Rüzgâr bizlerden yanadır…

“Yapılması gereken açıktır. Demokratik mücadeleler cephesinde de, silahlı eylem ve gerilla savaşı cephesinde de daha diri bir irade ve eylemci tutumun geliştirilmesidir. Bunun için koşullar ve tüm sebepler mevcuttur. Militan devrimci ruhun paslanmışlıklarını parlatarak silaha sarılıp keskin mücadelelere dalmanın beklenir bir gerekçesi, sağ pasifist iklime hapsolmuşluktan başka engelleyici bir nedeni yoktur. Yasalcı reformizme meydan okuyarak kopmak; tereddütsüz, kaygısız ve sakıncasız bir özgürlükle, silahlı eylem pratiğine girmekle sağlanacaktır.”

İstisnasız olarak her baskı yöneldiği hedefe rağmen objektif olarak karşıtına hizmet eder, başkaldırıyı büyütür. Bu salt teorik bir doğru değil, somut-pratik bir doğrudur da. Karşıtların birliği temelinde cereyan eden mücadelesi evrenseldir. Evrensel olan bu gerçek sadece her coğrafyada aynılık göstermesinden değil, her baskı biçiminde geçerli olmasıyla evrensel olma özelliği taşır.
Gericilerin baskı süreci bunların sınıf doğasına dayanmakla birlikte, insan üzerindeki her türden baskıyı ifade eder. Gericilerin sınıf genlerinde bulunan son tahlilde iktidar endeksli olan baskı unsuru bunların varlık gerekçesi olarak gericiliğin bütün niteliklerine damga vurur. Gericiliğin tarihi, bilinen haksız gerekçelere dayanan baskı tarihidir. Gericilerin kanla beslendiği sözü bu baskının ileri niteliğini anlatan bir gerçekliktir. Sömürüsüz, baskısız, zulümsüz, kansız bir gericilik tarif edilemezken, kıyım ve kırımlar gericiliğin aynasıdır. Ama tarihsel bir ayna daha var ki, bütün bu gericilikler miadını doldurarak tarih sahnesinden silinmiştir. İmparatorlukların çöküşü, taht ve tiranların yıkılış serüveni söz konusu çekilişi yeterince izah etmektedir. Bu çekiliş kendiliğinden olmamış, bilakis doğrudan ya da son tahlilde sınıflar mücadelesinin hükmü neticesinde tarihten silinerek tarihin karanlık mezarına gömülmüşlerdir. Sınıflar mücadelesinden ibaret olan toplumlar tarihinin resmettiği gerçek, gerici sınıflar ile devrimci sınıflar arasındaki mücadelenin, devrimci sınıf mücadelesinin motor göreviyle tüm tarihsel ilerlemenin belirleyeni olmuştur.
Diyalektik ve tarihi materyalizm felsefesi ve buna dayanan sınıflar mücadelesi yasasını açıklayan bilim, tüm insanlık tarihini oluşturan toplumların gelişme serüvenini kapsayan özelliğiyle hiçbir gericiliği ve hiçbir gerici sistemi bu izahat ve tarihsel akış dışında tutmaz. Tarihteki en güçlü gericiliklerin yıkılıp gitmesi gibi emperyalist gericilik de yenilip gitmekten muaf kalmaz-kalamaz. Sonsuz gelişme devinimi ve bu devinimi devrimci yolla hızlandıran devrimci sınıf mücadelesi gerçeği, gerici sistemlerin aşılmasının kanıtlayanı olmakla birlikte, kendisi de dahil olmak üzere tüm sınıfları ortadan kaldıracak değişmez temeldir. Dünya gericiliğinin kadim bir parçası olan coğrafyamız gericiliği de hiç şüphesiz aynı hamurdan mayalanmıştır. AKP iktidarının temsil ettiği mevcut gericiliğin tarihsel gericilikten azade olmayıp aynı kaderi paylaşacağı belirsiz bir teori değil, bilimsel öngörü ve eski ile yeni arasındaki çatışmasının sınıflar mücadelesi niteliği tarafından doğrulanan ve doğrulanacak olan mutlak pratiktir.
Yukarıdaki özet belirlemelerimiz bugünün somutunda dinamik olarak işleyen durumdadır.
