasta ciddiyet ve yoğunlaşma işi olduğundan, akıp giden zamana seyirci kalamaz. Akıp giden her anın ihtilalci yürüyüşte bir anlamı bulunur. Ya sınıf düşmanlarımızın lehine ve aleyhine biçimlenir ya da ihtilalci devrimci mücadelenin lehine ve aleyhine. Başkaca şık yoktur. Dolayısıyla anın görev ve sorumlulukları en son kertede geleceğin nasıl örüleceği veyahut örülemeyeceğini belirler. Kazanmak ve ihtilalci yürüyüşte mevziler elde etmek ana ve andaki gelişmeye müdahaleyi belirleyici bir durum olarak önümüze koyar.

Devrimci perspektif politik iktidarın zaptı için tek başına yeterli değildir. Perspektif genel çerçeveyi sunarak yol haritasını belirler. Teorik ve siyasal çözümlemeler içeren perspektif maddi olanın nasıl değiştirileceğini açıklar. Fakat maddi olanın dönüşümü fiili etkinlik marifeti ve somut araçlar eliyle gerçekleşir. Devrimci perspektif bu anlamıyla insanın bilinçli dinamik rolüyle vücut bulur. Aynı biçimde en etkin faaliyet eğer devrimci perspektiften yoksunsa o da tek başına anlam ifade etmez. Perspektif ve eylem diyalektik bir bağa sahiptir. Birinden birinin ötelenmesi ihtilalci mücadelede büyük yenilgiler demektir. Kaypakkaya yoldaş siyasal perspektifi tanımlayıp, çözümlemeyi yaptıktan hemen sonra eyleme geçti. Maddi olanın gerçekliği ekseninde ana müdahaleyi önemsedi. Kendiliğindencilik ve ehlikeyif bir rahatlıkla teorik doğruları tek başına ön plana çıkarmadı. İlk işi plan ve organizeye dayalı pratik ihtiyaçları karşılamak oldu. Bunun araçları ve yöntemleri belirlenirken, tüm çaba an’a müdahaleydi.

Zaferi tayin edecek olan, devrimci perspektif ışığındaki koordinedir

Günün peşinden sürüklenmek, kayıtsız kalmak ve savsaklamak asla yoldaş Kaypakkaya’da bulunmaz. Disiplinle yoğrulmuş büyük bir azim ve ciddiyet vardır her anında. Ha keza Marks, büyük bir sefaletin içinden teorisini ayağa dikti. Lenin büyük kaosların bağrından siyasal iktidarı fethetti. Mao’da yıkıntıların arasından nitel çıkışı yakaladı. Önderlerimizin yaşamı bu açıdan plana, organizeye ve disipline dayalı bir yaşam serüvenidir. Teorik soyutlamalar ve doğru olanın yüksek sesle dillendirilmesi, devrimci mücadelenin kolonları arasında olsa da devrimin inşası için yeterli değildir. Ki yeterliliğin ve zaferin tek teminatı teorik doğrular olsaydı, fiili mücadeleye ve organizeye gerek kalmazdı. Bu sebeple doğru perspektif, doğru eylem ve etkinlikle icra edilirse ya da ona uygun hat izlenirse bir karşılığı olur.

Kapitalizm amaçsız ve hedefsiz yol yürümez. Her refleksi planlıdır. Sadece günün değil yarınların geleceğini belirlemek için kendi önüne hedefler koyar. Hedefler saptandıktan sonra o hedeflere ulaşmanın araçlarını yaratır ya da işlevli hale getirir. Kapitalizmde somut olan gelişmelere göre yol haritasını belirler. Tekniği, bilimi, kitle iletişim araçlarını, dini, toplumlar sosyolojisini, dengeleri gözetir. Sürekli bir biçimde kendini güncelleme arayışına girerek kendini yenilemeyi esas alır. Bunu yaparken hüküm sürdüğü dünyayı kendine göre biçimlendirir. Kültürel, siyasal ve ekonomik tahakkümünü toplum bilincinde kanıksatır. Kendi gerçeğini, toplumun üzerine serpiştirerek olağanlaştırıp kanıksatır. Bunu zora dayalı yapmaz sadece, toplumu hissedilmeyen zoru devreye koyarak da gerçekleştirir. Tüketim alışkanlığı, teknoloji bağımlılığı, mülk ve para histerisi, bencillik, toplumsal duyarlılığın yitimi, korku ve kaygı yitimi yanı sıra da şovenizm, devlet, bayrak gibi motiflerle kitleler üzerinde hüküm sürer.

