Sağcılık temel bir eleştiri konusu olarak komünist ve devrimci hareketin gündeminden çıkmaz, sürekli olarak onu meşgul eder. Bu eleştiri ya da tartışmanın sonu gelmez; mücadeleye paralel olarak aktüel kalır. Bazen yerli-yerinde bir eleştiri olarak gündeme gelirken, bazen de sığ zorlamalarla gündeme gelir. Fakat gerek konjonktürel süreç ve gerekse de Türkiye-Kuzey Kürdistan’da cereyan eden mevcut süreç sağ eğilimlerin gelişmesine uygun zemin sunmaktadır.

Devrimci dinamiklerde yaşanan düşüş ve gerileme hali ve devrimci hareketteki stabil durum esasta egemen eğilimdir. Uzun döneme yayılarak bir türlü aşılamayan tıkanıklıklar Komünist ve devrimci hareketin önünde duran temel sorun olmaya devam ediyor. Nesnel şartlar bakımından bir dizi pozitif gelişmeden söz etmek doğru olmakla birlikte, kendiliğinden gelişen hareketler de inkâr edilemez gerçektir. Fakat, öncü öznelerin nesnel şartlara paralel bir örgütsel pratik ve eylem tablosu ortaya koyamadığı doğrudur. Bu koşullarda keskin devrimci çizgi pratiğinin boy vermesi şartlıyken, tasfiyeci sağ çizgilerin gelişmesi güçlü temele sahip eğilimdir. Sağcı eğilim yerele özgü değil, süreçsel bir sorundur. Ama gerçek bir sorundur…

Sağcılığı temelden eleştirip mahkûm etmek komünist veya devrimci parti için yaşamsal bir sorundur. Fakat bu eleştirinin yeterli ve haklı zemine oturup altının dolu olması şartıyla elzemdir. Güdük ve zorlamaya dayalı sağcılık eleştirisi ise yıpratıcı olup zaman kaybetmekten öteye değer taşımaz. Bu tarz eleştirinin daha çok sol anlayış ve yaklaşımlardan kaynaklandığı da dikkate alınmak durumundadır. Bundan hareketle, sağcılık gibi solculuğun da eleştirilerek mahkûm edilmesi es geçilemez bir gereksinim ya da görevdir. Nüanslar barındırsalar da son tahlilde ikisi de doğru devrimci çizgiden uzaklaşma potansiyeliyle devrimci mücadeleye zarar verendir.

Solculuktan beslenen sağcılık eleştirisi, gerçek sağcılığın eleştirilmesini zayıflatan negatif rol oynar. Doğru eleştiri ile hatalı eleştiri iç içe geçerek gerçeği karartır. Sol eleştirinin çürük zemini, sağcılığın doğru eleştiri zemininde deşifre edilerek mahkûm edilmesini fiilen sabote eder, sakatlar. Çünkü sol eleştiri doğru değil, hatalı eleştiriyi temsil ederek hedef şaşırtır. Kısacası, sağcılık eleştirisi bazen haklı zemine dayanırken, bazen de solculuk hatasının bir yansıması olarak önümüze gelir. Genel olarak sağcılığa da solculuğa da tutum almak şarttır; devrimci çizginin geliştirilmesi açısından son derece önemlidir…

Doğru anlayış, eleştiri ve tutumun geliştirilmesi için sağcılığın ve solculuğun mealini açıklamak ihtiyaçtır. Öncelikle bu iki argümanın bilinçli devrimci sınıf hareketi veya örgütlü devrimci sınıf hareketi içinde belirip yaşanan ideolojik sapma veya çizgiler olduğunu belirtelim. Yani, sağcılık derken, bundan gerici sınıfları ve bu sınıfların temsil ettiği faşist sağcılığı değil, devrimci sınıf hareketi içindeki ideolojik sağcılığı kast ediyoruz. Kast edilen bu sağcılık nedir? Sağcılık; öz olarak somut durumun gerisinde tahlil-tespitlerde bulunmak, belirlemeler yapmak, kararlar almak, siyaset ve pratikler uygulamaktır. Ya da nesnel koşul ve siyasi şartların gerektirdiği stratejik, taktik-pratik politikaları es geçerek bu şartların çok daha gerisinde siyasetler izlemektir. Örneğin, somut durum veya koşullar siyasi öznenin saldırı siyasetini izlenmesini gerektirmesine rağmen, bu özne-parti-örgüt savunma siyaseti kararlaştırıp uyguluyorsa ilgili kararlar ve uygulama mekanizması sağ bir çizgi izlemiş, sağcılığa düşmüş olur. Yani, siyasi şartlar ve devrimci durum, devrimci eylem çizgisinin izlenmesini gerektirdiği halde, tersi bir çizgi izleniyorsa, bu sağcılıktır. Veya devrimci durumun illegal ve silahlı biçimlere elverişli olmasına karşın, öncü öznenin bu şartlara karşın açık alan, demokratik mücadele biçimlerine ağırlık vererek esas alması sağ siyasete işarettir…