Erdoğan/AKP güruhu faşist niteliği ve icraatlarıyla tescillenmiştir
AKP iktidarının temsil ettiği gericilik, azgın terör ve katliamlar yapma saldırganlığı dahil olmak üzere, bütün gerici hünerlerini son haddine kadar devreye sokarak geniş toplumsal kesimleri baskı cenderesine alan büyük bir gericilik dönemine imza atmaktadır. İktidarı gasp eden Erdoğan/AKP güruhu, iktidar pozisyonunu korumak için faşist saldırganlığını pervasızca tırmandırmakta, Kürt ulusuna dönük kanlı bir konseptle acımasız bir savaş ve katliamlar gerçekleştirmekte, bütün muhalif kesimleri sindirmeye dönük amansız baskılar uygulamaktadır. Kamuoyunun bilgisi ve gözleri önünde cereyan eden bu faşist terör dalgası hiçbir manevra ve demagoji ile manipüle edilemeyecek kadar açık olduğundan tek tek sayılarak fihrist edilmesine gerek yoktur. Gerek yoktur çünkü, Erdoğan/AKP güruhunun ipliği pazara çıkmış, bütün faşist niteliği icraatlarıyla da kanıtlanıp halk kitleleri tarafından bilinmektedir. Kuzey Kürdistan’da ‘’OHAL’’ uygulamasıyla bombalanıp yakılıp yıkılan köyler, kurşunlanan bebek ve yaşlılar, sivil halkın katledilmesi, seçilmişlerin tutuklanıp hapsedilmesi, linçlerin uygulanması, işyeri, yolcu araçları ve parti binalarının saldırıya maruz kalıp yakılması gibi ırkçı, milliyetçi faşist saldırılar saklanamayacak kadar açıktır. Muhalif kesimlere uygulanan baskılar, medya kurumları ve gazetecilere dönük operasyon ve tutuklamalar, devrimci ve sosyalist basın ve güçler üzerindeki terör baskısı ve darbe tutuklamaları vb. estirilen faşist dalganın bazı unsurlarıdır.
Seçimlerin kazanılması, Kürt ulusunun (hareketi şahsında) teslim alınarak köleleştirilmesi, gelişme ivmesi gösteren geniş toplumsal muhalefetin bastırılıp sindirilmesi, Rojava’da ortaya çıkan Kürt statüsünün hazım edilmeyerek geriletilmesi gibi nedenler faşist saldırganlık ve savaşın tırmandırılmasının belli başlı nedenleridir. Eklemek gerekir ki, gerici emellerle girdiği bu faşist saldırganlık ve savaş serüveni, Erdoğan/AKP güruhunun dış politikasının yansımaları bağlamında da uluslararası alanda tecrit olmasına yol açmış durumdadır. Bu tecridin aynı zamanda içteki savaş saldırganlığını tırmandırmasında etken olduğu da söylenebilir.  
Erdoğan/AKP güruhunun bu faşist terör dalgası bütün bu hedef ve amaçlarına rağmen, iradesi dışında objektif olarak karşıtını geliştirip devrimci dinamikleri sert mücadelelere itmeye de vesile olmakta, başkaldırıya nesnel zemin sunmaktadır. Artan ve genişleyen faşist baskılar daha geniş kitlelerin muhalefetine yol açmakta, dayanılmaz baskılara karşı daha kararlı mücadeleler gündeme gelerek zemin bulmaktadır. İşçi sınıfı ve geniş emekçi yığınların hoşnutsuzluğu direnişlere dönüşerek boy verme eğilimindedir. Kürt ulusu ve diğer azınlıklar ile ezilen inanç grupları, cinsiyetçi ayrışımın mağduru kesimler, doğası tahrip edilerek yok edilen köylü kitleleri faşist baskı ve saldırılar karşısında mücadele durumundadırlar. Memurlar, öğrenciler, çevreciler, sendikalar, demokratik kurum ve sivil toplum örgütleri, çiftçiler, emekliler, kadınlar, iktidara ait olmayan yerel yönetimler, AKP’ye oy vermeyen köy, kasaba, ilçe ve iller, Kuzey Kürdistan coğrafyası ve demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlanarak yaşamlarına müdahale edilen büyük kitleler, AKP/Erdoğan diktatörlüğüne karşı büyük bir tepki içindedirler. Kısacası Erdoğan/AKP gericiliğinin uyguladığı faşist baskı dalgası, karşıtını geliştirerek büyütmüş durumdadır. Büyük kitle hareketlerinin patlak vermesinin tüm nesnel zemini mevcuttur denebilir. Devrimci durumun iyi olduğu, rüzgarın bizlerden yana geliştiği söylenebilir…
Bu zeminde eksiklik olarak iki şey tespit edilebilir. Birincisi, tüm siyasi sürecin keskinliğine karşın yasalcı reformist eğilimin küçümsenemez bir temele sahip olma gerçekliğidir. İkincisi ise, sosyalist devrimci önderliğin örgütsel yetersizliği ve sınıfsal perspektif cephesinde silahlı devrimci mücadele ve savaşın oldukça yetersiz, zayıf olmasıdır. Bu iki zayıflık, nesnel olarak güçlü olan devrimci durumun bağrında taşıdığı önemli dezavantajlardır ki, uygun olan devrimci koşulların ileri kazanımlara taşınmasında bu zayıflıkların giderilmesi tam bir gereksinim ya da sorundur.