Yani yabancılaştırma kapitalizmin kendi siluetinde yaratmak istediği toplumsal formdur. Zaten rıza üretimi bilincin bu tarumar haliyle esas itibariyle inşa edilir. Kapitalizmin işlemediği hiçbir mekân ve an yoktur. O, tüm ilişkilerde vardır. Kuşatma, ezilenler için askeri ve ekonomik boyutun ötesindedir. Fiili işgal ve saldırı ve ekonomik düzeydeki sömürü burada görülmese de bilincin ve ruhun derin bir sömürüsü söz konusudur. Söz konusu olan, bütünlüğe dayalı olmasıdır. Bu anlamıyla kapitalizm çok yönlü bir planlamaya ve organizeye dayalı işler. Bu mekanizmanın karşısında konumlanan ve bunun ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir siyaset bu çok yönlü saldırının ciddiyetini görerek konumlanmak zorundadır. Ve bu düşman gücün çok yönlü darbelerle, çok yönlü planlamalarla ortadan kaldırılacağını ön görmelidir.

Bizler hazırlık yaparken, düşmanın uyumadığını ve onunda bizi ortadan kaldırmak için planlamalar yaptığını bilmeliyiz. Sınıf savaşımı antagonist çelişkilerin zor ile çözümü ise, bu çelişkide taraf olanların önlemler alacağı ve kendi kuvvetlerini bu gerçeğe uygun konumlandıracağı unutulmamalıdır. Yani kapitalizm sadece vakti beklenen bir andaki karşı koyuşla yenilgiye uğratılamaz. Sınıf düşmanlarımızın planlamalarına uygun önlem alamayan, teşhir olmuş planlamaları güncellemeyen, anı koordine etmeyen, ön görüyle konumlanıp kendine ufuk çizgisi belirlemeyen siyaset devrimcide, komünistte olsa asla zafere ulaşamaz. Zaferi tayin edecek olan, devrimci perspektif ışığındaki koordinedir, yani planlamadır. Bu anlamıyla küçükten büyüğe, irili ufaklı ne var ise bunlar bir plana dayanmalıdır. Bilinmelidir ki, kapitalizm yıllar sonrasının planlarına sahiptir…

Emperyalist abluka, faşist tahakküm ve kapitalist sömürü ancak teorinin eylem sahasında vücut bulmasıyla ortadan kaldırılabilir

 Sınıf savaşımında yenilgi sadece düşmanın fiili saldırısıyla yaşanmaz. Yenilgi sadece büyük muharebelerde verilen kayıpların sonucu ekseninde de ele alınamaz. Eğer sınıf savaşımın genel ihtiyaçları karşılanmıyor, sınıf savaşımında beklentilere cevap olunmuyor, tanımlanan ve öne görev olarak koyulan politika hayata geçirilmiyorsa buda bir yenilgi olarak tanımlanabilir. Çünkü ilerlememe ve her geri düşüş yenilginin farklı bir biçimidir. Her geriye düşüş ya da müdahalesizlik, sınıf düşmanlarının gücüne güç katması demektir. Sınıf savaşımında kurucu ve yıkıcı güç olmak şans eseri olacak bir şey değildir. Kapitalizm devasa olanaklar ve sistematiği açısından bizden çok ileridir. Askeri konumlanışı, teknik donanımı, ekonomik olanakları gibi sıralanabilecek birçok alanda bizden ileridir.

