Reformlar, İnsan Hakları ve Yeni Anayasa Safsataları Neyin Ürünüdür?

Erdoğan-AKP/MHP iktidarının bir taraftan reform, demokrasi, insan hakları ve yeni anayasa safsatalarına sarılırken, diğer taraftan HDP odaklı muhalefet parti milletvekilleri hakkında meclise getirip işleme koyduğu fezlekeler, HDP’nin kapatılması için dava açılması, Gare‘ye işgalci saldırganlık, KHK maharetiyle İstanbul Sözleşmesini tek taraflı olarak feshetmesi şeklinde birbiriyle tezat olan adımlar atmasının arkasındaki gerçekler nelerdir? Bu sorunun yanıtlanmasına dönük analiz bizleri adı geçen iktidarın içinde bulunduğu duruma ve bu durumu kotarmak için gösterdiği son çabalara götürür. Bütün izler siyasi iktidarın düştüğü çöküşten çıkma nedenlerine işaret etmektedir. Bu analiz özetimizi derinleştirerek görelim.

Erdoğan sultasında karşılık bulan siyasi iktidarın, toplumsal manipülasyon ve milliyetçilik, din gibi hassasiyetler sömürüsü üzerinden elde ettiği avantajı kullanarak sınırsız keyfiyetle karşılıksız çek ettiği destek kredisini tükettiği bir gerçektir. Gelinen aşamada emperyalist icazeti de yitirdiği esasta doğrudur. Çıkışın inişine geçen Erdoğan-AKP/MHP iktidarı yolu tüketerek siyasi uçurumun kenarına gelmiştir, ki, manipülasyon, demagoji ve mesnetsiz vaatleri artık toplumda karşılık bulmayıp iktidar iflasının sinyali vermektedir.

Bukalemuna taş çıkaran Bahçeli ortağının kişiliksiz siyaseti ve burjuva pragmatizminin en karaktersiz örneğini yeminli iktidar bekçiliğiyle tescilleyen Perinçek yanaşmasının çırpınışları da Erdoğan iktidarına umar olamamakta, olamayacaktır. Erdoğan, ABD emperyalizmi revaçta ise ona, Rusya emperyalizmi inisiyatifli ise ona, hatta AB emperyalizmi ‘‘hişt‘‘ derken ona yanaşarak güçlüden yana olma pragmatizmini iktidarını korumak için güderken; ilkesizlikte sıfır, pragmatizmde ton çeken Perinçek ve Bahçeli de güçlüden yana olma pragmatizmiyle Erdoğan’ın limanına demirleyerek onu takip etmektedirler. Dolayısıyla, yer yer iktidar ortakları olarak anılan bu üçlünün kitleler nezdinde zerre kadar siyasi itibarı kalmamış, temsil ettikleri iktidar da kitleler üzerinde güven ve inandırıcılığını yitirmiştir.

Erdoğan iktidarının denemediği manipülasyon, kullanmadığı tek bir hile, entrika ve şantaj, vermediği siyasi rüşvet ve rant, başvurmadığı bir baskı ve faşist şiddet örneği kalmamıştır. Lakin, bütün bunlara karşın, iktidar içi çelişki ve çözülmenin emareleri de olan bakan vakaları ve kamuoyu yoklamalarının da ortaya koyduğu gibi, iktidarın elden kayıp gitmesine mani olamamaktadır. İktidar musalla taşına yatırılmış, selası okunan yaşayan ölü olarak adeta siyasi kadavra durumuna gelmiştir. Fakat iktidar saltanatının tadı terk edilemez bir ihtiras olarak Erdoğan’ı tutsak etmiştir. Tam da bunlardan ötürüdür ki, çılgın projeler icat edilmiş, uzay programı açıklanmış, kursağında kalan müjdelere sarılmış, seçimler iptal edilip seçmenin iradesine darbe yapılmış, seçilmiş vekil ve başkanlar hapsedilip kurumlar gasp edilmiştir.

