Her dönem olduğu gibi, günümüzde de MLM öğretilere yüzümüzü dönmek, bu öğretileri sınıf bilincine çıkartıp kavramak büyük bir önem arz etmektedir. Tasfiyeciliğin ve legalizmin geçer akçe olarak görüldüğü, bilinçli veya bilinçsizce MLM bilimine yöneltilen saldırılar karşısında, proletarya ve ezilen dünya halklarının kurtuluşunun tek ve biricik yolu olan Marksist öğretilerin kararlıca savunulması ve pratiğe geçirilmesi olmazsa, olmazımız olarak görülmelidir. Bundan hareketle yazımızın konusu olan strateji ve taktik konularına ilişkin olarak daha çok ustalardan alıntılarla en yalın biçimiyle okura sunmak istiyoruz.

Meselenin bir yönü okuru aydınlatmakken diğer ve asıl yönü, süren saldırıları püskürtmek ve öncünün sınıf kavgasındaki rolünün bilince çıkartılmasını sağlamaktır. Gelinen aşamada, Uluslararası Komünist Hareket içinde dahi “yenilenme” adına, MLM biliminden ciddi kopuşların yaşandığını, bundan ötürü bilinmez çıkmazlara sapıldığını görüyoruz. Tam da bundan dolaydır ki tekrar diyalektik ve tarihi materyalizmin yaratıcılarına dönmek, onları referans almak sınırsız ve sınıfsız bir dünya yaratmanın tutunulacak tek halkasıdır. Elbette ki ne onlar kendilerini peygamber ilan ettiler ne de bizler onları peygamberler makamına oturtanlarız. Her şeyin değişip dönüştüğünü, hareket halinde olduğunu biliriz. Ancak her değişim stratejik değişim olmadığı gibi, bilinen doğruların inkarı anlamına da gelmez.

Strateji ve taktik, içinde bulunduğumuz süreç ve mücadele açısından oldukça önemli bir yer tutuyor. Bu konuda kafaların net ve berrak olması gerekiyor. Aksi taktirde mücadeleye önderlik etmek mümkün değildir. Süreci değerlendirdiğimizde bunun eksikliğini çok rahat bir şekilde görebilmekteyiz. Gerek ülkemizde ve gerekse dünya genelinde yükselen kitle hareketlerine esas olarak komünistlerin önderlik edemeyişlerini, kitleler nezdinde bir güven oluşturamayışlarını başka türlü açıklayamayız. Kuşkusuz bazı olumlu istisnalar var, ancak bu, genel olumsuzluğu haklamaz. Bu gerçekleri bilerek ustaların öğretilerine yüzümüzü dönecek ve bu yazının esasını alıntılar oluşturacak. Bu bir ihtiyaç mı, evet. Çünkü okuma, araştırma, inceleme alışkanlığımız ciddi bir biçimde erozyona uğramış durumda. Kulaktan dolma sözlerle durum idare edilmeye çalışılıyor. Bilimsel doğrular bilinmeden, derme çatma bilgilerle bu yol yürünemez. Sadece bilmekte yetmez; içselleştirip yaşam biçimine dönüştürmek gerekiyor.

Her ne kadar illegal mücadele esastır dense de pratikte ikinci enternasyonalcilerin legalizm, özellikle de parlamentarizm anlayışı önemli oranda hortlatılmış durumda. Uluslararası Komünist Hareketin bundan şu veya bu derecede payını aldıklarını görmemek için kör olmak gerekir. Elbette ki tüm mücadele alanları kullanılacak. Ama her şeyin bir sınırı, bir oluru vardır. Bunu anlamak için doğru strateji ve taktik anlayışınızın olması lazım.

