Nesnel şartlara uygun değişim devrimcidir!

Kuşkusuz daha dar manadaki değişimler de belli bir ciddiyet taşırlar ve bu bağlamda ciddi olarak mütalaa edilmelerinde hiçbir sakınca yoktur. Ancak yaşanan değişimin, değişime giden partiyi niteliğinden mi arındırdığı yoksa niteliğini muhafaza ederek strateji ve taktiklerinde mi değişim yarattığı can alıcı sorundur

“Her şey yolunda” diyerek halinden memnun olan bir parti ya da örgütün (ve bireyin) her hangi bir arayışa girmesi, araştırma ve analiz yapması, zayıflıklarından kurtularak kendisini yenilemesi ya da nesnel ihtiyaçlar temelinde yeni siyaset ve stratejiler belirlemesi vb vs düşünülemez. Ki kendisini yeterli, eksiksiz, mükemmel, en iyi vb gören bir anlayış bu bakış açısıyla gelişmesinin önüne aşılmaz engeller koymuş demektir. Yenilenen durum karşısında araçların yenilenmesi, değişen şartlarda siyaset ve stratejilerin değişmesi, nitel gelişmeler paralelinde yeni niteliklerin benimsenerek pozisyon alınması bilimin yoludur. İlerlemeye, gelişmeye ve değişime ayak diremek boş ve batıldır.

Gerçeğin devrimci olduğu sözü karşılıksız değildir, yaşam deneyiminden çıkmış derin bir doğrudur. Kavranması elzemdir. Tüm şartların gelişmesine ve değişmesine rağmen eski gelenek ve tarzımızı terk etmeyi genellikle tercih etmeyiz. Bu insandaki maneviyat duygusundan ileri gelir. Ama biz komünist ve devrimciler manevi bağlılıklardan ziyade bilimsel gerçeklere dayanmak, bunları esas almak zorundayız. Aksi halde devrimci gerçek bizi silip süpürerek bir kenara atar. Geçmişe (eski) ve geleneklerimize ne kadar bağlı olsak da ve bunların muhafazasında tam bir muhafazakar olsak da, gerçek tüm yaşamı değiştirdiği gibi bizlerin geçmişteki geleneklerimizi, görüş, analiz ve tespitlerimizi, nihayet siyaset ve stratejimizi, hatta taktik ve araçlarımızı eskiterek değişime zorlar ve onları geride bırakarak ileriye doğru ilerler. Geçmiş yaşamımızdan kopmak acı da gelse, kopmak tercih değil bir gerçeklik ya da zorunluluktur. Hiçbir şey bu değişimden muaf değildir. ‘’Değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir.’’