Yargının siyasi iktidarın silahına dönüştürülüp tüm muhalif dinamiklerin hapisle sindirilmesi çabasına karşın, aşılamayan çaresizliğin dürtüsüyle HDP’nin kapatılmasına ‘‘karar verilerek‘‘ yargıya taşınmış, eş zamanlı olarak reform, insan hakları eylem planı ve yeni anayasa adımları gündeme getirilerek, iki yüzlü siyaset ve hile taktiği sergilenip umarsız aczin tablosu ortaya koyulmuştur.

Devrimci gerçeklerle çatışan her köhnemiş güç, o gerçek karşısında yenilgiyi mutlaka tadacaktır

Nesnel yasaların işleyişi siyaset hileleriyle, komplo, entrika, her türden gerici baskı ve güçle geciktirilebilir fakat kalıcı olarak önlenemez. Bu yasalara karşı gösterilen her gerici çaba, o yasaların önlenemez gelişme eğilimi ve bununla birleşen insanın bilinçli devrimci rolüyle tarihin karanlık odalarındaki örümcek tutmuş raflara kaldırılmaktan kurtulamaz. Erdoğan‘ın miadını doldurmuş faşist iktidarını ayakta tutarak sürdürme direnciyle gösterdiği gerici çaba da, nesnel yasalarla uyumlu gelişen toplumsal muhalefet ve demokratik devrimci mücadele tarafından tarihin çöplüğüne gönderilecek olan iktidar hırsının beyhude çabasıdır. Devrimci gerçeklerle çatışan her köhnemiş güç, o gerçek karşısında yenilgiyi mutlaka tadacaktır. Erdoğan iktidarı bundan muaf değildir. Gelişme-çelişki yasasına karşı çıkmak, idealist felsefenin handikabı olarak ondan beslenen gerici iktidarları tarihteki örnekleri gibi devrimci kitlelerin eylemiyle yerle yeksan edecektir.

Toplumsal yasalar ve devrimci kitlelerle çatışan hiç bir gücün ve Erdoğan’ın da sorunsuz bir egemenlik kurması, iktidar olmayı sürdürmesi düşünülemez. Tiranlar yenildi, sultanlık ve krallıklar devrildi, devasa imparatorluklar yıkıldı. Burjuva modern devletler işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin devrimci mücadeleleriyle yıkıldı. Erdoğan sultası da yıkılacaktır. Sınıf mücadeleleri devrim, sosyalizm ve komünist toplum hedefiyle aktüel siyasi süreçtir. Dolayısıyla çelişki daha çözülmedi, sınıf savaşı bitmedi. Tarihin ilerleyişiyle toplumların ilerleyişi durdurulamaz cereyan olarak işçi sınıfı ve halk kitlelerinin mücadelesiyle sürüyor, proleter devrimlerle sürecek. Emperyalist dünya gericiliği ve onun parçası olan bütün faşist iktidar ve gerici toplumsal sistemler proleter sınıf devrimleriyle tasfiye edilecek, tarihin hükmüne mahkum olacaktır.

İktisadın nesnel yasalarına boyun eğdirme zemininde ve tek adam talimatlarına mutlak bağlı memurlar eliyle tamamen amatör ve liyakatsiz olan kadrolar üzerinden bir ekonomi yönetimi sergileyen Erdoğan iktidarı, ekonomi yönetimine atadığı bakan ve kadroları yap-boz misali değiştirerek ve merkez bankası yönetimini indir-çıkarla değiştirip tahterevalliye bindirerek hazineyi sıfırlayıp borca boğmuş, içinden çıkılamaz bir krizle yüz yüze gelmiştir. Bu kıskaca giren Erdoğan daha yeni atamış olduğu ekonomi yönetimini bir kararnameyle görevden alıp yenisini atadı. Aynı kararnameyle İstanbul Sözleşmesini de tek taraflı olarak feshettiğini resmi gazetede yayınlayarak ilan etti. Kısacası burada da iktidarın çıkmazı derinleşerek şuursuz adımlara neden olmaktadır.