Solculuk ise, sağcılığın tam tersine, somut durum ve koşulların ilerisinde tahlil-tespitler yapmak, kararlar alıp uygulamaktır. Devrimci durum ve koşullar geri çekilme ya da tedrici ilerleme çizgisinin izlenmesini gerektirdiği halde, maceracı çizgi izleniyorsa bu solculuktur. Veya aynı şartlar açık alan demokratik mücadele biçimlerini öne çıkarıp ihtiyaç haline getiriyor olmasına karşın, öncü öznenin bu mücadele alanını küçümseyerek ötelemesi ve yerine kitlelerden kopuk mücadele biçimlerine başvurması/yalnızca illegal silahlı biçimleri uygulaması sol siyasettir…

Sağcılığın veya sağ anlayışın karakteristik bir özelliğine dikkat çekmekte fayda vardır. Nedir bu? Sağcılık/sağ anlayış asla kendisini sağ olarak tanımlamaz, sağcı olarak kabul etmez. Bilakis en keskin sloganları kılıf ederek onların arkasına gizlenir. Daha açıkçası, sağcılık veya sağ anlayış genel olarak sol lafazanlığa sarılır ve sol söylemin arkasına sığınır, saklanır. Solculuk da sağcılık gibi keskin slogan ve lafazanlığa başvurur. Dolayısıyla sağcılıkla solculuk çoğu kez iç içedir. Sol lafazanlık yapılır ama sağcılığın daniskası sergilenir. İkisinin ‘‘kardeş‘‘ olduğuna dönük yapılan vurgu bir yanıyla buradan kaynaklanırken, esasta da solculuğun son tahlilde kırılarak sağa evrilmesiyle bu ‘‘kardeşlik‘‘ ideolojik-siyasi çizgide karşılık bulur.

Sol kırılarak sağa evrilir çünkü, sol siyaset devrimci gerçeklere toslayarak başarısız kalır ve karamsarlığa dönüşür. Sağcılığın nesnel kaynağı karamsarlıktır. Karamsarlığın geliştiği zemin, gerilemelerin yaşandığı, başarısızlıkların büyüdüğü, yenilgilerin ve darbelerin alındığı ağır ve zor koşullardır. Sağcılık bu kozada filizlenerek boy verir. Sağcılıkla solculuğun birbirinin karşıtı olarak, birbirine tepki olarak da gelişirler. Eğer sağcılık varsa, buna tepki olarak solculuk zemin bularak gelişir. Tersinden eğer solculuk varsa da sağcılık buna tepki olarak gelişebilir…

Solculuk duygu okşayıcı özelliğiyle avantajlı olup daima alıcı bulur

Sağcılıkla solculuk arasındaki ilişkide, solculuk duygu okşayıcı özelliğiyle avantajlı olup daima alıcı bulur. Lakin sağcılık bunun tam tersine hiçbir sempati bulmaz, dezavantaj taşır. Bu ne anlama gelir? Sağcılık gibi solculuk da doğru devrimci çizgi karşısında tasfiyeci özellik taşımasına karşın genellikle imtiyazlıdır, ehvenle karşılanır. Solculuğun benimsenmesi daha kolay olur ve daha geniş bir meşru savunu bulur. Ama sağcılık böyle değildir; kimse sağcılıkla anılmak istemez, onu kara bir leke olarak telakki eder. Bu pek de yanlış değildir. Fakat yanlış olan şu ki, sağcılığın tersine solculuğun adeta gururla taşınıyor olmasıdır. Bu durumda solculuğun taktiksel bakımdan daha güçlü bir yayılma tehlikesine sahip olduğudur. Kuşkusuz ki, sağcılığa karşı solculuk yeğlenir, yeğlenmiştir. Yani, sağcılıktansa solculuğun bir nebze daha iyi olduğu politik açıdan doğrudur.