Bilinçli-örgütlü devrimci sınıf hareketinin, devrimci çizgi temelinde silahlı eylem ve silahlı mücadeleyi benimseyerek geliştirmesi açısından tutuk davranması ideolojik-siyasi çizgilerindeki sorundan kaynaklanmakla birlikte, yasalcı reformist eğilimin kuşatan tesiri de önemli bir faktör durumundadır. Çelişkinin niteliği veya çatışmanın keskinliği ne olursa olsun ve silahlı çatışmanın keskin olarak gündemde olmasına karşın, eğer stratejik eğilim olarak gerici hakim sınıflarla uzlaşma hedefi taşınıyorsa veya gerici düzenin içten dönüştürülmesi benimsenerek devrim ve demokrasi mücadelesi iktidarı hedeflemeyen mücadele biçimleri esas alınarak düzen içi iyileştirmeler amaçlaştırılıyorsa, bunlarla sınırlı bir mücadele yürütülüyorsa yasalcı reformizmden bir adım ileri geçilemiyor demektir. Adı geçen sınıf hareketi veya örgütleri göz önüne alındığında bunların büyük bir bölümünün silahlı mücadeleyle mesafeli olup devrimci çizgi bakımından kırılmalar içinde oldukları görülecektir. Aktüel olarak Kürt Ulusal Hareketi bu reformist çizginin önemli bir gücü olsa da, sınıf hareketinin önemli bir bölümü başından beri reformist çizgide gelişmektedir. Bu bileşenle kapıları kapatma tavrında olmadığımızı belirterek geçelim.
Gün mücadeleyi büyütme günüdür
Esas sorun devrimci çizgide bulunan sınıf hareketinin bahsi geçen uygun devrimci koşulları devrim doğrultusunda ileriye taşıma ve örgütsel güç açısından sürece önderlik yapma durumunda olamaması gerçekliğidir. Devrimci şartlar nesnel olarak son derece uygun olmasına karşın, bu şartları devrim doğrultusunda ileri kazanımlara taşıyacak sübjektif güç şartı ne yazık ki hazır ve yeterli değildir. Koşullara önderlik yapma bakımından egemen olan bu yetersizlik, esasta örgütsel durum ve güç noktasında anlam kazanmaktadır. Bu güç ya da yetersizlik kendiliğinden çözülen bir sorun değildir. Bilakis bilinçli bir müdahale ve irade göstermenin eseri olabilir. Bu müdahale ya da irade, keskin bir direniş ve mücadele ruhuyla silaha sarılmanın, silahlı eyleme başvurmanın ve kitleleri sokaklara dökmenin pratiği ile mümkündür. Dolayısıyla gün, silahlı eylemden silahsız mücadelelere kadar her türden mücadele biçimlerini güçlü pratiklerle ortaya koyup her alanı savaş ve direniş alanına çevirmenin günüdür. Hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan devrimci eylemi geliştirmenin, silahlı mücadele ve savaş siperlerinde görev almanın günüdür. Gün hiçbir gücümüzü atıl tutmadan direnişlere sürmenin, pratik içinde geliştirmenin günüdür. Sosyalist Halk Savaşı’na dört elle sarılmanın günüdür.