Somut tahlil ve nesnel gerçeğe uygun bilimsel adımları benimsemek gerekir

Değişime dair bu genel geçer doğruları tekrarlamak elbette ki gerçekleştirilen her somut değişimin nesnel gerçeğe uygun olduğu anlamına gelmez. Bilakis her değişim veya yenilik tespiti, değerlendirmesi veya kararı somut olarak mütalaa edilmesi gereken konudur. Zira genel doğru somut için isabetli olmayabilir. Yenilik veya değişim denen şey ya da bu doğrultuda alınan karar ve bu kararın içeriği nedir? Bu soruya yanıt verip bu içeriğe bakmadan tavır tutum belirlemek, tespit ya da eleştirilerde bulunmak kuşkusuz ki hatalı yaklaşımdır, bilimsel anlayış ve metot açısından yanlıştır. Yoldaşlar her şeyimiz iyi, yeterli, eksiksiz ve dolayısıyla değişikliğe, yenilenmeye, yeni tespit ve tahlillere gerek yok demektedirler. Oysa birçok sorun ve eksiklik mevcuttur. Bunlar hatalı politika ve adımlarla yürünmesine gerekçe olarak başarısızlıkları koşullayan temeli oluşturmaktadır. Hiçbir şey değişmedi, yeni tespit ve tahlile gerek yok diyen yaklaşım da, tepeden tırnağa her şey değişti diyerek hiçbir taşı yerinde tutmamak üzere yola çıkan yaklaşım da özünde aynı kapıya çıkan sübjektif yaklaşımlardır. (ikinci yaklaşımın aynı çıplaklıkla parti içinde görüldüğü söylenemez.) Ancak parti içinde öteden beri hiç bitmeyen bir tartışma var ki, bu tartışmada bu iki eğilim de şu ya da bu biçimde yansımaktadır. (Kaypakkaya’nın söyledikleri harfi harfine doğrudur üstüne bir şey söylemeye gerek yoktur yaklaşımı ve Kaypakkaya’nın söyledikleri kırk yıl öncesine aittir bugün hepsi geçersizdir yaklaşımı hep var olageldi.) Bir tek şeye dokundurmayan hassasiyet ve tersinden her şeyi yerle bir eden uçukluk da kabul edilemez. Burada bir parantez açalım ki, Kaypakkaya yoldaşın teorisi tamamen doğrudur. Somut tespit ve tahlilleri de o günün şartları için tabii ki doğrudur. Bu anlamda yukarıdaki sözlerimiz Kaypakkaya yoldaşın tahlil, tespit ve teorisinin yanlışlar taşıdığı anlamına gelmez. Ancak tali durumda bazı hatalı yanlarının olduğu söylenebilir. Dahası o dönem yaptığı tahlil ve tespitlerin belli bir kısmı günümüz şartları ve gelişmeleri karşısında geçersizleşmiştir.

Ne dogmatik önyargıyla kafadan ret tavrı ne de bunun tersi sınırsız, ilkesiz veya karşılıksız olarak her şeye kucak açan ne söylediği belirsiz bir değişim / yenilik modası… Bu iki hatalı tutumu reddederek somut tahlil ve nesnel gerçeğe uygun bilimsel adımları veya tutumu benimsemek yeğdir.

Yoldaşlar genellikle iki doğruyu karşı karşıya koyarak tartışma hatasına düşmektedir. İkinci olarak manevi bağlılıkla açık bilimsel olgu ve devrimci gerçek karşısında kapalı devre dururlar. Üçüncü olarak hiçbir ölçü tanımadan sınırsız bir şekilde ve kontrolsüz olarak bir değişim rüzgarına kapılarak her şeyi eski / eskimiş diyerek öznelci tavırla en alımlı vitrin olmaya ya da hayal ettikleri böyle bir vitrin yaratmaya çalışırlar. Bunların hepsi tersten ya da düzden hatalı görüş ve yaklaşımlardır.

İsim değişikli kuşkusuz ki bir mantığa, bir arka plana sahiptir

Kırmızıçizgilerini duygusal bağlar üzerinden kuran belli (bugün az da olsa var) yoldaşlar bir sözcüğün bile değiştirilmesine kati reaksiyon gösterip her şeyin olduğu gibi değiştirilmeden komünist topluma kadar savunulup götürülmesini istemektedirler. Ki bunlar değiştirilmemiş bu reçetelerle komünizme yürünebileceğine de inanmaktadırlar. Aidiyet duygusunu anlamak mümkün ama son tahlilde nesnel gerçeği ve bilimsel yolu takip etmek durumundayız. Çünkü bizler nostaljik gruplar ya da gelenekçiler topluluğu değil bir komünist partiyiz ve toplumsal sorun ve sınıfsal çelişkiler üzerinden örgütlenerek devrim ve giderek komünizmi hedeflemekteyiz. Bu amaçlarımız gereği sürekli ilerlemek, ihtiyaç doğduğunda değişerek yenilenmek durumundayız. Değişim ve gelişmeye kapalı olmak, ilerlemekten de muaf kalır.