Sağcılık devrimci çizgi açısından temel bir tehdittir. Mücadelede okların sivri ucu sağcılığa doğrultmalıdır; bu doğrudur. Ancak solculuğun tehlikesi şuradadır ki, solculuk sağcılığa manivela olur ve solculuk genellikle yadırganmaz, hatta iyi bir şey olarak telakki edilir. Dolayısıyla daha kuvvetli gelişme şartları ve dinamiğine sahiptir. Solcu olarak anılmak istenir ama sağcı olarak anılmak istenmez. Öyle ki, solculukla eleştirdiğimiz çizgi veya anlayışları bile, esasta sağcı olmakla damgalar, suçlarız. Solculuğun kısmen de olsa hoş karşılanıp bir imtiyaz taşıdığı doğrudur; buna karşın sağcılık bu imtiyaz ve hoşgörüden tamamen mahrumdur. Bu durumda solculuğun daha kuvvetli gelişme şartlarına sahip olduğunu, dolayısıyla taktiksel bakımdan daha büyük bir tehlike yarattığını söylemek yanlış olmaz. Bu tehlike, sağın sol kılıf arkasında saklanmasıyla anlam kazanarak büyür…

Sağcılıkla solculuk arasındaki tartışmada göz ardı edilmemesi gereken meselelerden biri de şudur. Düşmanın yenilgiye uğratılması ve mücadelenin başarıya taşınması için komünist teori ve ilkelere uygun ideolojik-siyasi-örgütsel çizginin stratejik ve taktik siyaset zemininde tahkim edilerek buna uygun mücadele biçimleri, araçları ve yöntemlerinin belirlenmesi ve benimsenmesi temel bir sorundur. Bu atlanamaz. Bu zemin sağlam temellerde inşa edildikten sonra, düşmanın hangi araç ve biçimlerle yenilgiye uğratıldığı ya da mücadelenin hangi biçimlerle geliştirildiği önem taşımaz. Devrimin zora dayalı gelişme çizgisi temel ilke olarak benimsendikten sonra, düşmanın taşla mı, yoksa silahla mı mağlup edildiğinin bir önemi yoktur. Bunun gibi, siyasi iktidar perspektifiyle yürütülen mücadelede, bu rota yitirilmemek kaydıyla, mücadelenin illegal biçimlerle mi, yoksa açık mücadele biçimleriyle mi başarıya ulaşacağı bir ilke sorunu değildir.

 Devrimin başvurduğu ve vuracağı yöntemler tamamen düşmanın yönelim ve kullandığı yöntemlere göre biçimlenir. Siyasi şartlar mücadele biçimlerini belirler. Bunun sınıf karakterine uygun olarak zor-şiddet ilkesi temelinde biçimlenmesi genel bir prensiptir, sınıf savaşının doğal akışıdır. Devrimin mücadele biçimleri bakımından karşı-devrim tarafından koşullandığı bir gerçektir. Devrimin silaha başvurması, gerici sınıf ve siyasi iktidarlarının silaha başvurmasından ötürüdür ve bu zeminde meşruluk kazanır. Pekâlâ düşman örgütlenme ve mücadelemizin önüne engel çıkarıp zor şiddete başvurmazsa, devrimin de zor şiddete başvurmasına gerek kalmaz. Düşmanın bunu yapması gerçek dışı bir farazidir. O asla ve asla iktidar ve sömürü imtiyazlarından vazgeçmez, iktidarını tehlikeye atmaz. Bunun için zorun ve şiddetin her türüne başvurur. Düşmanın daha iyimser yorumlanması sınıf bilincinden yoksunluktur. Düşman ve gerici sınıflar gerçekliği devrimci zoru, şiddeti meşru mücadele biçimi olarak koşulladığı halde, devrimin zor ve şiddet eyleminden ya da mücadele biçimlerinden sakınması en açık, en kaba ve en katıksız sağcılıktır. Devrim ve devrimci çizgi açısından sağcılığın tehdidi burada açığa çıkar.