Bunun için örgütlülüklerimizi nitelikli hale getirip nicelik olarak büyütmek yaşamsal bir ihtiyaçtır. Zira sorunun esası örgütsel gücün yetersizliğinde yatmaktadır. Öyleyse örgütsel gücümüzü her bakımdan geliştirme planıyla hareket etmek şarttır. Bu ihtiyaç asgari düzeyde de olsa karşılanmadan ne güçlü bir mücadele pratiği ortaya konulabilir ve ne de nesnel olarak uygun olan devrimci durum gerekli önderlik altında ileri kazanımlara taşınabilir. Kuşkusuz ki, örgütsel gücün yeterli duruma getirilmesi salt nitelikli güç yaratma çalışmasıyla ele alınamaz. Bu gücün yaratılması esasta mücadele pratiği içinde ve silahlı eylemde bulunmanın ürünü olarak hazır ya da yeterli duruma gelecektir. Silahlı eylemin toparlayıcı ve örgütleyici rolü düşünüldüğünde, girişilecek bir silahlı eylem ve mücadele pratiği gücümüzün nicel gelişimine de nitel gelişimine de yansıyacaktır. Ne var ki, eyleme girecek gücün hazır edilmesi-sağlanması nitelikli örgütlerin oluşturulması veya örgütlülüklerin nitelikli hale getirilmesini belli bir plan dahilinde yürütülmesini gerektirmektedir. Kısacası örgütlerimizi nitelikli hale getirmek önümüzdeki görevlerdendir.
Bunu söylerken Parti açısından karamsar bir değerlendirme yaptığımız anlaşılmamalıdır. Tersine Partimizde ve Partimiz lehine gelişmeler son derece olumlu seyirdedir. Rüzgarın bizden yana esmesi sadece nesnel koşulların uygunluğu açısından değil, Partimizin gelişmeleri bağlamında da bizden yana bir rüzgardan söz edilebilir. Partimizdeki gelişme çizgisi aktüel ve dinamik bir pratik süreç olarak güncel ya da gündemdedir. Tam da bu gelişmenin en verimli ölçülerde değerlendirilmesi ihtiyacına bağlı olarak nitelikli örgütlenme sorununa işaret etmekteyiz. Partimizin planlamaları temelinde yürüttüğü çalışmalar başarılı bir ivme seyretmektedir. Fakat bu durumun bütün yoldaşlar tarafından yeterince kavrandığını söyleyemeyiz. Pratik eylemler noktasında gerekli düzeyde bir pratiğin sergilenmemesinde bir anlamda bu durumun yeterince kavranamamış olması yatmaktadır.

Militan devrimci mücadeleyi büyütelim

Yapılması gereken açıktır. Demokratik mücadeleler cephesinde de, silahlı eylem ve gerilla savaşı cephesinde de daha diri bir irade ve eylemci tutumun geliştirilmesidir. Bunun için koşullar ve tüm sebepler mevcuttur. Militan devrimci ruhun paslanmışlıklarını parlatarak silaha sarılıp keskin mücadelelere dalmanın beklenir bir gerekçesi, sağ pasifist iklime hapsolmuşluktan başka engelleyici bir nedeni yoktur. Yasalcı reformizme meydan okuyarak kopmak, tereddütsüz, kaygısız ve sakıncasız bir özgürlükle silahlı eylem pratiğine girmekle sağlanacaktır.
Kendimizi muaf tutmadan söyleyelim ki, coğrafyamızdaki devrimci sınıf hareketi, yasalcı reformist akımın etkilerinden şu veya bu ölçüde muzdariptir. Bu hareketin kimi bileşenleri doğrudan ideolojik-siyasi çizgilerinin ürünü olarak yasalcı reformist kulvarda bulunmanın yükünü taşırken, bizler de dahil olmak üzere devrimci hareketin az bir kesimi de, merkezi yapı ve genel siyasi çizgileri itibarıyla ileri devrimci yönelimi temsil etmekle birlikte, geniş örgütlü bileşeninde gerek reformist akımın etkilerini taşıma ve gerekse de militan devrimci duruş açısından birçok zaaf taşıyan durumdadır. Ülke devrimci hareketinin genel devrimci tiplemesi; elleri tutuk, militan ruhları sönmüş, gelişmelerin arkasından sürüklenen, kendiliğindenciliğe tutsak olmuş ve iddiası düşük bir profil çizmektedir.
