MLM BİLİMİNİN ÜÇ TAKTİK İLKESİ ÜZERİNE

Denilebilir ki  ‘hem taktik, hem ilke birbirine zıt şeyler değil mi’? Kaba materyalist bir mantıkla yaklaşıldığında öyle anlaşılır. Aşağıda aktaracağım gibi, devrimci stratejiye hizmet eden bu önemli taktikler aynı zamanda komünistler için vazgeçilmez birer ilkedirler.
Stalin, “Leninizmin belli taktik ilkeleri vardır” dedikten sonra, bunlar dikkate alınmadan devrime doğru bir şekilde önderliğin yapılamayacağının altını çiziyor. Bu taktik ilkeler o gün olduğu gibi, bugün de komünistlerle, oportünistler ve revizyonistler arasındaki kalın çizgiler olma özelliklerini korumaya devam ediyor.
Bunlar;
1) Varsa, uluslararası komünist örgüt tarafından (Komintern gibi) yönlendirici talimatlar hazırlanırken, her bir ülkenin ulusal özelliklerinin göz önünde bulundurulması ilkesi.
2) Her ülkedeki KP’sinin, o ülkedeki proletaryaya geniş bir kitle müttefiki sağlamak için, bu müttefikler geçici, yalpalayan, kararsız, güvenilmez birer müttefik de olsalar en küçük bir fırsattan dahi yararlanma ilkesi.
3) Kitlelerin siyasi eğitimi için sadece propaganda ve ajitasyonun yetmeyeceği, bunun için kitlelerin kendi siyasi deneylerinin gerekli olduğu gerçeği ilkesi.
Bu taktik ilkelerin doğru kavranması komünistler için vazgeçilmezdir. Bilindiği gibi Komintern, Çin’de Bolşevik tarzı bir devrim öngörüyordu. Bu, Çin’in ekonomik durumunu, siyasal sistemini, Çin kültürünü, gelenek ve göreneklerini göz önünde bulundurmamaktı. Mao,  Marksizm ve Leninizm’i, Çin’in özgül koşullarına indirgeyerek Komintern’e karşı çıkıyordu. Mao, her ülke için geçerli olabilecek çıkınlarında birkaç formül bulunduran sözde Marksistlerden ayrılıyordu. Her ülkedeki devrimci hareketin özel, ulusal niteliklerini ortaya çıkartmak ve bu özellikleri genel doğrularla birleştirmek ve birbirlerine uyum sağlamaları eylemi, yolu ve yöntemi noktalarında Marksistler, Marksist geçinen Troçkist ve revizyonistlerden yollarını ayırıyorlardı. Bu, Marksist bir ilke olan, “somut şartların, somut tahlili” ilkesiyle de uyum içerisinde olan taktik bir ilkedir. Komünistlerin müttefikler meselesi de yine bu çerçevede ele alınmak durumundadır. Tekrar Ekim ve Çin devrimlerinden öğrenmenin vazgeçilmezliği kendisini dayatıyor. Çin’de özü burjuva demokratik devrimlere denk düşen bir demokratik halk devriminin gelişmekte olduğu biliniyordu. Ekim Devrimi’nin burjuvaziye karşı yürütüldüğü de bilinen bir gerçekti. Dolayısıyla Çin için formüller hemen hazır, slogansa belliydi: “Burjuvaziyle tüm ortak eylemlere son.” Mao, bunun kaba bir materyalist anlayış olduğunu ortaya koydu. Çin Devrimi, müttefikler ve ittifaklar konusunda Ekim Devrimi ile aynı taktik ilkeleri uygulayamazdı. Ekonomisiyle, siyasal yapılanmasıyla, kültürüyle ve doğal olarak sınıf ilişkileriyle Çin farklıydı. İttifak ve müttefikler de farklı olacaktı. Proletaryaya müttefik olacak olan sınıf ve ara katmanların doğru tahlil edilmesi, en küçük fırsatlardan dahi, devrimin genel çıkarları için yararlanma ilkesinin kavranması olmaksızın devrim hayal olmaktan çıkamazdı. Mao’nun Gomindang’la, Çan Kay-Şek’le somut duruma göre ittifakları, uzun kısa süreli “ortaklıkları” hep böyledir. Ama her koşulda devrimin genel çıkarlarına ve devrimi bir adım daha ilerletmek adınadır bütün bunlar. Lenin’in Troçki ve diğerleriyle aynı parti içindeki  “ortaklıkları”, Duma’ya girişi vs. hep bunun içindir. Üçüncü ilkede de belirtildiği gibi, kitleler sadece ajitasyon ve propaganda ile ikna edilemezler. Parti sloganları, kitlelerin kendi siyasal deneyimlerine dayanması gerekiyor. Aksi taktirde kitleleri devrimci mevzilere çekmek kolay olmayacaktır. Örneğin, “Bütün İktidar Sovyetlere” sloganı genel olarak doğru bir slogan. Ancak ne zaman ve hangi koşullarda atılması gerektiği tespiti doğru yapılmalıdır. Birincisi; Rusya koşullarında, kitlelerin önemli bir kesiminin bu slogan etrafında birleşmeleri, partiye güven duymaları gerekiyordu. Mesela, St. Petersburg Bolşevik Grubu 1917 Nisan’ın da zamanından önce, “Kahrolsun Geçici Hükümet, Bütün İktidar Sovyetlere” sloganı attığı için, Lenin tarafından eleştirildiler. Çünkü kitleler geçici hükümeti henüz yeterince tanımıyor ve hükümetten beklentileri vardı. Kendi öz deneyim ve komünistlerin desteğiyle geçici hükümetin kendilerine bir şey getirmeyeceğini görmeleri gerekiyordu. Ya da Lenin’in ünlü “Bugün erken, yarınsa çok geç olabilir” taktiğinin bütün incelikleri doğru kavranmak durumundadır.  Veya Çin komünistleri, 6 ay önceden “Kahrolsun Vuhan’daki Gomindang Yönetimi” sloganını atabilirler miydi? Atamazlardı. Çünkü bu yönetime inanan hala geniş köylü kitleleri vardı. Bu sloganın atılması durumunda KP’sinin geniş kitlelerden tecrit olması gündeme gelebilirdi. Kısacası bu üç taktik ilkedeki ince ayrıntılar ve kıvraklıklar doğru kavranmadığı takdirde sağa-sola savrulmalar kaçınılmaz olacak ve devrim imkansızlaştırılacaktır. Bu anlamıyla ülkemizde ittifaklar meselesi, mücadelenin izlediği gidişat, kitlelerde güven olayının yaratılması, somut şartların somut tahlili, birlik ve ayrılıklar sorununa komünistlerin çok ciddi kafa yormaları gerekiyor. Hiç kimse kendi küçük bakkalından memnun kalmamalıdır. Devrim kitlelerin eseri olduğu kadar, doğru strateji ve taktiklerin uygulanışıyla da ilgilidir.

Önceki İçerikSiyasi gelişmelerin yönü ve görevlerimiz…
Sonraki İçerikSOYUTU SOMUTA TAŞIMAK