Hatırlanacağı üzere 1. Kongrede birçok yenilik-değişim gibi, partinin adı da değiştirilmişti. Bazı yoldaşlar salt bu isim değişikliği nedeniyle ciddi kırılmalar yaşadı. Bazı yoldaşlar diğer eleştirilerle de birlikte bu zeminde partiden koptu. Ancak bu yoldaşlar esasta tekrar partiye döndü. Yan ayrılma tavırlarının hatalı olduğunu gördüler. İsim değişikliği kuşkusuz ki bir mantığa, bir arka plana sahiptir. Dolayısıyla basit bir sözcük değişimi olarak telakki edilemez. Ancak bir ayrılık gerekçesi olacak kadar olmazsa olmaz değerinde bir sorun da değildir. Dahası 1. Kongre döneminde bir bardak suda fırtınalar koparıldığı bilinmektedir. Her türden yenilik ve değişim karşısında tahammülsüz olan yoldaşlar öncelikle içeriğe bakmak durumundadırlar. Değişmezlik teorisi nereye kadar sürdürülebilir? Sürdürülemez çünkü bunun nesnel zemini yoktur. Dünya çapında olduğu gibi her parçada da gelişmeler ve değişimler kesintisiz bir süreç olarak işlemektedir. Bu diyalektiğin dışında kalmak mümkün müdür?

Değişim ve yenilenmeye (yeni görüşlere sahip olma, yeni tespitlerde bulunup yeni kararlar alıp uygulamaya) karşı olanlar özünde ya da objektif olarak zayıf, güçsüz, etkisiz ve silik olan mevcudiyetten memnun olup bu durumun sürdürülmesinden yanadır. Gelişip ilerlemekten korkanlar yeni adımlar atmaktan da korkarlar.

İleriye doğru olan değişim ve yenilikleri kesinlikle desteklemek devrimci görevdir. Geriye dönük değişimlere karşı çıkmak da bir o kadar devrimci görevdir. Fakat ileriye dönük değişime karşı çıkmak objektif olarak gerici ve tersinden geriye dönük değişime karşı çıkmamak da aynı derecede gerici olur! İleri hedeflere dönük somut gerçeğe uygun değişimler devrimcidir. Bu nitelikteki değişimlerden korkmak esaret zincirlerini kırmayan dar görüş ufkudur.

Partimiz en azından 1.Kongresiyle önemli değişim ve yeniliklere gitti. Ancak partimizin genel niteliği, doğrultusu vb değişmedi. Bilakis partimiz pozitif yönde gelişti. MLM teori de değişimlere, yeniliklere uğradı. Marksizm aşamasından değişimler yaşayarak Leninizm ve ondan sonra da Maoizm aşamasına ulaştı. Görüldüğü gibi bir gelişme çizgisi yaşanmış ve bu değişimler-gelişmeler sayesinde ilerlemeler sağlanmış. Tüm yaşam bu diyalektikten ibarettir. Sürekli bir değişim ve ilerleme çizgisi… Demek ki değişimleri peşinen reddetmek doğru değil, yanlıştır.

 

Yeterince açık konuştuğumuzu düşünüyoruz. Buradan sonra meseleyi toparlamakta fayda var.

Değişimden söz ede geldik. Değişim karşısında genel tutum değişimin niteliğiyle alakalı ve anlamlıdır. Evet değişim var ama bu değişim neyi ne kadar değiştiriyor, değişen nedir? Bu soruyu sabitlemeden doğru yere varılamaz.

Eğer değişim devrimci teorinin evrensel ilkelerini ihtiva ediyorsa burada ciddi bir meseleden söz etmek her bakımdan anlaşılır ve haklıdır. Kuşkusuz daha dar manadaki değişimler de belli bir ciddiyet taşırlar ve bu bağlamda ciddi olarak mütalaa edilmelerinde hiçbir sakınca yoktur. Ancak yaşanan değişimin, değişime giden partiyi niteliğinden mi arındırdığı yoksa niteliğini muhafaza ederek strateji ve taktiklerinde mi değişim yarattığı can alıcı sorundur. Ve değişim karşısındaki tavrımız bu ana noktalarda biçimlenmek durumundadır. Şayet söz konusu değişim partinin niteliğini ilgilendiriyorsa, yani Marksist teori ve ilkelerin iğdiş edilmesi vb meselelerinde ise, durmayıp sesimizi yükseltmemiz haklı ve doğru olur. Yok bu değil de partinin niteliği korunarak sadece somut koşullara göre belirlenen unsurlarda yani devrimin niteliği ve bu çerçevede tahlil ve tespitler yaparak izleyeceği yeni strateji ve siyasetlerde değişim söz konusu ise bunu sadece muhasebe etmek ve isabetli olup olmadığını tartışmakla yetinmek genellikle yeterlidir.