 Bu bağlamda temel mücadele esasları ve mücadele biçimleri sağcılığın veya solculuğun bir göstergesi olarak anlam taşırlar diyebiliriz. Zor ilkesini meşru kılan siyasi şartlarda zor ilkesini reddetmek sağcılıktır. Lakin bu, diğer mücadele biçimlerinin kullanılmayacağı anlamına gelmez. Hatta bazı durumlarda diğer mücadele biçimlerinin taktik olarak öne çıkması da yadsınamaz. Somut durum ve siyasi koşullar bu biçimlerin kullanılmasında belirleyicidir. Stratejik siyaset ve doğrultuya karşın, taktiksel süreçlerde farklı mücadele biçimlerinin öne çıkması yadırganamaz. Solculuk burada devreye girer. Stratejik esaslara, ilkelere ve temel esaslara yaslanır diğer mücadele biçimlerini reddeder; sözde kabul eder ama özünde yadsır, küçümser, öteler. Bu, devrimin veya mücadelenin kendi ellerine bir nevi kelepçe takmasıdır. Solculuğun kösteği burada önem kazanır…

Hatalar bilinçli tercihler değildir; hata yapmak maksadıyla hatalar yapılmaz-yapılmamıştır

Sağ eğilim ya da çizgilerin gelişmesi kadar, sol eğilim ve çizgilerin gelişmesi de belli bir gerçekliğe dayanır. Ne sağ eğilim ne de sol eğilim yoktan var olmaz. Siyasal çizgiler ya da fikir ve görüşler maddi şartlardan veya maddi şartların ideolojik-siyasi yansımalarından bağımsız gelişmez. Bilakis, onların bir tezahürü olarak gerçekleşirler. Hatalar bilinçli tercihler değildir; hata yapmak maksadıyla hatalar yapılmaz-yapılmamıştır. Tam tersine bilinç ve kavrayış yetersizliği, koşullar ve olanaklar gibi bir dizi nedenin yol açtığı sonuçlar olarak yaşanmıştır-yaşanırlar. Hem maddi-nesnel şartlar ve hem de ideolojik-siyasi fikirler hataların yapılmasında rol oynayan etmenlerdir. Bu, maddi alt-yapı ile siyasi üst-yapının belirleyici olduğunu doğrular. Olumsuz sonuçlar yalnızca bizlerin hatalı siyasetlerin eseri olarak gündeme gelmezler. Bazen uyguladığımız siyasetlerin ürünü olarak yaşansa da dışımızdaki şartlar-koşullar olumsuzlukların yaşanmasında doğrudan rol oynarlar. Doğru çizgilere veya bilimsel fikirlere rağmen yenilgilerin alınması bu gerçeği kanıtlar. Olumsuz sonuçların veya yenilgilerin alınması hedeflenen ya da istenen bir sonuç değildir. Aksine hedefi ve iradesine rağmen olumsuz sonuçlar yaşanmakta veya yenilgiler alınmaktadır. Burada irdelenmesi gereken şey, olumsuz sonuçlar istediğimiz için olumsuz sonuçlar alıyoruz çıkarsaması değil, olumlu sonuçlar almak istememize rağmen olumsuz sonuçlar almamız gerçeğidir.

Kimi konjonktür ve siyasi şartlarda devrim nefes alamaz biçimde faşizmin baskılarına maruz kalır; manevra alanları daralır, büyük bir kuşatma altına alınır. Türkiye-Kuzey Kürdistan coğrafyasında gerçek durum buna yakın veya benzerdir. Şartların devrim ve mücadele açısından son derece ağır olduğu aşikardır. Bu durumun ülke komünist ve devrimci hareketi genelinde sağ eğilim ve çizgileri geliştirmesi kaçınılmazdır. Sağa tepkiden solun gelişmesi de bir o kadar gerçektir. İşte bu zeminde, iki tasfiyeci özellik birbiriyle yarış halindedir. Ancak esas eğilimin objektif olarak sağ eğilim lehine olduğu, sağın ciddi bir tehdit olarak geliştiği kesindir. Bu tehdidi görerek ideolojik-siyasi çizgi zemininde sağlam pozisyon ve devrimci duruş göstermek elzemdir. Bu işin esasıdır. Ne ki, işin ikinci yanıyla alakalı olmak da devrimci açıdan gerekli ve faydalıdır. Nedir bu ikinci yan?