Reform, insan hakları ve yeni anayasa çıkışlarının, yukarıda izah etmeye çalıştığımız nedenlere bağlı olmak kaydıyla, bir diğer sebebi de, iktidarın kaderini belirleyecek olan biçimsel formaliteyi geçmeyen erken ya da baskın seçime dönük hazırlığın ifadesi olarak anlam bulmaktadır. Seçimlerin garanti edilmesine dönük seçim ve siyasi partiler yasası, seçim barajı

ve seçim usulleri temelinde yasal düzenlemeler bir taraftan yürütülürken, diğer taraftan da demokrasi havariliğine çıkma iki yüzlülüğüyle reformdan, insan haklarından ve yeni anayasadan dem vurmaktadır. Ancak gerçeklerle yalanlar o kadar bağdaşmaz ki, reform ve demokratikleşme söylemleri, HDP’ye kapatılma davasının açılmasıyla taban tabana tezat bir handikap yaratmaktadır. İşte burada, devreye sokulan hamlelerin önemli bir sebebinin seçimlere hazırlık olduğunu teyit etmektedir. HDP’nin kapatılması kararı öyle planlanacak ki, HDP’nin veya yerine kurulacak siyasi partinin seçimlere girmesi engellenecektir. Hesaplanan budur. Bu da erken seçimin bir baskın seçim kararı olarak önümüze çıkacağı olasılığını getirmektedir. HDP’nin ya da eşdeğerde kurulacak olası bir siyasi partinin mevcut potansiyel ve gücüyle seçimlere girmesi Erdoğan iktidarının seçimleri kaybetmesine yol açacaktır. Kürtleri yedeklemeyi başarmayan, ‘‘millet ittifakını‘‘ bölme emeline ulaşamayan Erdoğan, tek çare olarak HDP’yi kapatarak Kürtlerin irade ve oylarını zayıflatıp etkisiz hale getirmekte aramaktadır. HDP’nin kapatılmasına dönük yargı sürecinin başlatılması bu zeminde gündeme gelirken, erken seçim olasılığını kuvvetlendirerek bir baskın seçim olasılığına da dalalettir.

Özcesi, Erdoğan iktidarının reform, demokratikleşme, insan hakları ve yeni anayasa dizilimiyle gündeme getirdiği safsataların ve bu safsatalarının iç yüzünü deşifre eden HDP’nin kapatılması sürecinin başlatılmasının arka planı, iktidarındaki çözülme ve çöküşü önleyerek eriyip dağılan tabanını sıkılaştırarak tutma, ekonomik kriz koşulları ve yönetememe kriziyle kaçınılmaz olan muhtemel erken ya da baskın seçime hazırlık yapmaya dayanmaktadır.

İktidarın attığı adımlarda önemli ve dikkate değer olan bir nokta da, onun cemaat ve tarikatlara olan bağımlılığıdır ki, bu bağımlılık ilgili cemaat ve tarikat mensuplarının devlet bürokrasisine yerleştirilmesinden sonra, bunların beklentilerini karşılamaya dönük yasal düzenlemelerin yapılmasında anlam bulmaktadır. Örneğin yeni anayasa çerçevesinde yürütülen tartışmalarda 1921 anayasasına bağlı bir düzenlemenin getirilmesi, yani anayasadan laikliğin çıkarılması mesajıyla ilgili cemaat ve tarikatların istemlerine yanıt olmaktadır. Ve bu, cemaat ve tarikatların Erdoğan iktidarı üzerindeki kuşatması ya da baskısını da gözler önüne seren bir durumdur.