Sıradan görevler karşısında tökezleyip ayak sürüyen, basit pratik çalışmalardan yorulan, devrimciliğin temel varlık gerekçeleri karşısında tutuk kalan, tehlike ve riskler göze almayan, yürütülmesi tamamen mümkün olup zorluklar barındırmayan görevler karşısında tembelliğe ve kendiliğindenciliğe gömülen, devrimci yaşam pratiğine ayak uydurmayan, karşı-devrimin saldırılarına göğüs germekte çekince taşıyan ve bu çatışmayı göze almayan, kişisel yaşamından ödün vermekte zorlananlar sürecin devrimcileri olmaktan uzak kalmanın ötesinde devrimci görev ve devrimci dava adamı olamazlar.
Ne var ki, tüm sorun ve zayıflıklara karşın devrimci iddiası güçlü olanların içinden geçilen sürecin sorumluluklarına uygun olarak gelişme yönünde ilerledikleri ve küçümsenemez dinamiklere sahip olduğu da bir gerçektir. Bu sadece nesnel devrimci koşullar açısından değil, devrimci güçlerin pratik yönelim ve sürecin görevlerine müdahale iradesi açısından da olumlu bir gelişmedir.
Nesnel koşullar açısından uygun olan devrimci durum gelişmemize olanak sunarken, devrimci bilinç ve demokratik kültürün gelişmesi de devrim toprağını sıkılaştırarak lehimize şartlar göstermektedir. Reformist çizginin tarihsel açıdan çürük olan temeli ile birlikte, bu ‘’hortlağın’’ coğrafyamızdaki güncel gerçekte yaşadığı çıkmaz devrimci çizgiyi öne çıkarıp devrimci cephenin giderek güçlenmesine yol açmaktadır. Yasalcı reformizm bir problem olarak varlığını sürdürmekle birlikte, siyasi şart ya da gelişmeler devrimci yolu koşullayarak devrim lehine ilerlemeye işaret etmektedir.
Partimizin gelişme potansiyeli ve militan dinamikleri bugün çok daha uyanık olup, Sosyalist Halk Savaşı’ndaki konumlanışı başta olmak üzere taşıdığı bir dizi avantajla sürecin gelişen gücü durumunda olduğu doğrudur. O halde rüzgarın bizlerden yana estiğini bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır.
Proletarya ve geniş halk kitlelerinin siyasi iktidar sorununa bağlı olan demokrasi ve özgürlükler talebi ile ulus ve azınlıkların bağımsızlık dahil, temel hak ve talepleri ne yasalcı reformist akım tarafından karşılanabilir ne de düzeni tahkim etme rolüyle halk kitlelerini yedeklemeye çalışan bizzat komprador tekelci sınıf siyasi partileri durumundaki -ister iktidardaki ister muhalefetteki- faşist düzen partileri tarafından karşılanabilirler. Bütün bu sorunların gerçek karşılayanı ancak ve ancak Sosyalist Halk Savaşı zemininde siyasi iktidar perspektifiyle yürütülen devrimci sınıf mücadelesi olacaktır. Demokrasi ve özgürlükler siyasi iktidarı hedefleyen sınıf devriminin eseri olacaktır. 

Önceki İçerikTARİHSEL TECRÜBELERLE İLERLETİLEN VE TARTIŞMA GÖTÜRMEYECEK KADAR ŞEFFAF OLAN DEVRİMCİ BİRİKİMLERİMİZ VE BÜTÜNLÜKLÜ İLERİ POLİTİK HATTIMIZ HİÇBİR GEREKÇEYLE DEJENERE EDİLEREK GERİLERE ÇEKİLEMEZ!
Sonraki İçerikDİYALEKTİK DÖNÜŞÜM KİTLELERLE İLİŞKİLENMEYİ ZORUNLU KILAR