Amiyane değimle nefes alamaz duruma itilen devrimci mücadele ve dinamiklerinin bu şartlar altında belli bir irade ve duruş göstermesi son derece anlamlıdır. Düşmanın teknolojik savaş araç gereçleriyle devrimci mücadele karşısında taktik bir üstünlük elde ettiği gerçektir. Bu koşullara rağmen şu veya bu düzeyde mücadele kararlılığı göstermek değerlidir. Dahası, askeri saldırılarla darbelenip güçsüzleştirilen, ideolojik-siyasi saldırılarla tasfiyeci zemine itilerek, baskı koşullarıyla yalnızlaştırılıp kitle temeli zayıflatılan ve daha birçok kuşatmayla ağır koşullara hapsedilerek nefes alamaz duruma getirilen komünist ve devrimci hareketin, mevcut şartlar altında başarabileceği ya da gerçekleştirebileceği sınırlı çalışmaları yürütmesi rasyonel olandır. Tam da burada sol anlayış ve yaklaşım yeniden hortlamakta, yürütülen mücadeleleri sağcılık, tasfiyecilik vb. vs. olarak eleştirip içten bir baskı ve köstek uygulamaktadır. Bu durum, en kaba ifadeyle düşmanın işini kolaylaştıran yaklaşımdır.

Düşmanın baskıları bir taraftan ağırlaşarak devam ederken, içerden yükselen sağcılık-reformizm-tasfiyecilik eleştirileri de devrimci özneleri moral bozukluğu ve enerji tüketimine iterek objektif olarak negatif rol oynamaktadır. Kısacası, devrimci mücadele dinamiklerinin örgütsel-siyasi güç koşulları, kitle dayanakları, içinden geçtiği ağır süreç vb. dikkate alındığında, arzulanan-özlenen ve hatta olması gereken bir mücadele performansı sergileyemeyecekleri anlaşılır bir durumdur. Buna karşın, solcu anlayışlar eleştiriden geri durmamaktadır. Oysa mevcut şartlar altında yapılabilir olup da yapılan çalışmalar ancak bu düzeyde gerçekleştirilebilirler; belki zorlansa biraz daha iyisi yapılabilir o kadar. Önemli olan şu; mevcut koşullar altında yürütülebilen ve yürütülen çalışmaların küçümsenerek, yaftalanarak ve eleştiri adına adeta baltalanması gerçeğidir. Bu da keskin devrimcilik adına yapılmaktadır.

Hâlbuki ki, nefes alamaz durumda ağır olan koşullar ve devrimci hareketin örgütsel güç durumu dikkate alındığında yürütülen çalışmaların son derece değerli olduğu görülerek sahiplenilmesi, geliştirilerek büyütülmesi gerekmektedir. Dikkat çekicidir ki, en keskin laflar edip ağır eleştiriler yürüten bu solcular, savundukları keskin devrimci çizgi ve militan mücadele biçimlerinde bir adım atmadıklarıdır. Yani, sözde keskin devrimci çizgiyi savunup pratik gerçekte eleştirdikleri sağcılığı izlemektedirler. Bilimsel ve objektif olmayan anlayış her zaman bu tutarsızlığa düşmeye mahkumdur…