Aynı zeminde, İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesi de cemaat ve tarikatlara verilen ödün ya da onların beklentilerinin karşılanmasına dönüktür. Bu gerçekler şunu gösterir; Erdoğan iktidarının bir ruhu olan cemaat ve tarikatların istem ve taleplerini karşılama düzenlemeleriyle kendi gerçek tabanını elde tutma kaygısı gütmektedir. Ki, esasta stratejik ortaklarının bu cemaat ve tarikatlar olduğu, Bahçeli ve Perinçek yanaşmalarının ise, Erdoğan için kullanıldıktan sonra çöpe atılacak taktik ittifaklardan ibaret olduğu unutulmamalıdır.

Bizzat kendilerinin siyaset malzemesi yaparak da imzaladıkları İstanbul Sözleşmesini on sene sonra yine kendileri tarafından tek taraflı olarak feshedilmesi;

a) Erdoğan iktidarının pragmatist siyaset ve tutarsızlıklarını,

b) Siyasal islamcı, şeriatçı ideolojik-siyasi dokusunu ve bu dokuyu temel referans edindiği gerçeğini,

c) Bir kez daha cemaat ve tarikatların esiri haline geldiğini,

d) Bilimum dinci gericilikten destek aradığı ve bu çevrelere verdiği sözlere sadık kaldığını, ve hepsinden de önemli olarak,

e) Erdoğan ve iktidar güruhunun her vesileyle açığa çıkıp bilinen iflah olmaz bir kadın düşmanı karakter taşıdığını ve bunda ısrarlı olduğunu göstermektedir. Fesih kararnamesi bu ve daha fazla nedenlere dayanmaktadır.

Kadın mücadelesi Erdoğan iktidarına kabus yaşatacak bir dinamiğe sahiptir

Fakat, çaresizlik ve acizlik öyle bir şey ki, Erdoğan ve iktidar güruhu İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararıyla siyasi ölümüne imza atmıştır. Sadece kadın mücadelesi ve muhalefeti Erdoğan iktidarına kabus yaşatacak bir dinamiğe sahiptir. Nitekim gelişen tepki ve hareketin kararlılığı, Erdoğan iktidarına boyun eğmek bir yana, ona diz çöktürme gücündedir. Kadınlar mevcut mücadele ve kararlı tepkisiyle İstanbul Sözleşmesinin feshedilme kararını geri aldırma gücündedir. Bu iktidar bağnazlığı, yobazlığı, çağdışı gericiliği ve tüm değerlerini sindirir ama kadınların mücadelesini kaldıramaz. Demokratik ve devrimci güçlerin, İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararına karşı direnen kadınların mücadelesini desteklemekten de öteye, bu mücadeleyle birleşmeleri devrimci sorumluluk ve görevdir.

Hiç kuşkusuz ki, reform, insan hakları, demokratikleşme safsatalarının hedeflediği bir şey de, geleceğini Avrupa’yla düşündüğünü açıklayan Erdoğan’ın AB’li emperyalistlerden destek alma ve onlara mesaj verme amacına dayanmaktadır. Kendisi ve ailesiyle ilgili suç belgelerini elinde tutan ABD emperyalizmine, AB’li emperyalistlere ve hatta Rusya emperyalizmine sadakat göstermekten başka şansı olmayan Erdoğan elbette bu emperyalist haydutların buyruklarına bağlı kalmaktan başka bir şansı yoktur. Uluslararası savaş suçları kapsamında uluslararası yargılanmalara maruz kalacağını bilen Erdoğan’ın, içerde kitle desteğini güçlendirip tek iktidar alternatifi olma gücüne ulaşmadan emperyalist güçlerden destek alamayacağı da gerçektir. Seçimleri garantiye alma çabasıyla, komplolara, hile ve entirkalara, HDP’nin kapatılmasına başvurma, ittifak arayışları ve siyasi parti yasası ile seçim yasasına dönük düzenlemelere ve bu zemindeki hamlelere girişmesi tamamen bu nedenlerle gündeme getirilmektedir. Ne ki, seçimi garantiye alma bir yana, bilakis AKP ve iktidar içi çözülmeleri önleyememekte, çöküşünü durduramamaktadır. Dahası, emperyalist efendilerinden de destek bulamamaktadır. Bunlar tarafından gözden çıkarılarak partnerliğine son verileceğinin açık mesajları ya da tavırları gösterilmektedir. Kendisini-iktidarını emperyalist güçlere kabul ettirmek için içeride her türlü barbarlığa başvurmakta, hile, entrika ve komplolarla, gerektiğinde siyasi partileri kapatıp seçim dışı bırakan vb vs seçimleri kazanmaya çabalamaktadır.