 “İkinci Enternasyonal’in ölümcül günahı, o sıralar parlamenter mücadele biçimlerinden yararlanma taktiğini uygulamasında değil, bu biçimlerin önemini abartmasında, onları neredeyse biricik mücadele biçimleri olarak görmesinde ve ikinci Enternasyonal partilerinin, açık devrimci muharebeler dönemi başlayıp, parlamento dışı mücadele biçimleri sorunu ön plana çıktığında, yeni göreve sırt çevirmesi, onları reddetmesinde yatar.” (Marksizm- Leninizm’in Küçük Kitaplığı LENİNİZM / sf. 7)

 O dönem, proletaryanın henüz kendisi için bir sınıf olma özelliğine kavuşmadığı, parlamenter mücadelenin ağırlıklı olarak ele alındığı dönem olduğunu sanıyoruz hatırlatmaya gerek yok. Bugünse, o koşullardan zaten eser bile yok. Ama ne yazık ki buna rağmen parlamento kapılarına tırmanıldığı kadar, fabrika kapılarına tırmanılmıyor. Köylünün, dar gelirli memurun ve esnafın yanına oy istemek için gidildiği kadar gidilmiyor. Kısacası Marks’ın, Lenin’in öğretileriyle değil, Kautsky’nin sınıf işbirlikçi teorileriyle yol alınmaya çalışılıyor. Dünün illegal parti ve örgütleri, bugün parlamentonun dışına çıkamıyorlarsa bunun başka bir açıklaması yok.

 “Ancak bunu izleyen dönemde, proletaryanın açık eylemleri döneminde, proleter devrimi döneminde, burjuvazinin devrilmesi sorunu ivedi bir sorun haline, proletaryanın yedek güçleri sorunu (strateji) en yakıcı sorunlardan biri halline geldiğinde, tüm mücadele ve örgüt biçimleri-parlamenter ve parlamento dışı (taktik) tüm belirginlikleriyle öne çıktığındandır ki, proletaryanın mücadelesinin sınırları sağlam çizilmiş bir stratejisi ve işlenmiş bir taktiği yaratıldı. (…) Leninizm’in stratejisi ve taktiği, proletaryanın devrimci mücadelesine önderlik bilimidir.” (age./ sf. 8)

 Proletarya Stratejisi ve Taktiğinin Temel İlkeleri …

 Marks, proletaryanın taktiğinin esas görevini, materyalist-diyalektik dünya görüşünün bütün temelleri ile kesin bir uyum içinde belirledi. Ancak mevcut toplumun istisnasız tüm sınıflarının karşılıklı ilişkiler bütününün nesnel bir şekilde incelenmesi ve dolayısıyla bu toplumun nesnel gelişme derecesinin ve öteki toplumlarla karşılıklı ilişkilerinin incelenmesi, ilerleyen sınıfın doğru taktiğinin temelini oluşturabilir. Burada bütün sınıflar ve bütün ülkeler durağan değil, hareket içinde (bu hareketin yasaları, her sınıfın varlığının ekonomik şartlarında doğar), hareket ise sadece geçmiş açısından değil, aynı zamanda gelecek açısından da dikkate alınır. Yalnızca yavaş değişimleri gören “evrimcilerin” yüzeysel anlayışına göre değil, diyalektik bir şekilde incelenir. …

 Marks, Engels’e şöyle yazıyordu. “Proletaryanın taktiği, her an, her gelişme aşamasında insanlık tarihinin bu nesnel olarak kaçınılmaz diyalektiğini göz önüne almalıdır; bir yandan siyasi durgunluk çağlarından ya da kaplumbağa adımlarıyla ilerleyen sözüm ona “barışçı” gelişmeden, ilerleyen sınıfın bilincini, gücünü ve mücadele azmini geliştirmek için yararlanmalı, diğer yandan bütün bu yararlanma çabalarını söz konusu sınıfın hareketinin “nihai hedefine” yönelterek onları “yirmi yıla bedel olan” büyük günlerin büyük görevlerini pratikte çözmeye hazırlanmalıdır.” Bu noktada Marks’ın iki sözü özellikle önemlidir. Birincisi Felsefenin Sefaleti’nde belirttiği ekonomik mücadele ve proletaryanın ekonomik örgütleri üzerine, ikincisi ise Komünist Manifesto’da belirttiği proletaryanın siyasi görevleri üzerinedir. Birincisinde şöyle der; “Büyük sanayi tek bir yerde bir yığın birbirini tanımayan insanı bir araya toplar. Rekabet onları çıkarlarına göre böler. Ama ücretlerini koruma kaygısı, patronlara karşı bu ortak çıkarları onları aynı direnme çizgisinde birleştirir. Koalisyon … Başlangıçta tek tek kurulan koalisyonlar, gruplar meydana getirirler ve her zaman bütünleşmiş sermaye karşısında birliğin korunması işçiler için ücretlerine elde etme gayretinden daha önemli bir hale gelir… Bu mücadelede- gerçek bir iç savaş – gelecek bir çarpışmanın bütün unsurları birleşir ve gelişir. Bu noktaya bir kez ulaşıldı mı, bu sefer birlik siyasi bir nitelik kazanır… İşte ekonomik mücadelenin ve sendikal hareketin birkaç on yıllık, yani proletaryanın güçlerini gelecek çarpışmaya hazırlama uzun döneminin programı ve taktiği.” (age. sf.8 – 10)