Partinin ideolojik-siyasi niteliği sağlam zeminde ise, hata ve yanlışlarını düzeltmesi tamamen mümkündür

Devrimin zora dayalı gerçekleşmenin (zor ilkesinin) kesin kabulü, proletarya diktatörlüğü ilkesinin kesin kabulü, komünist partisinin devrimdeki önderliğinin kesin kabulü, proletarya diktatörlüğü şartlarında devrimin sürdürülmesinin kabulü gibi MLM temel ilkelerde bir değişim, revize ve erozyon söz konusu değilse yaşanan değişim partinin niteliğini bozmaz-bozmamıştır. Partinin niteliği bozulmamışsa mesele sorunların doğru/yanlış zemininde tartışılması çemberini aşmaz-aşmamalıdır. Zira partinin niteliği MLM ise, göreli tahlil ve tespitleri somut meselelerdir ve bunlar iki çizgi mücadelesi ekseninde ele alınarak tartışılırlar. Partinin ideolojik-siyasi niteliği sağlam zeminde ise, hata ve yanlışlarını düzeltmesi tamamen mümkündür. Tabi somut meselede hata ve yanlış olduğu takdirde…

Örgütsel nitelikte partinin program, strateji ve temel taktikleri gibi meseleler belirleyicidir. Dolayısıyla gerçekleştirilen değişim programa vb tekabül ediyorsa, burada partinin örgütsel-askeri nitelikteki değişiminden haklı olarak söz etmek gerekir. Örgütsel çizgisi, politikası, stratejisi, taktikleri ve hattı değişmiştir. Ama bu değişim partinin MLM ölçüler karşısındaki niteliğini bozmaz. Dahası değişim adımında, örgütsel nitelikte gerçekleştirdiği değişim ileri doğru ve somut şartlara uygunsa bu değişim ilerici ve devrimcidir. Yani partinin örgütsel niteliği, bu değişimle somut şartlara uygun hale getirilerek geliştirilmiştir. Dolayısıyla bu değişimden rahatsız olmak anlamsız, memnuniyet duymak yerindedir. Daha yalın ifade edersek, MLM teori ve Kaypakkaya’nın ideolojik-politik-örgütsel mirası esasta ve genel olarak savunuluyorsa, somut koşulların tahlili noktasında ortaya çıkan yeni şartlar kabul edilerek buna uygun bir strateji ve siyaset benimseniyorsa, burada partideki değişimi doğru yere oturtmak gerekir. Partinin MLM temeli ve komünist niteliklerinde bir problem olmadığı halde, örneğin “devrimin yolu şu değil de budur’’, ‘’somut şartlar şu değil de budur’’ demesi ciddi bir değişimdir ama onun genel niteliğini iğdiş eden düzeyde değildir. Hele bu değişim bilimsel zeminde yükselmekte ise, iğdiş etmek bir yana parti bu değişimle daha da güçlendirilmiş demektir.

“Parti elden gitti’’ yaygarası gülünç olur. Ki daha çok partiyi izlemekle yetinenlerin bu türden hezeyanlarına tanık olunmuştur, olunacaktır da… Ancak ilerlemek isteyenler değişmek, değişime ayak uydurmak zorundadır. Değişime ayak direyenler tutuculardır.

Bütün mesele partinin nasıl konumlanacağı ve devrim ihtiyacı karşısında nasıl bir pozisyon alacağı meselesidir. Partinin bu sorularda tavrı bilimsel gerçeğe bağlı olarak nettir. Parti mevcut şartlarda ve genel emperyalist dünya gericiliği ile onun uzantısı olan faşist gericilik şartlarında politik savaş partisi niteliğinde biçimlenmektedir!

Önceki İçerik‘Barış Süreci’ ve Barzani’nin Amed ziyareti!
Sonraki İçerikDershaneler sorunu, AKP ve Cemaat üzerine!