İşte her ipte oynamasının sebebi, iktidarı yitirme ve sonrasında maruz kalacağı belirsiz akıbet yolculuğunda girmiş olduğu önlenemez korku tünelidir. Ve şayet Erdoğan ve iktidar güruhu bunca gericiliğine, baskı ve faşist saldırılarına karşın, ve son derece yaygın düzeyde toplumsal muhalefet dinamiğine karşın iktidarını sürdürebilir-iktidarda kalmayı başarırsa, Erdoğan’ın yeteneğini teslim etmek ama toplumsal kitlelerle, devrimci güçlerde de ciddi bir sorunun olduğunu kabul etmek gerekir. Ki, buna, olağanüstü tarifini yetersiz kılacak gerçek manada bir olağan dışı şartlar dışında, bir ihtimal vermediğimizi de ekleyelim. Zira Erdoğan sultası yakın tarihte az rastlanır bir pervasızlık, savrukluk, tutarsızlık, keyfiyetçilik, hukuksuzluk ve şuursuz saldırganlık sergilemektedir. Dahası tek adam despotizmi kendi iktidar ve siyasi partisinin içinde de büyük tasfiyelere, çelişki ve sorunlara yol açmıştır ki, çözülmeler ve kan kaybı siyasi yaşamını sonlandıracak düzeydedir.

Halklarımızın eğilimi devrimden yanadır

Büyüttüğü yoksulluk şimdi karşısına iktidar tehdidi olarak çıkmaktadır. İşsizler ordusu, intihar etmeye sürüklenen aç-yoksul yığınlar, yaşam alanları ve doğası rantlara açılarak tahrip edilen kitleler, geleceksizliğe mahkum edilen genç yığınlar ve her gün can vererek büyük zulmün hedefi olan kadınlar, militan direnişlerin unsuru haline gelen demokrat-devrimci vekiller, gazeteciler, bilumum sanat-edebiyat-entelektüel aydınlar yığını Erdoğan iktidarını yıkamasa da, defetmek üzere ayakta olan büyük toplumsal muhalefeti oluşturmaktadır. Büyük toplumsal uğraş Erdoğan iktidarını alaşağı edecek büyük enerji birikimi olarak patlamaya hazırdır. Devrimci durum iyidir, devrimci hareket-dalga henüz yetersizdir. Birleşik Devrimci Mücadele Güçlerinin uygun devrimci şart ve siyasi iklimi devrim doğrultusunda değerlendirmesi elzemdir. Birleşik devrim güçlerinin büyük ittifak ve eylem pratiğiyle komprador tekelci klik ittifaklarına alternatif olarak yükseltilmesi görevdir. Devrimci cephenin büyük ittifakı kitlelerin adressiz kalarak burjuva düzen partilerinin potasına akmasını engellemek için elzemdir. Halklarımızın eğilimi devrimden yanadır. Sosyalist Halk Savaşı perspektifiyle devrimci birlik ve ittifakların geliştirilmesi, devrimci mücadele ve alternatifin yükseltilmesi stratejik olduğu kadar, taktik sürecin de ihtiyacıdır.

Önceki İçerikDünya ve Coğrafyamızda Kabaca Genel Siyasi Durum Analizi…
Sonraki İçerikABD’de Biden Dönemi ve “TC” ile Muhtemel Yaşanacak Olan Ekonomik ve Siyasal Sonuçlar