Yalnızca sol anlayış sorunlu değildir, bütün sorun solculukla açıklanamaz. Solculuk tepkisine yol açan sağcılık gözden uzak tutulamaz. Sağcılık olmasaydı solculuk, solculuk olmasaydı sağcılık olmazdı. Solculuğun tepki olarak gelişmesi bir gerçek iken, sağcılığı besleyen şartların egemen olduğu inkâr edilemez. Genel siyasi şartlar sağcılığın gelişmesine elverişliyken, mücadele biçimlerinin tek yanlı olarak açık mücadele biçimleri temelinde gelişmesi ve bu mücadele biçimlerinin temsil ettiği nesnel zemin sağcılık tehdidini büyütmektedir. Eğer bir eleştiri varsa, o eleştiriyi koşullayan bir zemin de var demektir. Ve eğer bir çizgi varsa, bu çizginin varlığını besleyen belli bir neden veya belli şartlar da var demektir. Nedensiz sonuç yoktur. Her şey bir nedene dayanır, sebepsiz hiçbir şey yoktur. Söyleyen ile söyleten arasındaki ilişki bunun bir ifadesidir. Söyleyen kadar söyletene bakmak veya sonuçlar kadar sebeplerle ilgilenmek diyalektik yönteme uygun yaklaşımdır. Parçacı ya da tek yanlı olmayan bilimsel-diyalektik yaklaşım, söyleyen ile söyletene/nedenler ile sonuçlara bakmayı ihmal etmeyen bütünlüklü doğru yaklaşımdır…

Komprador tekelci burjuvazi veya bu sınıfların temsil ettiği siyasal gericilik egemenliğini tahkim ederek güçlü, zorba, despotik ve faşist bir tahakküm sürdürmektedir. Halkın yaşamı büyük zorluklar ve acılarla çekilmez hale getirilmiştir. Demokratik kırıntılar budanarak açık faşizm uygulanmakta, keyfiyetçi hukuksuz sulta her alanda pekiştirilerek koyu bir gericilik estirilmektedir. Halkın bu durumdan hoşnutsuz olması ne kadar tabii ise, devrimci tabanın bu durum karşısında ‘‘isyan” etmesi de o kadar tabiidir. Bu zemin, devrimci tabanın devrimci veya komünist örgüt ve partilere eleştiri yürütmesini de barındıran koşuldur. Devrimci ya da komünist partilerin bu gericiliğe/bu faşizme karşı etkili ve yıkıcı bir mücadele yükseltememeleri devrimci tabanın haklı eleştirilerine yol açmaktadır. Bu son derece normal ve haklı bir tepki, devrimci bir eleştiridir. Bu eleştiri ya da tepkinin anlaşılması gerekir… Lakin soldan eleştirilerin elle tutulur bir haklılığı yoktur. Sol eleştiri hastalığının bu çürük zemini sağcılığın saklanmasına ve hoş görülmesine yol açamaz, açmamalıdır. Sağ tehdide karşı politik uyanıklığı elden bırakmamak temel devrimci tutum ve görevdir. Solculuğa ağırlıklı olarak işaret etmemizin sebebi, solculuğun göz ardı edilmesi gerçeğidir.

Bir tecrübe olarak anımsamak babında; komünist toplumun ilan edilmesi kötü değil, iyi bir şeydir. Fakat bunun tek bir sosyalist ülkede ilan edilmesi gerçekçi olmamakla birlikte, temel bir çizgi hatsıdır. Sovyetler Birliği’nde komünizmin erken ilanıyla görülen bu çizgi sol siyasetti. Sonuçları komünist toplum ve hatta sosyalist toplum için pozitif değil, negatif oldu. Sol eğilim-çizginin masum olmadığı ve olamayacağı bu gibi büyük tecrübelerle de sabittir…

Ne sağcılığa pirim vermeli ne de solculuğa; her iki anlayış da devrimci çizginin tasfiyecisidir

Sağ eğilim ve çizgilere karşı mücadele de sol eğilim ve çizgilere karşı mücadele de bizlerin sorunudur. Kurumsal olarak her iki eğilimi görmeli, kolektif irade birliği temelinde devrimci çizgi ışığında ideolojik mücadeleyi gözden kaçırmamalıyız. Sorun bizlerin sorunu olmanın ötesinde, devrimin ve genel devrimci hareketin bir sorunudur. Ne sağcılığa pirim vermeli ne de solculuğa. Her iki anlayış da devrimci çizginin tasfiyecisidir. Aralarında belli nüansların olması ikisinin de tasfiyeci eğilimler-çizgiler olduğu gerçeğini değiştirmez. Sağcılığa karşı mücadele tehdide yönelmek, solculuğa karşı mücadele tehlikeye yönelmektir. Devrimci çizgide karalılıkla sebat etmek, iki tasfiyeci eğilime karşı ideolojik mücadelenin temelidir…