Sosyalist blokun yıkılışından sonra, kapitalizm hedefleri açısından daha rahat yol katetmiştir. Bu süreç içerisinde alan hakimiyetini sağlamıştır. Bu andan emperyalist güçler kendi özgün doğalarının bir gereği olarak kendi aralarında dünyanın paylaşımı ekseninde çatışmaya girmişlerdir. Ve geçmiş süreçte yaşanan dünya savaşları aynı zamanda da sosyalist kampla yürütülen savaşımın deneyimiyle tekniği ve askeri güçleri daha da merkezileştirmiştir. Bu anlamıyla sınıf savaşımında karşı karşıya olduğumuz durumun realitesi görülmek zorundadır. “T.C.” devleti de bu tüm gelişmelere binaen tekniği geliştirmiş, askeri alanda profesyonelliğe dayalı bir ordu yaratmıştır. Bu açıdan coğrafya devrimine kilitli devrimci komünist öznelerin birçok açıdan kısa orta ve uzun vadeli planlamalar ekseninde kendini yeniden yapılandırması şarttır.

Kapitalizmin lehine işleyen süreç ve avantajlar söz konusu olmasına rağmen bunalım ve kriz anaforundan sıyrılmış değildir. Emperyalist bloklaşma ve sürekli rekabet ortamında emperyalizm ciddi bunalım yaşamaktadır. Pazara hâkim olma zemininde vuku bulan dolaylı savaşımlara tanıklık yapmamızda bundan ileri gelmektedir. Zaten kapitalizm işleyişi ve niteliği itibariyle krizsiz ve savaşsız yaşayamaz. Bu onun içsel özelliğidir. Bu realite komünist devrimci öznelerin lehine olup devrimci durumun maddi zeminini yaratmakta, sürecin ilerleyişiyle güçlendirmektedir. Bu mevcut durumun neye evrileceği ise tamamen kurucu öznelerin müdahalesi ve müdahalesizliğiyle ilişkilidir.

Teori ve eylemin uyumu tayin edicidir. Devrimci teorinin maddi güç haline bürünmesinin kriterleri vardır. Teori hayata uyarlanmak için tarif edilmişse, onun mekanizmalarını yaratarak somut yaşamın gözeneklerine yerleştirmek bir zorunluluk olarak karşımıza dikilir. Teori yazınsal manzumelerden çıkıp, hayatın olağan akışında kendine yer bulamıyorsa orada bir problem var demektir. Ya teoriye uygun bir yol haritası çizilmemiştir ya da teoriyi hayata uyarlayacak tek tek öznelerden oluşan kolektifin hazırlıkları yetersizdir. Coğrafyamız devrimci komünist özneleri bu açıdan tekerrürle sükûn eden bir kriz halindedir. Ezilenlerin eyleminin yörüngesinde yer almayan, onları sevk ve idare etmeyen- edemeyen, gündeme müdahale edemeyen, sınıf düşmanlarını darbeleyip güç koparamayan, yorumun ötesine geçemeyen genel bir tablo karşımızda durmaktadır. Bu tablonun sebeplerine yoğunlaşıp, aşma iradesinde tutuk kaldığımız müddetçe gidişatı değiştirmek söz konusu olamaz. Devrimci teori ancak basitten karmaşığa doğru çelişkilerin çözümü ekseninde maddi olanı dönüştürerek devrimcileştirir. Maddi olanın dönüşümü ise insan çabası ve iradesinin sonucuna bağlıdır.