 İşçi sınıfının ekonomik mücadele taktiği, yukarda belirtildiği şekliyle doğru ele alınıp uygulandığında, ekonomizme düşülmeden ama ekonomik mücadeleyi de reddetmeden sosyalizm yolunda yol alınabilir. Bugün ülkemizde işçi sınıfının durumu ortada. Komünistlerin fabrikalardaki örgütsüzlüğü bir yana, geçmiş yıllara kıyasla sendikal hareket ve sendikal mücadele onlarca kat gerilemiş durumdadır. Kıpırdamaları yavaş yavaş radikal mücadele biçimlerinin boy vermeye başladığı bu dönemde, komünistlerin, sarı sendikacılığa karşı, devrimci-demokratik sendikacılığı örgütlemeleri, böylece sınıfla birleşmeleri ve giderek bu birliği siyasi sınıfın siyasi birliğine dönüştürmeleri acil bir görev olarak önlerinde duruyor. Emek cephesinde, günümüz koşulları altında acilen uygulanması gereken taktik bu olmak durumundadır. Araçlar ve mücadele yöntemleri nesnel durumla uyum içinde olmak zorundadır.

Komünist Manifesto da ise öz olarak şu ilkeyi savunur Marks; “Onlar (komünistler) işçi sınıfının en yakın amaçları ve çıkarlarına erişmek için mücadele ediyorlar, ama onlar aynı zamanda şimdiki hareket içinde hareketin geleceğini temsil ediyorlar.” (age / sf. 10) Yani taktiğimiz, işçi sınıfının ve tüm ezilen kitlelerin en yakın çıkarları için somut mücadele yürütmek iken (taktik); stratejik olarak ta bu mücadeleler içinde geleceği örmek, adım adım oraya doğru yürümek. Hiçbir şey birdenbire durduğu yerde nitel bir değişime uğramaz. Mutlaka yığınlarca nicel değişimler aşamalarından geçer. Sınıf mücadelesinin hedefine ulaşması da böyledir. Binlerce, on binlerce taktik mücadeleler sonucunda stratejik hedefe ulaşılabilir. Günün çözülebilecek sorunlarını devrime ertelemek, devrimci bir taktik olmayacağı gibi, toptancı bir anlayışın ürünü olabilir. Aslında bu devrimi imkansızlaştırma anlayışından başka bir şey değildir. Hz. Musa’nın asasından medet ummaya benzer. Marks boşuna “komünistler işçi sınıfının en yakın amaçları ve çıkarlarına erişmek için mücadele ediyorlar” dememiştir. Ama aynı zamanda bu taktik mücadelelerin seyri içinde, “şimdiki hareketin içinde hareketin geleceğini temsil ediyorlar” diyerek, mücadeleyi, taktik mücadele biçimleriyle sınırlamayıp, stratejik hedefi de belirtmiş oluyor. Kitlelerin, komünistlere güvenlerinin yolunun, onların en yakın çıkarlarının çözümünden geçeceğinin bilincindedir Marks. Sadece bu değil, değişimin, yeni bir evreye dönüşümün biricik yolu da budur. Başka türlüsü beklenemez.