Sonuç olarak, sağcılık ile solculuğu pratik gerçekteki örneklerle somutlamaya çalışarak neyin sağcılık neyin solculuk olduğuna ışık tutmak yerinde olacaktır. Belki tekrar olacaktır ama yalın gerçek olduğu için şu örneğimizi yeniden özetleyelim. Kararlı komünist ve devrimci güçlerin olduğundan kuşku duyulamaz. Lakin bu kararlı iradeye karşın, nesnel koşul ve siyasal şartlar silahlı devrimci pratiğin sergilenmesi ve silahlı eylem çizgisinin yürütülmesine olanak vermemekte ya da bu olanakları ciddi oranda sınırlamaktadır. Bu, inkâr edilemez düzeyde katıksız bir gerçektir ve hemen her devrimci, komünist güç bu sorunu pratik olarak yaşamaktadır.

Bu durumda, kararlı komünist ve devrimci de olsa bu güçlerin, silahlı biçimler dışında yürütülebilir ve yürütülmesi mümkün olan diğer çalışma, faaliyet, örgütlenme ve diğer mücadeleleri yürütmesinden daha rasyonel bir yaklaşım ve tutum olamaz. İşte sağcılıkla solculuk arasındaki kapışmanın ekserisi bu zeminde gündeme gelmektedir. Silahlı mücadele ve örgütlenme olanaklarının cılızlığından ve neredeyse olanaksızlık düzeyindeki zorluklarından hareketle diğer mücadele ve örgütlenme biçimlerini yürüten parti-örgütler, kimi örgütler tarafından sağcı olarak damgalanmaktadır. Oysa, olanakların el verdiği ve yürütülmesi mümkün olan çalışmaların yürütülmesi sağcılık değil, devrimci siyaset ve tavırdır. Buna karşın bu çalışmaları sağcı olarak eleştiren anlayış-örgüt vb. ise açıkça somut gerçekliği dikkate almayan ve kuru iradeyle hareket eden solcu anlayıştır.

Farklı bir örnekle devam edersek; diyelim ki, askeri gücü yöneten bir komutan (bu devrimci örgütü yöneten önderlik olarak da anlaşılabilir), düşmanın açık taktiksel üstünlüğünü dikkate alarak gücünü korumaya alıyor ve buna uygun bir taktik siyaset izliyorsa, bu komutan veya önderlik izlediği bu taktikle sağcı değil, devrimci bir yönetim, çizgi veya siyaset ortaya koymuş olur. Lakin, düşmanın taktik üstünlüğünü dikkate almadan gücünü düşmanla çarpışmaya süren ve taktik üstünlükler vesilesiyle çatışmaya sürdüğü gücünü imha eden komutan veya önderlik, daha devrimci değil, bilakis devrimci çizgiyi aşındıran solculuktur, sol çizginin izlenmesi ve tasfiyeciliktir. Kısacası, sağcılık ve solculuk nesnel şartlardan, siyasi koşullardan, karşıt güçler arasındaki taktik üstünlüklerden vb. vs. bağımsız ele alamayız, bu şartlara uygun veya uygun olmayan siyasetin güdülmesiyle alakalıdır.

En kaba ifadeyle, ‘‘gerçek” komünist ve devrimciler mevcut şartlarda adeta iş yapmadan dururken, sağcılıkla suçladıkları gerçek devrimci-komünistler belli biçimlerde de olsa devrimci çalışmalar yürütmektedirler. Buna karşın, iş yapmayanlar keskin komünist, iş yapanlar ise sağcı olarak suçlanmaktadır. Oysa gerçek şu ki, iş yapmayıp sağcılık eleştirisi yürütenler solcu, sağcılıkla eleştirilenler gerçeğe uygun hareket eden devrimcilerdir.

Bütün mesele gerçeğe uygun pozisyon almaktır, şartları ve nesnel durumu dikkate alarak siyaseti biçimlendirmektir, gücünü koruyarak mücadelenin sürekliliğini sağlamaktır ve bütün bunlarda akla uygun davranıp gereksiz kahramanlıktan sakınıp akıl yolunu izlemektir.

Önceki İçerikGerçeğin Reddi, Yenilgiyi Büyütür!
Sonraki İçerikHalkın Günlüğü 33. sayısı çıktı