Örgüt insan eli ve fikriyle inşa edilmişse, örgütün teorisi yine insanın düşünme ve yorumlama kabiliyetinin bir sonucuysa, teorinin maddi güç olabilmesi de yine insanın bilinçli dinamik rolüyle olabilir. Bu anlamıyla doğru saptama, doğru zamanlama ve doğru müdahale devrimci mücadelenin gelişim seyrinde önemli rol oynar. Tüm bu olgular yine dönüp dolanır insana ve insanın bilincine ve yönelimine kilitlenir. Devrimler, görkemli başkaldırılar ve buradan doğru açığa çıkan tecrübelerin hepsinin kaynağı insanıdır. Dolayısıyla insanın bilinçli kavrayışına dayalı, iradesine dayalı ve doğru çizgiye dayalı yürüyüş olayların gelişim seyrinde büyük bir alanı kapsar. Sınıf savaşımı bu hakikate bağlı olarak ilerler.

Devrimler, sınıf bilinci ekseninde ortak hedefler doğrultusunda yan yana gelerek birleşen insan topluluklarının bilinçli yönelimi ve kavgasıyla inşa edildi. Küçük güçlerle başlayan mücadele doğru perspektif ışığında doğru taktik politikalarla alan hakimiyetini sağlayarak kitleselleşti. Küçük güçlerle somutlaşan doğru fikirler dalga, dalga genişletilip büyük güçlerin oluşmasını sağladı. K. partiler kuruluşları itibariyle küçük güçlerle hareket etti. Hiçbir komünist parti bir anda yığınların ilgisine mahzar kalarak oluşmadı. Lenin önderliğinde gerçekleşen Sovyet Devrimi’nde kurucu özne olan komünist parti birçok sarsıcı ve sancılı olayların içinden geçerek devrime önderlik etti. Meşakkatli ve bunalım dolu yılların sonrasında doğru çizgiyle uyumlu doğru etkinlik ve eylem zaferi muştuladı. ÇKP ve Mao önderliğinde ki devrim yine bir dizi iç çelişki ve mücadeleyle dalgalandırdı bayrağını. Burada olguyu değiştirip dönüştüren yine insan eliyle icra edilen eylemin ta kendisiydi. Fedakarlığın, azmin ve kararlılığın aynı zamanda ise doğru çizginin etkinliğinin artırılmasının biricik sorumlusu, ismi bilinen ve bilinmeyen kahramanlardı. Yani bilinçli insanın dinamik rolü devrimler tarihini aralamıştır. Komünist örgüt bu zeminde büyüyüp gelişmiştir.

Bugün açısından yorumlandığında doğru çizgiye dayalı bilinçli insanın rolü sürecimizi aşma noktasında itici kuvvete sahiptir. Yanlış çizgiyle temsil edilen rol ise geriye düşürür. Her hâlükârda insan potansiyeline dayalı yürüttüğümüz mücadele olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkilenecektir. Bu açıdan sınıf savaşımının gelişip serpilmesi teorinin özümsenip hayata geçirilmesine bağlıdır. Bunu ulvi güçler değil, komünist özne olmuş insanlar icra edecektir. Bunun doğru çizgiyle koordinesi ve tahayyül edilen dünyaya uygun biçimlendirilmesi ötelenemez bir görevdir. İyi plan, iyi koordine ve iyi savaş ancak böyle verilir. Emperyalist abluka, faşist tahakküm ve kapitalist sömürü ancak teorinin eylem sahasında vücut bulmasıyla ortadan kaldırılabilir. Bu savaşım düşük düzeydeki “devrimcilikle”, ehli- keyif bir siyasetle ya da oluruna bırakma rahatlığıyla verilemez. Sınıf düşmanlarımız ortadan kaldırıp yaşanılır bir dünyanın kapısını aralamak için teorinin pratik sahada yer edinmesinin mekanizmalarını yaratmamız şarttır. Sınıf savaşımının büyütülmesi buna bağlıdır.

Önceki İçerikGüney ve Rojava Kürdistan’ı İşgali, “T.C.” nin Kürt Ulusuna Uyguladığı Haksız Savaş Konseptidir!
Sonraki İçerikMaraş, 19 Aralık Hapishaneler, Roboski ve Rojava’daki Katliamlar; Bir Egemenlik Çizgisinin Karanlık İcraatları!