 Strateji ve Taktikte Somut Önderlik

(…) “İşçi hareketi aslında her yerde burjuvazi üzerinde zafere giden yolda aynı tür hazırlık okulundan geçse de bu gelişmeyi her ülkede kendine özgü bir tarzda yaşar. … Şimdi her şey, her ülkenin komünistlerinin hem oportünizme ve ‘sol’ doktrinciliğe karşı mücadelenin ilkesel ana görevlerini, hem de bu mücadelenin tek tek her ülkede, o ülkenin kendine özgü ekonomisinin, siyasetinin, kültürünün, milli bileşiminin, sömürgelerinin, dinsel yapısının vb. vb. özel niteliklerine uygun olarak büründüğü ve kaçınılmaz olarak bürünmek zorunda olduğu somut özelliklerini bilinçli olarak hesaba katmalarına bağlıdır.” (age. / sf. 13 -14)

Devrime somut olarak önderlik edebilmek için ilk kavranması gereken noktalardan biri budur. Yani Marksizm’i dogmatik bir tarzda değil, somut şartlar içinde anlamak ve kavramaktır. Genel olarak burjuvaziyi devirip, proletarya iktidarını kurmak her komünist örgütlenmenin stratejik görevidir. Ancak oraya varılacak yol ve yöntemler her ülkede farklı farklı mücadele biçimleriyle mümkündür. Burada esas görev ülke komünistlerinindir. Tabi Marksist ilkelerden sapmadan, oportünizm ve radikal doktrincilerle mücadeleyi elden bırakmadan devrime karşı olan görev ve sorumluluklarını yerine getirebilir. Meselenin birincil yönünü anlayıp kavramak yetmiyor. Ki bu strateji anlamına gelir. Komünistler sorunun daha önemsiz yani tali yönüne de kafa yormak durumundadırlar. Bu da taktik anlamına gelir.

 “…Şimdi bütün gücümüzü, bütün dikkatimizi daha az önemli gözüken- ve belli ölçüde gerçekten de önemsiz olan- ama buna karşılık görevin pratik çözümüne, pratikte daha yakın olan ikinci adımda yoğunlaşmalıyız. Proletarya devrimine geçme ya da ona yakınlaşmanın biçimini bulmalıyız.” Mesele sadece stratejik doğruları tespit etme meselesi değildir. Elbette asıl ve birincil olan budur. Ancak doğru stratejiler, doğru taktiklerle beslenmediği sürece fazla bir anlam ifade etmezler. Lenin’in anlatımı tam da bunu ifade etmektedir. Somut önderlik aslında kendisini burada gösterir. Yani; “birincisi, devrimci sınıf görevini gerçekleştirmek için toplumsal faaliyetlerin istisnasız bütün biçimlerine ve yönlerine egemen olmayı bilmelidir. İkincisi, devrimci sınıf, gerektiğinde aniden bir biçimin yerine hızla bir diğerini koymaya hazırlıklı olmalıdır.” Lenin / age. sf. 15)

 İş işten geçtikten sonra değil, mücadelenin daha başında bütün ihtimalleri hesaba katarak hareket etmek zorundadır. İşlerin ters gittiği hissedilir edilmez, somut duruma denk düşecek olan mücadele biçimini hemen devreye sokabilmelidir. Bu herhangi bir eylem için olabileceği gibi, devrimin genel gidişatı içinde geçerlidir. Saldırı, savunma, geri çekilme gibi bütün bu mücadele biçimlerine hakim olma ve yönlendirme yeteneğine sahip olmalıdır somut önderlik. Legal ve illegal mücadele alanlarının birbiriyle olan diyalektik bağını doğru kurabilen ve bu alanların mücadele perspektiflerini doğru izah edendir somut önderlik. Bunun için, her zaman sağ sapma ve ‘sol’ doktrinciliğe açık olan mücadelenin bu sahasında, ideolojik ve siyasi saldırılara karşı uyanık olmak zorundadır. Çünkü bilinir ki, bu türden burjuva ve küçük burjuva akımlara karşı mücadele edilmedikçe, devrimi zaferle taçlandırmak pek olası değildir.

 Stratejinin Parti Programına Bağımlılığı

 “Siyasi strateji, tıpkı taktik gibi, işçi hareketiyle ilgilenir. Ancak bizzat işçi hareketi iki unsurdan oluşur; objektif veya kendiliğinden unsur ve subjektif ya da bilinçli unsur. Objektif, kendiliğinden unsur, proletaryanın bilinçli ve düzenleyici iradesinden bağımsız olarak cereyan eden süreçler grubunu oluşturur. Ülkenin ekonomik gelişimi, kapitalizmin gelişmesi, eski devlet iktidarının parçalanması, proletaryanın ve onu çevreleyen sınıfların kendiliğinden hareketleri, sınıfların çatışmaları vb. Tüm bunlar, gelişmesi proletaryanın iradesine bağlı olmayan görüngülerdir, hareketin objektif yanını oluştururlar. Stratejinin bu süreçlerle hiçbir ilgisi yoktur, çünkü bunları ne ortadan kaldırabilir ne de değiştirebilir, sadece bunları hesaba katabilir ve bunlardan yola çıkabilir. Bu, Marksizm’in teorisi ve Marksizm’in programı tarafından araştırılan bir alandır.

Ancak hareketin bir de subjektif, bilinçli yanı vardır. Hareketin subjektif yanını, hareketin kendiliğinden süreçlerinin işçilerin düşüncelerinde yansıması oluşturur; proletaryanın belirli bir hedefe doğru bilinçli ve sistematik hareketi oluşturur. Bizi ilgilendiren, hareketin tam da bu yanıdır. Çünkü objektif yanın tersine, bu tamamen strateji ve taktiğin doğrudan yöneltici etkisine tabidir. Strateji, hareketin objektif süreçleri üzerinde herhangi bir değişikliğe yol açmazken, burada, hareketin subjektif, bilinçli yanında ise tersine, stratejinin uygulanma alanı geniş ve çeşitlidir, çünkü strateji, hareketi hızlandırabilir veya yavaşlatabilir, stratejinin kendi üstünlük ve başarısızlıklarına bağlı olarak hareketi en kestirme yola yöneltebilir ya da onu daha zor ve daha acılı bir yola saptırabilir. “Hareketi hızlandırmak veya yavaşlatmak, kolaylaştırmak veya zorlaştırmak – işte siyasi strateji ve taktiğin alanı ve uygulama sahası bunlardır.” (age. sf. 17 – 18)

 “Stratejinin kendisi, hareketin objektif süreçlerinin araştırılmasıyla uğraşmaz. Bununla beraber o, eğer hareketi yönetirken büyük ve hayati hatalar işlemek istemiyorsa, bu süreçleri bilmek zorundadır” der Stalin. Öyle ise anlaşılması ve kavranması gereken şudur; sınıf mücadelesinin veya diğer bir deyimle hareketin objektif süreçlerinin araştırılıp incelenmesi Marksizm’in teorisi ve sonradan da Marksizm’in programının işidir. Strateji yaratılacak olan bu teori ve programın sonuçlarına dayanmak zorundadır. Teori, bütün toplumsal süreçleri ve bu süreçlerdeki evrim ve devrim süreçlerini araştırır, inceler ve diyalektik bir sonuç çıkarır. Program bu sonuçlardan yola çıkarak bilimsel olarak maddeler halinde devrimin hedeflerini saptar. Strateji ise, programda formüle edilen hareketin hedeflerine kılavuzluk eder. Bütün bunlar doğru ele alınıp kavranarak hayata geçirildiği zaman mücadeleyi devrim veya devrimlerle taçlandırmak mümkün olabilir.

 Strateji ve taktiğin doğru kavranması, günümüzdeki gelişmelere doğru müdahaleyi beraberinde getirecektir. Aslında herkes bilerek veya bilmeyerek, ama genellikle bilimsel verilerden uzak, kendi “doğru”larıyla tam da bunu tartışıyor. Bu yüzden MLM bilimi ışığında duruma müdahale etmek, süreci zaman kaybetmeden devrimin lehine çevirmek önemlidir….

Önceki İçerikRojda RAS Yazdı: Lori Yoldaş’a
Sonraki İçerikBurjuva İktidar Dalaşında Dinamik Süreç ve Netleşen Yönelim